29 Haziran 2006 Perşembe

Karadeniz Bölgesi'ndeki İskan Hareketleri -II



Hacıemiroğulları Beyliği'ndeki iç kargaşayı bir fırsat sayan Taceddin Bey, Kadı Burhaneddin'in elçisi daha Sivas'a ulaşamadan, 24 Ekim 1386 tarihinde Hacıemiroğulları Beyliği'nin topraklarına yaklaşık 12000 atlı ile saldırır. Daha saldırır saldırmaz Taceddin Bey ve beş yüz atlı askeri savaş meydanında ölür. Ordusu dağılır, Taceddinoğulları büyük kayıplar vererek geri çekilir.

Kadı Burhaneddin, Hacıemiroğulları Beyliği’ne saldırıda bulunan Taceddinoğullarına: “Onların atalarından miras kalmış mülküne göz dikip düşmanlık ve kavga yolunu tutmuş, dostluk ve kardeşlik haklarını çiğnemişsin” şeklinde bir mektup gönderir. Sonra da ordusunu alarak Taceddinoğulları Beyliği'nin başkenti Niksar'a gelir. Burayı alıp kendi topraklarına katar. Süleyman Bey yakınlarından birini Niksar'a Kadı Burhaneddin'e gönderip bağlılıklarını bildirir.  Kadı Burhaneddin de bunun üzerine İskefsir Kalesi'ni  ve Reşadiye'nin bir bölümünü alıp 1386 yılında Hacıemiroğulları Beyliği'ne bağışlar[57]. 

Taceddin oğlu Mahmud Çelebi, Kadı Burhaneddin'in huzuruna gelerek af diler. Taceddin oğlu Mahmud Bey ile Süleyman Bey, Kadı Burhaneddin'in huzurunda saldırmazlık anlaşması yaparlar. 
Kadı Burhaneddin Niksar'da bu işlerle ilgilenirken Erzincan Emiri Mutahharten'in Sivas'a saldırmak için hazırlık yaptığı haberini alır. Kadı Burhaneddin de bu defa Süleyman Bey'den yardım ister. Süleyman Bey ordusuyla beraber yardım için Sivas'a gelir. Emir Mutahharten saldırıdan vazgeçip geri döner[58].

Hacı Emir İbrahim Bey'in ismi Taceddinoğulları'nın saldırısından sonra hiç geçmez. Taceddinoğulları'nın saldırısına Süleyman Bey karşı koymuştur. Kadı Burhaneddin olaylardan sonra kendisine muhatap olarak Süleyman Bey'i almış, anlaşmaları onunla yapmıştır. Bütün bunlar Süleyman Bey'in Emirliği  kalıcı olarak 1386 yılında aldığını göstermektedir.

Hacıemiroğulları Beyliği'nin en parlak dönemi Hacı Emir oğlu Süleyman Bey zamanında olmuştur denilebilir. Yaklaşık yüzyıl süren Ordu ve Giresun yöresinin fethedilmesi  bölgede yaşayan Türk halkı açısından olumlu bir biçimde onun zamanında sonuçlanmıştır. 1380 yılında ordusuyla beraber sahile inerek Ordu ve yöresini bir daha değişmemek üzere Türk vatanı hâline getirmiştir.

Bölgenin tamamen fethinden sonra beylik merkezi de değiştirilmiştir. Daha önce Mesudiye'nin Kaleköyü'nde bulunan beylik merkezi, bugün Ordu ili şehir merkezinin yaklaşık dört kilometre güneydoğusunda bulunan Eskipazar'a taşınır. Adı geçen yerdeki mezar taşları, cami[59] ve çevresinde bulunan harabeler bu dönemden kalmadır[60]. Ayrıca Eskipazar çevresindeki arazinin bizzat beylik idarecilerine ait olduğu bilinmektedir.

Süleyman Bey, 1393-94 yılında Osmanlıların tarafına geçer. Kadı Burhaneddin bu duruma sinirlenip Canik üzerine yürür. Burada yeni bir kalenin inşasına başlayıp tehdit edeci bir tavır takınır. Bu durum karşısında bölgedeki Türkmen beyleri Emir Süleyman Bey, Mahmud Bey ve Savcı Bey, Kadı Burhaneddin'e karşı ittifak yaparlar. Fakat bu ittifak çok kısa bir zaman sonra dağılır[61].

Süleyman Bey'in en önemli faaliyetlerinden birisi de Giresun'u fethetmesidir.  O, daha önce Türklerin eline hiç geçmemiş Giresun Kalesi'ni 1397 yılında fethettiğini Kadı Burhaneddin Ahmed'e yazdığı bir mektupta bildirir. Kadı Burhaneddin bu haber üzerine ülkesinde nöbetler çaldırıp şenlikler düzenler. Ayrıca bir tebrik mektubu gönderir[62].

Kadı Burhaneddin 1398 yılında Akkoyunlular tarafından öldürülünce, Süleyman Bey yakın bir dostunu ve güçlü bir müttefikini kaybetmiştir.

Osmanlı Devleti'nin fethine kadar Hacı Emir ve oğulları tarafından idare edilen bu beyliğin sınırları, 1403 yılında, sahilde Vakfıkebir'in batısından Terme'ye kadar uzanıyordu. Terme'den güneyde Niksar'ın doğusuna çekilecek bir çizgi, beyliğin batı sınırını oluşturmaktaydı. Güney sınırı Kelkit vadisini takip ediyor, sonra Koyulhisar ve Şebinkarahisar'ı dışarda bırakacak şekilde, Şebinkarahisar'ın güneyinden Kürtün'e, oradan da Vakfıkebir yakınlarına inen bir hat da, beyliğin doğu sınırını gösteriyordu[63].

Hacıemiroğulları Beyliği'nin Osmanlıya tâbi olması XIV. yüzyılın sonlarına veya XV. yüzyılın başlarına rastlamaktadır. Hacı Emir oğlu Süleyman Bey, Yıldırım Bayezid'in Samsun'a gelmesiyle 1398 yılında Osmanlı hakimiyetini kabul eder. Fakat beylik yönetimi yine Hacıemiroğulları ailesine bırakılır. Osmanlı Devleti'nin himâyesinde bulunan beylik, bölgedeki mücadelelerine devam eder. Osmanlılar 1402'de Ankara Savaşı'nı kaybedince Hacıemiroğulları tekrar bağımsız kalır. 

1404 yılında Semerkand'a giderken Trabzon'a uğrayan İspanyol elçisi Clavijo'nun verdiği bilgilere göre Orta Karadeniz Bölgesi'ne  Arzamir (Hacı Emir) isimli bir Türk beyi hâkimdir. Bu beyin on bin atlı askeri bulunmakta olup Trabzon Devleti'nden vergi almaktadır[64].

Hacı Emir Oğlu Süleyman Bey'in ne zaman öldüğü ve kabrinin nerede bulunduğu bilinememektedir. Yaptığımız saha araştırmalarında Eskipazar'ın güneyinde yer alan Hatipli köyü'nde çok eski mezarlar bulunduğunu tespit ettik. Fakat bu kabirler sökülüp yerleri tarla hâline getirilmiştir.

Bu bölge 1427 yılında Osmanlı Devleti'ne kesin olarak ilhak etmiş, Hacıemiroğulları'na ait topraklar bölünüp kazalar hâline getirilmiştir. Bölge Osmanlılara dahil olunca tahriri yapılmış ve tımar idaresi uygulanmaya başlamıştır.

Osmanlılar yöreyi topraklarına kattıktan sonra Hacıemiroğulları Beyliği'nin eski idarî iç teşkilâtlanmasını pek değiştirmemiştir. Dış teşkilâtlanmasında ise, 1455-1613 yılları arasında Bolaman Irmağı ve Aksu Irmağı''nı sınır olarak belirleyip bölgeyi üç kazaya bölmüştür. Bolaman Irmağı'nın batı tarafında kalan bölüm Canik Sancağı'na katılmıştır[65]. Bahsedilen iki ırmağın arası Vilayet-i Bayramlı, Aksu Irmağı'nın doğusunda kalan kısım ise Vilayet-i Çepni (Çepni ili, Çepni memleketi) olarak adlandırılmıştır. Vilâyet-i Bayramlu olarak isimlendirilen ve Bolaman Irmağı’nın doğu kısmında kalan bölgenin sınırı tabiî olarak bugünkü Ordu ilinin sınırları gibi değildir. Giresun'a bağlı Bulancak ve Tokat'a bağlı Reşadiye ilçeleri adı geçen bölgeye dahildir. Canik sancağına ise Terme'nin batı kısmından başlayıp  Bafra'nın batı kısmda biten bölge de ilave edilmiştir.

Fatih Sultan Mehmed'in 1461 yılında Trabzon'a düzenlediği seferi engellemek Uzun Hasan tarafından kışkırtılan Kızıl Ahmed, Canikoğlu ve arkadaşları Emir Bey isimli birini reis tayin edip Tokat'ı yağmalarlar. Burada adı geçen Emir Bey büyük bir ihtimalle Süleyman Bey'in oğludur. Fatih bu bölgeyi alınca Emir Bey önce Akkoyunlular'a, 1473 yılında Akkoyunlular'ın Otlukbeli'nde yenilmesinden  sonra da Dulkadiroğulları Beyliği'ne sığınmıştır. Bilinemeyen bir tarihte Urfa'nın Yaylak ilçesi Mircanik köyüne yerleştiği tahmin edilmektedir.

Trabzon kuşatması sırasında Çepni beyleri ve bölge halkı Fatih'i desteklemiş ve ordusuna katılmışlardır[66].

Hacıemiroğulları Beyliği’nin İskân Faaliyetleri:
Orta Karadeniz Bölgesi’nde Oğuz Türkleri’nin iskânının Selçuklular ve Dânişemdliler döneminde başladığı anlaşılmaktadır. Dânişmendliler başkentlerini Niksar’a taşıdıktan sonra iç bölgelerde bulunan nüfuslarının bir bölümünü Canik Dağları ile Kelkit vadisi arasına yerleştirmişlerdir[67].  Elde edilen kaynaklardan anlaşıldığına göre Dânişmendliler ve Hacıemiroğulları Orta Karadeniz Bölgesi’ni Peçenek Türklerinden almıştır. Savaşlar genellikle Canik Dağları’nın zirvelerinde yapılmıştır. Canik Dağları’nın zirvelerini Oğuz Türkleri ele geçirdikten sonra kuzeyde kalan bölgede sahil yakınlarına kadar savaşmamışlar, nüfus kaydırmak suretiyle bir asra yakın bir zaman süresi içerisinde iskân ve fethetmişlerdir.

Çepni Türklerinin kurduğu Hacıemiroğulları Beyliği’nin iskân ettikleri topraklarda ağız özellikleri, dokuma, etnoğrafik malzemeler, mimarlık, günümüzde bile hâla  büyük oranda ortaktır[68].



[1]       Bu bölgeye başka Türk boyları da yerleşmiştir: 1455 yılında Habsamana (Gölköy)’ya bağlı Eymür, Bölük-i Bedirli (Gülyalı)’ye bağlı Karkınlı, Bölük-i Fidaverende (Aybasyı)’ya bağlı Alayundlu, Ordu Merkeze bağlı Bayadı-yı Zekerya, Bulancak’a bağlı Bayındır, Yavuzkemal’de İğdir, Koyulhisar’da İgdir ormanları, Canik sancağında Üregir karye veya yer isimler bulunmaktadır (Bahaeddin Yediyıldız-Ünal Üstün, Ordu Yöresinin Tarihi Kaynakları I, TTK yay., Ankara 1992). 1455’te Canik Sancağı’nda Ünye’de Kayı, Canit-i Göl’de (Terme) Bayındır, İğdir isimli köylere rastlanmıştır (Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK yay., Ankara 1999); Giresun’da Döğer, Alayunt ve Üreğir /Yüreğir isimli köyler bulunmakta idi (Faruk Sümer, Tirebolu Tarihi, Tirebolu Kültür ve Dayanışma Derneği yay., İstanbul 1992, s. 80). Bolaman Irmağına akan derelerden birinin adı Avşar Deresi’dir.
[2]       Sümer, age, s. 3.
[3]       Yaşar Yücel, Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devleti (1344-1398), Sevinç Matbbaası, Ankara 1983, s. 89, nu. 86.
[4]       Aziz b. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm, (Çeviren: Mürsel Öztürk), Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1990.
[5]       Chronique de Trébizonde, (Michel Panarète Rumca olarak derlemiştir. İlk defa Venedik el yazmasına göre M. Tafel yayımlamıştır. Fransızcaya M. Brosser tarafından Histoire du Bas-Empire adlı eserin içinde çevrilmiştir (Paris 1936, s. 428-509). 
[6]       Yediyıldız- Üstün, age; Sümer, age, s. 56-98.
[7]       Kadı Burhaneddin, Hacıemiroğulları Beyliği’ne saldırıda bulunan Taceddin Bey’e gönderdiği mektupta: “Onların atalarından miras kalmış mülküne göz dikip düşmanlık ve kavga yolunu tutmuş, dostluk ve kardeşlik haklarını çiğnemişsin” şeklinde ifade kullanması, bunun bir delili olsa gerektir (Aziz b. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm, s. 311). Ayrıca bir tesadüf değilse Ordu yöresinin 1455 tarihli tahrir defterinde “Bayramdanişmend“ ismiyle kaydedilen köy, bir geçişi anlatmaktadır.
[8]       1455 yılında kaleme alınan Ordu ili ve yöresi tahrir defterinde Dânişmendlilerle ilgili yer isimleri şunlardır: Bölük-i Geriş-i Alibeğce (Kabadüz) Danişmendlü ve İsadanişmendlü; Bölük-i Niyabet-i Çamaş (Çamaş) Danişmendlü; Niyâbet-i Geriş-i Sevdeşlü/Ulubeğlü (Ulubey) Danişmendköy bi-ism-i Kovancı; Nahiye-i Milas (Mesudiye) Taylu; Niyâbet-i  Kebsil (Giresun'a bağlı Bulancak ilçesinin bir bölümü) Meliklü; Niyâbet-i Kıruk ili (Yavuzkemal)  Karadanişmend ve Bayramdanişmend  (Yediyıldız-Üstün, age, s. xxx-xlII). Adı geçen yerlerin bazıları sahile çok yakındır.
[9]       İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, TTK yay., Ankara 1988, s. 96-103.
[10]     Uzunçarşılı, age, s. 153-154.
[11]     Mesudiye Kalesi: Mesudiye ilçesine 6 km uzaklıkta bulunan Kaleköy sınırları içerisindedir. Kuzeyden güneye doğru uzanan doğal bir tepe üzerine inşa edilmiştir. Hacıemiroğulları Beyliği’nin ilk merkezi olduğu bilinmektedir. Kale, harabe durumdadır. Çevresinde tarihî mezarlar ve kümbetler bulunmaktadır. Mesudiye-Kaleköy Kümbet Harabeleri: Kümbet harabeleri kalenin yaklaşık bir km. doğusunda bulunmaktadır. Hakkında şu ana kadar herhangi bir inceleme yapılmadığı için içinde kimlerin mezarları bulunduğu bilinememektedir. Buradan tesadüfen çıkan mezar taşlarından anlaşıldığına göre Hacıemiroğulları Beyliği döneminde inşa edilmiştir.
[12]     Mesudiye ilçesine bağlı Kaleköy’de bulunan Hacıemiroğuları Beyliği’ne ait saray, kale ve kümbetler ile mezar kitabeleri büyük oranda tahrip olmuştur. Buna rağmen beyliğin ilk merkezi olduğunu ortaya koyacak deliller hâlâ mevcuttur.
[13]     Ksenophon, Anabasis, (Çeviri: Hayrullah Örs), Maarif Matbaası İstanbul 1944, s. 224.
[14]     Adem Işık, Antik Kaynaklarda Karadeniz Bölgesi, TTK yay., Ankara 2001, s. 107.
[15]     Satrap Tissaphernes, Yunanlı askerlerin komutanlarını görüşmeye çağırıp hile ile öldürür. Askerler, aralarından Ksenophon'u önder seçerler. Adı geçen önder, Onbinlerin Dönüşü'nü Anabasis adlı eserinde anlatır. 
[16]     Ksenophon, age, s. 184-187.
[17]     Ksenophon, age, s. 187-188.
[18]     Ksenophon, age,  s. 188; Mehmet Bilgin, Doğu Karadeniz, Serender yay., Trabzon 2000, s. 16-22.
[19]     Ksenophon, age, s. 347; Bilgin, age, s. 23-25.
[20]     Bilgin, age, s. 25-31.
[21]     Bilgin, age, s. 32.
[22]     Bilgin, age, s. 33-36.
[23]     Ksenophon, s. 195-196; Bilgin, age, s. 36-37.
[24]     Ksenophon, s. 231-232; Bilgin, age, s. 37-38.
[25]     İbn Bibi, El Evamirü'l-Ala'iye Fi'l Umuri'l-Ala'iye (Selçuk-name), C. I, (Hazırlayan: Mürsel Öztürk), Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1996, s. 15; Ali Sevim, Anadolu'nun Fethi Selçuklular Dönemi, TTK yay., Ankara 1993, s.164-165.
[26]     Bu savaşta Kir Aleksi esir edilmiş, Selçuklulara vergi vermeyi kabul ederek kurtulmuştur. Geniş bilgi için bk. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi yay., İstanbul 1993, s. 302-305.
[27]     yerlefltikleri anlafl›lmaktad›r. Canit kelimesinde bulunan -it eki, Eski Türkçede kullanılan çokluk ekidir (tigit "tiginler") (A. von Gabain, Eski Türkçenin Grameri, (Çeviren: Mehmet Akalın), TDK yay., Ankara 1988, s. 62).
[28]     İbn Bibi, El Evamirü'l-Ala'iye Fi'l-Umuri'l Ala'iye (Selçuk-name) II,  (Hazırlayan: Mürsel Öztürk), Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1996, s. 238; Fahrettin Kırzıoğlu, Kıpçaklar, Ankara 1992.
[29]     Bu saldırı, Çepni Türkmenleri tarafından geri püskürtülmüştür.
[30]     Dânişmendname'nin  ilk olarak II.İzzeddin Keykavus zamanında Mevlânâ İbn-i Ala tarafından, yine onun emriyle H.642/M.1244-45 tarihinde kaleme alındığı tahmin edilmektedir.
[31].    Necati Demir,  Dânişmend-nâme,  Part One, (Critical Edition), Published at The Department of Near Eastern Languages and Civilizations Harvard University, Harvard 2002, 215 s.
[32]     Bulgar Dağı'nın ismi Türkiye'de Dânişmend-nâme'de üç kez geçmektedir (Demir, Dânişmend-nâme, s. 59, 139, 193). Fatih Sultan Mehmed, Trabzon'u fethe giderken Uzun Hasan'ın annesi Sârâ/Sâru Hatun'la Bulgar Dağı'nın yanında karşılaşmıştır (Fahrettin Kırzıoğlu, "Trabzon'un Fethi Sırasında Fâtih Sultan Mehmed'in Yaya Aştığı 'Bulgar Dağı' Neresidir", Öncesi ve Sonrasıyla Trabzon'un Fethi, Trabzon Tarihi, Trabzon Belediyesi yay., Ankara 2001, s. 128-133). Daha sonra Bulgar Dağı'na çıkmış, bu dağın bir bölümünü yürüyerek geçmiştir (Atsız, Aşıkpaşa Tarihi, MEB yay., İstanbul 1990, s. 135-138). Adı geçen Bulgar Dağı, tarihî kayıtlardaki bilgilerden hareketle büyük bir ihtimalle günümüzde Kemer Dağı ismiyle bilinen bölge olmalıdır. Hemen doğusunda Artvin'in Yusufeli ilçesine bağlı Barkhal Beldesi ve bu beldenin içerisinden geçen Barkhal Suyu; güneyinde ise Erzincan'ın Refahiye ilçesini Erzurum'a bağlayan karayolunun 2. km'sinde, sağ tarafta Bulgar Çayı ve Bulgar Çayırı  bulunmaktadır. 1554'te kaleme alınan Trabzon tahrir defterlerinde Torul'da gayrimüslim Bulgar ailelerin yaşadığı açıkça kaydedilmiştir (M. Hanefi Bostan, XV-XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadî Hayat, TTK yay., Ankara 2002, s. 340).
[33]     Geniş bilgi için bk. Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK yay., Ankara 1999.
[34]     Kâzım Dilcimen, Canik Beyleri, Ahali Matbaası, Samsun 1940, s. 5-8.
[35]     Niksar'a 20 km uzaklıkta, Erbaa-Niksar eski karayolunda, Kelkit ırmağı üzerinde olup Nizameddin Yağıbasan tarafından inşa edilmiştir.
[36]     Aziz B. Erdeşir-i Esterâbadî, Bezm u Rezm, (Çeviren: Mürsel Öztürk), Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1990, s. 408.
[37]     A. Bryer, Some Notes on the Laz vnd Thzan, Variorum Repirints, XIVa 166-195, XIVb 161-168. Bryer'in, Canik dağlarını ve Osmanlıların Canik Sancağı'nı görmeyip bir bölgede birileri yaşıyor sanılarak isim verildiğini söylemesi şaşılacak bir durumdur.  Bununla birlikte farkında olmadan iki doğruyu ortaya koymuştur: 1. Canların / Peçeneklerin VI. yüzyılda Çoruh boyuna yerleşmesi; 2. Peçeneklerle Lazların akraba oldukları. Gerçekten de Peçenek ve Lazlar aynı köktendir. Batılıların bir Laz kavimi yaratmaya çalışmaları, Lazca konusunda büyük çalışmalar yapmaları; Almanya'da Frankfurt ve Köln Üniversitelerinde Laz Enstitüleri kurmaları, Türkiye'yi billûr gibi bir mermer olarak görmekten rahatsız olmalarından dolayıdır. Mermere sürekli balyoz vurarak mozaik durumuna getirme gayretleri, batılılar için hep yürürlükte olmuştur. Hâlbuki onların Lazca dedikleri, Türkçenin Orhun Türkçesinden önce ayrılmış bir koludur. Laz Türkçesi konusundaki çalışmalarımız devam etmektedir. Bittiğinde bilim dünyasının hizmetine tarafımızdan sunulacaktır.
[38]     İbn Bibi, El Evamirü’l-Ala’iye Fi’l-Umur’l-Ala’iye, (Hazırlayan Mürsel Öztürk), C. II,, Ankara 1996, s. 238-239
[39]     Faruk Sümer, Çepniler, Türk Dünyaı Tarih Dergisi, S. 55, s. 7.
[40]     Bahaeddin Yediyıldız, "Tarihî Zemin ve Sosyal Yapı", Ordu Tarihinden İzler, Ordulular Grubu yay., İstanbul 200, s. 39.
[41]     A. Hahanov, Panaret’in Trabzon Tarihi, (Tercüme: Enver Uzun), Trabzon, 2004, s. 66.
[42]     A. Brayer, Greeks and Turkmens, Appendix I, s. 143.
[43]     İkizce’ye bağlı Karlıtepe köyü sınırları içerisindedir. Çevreye hakim doğal bir tepe üzerinde inşa edilmiştir. Bazı duvarlarının dışında harabe hâline gelmiştir. 
[44]     Gençağa Kalesi: İkizce’ye bağlı Karlıtepe köyü sınırları içerisindedir. Çevreye hakim tabiî bir tepe üzerinde inşa edilmiştir. İki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümün kale kumandanının yerleşimi için inşa edildiği anlaşılmaktadır. Giriş kapısına yerli taştan oyulmuş 69 merdivenle çıkılmaktadır. Kapı duvarları fazla tahrip olmamıştır. Kapının hemen solunda 6 m2 genişliğinde bir oyma odacık bulunmaktadır. Kalenin içerisinde sarnıç olarak kullanıldığı tahmin edilen  taştan oyma dört  adet su kuyusu vardır. Giriş kapısının kuzeyinde ve kuzey-doğusunda moloz yığma taştan yapılmış surların büyük bir bölümü hâlâ mevcuttur. İkinci kısım sert ve sivri kayalardan oluşmaktadır. Bu bölümden günümüze sadece 6-7 m. derinliğinde ağzı dar, dibi geniş bir  su kuyusu kalmıştır. Bu kaleyi yaptıran Genç Ağa hakkında yeterli  bilgi bulunamamıştır. Ancak yörede anlatılan sözlü rivayetlere göre bu bölgeyi fetheden Türk komutanıdır. Komutan yöreyi Türk topraklarına katınca buraya bir kale yaptırmış ve yerleşmiştir. Zaman zaman Trabzon tarafına akınlar düzenleyip geri dönmekteymiş.
[45]     Faruk Sümer, Oğuzlar, 241-244.
[46]     Yediyıldız- Üstün, age.
[47]     Trabzon Sancağı Defteri, Başbakanlık Arşivi, nr. 52, tarih 921/1515, s. 596-694.
[48]     Perşembe Yaylası, Kumru Düzoba Yaylası, Ulubey Kirazlık köyü Kızılot mevkii, Yeşilce Beldesi ve Eğriçon Tepesi'ndeki toplu mezarlar bunlardan bazılarıdır. Bu mezarlıklarla ilgili anlatılan efsaneler, Trobzon Rumlarıyla Türklerin mücadeleleri ile ilgilidir.
[49]     Hahanov, age,  s. 67.
[50]     A. Bryer, “Greks ve Turkmens: The Pontic Exception”, The Empire of Trebizond and The Pontos, London 1980, s. 144; İbrahim Tellioğlu, “Panaretos Kroniğinin Türklerle İlgili Bölümü”, Türk Dünyası Araştırmaları, S. 143, Nisan 2003, s. 64; Hahanov, age,  s. 67.
[51]     Tellioğlu, agm., s. 65; Sümer, Oğuzlar, s. 37.
[52]     Hahanov, age,  s. 67; Tellioğlu, agm, s. 66.
[53]     Panaretos, Chronique de Tréisonde, Paris, 1836, s. xx.
[54]     Hahanov, age,  s. 67.
[55]     Trebolu’ya bağlı Örenkaya köyünde doğal bir yüksek kayalık üzerindedir. Bugün harabe halindedir. Kalenin Türkler tarafından  alınışı hakkında yöre halkı tarafından pekçok rivayet anlatılmaktadır.
[56]     Tellioğlu, agm., s. 68.
[57]     Bezm u Rezm, s. 313-314.
[58]     Bezm u Rezm, s. 309-316.
[59]     Eskipazar Camii: XIV. yüzyılda inşa edilmiştir. Ordu il merkezinin güneydoğusunda, Ordu - Ulubey karayolunun dördüncü km. sinde bir mezarlığın içerisinde yer almaktadır. Muhtemelen Eskipazar'da bulunan şimdiki caminin yerinde idi. İlk binadan giriş kısmanda bir duvar ile minarenin kaidesi kalmıştır. Kitabesinde H. 1197 yılında Şebinkarahisar Mutasarrıfı Battal Hüseyin Paşa tarafından onarıldığı yazmaktadır. Caminin mihrabı Ordu Selimiye Camisi'ne nakledilmiştir. Minberi, iki adet kapı kanadı ve bir adet pencere kanadı Ankara Etnografya Müzesi'nde bulunmaktadır. Bu eserler Anadolu'nun diğer bölgelerindeki taş işçiliğinin karşılığı olduğu için son derece önemlidir.
[60]     Hatipli Köyü mezar taşları: Eskipazar Camii'nin  yaklaşık bir km kuzeydoğusunda yer almaktadır. Mezarların tamamına yakını tahrip edilip fındık bahçesi haline getirilmiştir. Geriye kalan mezarlardan bazılarının Hacıemiroğulları döneminden kaldığı anlaşılmıştır.
[61]     Yaşar Yücel, age,  s. 136-137.
[62]     Bezm u Rezm, s.485.
[63]     Bahaeddin Yediyıldız, Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Kültür Bakanlığı yay., Ankara 1985, s. 41; Kazım Dilcimen, Canik Beyleri, Samsun 1940, 1403 den sonra Canik mıntıkası haritası. Dilcimen, beyliğin doğu sınırını Giresun'un yakınlarında göstermiştir. Ancak 1515 tarihli Trabzon Sancağı Tahrir Defterindeki bilgilerden anlaşıldığına göre sınır Vakfıkebir yakınlarına kadar uzanıyordu.
[64]     Ruy Gonzlez de Clavijo, Embajada à Tamorlan,  Madrid 1943, s.83.
[65]     Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara 1999.
[66]     Sümer, Oğuzlar, s.48.
[67]     Geniş bilgi için bk. Necati Demir, Dânişmend-nâme, Part One, (Critical Edition), Published at The Department of Near Eastern Languages and Civilizations Harvard University, Harvard 2002; aynı yazar, Dânişmend-nâme, Part Two, (Turkish Translation), Published at The Department of Near Eastern Languages and Civilizations Harvard University, Harvard 2002; aynı yazar, Dânişmend-nâme, Part Three, (Linguistic Analysis and Glossary), Published at The Department of Near Eastern Languages and Civilizations Harvard University, Harvard 2002; aynı yazar,  Dânişmend-nâme, Part Four, (Facsimile), Published at The Department of Near Eastern Languages and Civilizations Harvard University, Harvard 2002.
[68]     Necati Demir, Ordu İli ve Yöresi Ağızları, TDK yay., Ankara 2001, “Giresun ve Ordu Yöresi Ağızları Üzerine”, Türklük Bilimi Araştırmaları, S. 7, Sivas 1998, s. 139-166; aynı yazar, “Orta Karadeniz Bölgesi Ağızlarında Nazal N (ñ) Sesi”, TDAY Belleten 1999;  aynı yazar, “Şalpazarı, Giresun ve Ordu Yöresi Ağızlarında Kullanılan Zarf-Fiil Ekleri”, Türklük Bilimi Araştırmaları, S. 8, Sivas 1999. s. 313-334; aynı yazar, (Metin Yerli ile), "Ordu Yöresi Çepni Kilimleri", Erdem, C. 10, S. 28, Ankara 1999, s. 101-110; "Orta Karadeniz Ağızlarında '-Dır/-Dur' Ekiyle Yapılan Çekimler", Türklük Bilimi Araştırmaları, S. 9, Sivas 2000, s. 175-189; aynı yazar, "Orta Karadeniz Bölgesi'nde Nevruz (Mart Dokuzu)", Türk Dünyasında Nevruz Dördüncü Uluslar Arası Bilgi Şöleni Bildirileri, Sivas, 21-23 Mart 2001, Atatürk Kültür Merkezi yay., Ankara 2001, s 59-66.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder