29 Haziran 2006 Perşembe

Karadeniz Bölgesi'ndeki İskan Hareketleri -I



Hacıemiroğulları Beyliği 
ve
Karadeniz Bölgesi’ndeki İskan Hareketleri

Necati Demir

Giriş:
Hacıemiroğulları, daha önce Türk toprakları olan Tokat'ın kuzeyi ve Mesudiye ile, kendilerinin Türk topraklarına kattığı Ordu, Giresun, Samsun'un doğusu ve Trabzon'un batısında hüküm sürmüş, Orta Karadeniz Bölgesi'nin büyük bir bölümünü Türk vatanı yapmış ikinci dönem Türk beyliğidir. Bu beylik, Türkmenleri ağırlıklı olarak Selçukluların bölgeyi fetih için sınır boyuna yerleştirdiği Oğuzların Çepni boyuna mensuptur[1].

Tarihî kaynaklarda ismi Bayramoğulları Beyliği ya da Hacıemiroğulları Beyliği olarak geçmektedir. Bu ikili adlandırmaya sebep olan düşünce, beyliğin kurucusunun tam olarak belirlenememesinden kaynaklanmaktadır. Beylik, bazı kaynaklara göre Bayram Bey[2], bazılarına göre Bayram Bey'in oğlu Hacı Emir İbrahim Bey tarafından kurulmuştur[3].

Hakkında derli toplu herhangi bir kaynak yoktur. İlgili bilgiler; çevre beyliklerin kısmen yazılmış tarihleri[4], Trabzon Devleti saray tarihinin kaydedilen bölümleri[5], Trabzon (Giresun) ve Ordu ili tahrir defterleri[6], günümüze ulaşabilen tarihî eserler ve sözlü rivayetlerden elde edilebilmektedir. Son derece sınırlı olan bilgiler, bu beylik hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmamızı engellemektedir.

Hacıemiroğulları Beyliği’nin Kuruluşu:
Hacı Emir Oğulları, köken bakımından Danişmendliler'e dayanmaktadır[7].

Danişmendliler, Malazgirt Savaşı'ndan (1071) hemen sonra tarih sahnesinde yer alan; Sivas, Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat, Kayseri, Malatya, Gümüşhane ve yörelerinde hâkimiyetini sürdüren birinci dönem Anadolu Türk beyliklerindendir. Ağırlıklı olarak Orta Anadolu'da yerleşmiş olmakla beraber Türkiye'nin kuzeyinde de mücadeleler vermişlerdir. Bu bölgede etkili olabilmek için başkentlerini Sivas'tan Niksar'a taşımışlardır. Danişmend Gazi tarafından bazı yörelerde Karadeniz sahillerine yaklaşılmış[8], zaman zaman da geri çekilmek zorunda kalınmıştır.

Danişmendliler, Mesudiye'nin 6 km kuzey-doğusunda bir sınır kalesi yapıp yöredeki sınırları bu kale vasıtasıyla kontrol etmekte idiler. Anadolu Selçukluları, 1178 yılında bu beyliğin varlığına son vermiştir. Dânişmendli topraklarında yaşayan Çepnilerin bir bölümü Selçuklular tarafından Çanakkale ve Balıkesir civarında iskân ettirilmiştir. Burada iskân ettirilenler daha sonra Karasıoğulları Beyliği'ni kurmuştur[9].

Danişmendliler'in Orta Karadeniz Bölgisi'ndeki mirasçıları olan Çepni Türkmenleri, bu yörede iki beylik kurmuştur. Bunların biri Danişmenliler'in de merkezi olan Niksar'da kurulan Taceddinoğulları Beyliği[10], diğeri ise merkezi Danişmendliler'in sınır kalesinin bulunduğu Mesudiye Kaleköy'de[11] teşkilatlanan Hacıemiroğulları Beyliği'dir[12].

Hacıemiroğulları Beyliği’nden Önce Orta Karadeniz Bölgesi:
Hacıemiroğulları Beyliği'nin kurulup fetheddiği Orta Karadeniz Bölgesi ile ilgili bilgilerimiz M.Ö. IV yüzyıla kadar inmektedir.

M.Ö. 400'de  şimdiki Ordu ilimizin  ismi Kotyora olarak kaydedilmiştir[13]. Bu ismin hangi tarihte bu şehre verildiği belli değildir. Ancak  M.Ö. 400'den önceleri de şehrin bu isimle bilindiği anlaşılmaktadır. Bu isim büyük bir ihtimalle kot (kut) yorası (yöresi) kelimelerinin birleşmesinden oluşmuş olmalıdır. M.S. I. yüzyılda Plinius bu şehri yine aynı isimle kaydetmiştir[14]. Ordu'nun eski adının Kotyora olması, bu bölgede daha önce Turan kökenli Kut kavminin yaşadığını ortaya koymaktadır.

Pers İmparatoru Keyhüsrev, kendi lehine savaşması için Yunanlı bir orduyu paralı asker olarak ülkesine çağırır. Keyhüsrev'in ölümüyle sonuçlanan Runaksa Savaşı'ndan sonra bu ordu, M.Ö. Eylül 401-Mart 399'da memleketlerine dönerken Fırat vadisinden Karadeniz'e ulaşır. Trabzon'a ulaştıktan sonra sahile paralel olarak Sinop'a kadar yürürler. "Onbinlerin Dönüşü" adıyla tarihe geçen bu yolculuğu Ksenophon[15], Anabasis adlı eserinde ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Yunanlı askerlerin maceralarını anlatan eser, Karadeniz Bölgesi'nin etnik yapısıyla ilgili çok önemli bilgiler vermektedir.
Ksenophon'a göre Karadeniz Bölgesi'nde bu yıllarda şu kavimler bulunmakta idi: Onbinler önce Taokhlar'ın memleketine gelir[16]. Sonra madencilikleriyle tarihe mal olmuş Khalybler'i karşılarında bulurlar[17]. Bayburt Ovası'nda ise İskit / Sakalara rastlarlar[18]. Trabzon tarafına doğru ilerlerken Makronlar ile karşılaşırlar[19]. Batıya doğru ilerlediklerinde Kolkhlar[20], Driller[21], Massynoikler[22], tekrar Khalybler[23] ve Tibarenler'in[24] memleketlerinden geçip Sinop'a ulaşırlar. Orta Karadeniz Bölgesi'nde Massynoikler, tekrar Khalybler ve Tibarenler yaşamaktadır. Bu kavimlerin hiçbirinin Helen kökenli olmadığı açıktır. Büyük bir ihtimalle Turan kökenlidir.

Selçukluların bu bölgeye gelişinde ise Orta Karadeniz Bölgesinde Canların yaşadığı anlaşılmaktadır. Aleksios, 1214'te Selçuklu topraklarına saldırır. I. İzzeddin Keykavus bunun üzerine Karadeniz Bölgesi'ne bir sefer düzenler. Önce Aleksios'u esir alır. Arkasından Sinop'a girip fetheder. Aleksios  Selçukluların himayesine girmeyi ve vergi vermeyi kabul edince serbest bırakılır[25].

İbni Bibi, Trabzon Tekfuru Kir Aleksi'nin 1214'te Sinop'a saldırmasını[26] anlatırken: "Canik hükümdarı Caniti[27] asker ve cephane dolu kadırgalarla Sinop'a saldırmak için geldi."[28] demektedir[29].

Canik kelimesinin ilk geçtiği metinlerden birisi, belki de ilk kez geçtiği Türkçe metin 1244-45'te kaleme alınan Dânişmendname'dir[30]. Canik kelimesi eserde 25 kez geçmektedir[31]. Bu eserdeki tasvirlere göre Canik'in sınırları şöyledir: Kuzeyinde Karadeniz, batısında Samsun, güneyinde Karakuş (günümüzde Ordu iline bağlı Akkuş ilçesi), doğusunda Trabzon ve Bulgar Dağları[32] bulunmaktadır. Osmanlılar, Trabzon Devleti’ne bağlı olan bölgelere Canit, Mülk-i Canit; Trabzon Devleti’ni yönetenlere de Tekfur-ı Canit, Melik-i Canit, Canitî adı vermişlerdir.  Osmanlı Devleti zamanında, XV-XVI. yüzyılda Orta Karadeniz Bölgesi'nde, sınırları Bafra'nın batısından başlayan, Samsun Merkez, Kavak, Salıpazarı, Terme, Çarşamba, Ünye'yi içerisine alan ve Fatsa ile Perşembe  arasından denize dökülen Bolaman Irmağı'na  kadar uzayan coğrafyada Canik Sancağı bulunmaktaydı[33]. Kâzım Dilcimen Canik Beyleri adlı eserinin girişinde Canik'in sınırlarını; Trabzon'dan bugünkü Samsun vilayetinin batı sınırı olarak göstermiştir. Güneyde ise Amasya ve Tokat il merkezlerine kadar uzandığını belirtmiştir[34]. 1397-98'de kaleme alınan Bezm u Rezm'de Kadı Burhaneddin'in Canik'ten (Canit) gelecek hırsız ve haramilerin geçişini engellemek için Kelkit ırmağı üzerindeki Palasân köprüsünün[35] iki yanına burç yaptırdığı kayıtlıdır[36].  A. Bryer, Canik isminin Kafkasya'dan göçüp VI. yüzyılda Çoruh boylarına yerleşen Çan kavminden değil, Chani'den geldiğini söylemektedir. Ona göre Çanlar Lazlarla akrabadır. Chaneti, Lazistan demek olup Batum ile Trabzon arasındaki coğrafyanın adıdır. Trabzon ile Samsun arasına Canik denilmesinin sebebi ise bu bölgede de Chanilerin yaşadığı sanılmasından dolayı imiş[37].

Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki Canik isminin kaynağı Peçenekler olmalıdır. Canik kelimesinin etimolojisini yapmak için pek çok ilim adamı çalışmalarda bulunmuş, fakat bir sonuca ulaşamamışlardır. peçenek, bol- > ol- fiilinde olduğu gibi, ön seste ünsüz düşmesiyle önce ecenek, daha sonra da günümüzde yürürlükte olan canik biçimine gelmiş gibi görünmektedir. Canit ise Can kelimesine Türkçe –(i)t eki getirilerek yapılmıştır, Canlar demektir  ve büyük bir ihtimalle (Peçenekler) anlamına gelmektedir.

Kaynaklardan çıkan sonuca göre Hacıemiroğulları Beyliği’nden önce Orta Karadeniz Bölgesi’nde, araştırmacıların iddia ettiği gibi Helenler değil Peçenek Türkleri yaşamakta idi.

Orta Karadeniz Bölgesi’nin Oğuz Türkleri Tarafından Fethi:
 I. İzzeddin Keykavus, 1214'te ülkenin çeşitli yerlerinden Türk nüfusu getirerek Sinop'a yerleştirir. Böylece Trabzon Devleti'nin önemli bir limanı elden çıkar hem de Türklerin himayesini kabul eder. Sinop, Selçukluların Karadeniz'e açılan önemli bir limanı hâline gelir. Bu yüzden çok kısa bir zaman içerisinde gelişir ve Trabzon'dan daha önemli bir duruma gelir.

Trabzon Rumları 1277'de Çepni Türklerinin elinde bulunan Sinop'a denizden saldırıda bulunurlar. Çepni Türkleri, Rumları yenilgiye uğratırlar[38]. Bu savunmaya katılan Çepnilerin Hacıemiroğulları ile ilgisinin olup olmadığı bilinememektedir. Fakat bu bölgeye yaşayan Türklerin daha sonraki yıllarda Ünye tarafına doğru kaydıkları ve Bayram Bey'in idaresine girdikleri tahmin edilmektedir[39].

Çepniler 1297'de Ünye'yi fethetmişler, doğuya doğru ilerleyerek  Trabzon'a akın düzenlemişlerdir[40]. Fakat bunların Hacıemiroğulları ile ilgisi bulunup bulunmadığı bilinememektedir.

Hacıemiroğulları’nın Fetih ve İskân Faaliyetleri:
Beylikle ilgili elimize ulaşan ilk bilgi, Paneret’in kroniğinde yer almaktadır. Türkler Ioan Komnen (Ö. 1297) zamanında Haldiya’yı ele geçirdiği ve bu bölgeyi harabe hâline getirdikleri ile ilgilidir[41]. Kaynaklardan anlaşıldığına göre Hacıemiroğulları, 1297 yılına kadar özellikle iç kesimlerde Trabzon’a iyice yaklaşmışlardı.  

Hacıemiroğulları, Trabzon Devleti ile Giresun’da savaşırlar. Trabzon Devleti Kralı II. Aleksios (1297-1330)'un 1301 yılı eylül ayında Giresun'a sefere çıkar. İki ordu Giresun’da karşılaşır. Türkler yenilerek çok sayıda kayıp verdikten sonra geri çekilirler[42]. Panaretos Kroniği’nde Türk beyinin adı okunamamıştır. Bryer, Küçük Ağa olabileceğini belirtmiştir. Fakat bu bey, Ünye'de bir kale yaptıran[43] ve hâlâ aynı isimle bilinen Genç Ağa olmalıdır[44].

İlhanlılar'ın yıkılmasından sonra, alt yapısı hazır olan Hacıemiroğulları Beyliği'nin temelinin Bayram Bey tarafından atıldığı hatta kurulduğu anlaşılmaktadır. Bazı kaynaklarda Bayramoğulları Beyliği[45] olarak geçmesinin sebebi budur.  Bayram Bey'in başarılı bir asker, etkili bir yönetici olduğu anlaşılmaktadır. 1455 yılında tutulan Ordu ve yöresi tahrir defterinin ismi Vilayet-i Bayramlu me'a İskefsir ve Milas'tır[46]. Bu, yörenin isminin Bayram ili/memleketi olduğu manasına gelmektedir.  Bugünkü Perşembe ilçesinin eski ismi Niyabet-i Satılmış ve Bayram'dır.  Yine bu defterde Bayram Danişmend, Bayram Gazi, Bayram Gazilü, Bayramşah, Bayramşah-ı Küçük, Bayramlu isimli köyler mevcuttur. Giresun'un doğusunda yer alan Vilayet-i Çepni'ye ait 1515 yılında tutulan tahrir defterinde de Bayramoğlu isimli bir nahiye bulunmaktadır[47]. Bütün bu yer isimleri büyük ihtimalle Bayram Bey ile ilgilidir. 

Bölgedeki Türkmenler müstakil beylik hâline geldikten sonra sürekli Trabzon devletçiği ile mücadele içerisinde olmuşlardır. Mesudiye'den sık sık hareket ederek Doğu Karadeniz Dağları'nın zirvesinden doğuya doğru akınlar düzenlemişlerdir. Bu dağlar üzerinde bulunan, ne zamandan ve kimlerden kaldığı belli olmayan  çok sayıdaki toplu mezarlar muhtemelen yörede yüzyıllar boyunca süren  mücadelelerin ürünüdür[48].

1313 yılında Trabzon Rumlarına ait bir pazar yerini basmıştır. Pazar yeri hakkında bilgi yoktur. Bu baskının sonucunun ne olduğu da bilinememektedir.

Bayram Bey, 2 Ekim 1316’da hayvan saklanan araziyi talan eder. Çepni Türkmenleri haziran 1319’da Trabzon’a saldırır, büyük bir yangın çıkarırlar. Bu yangın’da Trabzon’daki bütün evler yanar[49].

Bayram Bey, 20 Ağustos 1332’de Trabzon Devleti’ne bir sefer düzenlemiştir. Türk ordusu Polaiomatzoka (Hamsiköy)’ya  kadar gelmiştir. Türkler çok sayıda kauıp vererek geri çekilmek zorunda kalmışlardır[50].

1335-36'da İlhanlılar'da iç savaş başlamış, bunun üzerine Anadolu'nun her tarafında Türkler serbest kalmıştır. Bunun sonucunda beylikler bağımsız hâle gelmiştir.

Akınlar daha sonraki yıllarda da devam etmiş, Türkler uygun yerlerde iskân edilmiştir. Fırsat buldukça Harşit Irmağı, Aksu Irmağı, Melet Irmağı, Bolaman Irmağı vadilerinden sahile doğru yerleşerek ilerlemişler ve yurt tutmuşlardır. Dolayısıyla Orta Doğu Karadeniz Bölgesi'nin fethi sırasında, büyük mücadeleler Canik Dağları'nın zirvesinde gerçekleşmiştir. Canik Dağları'nın kuzeyinde, Trabzon'a yapılan seferler hariç, büyük savaşlar olmamış ordu biçiminde teşkilâtlanmış Hacıemiroğlu Beyliği halkı, bölgeyi iskân ederek fethetmişlerdir.

Hacıemiroğulları Beyliği'nin bilinen  faaliyetlerinden biri de 1348 yılında Trabzon'a yapılan saldırıdır. Hacıemiroğulları; Erzincan Valisi Gıyaseddin Ahi Eyne Bey, Bayburt Valisi Rikabdar Mehmet Bey, Akkoyunlu Beyi Turali, Suriye'deki Türkmen beylerinden  Bozdoğan Bey ile Trabzon'u üç gün kuşatmışlar, bu şehri alamadıkları gibi  kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalmışlardır[51].

Pek çok Türk beyinin bir araya gelerek rahat bir şekilde Trabzon'u  kuşatmaları ve kolayca geri çekilmeleri dikkate alınırsa, daha 1350'lerde Trabzon Rumlarının çok dar bir çerçeveye sıkıştıkları anlaşılmaktadır.

Bayram Bey'in ne zaman öldüğü belli değildir. Mezarı büyük bir ihtimalle Mesudiye ilçesine bağlı Kaleköy'deki harap durumdaki kümbetlerin birinde olmalıdır.

Bayram Bey'den sonra beylik idaresini Hacı Emir İbrahim Bey almıştır.  Onun 1357 yılında Canik Dağları'nın eteklerinden Maçka'ya kadar sefer düzenleyişi, hakkında tarihe geçmiş ilk bilgiler sayılabilir.

Trabzon Rumlarını yöneten Komnenos Ailesi 1357'de Hz. İsa'nın doğumunu Giresun, Işıklar Bayramı'nı da Yosunburnu'nda kutlarlar. Kutlamalar sırasında Yosunburnun'nda çıkan olayda on dört Türk öldürülmüştür. Bu, Türklerin o tarihlerde sahile ulaştıklarını işaret etmesi bakımından dikkat çekicidir.

Hacı Emir İbrahim Bey, 1357'de Maçka ve çevresine bir akın düzenler, Maçka’yı işgal eder. Buradan bol miktarda ganimet elde ederek döner[52].

Hacı Emir İbrahim Bey, 1357-58 yılında Trabzon Tekfuru I. Basilious'un kızı Theodora ile evlenmiştir[53]. Bu evlilik Trabzon Rumlarının ayakta kalabilmek için çevre beyliklerle iyi geçinme ve Trabzon'u elde tutabilme gayretlerinin bir ürünüdür. İmparatorluk ailesi bu yolu hep açık tutmuş, aynı amaç uğruna Akkoyunlu Beyi Kutlu Bey ve Taceddinoğulları Beyi Taceddin Bey'e de kızlarını vermişlerdir. 

Trabzon Tekfuru, 1361'de Hacı Emir İbrahim Bey’i ziyarete gider. Hacı Emir İbrahim Bey, Trabzon’dan gelen heyeti Giresun’da karşılayıp eşlik eder. Misafir edip ağırladıktan sonra Giresun'a kadar uğurlar[54]. da bir saldırıda bulunmuştur, fakat başarı elde edememiştir.

Trabzon Tekfuru 1380 yılında, Hacıemiroğulları’nın topraklarına sefer düzenler. Kral 600 askerini Harşit Irmağı'nın kenarında, denize yaklaşık 5 km uzaklıkta bulunan Bedroma Kalesi'ne[55] gönderir. Kendisi de yanına aldığı askerlerle Harşit deresine yukarı yürüyüp Türklerin kışlaklarına saldırıda bulunurlar. Pek çok Türkü öldürüp ellerinde bulunan Rum esirleri kurtarırlar. Ayrıca daha önce Vakfıkebir'de Türklerin eline geçen gemilerini geri alırlar[56].

Hacıemiroğulları bir yanda Trabzon Devleti ile mücadele ederken diğer yanda da batı komşusu Taceddinoğulları Beyliği ile savaşmaktaydı. Taceddinoğulları Beyi Taceddin Bey'in gözü, Hacıemiroğulları Beyliği'nin topraklarında idi. Sınırlarını genişletmek için fırsat gözlüyordu. Bu durum Hacıemiroğulları ve Kadı Burhaneddin tarafından bilinmekteydi.

Hacı Emir İbrahim Bey, 1387 yılında ciddî bir hastalığa yakalanır, hayattan umudunu kesip ölümü beklemeye başlar. Devleti idare konusunda en münasip kişi Hacı Emir İbrahim Bey'in oğlu Süleyman Bey idi.  Hacı Emir Bey akrabalarını ve devletin ileri gelenlerini yanına çağırıp Emirlik makamına oturacak kişiyi sağlığında seçmek istediğini söyler. Bu şekilde ölümünden sonra oğulları arasında çıkacak iktidar kavgalarını önlemiş, kavgalardan dolayı Emirliğin bir kargaşaya sürüklenmemesini sağlamış olacaktı. Emirliği  oğlu Süleyman Bey'e bırakır. Devletin ileri gelenleri bu durumu  uygun bir karar olarak görür. İyileşse bile Emirliği tekrar geri almak için talepte bulunmayacağını, geri kalan ömrünü ibadetle geçireceğini bildirir. Beyliğin ileri gelenleri  buna sevinip Süleyman Bey'e bağlılıklarını bildirirler. 

Bir süre sonra Hacı Emir İbrahim Bey tekrar iyileşir. Emirliğin oğlunda olmasına tahammül edemez ve geri almak ister. Baba oğul arasındaki Emirlik mücadelesi onları düşmanlık derecesine kadar getirir. Süleyman Bey direnince Hacı Emir İbrahim Bey, kendisine bağlı komutanlarla silahlı harekete geçer. Böylece ortaya çıkmasından endişelendiği iç savaşa kendisi sebep olur.

Süleyman Bey, Taceddin Bey'in üçüncü kez topraklarına saldıracağını anlayınca dostu Kadı Burhaneddin'den yardım ister. Kadı Burhaneddin, Taceddin Bey'i ikaz etmek için elçisi Şeyhülislam Şeyh Yar Ali'yi elçi olarak gönderir. Taceddin Bey, Hacıemiroğulları'na saldırmama konusunda elçiye söz verir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder