13 Haziran 2006 Salı

Öteki Samsun-I


M.Emin GÜRDAMUR 
Samsunlu Romanlar atalarından miras aldıkları eziklikleriyle yaşama tutunmaya, hayata karışmaya çalışıyorlar. Fakat karşılaştıkları o kadar acı hadiseler oluyor ki... Onlar kimsenin malını makamını değil sadece toplumsal haklarını istiyor ve yetkililerin ilgisini bekliyorlar. Aynı şehrin havasını soluduğumuz bu insanlar aslında o kadar uzağımızda ki sözle anlatılası değil. Onlar hakkında uydurduğumuz ilkel ve cani efsanelerle zihinlerimizde inşa ettiğimiz önyargı surlarını 21. Yüzyıl insanları olarak utanç verici bulmamız gerekirken bir çoğumuz onlara karşı tutumlarını değiştirmeme konusunda inadından vazgeçmiyor. Kimi zaman ayakkabımızı boyattığımız, kimi zaman evimizi temizlettiğimiz bu insanlar toplumda dışlanmış olduklarını kendileri uydurmuyor doğrusu.

Neden 'Öteki Samsun'?
Samsun'daki Romanların hayatlarını, duygularını, dertlerini bulacağınız araştırmamızın adını neden 'Öteki Samsun' koyduğumuzu kısaca izah etmenin bu noktada gerekli olduğunu düşünüyorum. Tırnak içinde 'Öteki', modern sosyolojinin lugatimize bir armağanıdır. Gelişmiş toplumların kendileri gibi olmayanlara yakıştırdıkları bu ifade aslında dışlananların ve hor görülenlerin bilimdeki adıdır. Ülke olarak daha düne kadar dünya ölçeğinde tabi tutulduğumuz bu çeşit yaklaşımları aslında biz de kendi içimizdeki Romanlara karşı sergilediğimiz apaçık gerçektir. Ayrıca teleferikli, modern alt geçitli, reklam panolarıyla ışıl ışıl 'Samsun Madalyonu'nun öteki yüzünü temsil etmesi bakımından bu ifadenin yerli yerinde olduğu kanısındayız.

Hangi anne ister bunu?
Alın teriyle ekmeğini kazanan bir çoğunun yanında dilencilik yapanları da var. Kurban Bayramı'nda ana kız kurbanlıkların önünde bir parça et dilenirken gördük onları. Ve taş kesilmiş ön yargılarımızla bir çoğumuzun umurlarında bile olmadılar. Oysa hiç bir annenin kızını alıp dilencilik yapmak istemeyeceğini düşünemedik. Ve hiç bir genç kızın akşam izlediği televizyon dizilerinin ardından kapı kapı kurban eti dilenmeyi gönül rızasıyla yapacağını... Bugüne kadar bakışlarımız ve uyduruk yorumlarımızın ötesinde hayatlarına dokunmaktan uzak durduğumuz bu 'insanların' ve 'kendi hallerinde hayatlarının' içine girmeyi denedik.

Eziklik atalardan miras
Toplum olarak kendilerini Roman olarak tanımlayan bu insanlarımıza karşı zihinlerimizde dolaşan müfteri heyulalardan hiç bir zaman kurtulamadık. Yaşadıkları toplumun yaşlı nineleri torunlarına anlattıkları hikayelerin sonunda onlardan öcü gibi bahsettiklerini bilerek ve bunu bilmemezlikten gelerek kent hayatına karışmaya çalışanları da olmuş. Ve bir çoğunda olduğu gibi bu insanlar kocaman hayal kırıklıkları yaşayarak atalarından miras aldıkları ezilmişliklerine, dışlanmışlıklarına razı olmuşlar.

Eşitiz demeye gerek var mı?
Haklarında o kadar uyduruk hikayelere şahit olduk ki bunları buraya almaya ar ettik. Allah'ın bütün insanları eşit yarattığını söyleme ihtiyacı hissettiklerine göre bizim bildiklerimiz onların da kulaklarına ulaşmış olmalı diye düşünüyoruz. Bu geniş araştırma dosyamızda sizlere onların hayatlarının yanısıra 'Romanların' tarihi süreciyle ilgili de kısa kısa bilgiler aktarmaya çalışacağız. Şiirlerle ve bilimsel bazı çalışmalarla zenginleştirmeye çalıştığımız dosyamızda sadece Samsunlu Romanların değil, dünya çingenelerinin hakkında bir kanı edinmiş olacağınızı umuyoruz.

A BE BANKALARI BİZ Mİ HORTUMLADIK?
Sanayide hamallık yapan Murat, kendisini toplum dışına itenlere küskün. "Bu ülkede yolsuzluklara karışanların, hortumcuların, milleti aldatanların arasında bir tane Roman yoktur." diyor ve ekliyor: "Bize reva görülen yaşam şekli, vatan hainlerine bile reva görülmedi bu ülkede. Biz sonuna kadar bu vatanın evladıyız ve bunu kimsenin değiştirmeye gücü yoktur. Ama kimselerin bizim çilemizi görmemesi zorumuza gidiyor."

Ailelere adanmış hayatlar
Aslında haksız da değiller. Bu ülkede gerçekten münferit bir kaç hadisenin dışında hiç bir olaya karışmamıştır Romanlar. Normal şartlarda fakirlikle suçun yolu sık sık kesişir. Ama bu insanlar bu kesişimden hayatları pahasına uzak durmaya çalışıyor. Zaten üzerlerine yapıştırılmış imajdan kurtulmanın derdinde hepsi. Hepsi evlat, hepsi birer baba, hepsi vicdan sahibi... Ve hemen hepsi kendilerini ailelerine adamış. Tek dertleri akşam eve götürecekleri bir dilim ekmek ve çocuklarına verecekleri gelecek.

Bir hafta sonrası meçhul
Büyük planları yok hiç birisinin. Bir hafta sonrasını kestiremiyorlar. İşverenlerin kendilerine ön yargılı yaklaştıklarından yakınan Romanların dönüp dolaşıp gelecekleri tek ekmek kapısı Sanayi'de Hamallık! Günü birlik yevmiyelerle yaşam tekerleğini döndürmeye çalışıyorlar. Ellerine geçen her bir kuruşta o günün yorgunluğu ve bitkinliği ilişmiş duruyor. Ve ilginçtir ki zannettiğimizden fazla şey biliyorlar. Samsun'u ve ülke gündemini iyi takip ediyorlar. Bunu öğle arası oturup çaylı peynir ekmek talimlerinde yanlarına oturup bir kaç kelam ettiğimizde anladık.

SELANİK'TEN SAMSUN'A UZANAN YOL
Lozan'da azınlık olarak geçmeyen çingeneler, mübadele sonucu geldikleri Türkiye'de farklı karşılandılar. Araştırmacı Baki Sarısakal, Romanların o yılarda gelen diğer mübadillerden ayrı tutulup haklarının çiğnendiğini söylüyor

Cevabı olmayan önerge?
Çingeneler yoğun olarak Türkiye’ye Birinci Dünya Savaşı sırasında Bulgaristan ve Yunanistan’dan geliyor. 1934 tarihli İskan Kanunu ile Çingenelerin Türkiye’ye girmesi yasaklanıyor. 1993’te Çek Cumhuriyeti’nde düzenlenen Çingene Zirvesi’nin ardından eski DSP Edirne Milletvekili Erdal Kesebir, 15 Ocak 1993 tarihinde Meclis’e bir önerge sunarak, Çingenelere haklarının verilmesini istiyor. Önergede, 1934’te çıkarılan kanunun Çingenelerle ilgili bölümünün değiştirilmesi talep ediliyor, başka yurttaşlara gösterilen ilginin Çingenelere gösterilmediği belirtiliyor. Cumhuriyet tarihinde ilk kez Çingene kavramının resmi makamlara taşındığı önergeye hâlâ cevap verilmiş değil.

Lozan'da azınlık geçmiyorlar
Romanların rahatsız olduğu diğer bir konu ise azınlık olarak görülmeleri. Lozan Antlaşması’na göre Türkiye’de sadece Rumlar, Ermeniler ve Museviler azınlık olarak tanımlanıyor. Çingeneler ise Türkler, Kürtler ve Çerkezlerle aynı haklara sahip. Ancak İskan Kanunu’na göre azınlık statüsünde değerlendirilen Çingeneler bu çelişkiden rahatsız. Samsunlu Romanlar da bu duruma dikkat çekiyor ve ekliyorlar : "Biz de herkes kadar Türküz. Kimse bizi azınlık olarak görmesin. Bu bize yapılacak en büyük zulümdür"

Mübadiller arası çifte standart
Samsun tarihiyle ilgili kapsamlı araştırmaları olan Tarihçi-Yazar Baki Sarısakal, Samsunlu Romanların 1924 yılındaki mübadeleyle birlikte Selanik'ten göç ettiklerini, Samsun'daki ilk yerleşim yerlerinin Mert Irmağı ve Modern Pazar (O zamanki b..lu dere civarı) olduğunu söylüyor. Sarısakal, "Dikkat edilirse buralar kenar ve sefil alanlardır. Bu romanlar diğer mübadillerden ayrı tutulmuş, ve kimliklerinde de 'kıpti' olarak damgalanmışlardır." diyor.

Hayatları değişmedi
Samsun'un mübadele yıllarında bir iskele olduğunun altını çizen Baki Sarısakal sözlerine şunları da ekliyor: "Bu insanların Buralara göçleriyle birlikte hayatlarında bir şey değişmemiştir. Dünyanın her yerinde olduğu gibi yine toplum dışına itilmişlerdir. Daha sonra Cumhuriyet yıllarında kendilerine bazı haklar verildi."

Roman mı demeli çingene mi?
Avrupa Çingeneleri 1971’de Londra’daki I. Uluslararası Çingene Kongresi’nde kendileri için ‘Rom’ kelimesini benimsediler, Türkiye’de de ‘Roman’ terimi ortaya atıldı. Ancak bu toplumun en önemli seslerinden biri olan Araştırmacı-Yazar Mustafa Aksu ‘Ben Çingeneyim’ demekte ısrar etti. Edirne’deki dernekler de isimlerinde ‘Çingene’ kelimesini kullanmayı özellikle tercih ediyor. Başta Samsun’daki dernek olmak üzere bir kısım çingene de kendilerine ‘Roman’ denilmesini tercih ediyor. Çünkü ‘Çingene’ teriminin aşağılayıcı anlamlarından kurtulmak istiyorlar.

Avrupa'nın azınlıkları
Çingeneler Avrupa’da 15 milyon olarak tahmin edilen nüfuslarıyla en büyük azınlık grubu. Kökleri Hindistan’a dayandığı iddia edilen Çingeneler göç ettikleri bütün ülkelerde olduğu gibi Avrupa’da da  dışlanmışlar. Şu anda Avrupa’da en düşük eğitim, en yüksek işsizlik seviyesine sahip, en fakir ve en marjinal azınlığı oluşturdukları biliniyor.

AB ülkeleri uyarıldı
Türkiye de bu konuda iyi durumda değil. AB’nin bir organı olan ECRI (Irkçılık ve Hoşgörüsüzlük Karşıtı Avrupa Komisyonu) 2005'in Mart ayında Türkiye ile ilgili yayınladığı üçüncü raporunda diğer azınlıklarla birlikte onlardan da bahsetti. Avrupa Parlamentosu da 2005'in mayıs ayında AB’ne aday ve üye ülkelere çağrıda bulunarak Çingenelerin durumunun iyileştirilmesi ve azınlık haklarından faydalandırılmalarını istedi. Bu çağrı Türkiye'yi de ilgilendiriyordu. Fakat o günlerden bu güne konuyla ilgili ciddi yaklaşımlar ortaya koyulmadı. Avrupa da zaten ısrarlı değildi çünkü işin bir ucu kendilerine dokunuyordu.


Dernekleşiyorlar
Ama artık kendi içlerinde bazı kımıldanmalar başladı. 3 yıl önce Samsun’da ve Edirne’de birer Çingene derneği kuruldu. Bu zincire başka iller de katılmaya çalışıyor. Onların asıl dertleri azınlık hakları hiç olmadı, olmaz da. Tek dertleri daha iyi yaşamak.


'ATATÜRK'ÜN HEMŞEHRİLERİYİZ'
"Bizi Türkiye'ye Atatürk getirdi. Bizler onun hemşehrisiyiz. Onu bizden çok kimse sevemez." diyen Cemil Amca, "Bizler bayrağa, devlet büyüklerine saygılıyız. Bu bayrak altında her zaman seve seve can vermeye hazırız." Diyor

Roman Türkleri Derneği 2. Başkanı Cemil Pınar aynı zamanda çevresinde sözü geçen ve açık yürekli biri. Cemil amca, "Aslını inkar eden bizden değildir" diyor ve başlıyor söze: "Bizi Türkiye'ye, nur içinde yatsın, Atatürk getirdi. Bizler Atatürk'ün hemşehrisiyiz. Onu bizden çok seven olmasın. Bizi kafirlerin elinden kurtarmış ve müslüman bir memlekete; dinimizi, kültürümüzü yaşayabileceğimiz bir memlekete getirmiş."

'Geldiğimizde başkası yoktu'
Samsun'da merkezin haricinde Çarşamba ve Bafra'da da Romanların yaşadığına değinen Cemil Pınar, dernek faaliyetlerini bu ilçelere de yaymak amacı taşıdıklarını söylüyor. Pınar, "Büyüklerimizden öğrendiğimize göre Samsun'a ilk geldiğimiz yıllarda buralarda başka Roman yoktu. Atalarımızın ilk yerleşim yerleri Havza ve Merzifon bölgeleriydi. Daha sonra Samsun'a göç ettiler." diyor.

'Toplum bize güveniyor'
Toplumun kendilerini bir ölçüde kabullendiğini söyleyen Cemil Pınar sözlerine şöyle devam ediyor: "Kadınlarımız Vali'nin, Büyükşehir Belediye Başkanı'nın ve daha bir sürü önemli kişinin evini temizliyor. İnsanlarımız namusuyla, alın teriyle çalışıyor. İnsanlar evlerini emanet ediyorlar. Bu, itimatın var olduğunun göstergesidir. Zaten bizim asıl sıkıntımız bürokrasi ve işverenle. Bizi onlar kabul etmiyor. Oysa biz bu şehrin en eskisiyiz."

Babamız anamız bir
"Babamız Adem, anamız Havva. Bizler hepimiz kardeşiz. İnsanların sonradan kavim kavim ayrılması bu gerçeği değiştirmez. Cenab-ı Allah insanı insan olarak yaratmış. Hiç kimse insanın yaratılıştan gelen haklarını kısıtlayamaz."

Ayrım yapılıyor
"Türkiye AB'ye girmeye uğraşıyor. Türkiye modern oldu, sosyete oldu ama biz yine aynı durumdayız. Bu kaderimiz olmamalı. Bu memlekette din, dil, ırk ayrımı yoktu hani? Neden ayrım yapılıyor bize? Toplum bizi özellikle geçmiş yıllarda kabullenmedi. Biz de açık havada ekmek mücadelesine giriştik. Ayakkabı boyacılığı gibi işlerde çalıştık. Çocuklarımıza kalem alacak para bulamadığımız oldu. Verecek bir kuruş harçlığımız olmadığı zamanlar..."

Bayrak için ölürüz
"Herşeye rağmen devletimize kırgın değiliz. Bayrağa, sancağa, devlet büyüklerimize sonsuz saygılıyız. Bu bayrak için, bu bayrak altında her zaman seve seve can vermeye hazırız. Benim dedem 4 sene askerlik yaptı. Biz de yaptık. Şehitler verdik. Biz de bu memleket için savaşmaktan ve ölmekten şeref duyarız her zaman."

Biz göçebe değiliz
Roman Türkleri Derneği 2. Başkanı Cemil Pınar bir yanlışı özellikle düzeltmek istiyor ve ekliyor: "Biz hiç göçmen olmadık. İnsanlar yanlış biliyor. Biz Samsun'da yaşayan Romanlar, Selanik-Drama-Kurumiş-Kavala bölgelerinden gelmeden önce oralarda arazilere sahip, çiftçilik ve daha çok hayvancılık yapan insanlardık. Oralarda topraklarımız vardı. Zaten büyüklerimiz ilk geldikleri yıllarda yarıcılık yaparak geçimlerini sağladı. Sonraki yıllarda Türk Sancağı altında savaşlara katıldılar. Zaten kıtlık yıllarıydı o yıllar. Çok çileler çekmişler. Yani biz bu milletle aynı kaderi paylaştık. Bel kuşaklarında mısır taşırlarmış. Çok aç kalınca yemek için... Yine de kimsenin malına mülküne bir zarar vermediler. Kimsenin malında gözleri olmadı. Bizim de yok zaten."


BİZİMKİSİ YAŞAMAK DEĞİL DE...
Roman Türkleri Derneği Başkanı Selim Gökçer: "Yıllar sonraları için kendine yatırım yapanların, torunları için lüks gelecek hazırlama telaşı içinde olanların bizi anlama şansları yoktur. Bizim derdimiz yarın evimizde pişecek çorba, masaya koyacağımız bir dilim ekmektir. Bizimkisi yaşamak da değil de aslında... "

Samsunlu Romanların 2003 yılında iyi niyetlerle kurduğu ve bugüne hiçbirimizin adını sanını duymadığımız bir dernek de var. Roman Türkleri Derneği. Derneğin Başkanı Selim Gökçer derneği kurmaya iten en büyük sebebin 'toplum içinde duydukları eziklik' olduğunu söylüyor. "Artık ne istediğimizi biliyoruz." diyen Başkan, en büyük eksikliklerinin eğitimsizlik ve maddi imkansızlık olduğunu söylüyor.

Artık bizi görün
Dernek çatısı altında nice faaliyet düşünceleri olduğunu fakat maddi imkansızlığın bu aşamada da kendilerinin yakasını bırakmadığını söyleyen Gökçer, derneğin tabelasını bile hayır sever bir reklam ajansından edindiklerini söylüyor. Belediyelerin kendilerine yeteri kadar ilgi göstermediklerinden yakınan Roman Türkleri Derneği Başkanı, "Bizi sadece seçimlerde hatırlıyorlar. Buradaki hayat şartımızı artık birileri görsün ve uzun soluklu projelerle birileri elimizden tutsun." diyor.

İşsizlik bir yandan, ön yargılar bir yandan
Bütün ülkede olduğu gibi işsizliğin Samsun'da da büyük sorun teşkil ettiğine dikkat çeken Selim Gökçer, bu ifadesinin devamında içimizi acıtan bir noktaya dikkat çekiyor: "İnsanlar sadece işsizlikle mücadele ediyor, ama biz işsizliğin yanında önyargılarla da mücadele ediyoruz. Yıllardır toplumla kaynaşamamamızın nedeni bu önyargılardır. Birileri bizden öcü gibi bahsetmeyi kendisine vazife sayıyor."

Etnik kökenimiz çingenedir
Kendi aralarında 'çingene' ifadesini kullandıklarını fakat dışarıdan insanların kendilerine 'çingene' diye alaylı seslenmelerini kabul etmediklerinin altını çizen, Gökçer, "Bu nedenle derneğimizin adını Roman Türkleri Derneği olarak belirledik. Yoksa biz etnik köken itibariyle kendimizi pek tabi 'çingene' olarak görüyoruz." diyerek yaşadıkları ezikliğin ne boyutlara olduğunu ifade etmekten çekinmiyor.

Selanik'ten Samsun'a uzanan çizgi
Roman Derneği Başkanı, atalarının Samsun'a nasıl ve ne zaman geldiğini şöyle anlatıyor: "Lozan Anlaşmasıyla Selanik-Drama'dan Trakya, Marmara ve Ege Bölgesi'ne geldik. Bizim Türkiye'ye göçümüz daha çok 1920 ile 23 yılları arasında olmuştur. Bizim büyüklerimiz ilk önce Merzifon ve Havza'ya gelmişler. Hatta Havza Kaplıcaları'nın arka tarafındaki arazilerde elinde tapuları olan fakat haklarını aramaktan aciz insanlarımız bile var. Ve ilerleyen yıllarda büyüklerimiz şu an bulunduğumuz yere göç etmişler."


Bizimkisi yaşamak değil de ...
Gökçer, zannedildiğinin aksine aralarında sabıkalı ve serseri kişilerin olmadığını iddia ediyor ve ekliyor: "Bütün Samsun'da sabıkası bozuk Romanların sayısı yirmiyi geçmez. Çünkü bu insanlar günü birlik yaşam mücadelesi veriyor. Bir gün asayişsizlik olayına karışsak ve içeri girsek o akşam çocuklarımız aç yatar. Aynı şekilde bir günümüz boş geçse evimizde yemek pişmiyor. Yıllar sonraları için kendine yatırım yapanların, torunları için lüks gelecek hazırlama telaşı içinde olanların bizi anlama şansları yoktur. Bizim derdimiz yarın evimizde pişecek çorba, masaya koyacağımız bir dilim ekmektir. Bizimkisi yaşamak da değil de aslında... "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder