2 Şubat 2013 Cumartesi

Samsunlu Bir Hanım Yazar: Fazıla Atabek





Fazıla Atabek (1914-2002), İstanbul'da doğan, Samsun'da yetişen, yazarlık ve gazetecilik yıllarını burada geçiren, Samsun'un kültür sanat dünyasında önemli yeri olan bir yazardır. Eserlerini Samsun'dan aldığı ilhamlarla oluşturan yazar hakkında bugüne kadar bir araştırma yapılmamıştır. Yalnızca birkaç antolojide çok kısa biçimde biyografisine yer verilmiştir. Atabek, eserleriyle döneminin ünlü edebiyatçılarından (Nihat Sami Banarlı, Behçet Kemal Çağlar, Kerime Nadir, Prof.Dr. Abdülkadir Karahan) takdir ve teşvik görmüştür.

Yazarın, Unutmak İstediğim Mazi (1950), Kader Mahkûmları (1951), Defterimi Kapıyorum (1961) adlı ilk ikisi Hürriyet gazetesinde tefrika halinde kalan üç romanı; Bir Gecenin Masalı, Vedâ Çiçekleri adlı iki hikâye kitabı; Hatıralar, Pencerem, İçimdeki Arkadaşım, Kırık Çizgiler adlı dört şiir kitabı mevcuttur.

Bu bildiride yazarın biyografisi hakkında gerek Samsun gerekse İstanbul çevresinden ulaşılan bilgiler sunulacak; tefrika halinde kalan romanları da dahil olmak üzere adı geçen eserleri tema ve üslup açısından incelenecek, yazar hakkında genel bir değerlendirme yapılacaktır.

Fazıla Atabek, 1912-20.03.2001 yılları arasında yaşamış, ömrünün büyük kısmını Samsun'da geçirmiş,  hayatı boyunca Samsun'un edebiyat, sanat ve kültür etkinliklerinde etkili olmuş, Samsun'un kültür çevresi tarafından Fazıla Abla olarak kabul görmüş bir isimdir. Birinci Dünya Savaşında şehit olan Hüseyin adlı bir binbaşının ve eşinin şahadetinden sonra ömrünü Fazıla ve Behiç adlı iki çocuğuna adayan Feryal adlı fedakâr bir annenin kızıdır.

Bir asker kızı olması dolayısıyla Kuvay-ı Milliye ruhu ile yetişir. Samsun'da 1314 yılında Merkez İnas adıyla kurulmuş olan ve adı sonradan Bozkurt olarak değişen ilk kız okulunda okumuştur. Bankacılık, vekil öğretmenlik gibi görevlerde de bulunan ve hayatı boyunca evlenmemiş olan Fazıla Atabek ömrünü kültür ve sanata adamıştır. Kardeşi Behiç Atabek'le beraber Samsun Halkevi'nin çıkarmış olduğu 19 Mayıs adlı dergide yayınladıkları şiirlerle ilgi çekerler.

Samsun kültür ve sanat çevreleri tarafından Fazıla Abla olarak kabul edilen Fazıla Atabek'in, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında Halkevinin ve partinin her etkinliğinde adı geçer. Şiirleri ve hikâyeleri gazete ve dergilerde yayınlanır, edebiyat çevrelerinde adı duyulur. Edebiyat ve sanatla ilgili bütün toplantılarda aranan isimdir. Dergi çıkarma, şiir dinletileri, sanat ve kültür programları hazırlama gibi etkinliklerde düzenleme işlerinin başındadır. 1 Onun kişiliği ve Samsun'daki etkisi hakkında yakın arkadaşlarından Turhan Uzunhasanoğlu şunları söyler: Samsun'un yetiştirdiği müstesna isim, renkli sima, her dalda faaliyet gösterebilen, bir kentte zor bulunan çok yönlü bir kişilikti. Atatürk ilkelerini samimiyetle benimsemiş bir Cumhuriyet kadınıydı. Sanatsal faaliyetleri organize eder, konuları paylaştırır, programı yapardı. Çok dürüst, ağırbaşlı, Osmanlı tipinde bir kadındı. Her taşın altından çıkardı. O her şeyi bilirdi, biz gazeteci olmamıza rağmen pek çok bilgiyi ondan öğrenirdik. Ne belediyede, ne de siyaset dünyasında herhangi bir görevi yoktu ama fahri olarak pek çok görevi vardı.

Biz Fazıla Abla ile Samsun'da pek çok şeyi denedik. Halkevlerinin kapandığı yıllarda halkevlerini adeta yeniden canlandırdık. Görüş olarak Kemalistti. CHP’ye de Halkevlerine de sempatisi oldu. Fakat kemikleşmiş değildi, diğer görüşlere de açıktı. Tarafsız ve mantıklıydı bu sebeple de dediğini yaptırırdı. Doğru olanı yapar, haysiyetli bir insandı. Her çevrede sözü geçerdi, kimse onu kırmazdı. Samimi konuşurdu. Samsun gazetesini beraber çıkarıyorduk... Vefalı bir dosttu, arar sorardı. İstanbul’a gittikten sonra da bizlerle bağını koparmadı. Telefonla görüşürdük, bu görüşmeler yarım saati aşardı. Bence Fazıla Hanım'ın Samsun'a en büyük hizmeti Atatürk’ün Samsun’a geldiğinde kaldığı evi/müzeyi belediyenin başka yere taşımasına karşı çıkarak, müzenin orada kalmasını sağlamak olmuştur. Yine o yıllarda Samsun'da Galatasaray, Fenerbahçe gibi adlara sahip amatör futbol takımları vardı. Stadyum kara Samsundaydı ve maçların sonunda çocuksu durumlar ve tartışmalar yaşanıyordu. Bunun üzerine Fazıla Abla, Bir kampanya açayım, bayanları maça gitmeye teşvik edeyim böylece maçlarda kavga, küfür bitsin. dedi ve Beden Terbiyesi ile anlaştı ve bayanların stada bedava girmesini sağladı. Bir defa da maça ben gittim. Kadınlar bir yere toplanmış, oturuyorlar. Fazıla Abla bu hanımlar stada dağılsalar daha etkili olmaz mı dedim, Fazıla Abla da O da zamanla olur diye cevap verdi.

Nihat Sami Banarlı, dönemin sözü geçen edebiyatçılarındandı. Liselerde edebiyat derslerinde onun hazırladığı kitaplar okunuyordu. Yedigün dergisinin birinci kapağının arkasında seçtiği şiirleri yayınlardı ve her şair orada olmak isterdi. Nihat Sami işte bu sayfaya Fazıla Atabek'in şiirlerini koymuştu. Sedat Simavi, Yedigün dergisini kapattı, Hürriyet'i çıkardı. Gazete o gün için 30.000 baskıya ulaşıyordu. Yedigün Dergisi, Hürriyete dönüşünce elinin altındaki imza sahibini değerlendirmek istemiş ve Fazıla Hanım'ın romanlarını tefrika etmişti. Kerime Nadir tipinde bir romancıydı, Halide Edip gibi değildi. Zaten gazetelerde Kerime Nadir'in tarzındaki romanlar tefrika ediliyordu çünkü halk bunları anlıyordu.

İstanbul'da yaşadığı yıllarda onu ziyarete gittim. Eski bir konakta tek başına oturuyordu ve yalnızlığını da evinin içinde beslediği horozuyla gidermeye çalışıyordu. Ziyaretine gittiğimizde bizi salmak istemezdi. O yıllarda yeni ün kazanan bir film artisti Fazıla Hanım'ın şiirlerinden birini kendi adıyla yayınlanır. Fazıla Hanım bu durum karşısında çok üzülür ve şiiri yayınlayan dergiyi arar. Mesele, genç artistin annesiyle beraber Fazıla Hanım'a gelip özür dilemesiyle kapanır. Fazıla Hanım genç artisti affeder ama uzun yıllar bu  olayı dilinden düşürmez.

Son yıllarda kendisine abla diyemedim daha çok Fazıla Hanım diye hitap ettim. Çıkardığımız dergilere niye yazı göndermediğini sorduğumda gözlerinin iyi göremediğini söyledi. Ölümünden bir hafta önce Samsundaki evini ADD'ye bağışlamıştı fakat arada bazı sorunlar çıktı. Bu işlerle ilgili görüşmek üzere İstanbul'a gitmeye niyetlendik ama o bir hafta içinde vefat haberini aldık. Fazıla Hanım, İstanbul’da vefat ediyor, Samsun’a getiriliyor ve müzenin önünde üç beş kişiyle cenazesi kaldırılıyor.

Samsun Musiki Derneğinden arkadaşı Hasan Aslan da Fazıla Atabek'i şu cümlelerle tanımlar: Siyaset üstü bir duruşu vardı. Cumhuriyet kadınıydı. Çok zarif ve espriliydi. Çok güzel bir dili vardı, ağzından adeta bal akardı. Bir konu açıldığında o konuyla ilgili üç saat konuşabilirdi. Her cümlesiyle insanın içini aydınlatırdı. Dostlarını çok seven, riyasız ve samimi bir insandı. Hayata hep tutunmuştur. Tevazu kültürünün yaşayan örneği idi. Musîki Derneğindeki arkadaşlarımızla cemiyetten çıkınca çatkapı evine giderdik. Sade eşyalardan oluşan ve ortada bir sobası bulunan son derece mütevazı odasında bize çay demlerdi. Evinde asla lüks eşya yoktu ama kendi ruhu zengindi. Geçmişten gelen bir sürü anekdotlar anlatırdı.

Arkadaşları Fazıla Atabek'i ve hayatını bu cümlelerle anlatıyor. Bir şair ve yazarı yakından tanıyabilmenin diğer bir yolu da onun bizzat kaleminden çıkan, duygularından ve düşüncelerinden oluşan eserlerini okumak ve incelemektir. Bu amaçla Fazıla Atabek’in öncelikle Hatıralar (Ahali Matbaası, Samsun 1946), Pencerem ( Samsun İl Matbaası, 1947), İçimdeki Arkadaşım (Ahali Matbaası Samsun, 1957) Kırık Çizgiler (Baha Matbaası, İstanbul 1975) adlı şiir kitapları incelenmiş ve bu şiirlerin genelinde şöyle bir şair profili ile karşılaşılmıştır:

O, şehit babaya ve erken yaşta vefat edip giden bir erkek kardeşe olan hasretini, şehit eşi olan ve iki yetimini tek başına büyütmek zorunda kalan bir kadının, annesinin hayat çilesini ve yalnızlığını anlatan bir şairdir. Şiirlerinde ağırlıklı olarak işlenen konu özellikle sonu ayrılıkla bitmiş ya da hiç başlamamış karşılıksız bir aşktır. Romantik akşamların, gecelerin sevdalısı şair, sevdiği ve birkaç güzel gün geçirebildiği o meçhul
sevgilisini penceresinin önünde beklerken yaşlanan, yalnızlaşan, hatıraların sıcak kucağına bir parça mutluluk bulabilmek için sığınan, bir yandan da yıllardır beklediği o meçhul sevgiliye sitemler gönderen bir âşıktır. Bir halk şairi tavrı ve tarzıyla aşkını manilerle, türkülerle, şarkılarla da ifade eder:

Hatıralar onun sığındığı huzurlu bir limandır. Hatıraları; çocukluğu, gençliği, annesi, mahallesi, aşkı ve mutlu yaşadığı sayılı günlere aittir. Şiirlerinde acımasız hayat, vefasız ya da karşılıksız aşk sebebiyle melankolik, ümitsiz, küskün bir tavrın izleri görülür. Bu tavır sonucunda sanatı, edebiyatı ve kalemini en iyi arkadaşı olarak kabul eder. Yaşlılık, yalnızlık ve ümitlerin boşa çıkması da pek çok şiirinde işlenir.

Babasının şehit oluşu, ardından erkek kardeşini kaybedişi, bir türlü gelmeyen meçhul sevgili, şiirlerinde zaman zaman isyana ve Allah'a sitemler göndermesine sebep olur.

Bireysel konuların yanında toplumsal konular da onun kişiliğinin bir yansıması olarak şiirlerinde yer alır. Atatürk'ü milletin atası olarak görür ve onun ölümü karşısında yaşadığı sarsıntıyı şiirlerinde dile getirir. Köye ve köylülere karşı sevgisi, ülkenin siyasetçileri ya da Behçet Kemal Çağlar gibi şairleri hakkındaki duygu ve düşünceleri, ülkenin ve Samsun'un siyasî sorunlarıyla ilgili eleştirileri; Samsun, Ankara ve İstanbul gibi mekânlara karşı duygularını şiirlerinde bulmak mümkündür.

Onun şairliği hakkında Pencerem adlı şiir kitabının yayınlanmış olması dolayısıyla Nihad Sami Banarlı şu değerlendirmeyi yapar: Mektubunuzun ancak birinci kısmına ve bu sayfalarda cevap vermek zorundayız. İkinci kısım için bugünkü şartlarımız maalesef herhangi bir vaatte bulunmayı mümkün kılmamaktadır. Zarif Pencerenize bakarak orada yılların hazırladığı bir şiir söylemek kolaylığı ile karşılaştık. Bu küçük, fakat değerli şiir mısraları ve bu mısralarda Türkçe'nin güzel bir seslenişi vardır.

Lâyık mısın acaba bunca fedakârlığa
Değerin var mı dersin biçtiğin paha kadar

Gibi sade ve kolay söylenilmiş, samimi mısralar bu gerçeğin ifadelerindendir. Eğer siz şiir söyleye söyleye geride bıraktığınız yıllar içinde, bir manzumede her mısranın bir kıymet olduğunu ve her mısranın en az öteki mısralar kadar işlenilmiş ve güzel söylenilmiş olması gerektiğini düşünerek işe başlamış olsaydınız, bugün yazılarınızın etrafında daha zengin bir sanat hâlesi bulunacaktı. Nesir lisanınızda da yine yılların olgunlaştırdığı bir ifade güzelliği vardır. Biz Pencereniz dolayısıyla, sizi tebrik etmeyi zevkli bir vazife sayıyoruz.

Fazıla Atabek'in hikayeleri de son derece romantik ve hassas bir üslupla kaleme alınmıştır. İlk kitabı Bir Gecenin Masalı 3 hikâyeden oluşur. Kitapla aynı adı taşıyan birinci hikâyede Hasret adlı genç ve güzel ebenin kendisine sırılsıklam âşık olan kasabanın eşrafından Ömer tarafından kaçırılması ve bu kaçırılma olayının aşka dönüşmesi anlatılır. Adıyar’ın Aşkı adlı hikâye ise köy kızı küçük Adıyar'ın aşkına sadakati ve fedakârlığından doğar. Yol Arkadaşı adlı hikâyede de Karadeniz’e giden bir gemide tesadüfen karşılaşan öğretmen Vefa ve yüzbaşı Sedat'ın evliliğe dönüşen yol arkadaşlıkları anlatılır. Nihat Sami Bir Gecenin Masalı adlı hikâye kitabını şöyle değerlendirir: Bir Gecenin Masalı, memleketimizin bağrındaki kız kaçırma vakalarının belki en masumu, hatta menfî yoldan müspet ders veren iyi bir örneğidir. Güzel isimli kahramanınız Adıyar'ın Aşkı, biraz romantik, fakat asîl yürekli Türk kızları için örnek bir fazilet numunesidir. Herhalde bu mütevazı kitapta toplanan hikâyelerinizin üçü de sizden daha güzel hikâyeler beklemek şeklindeki güzel ümitlerimizi gerçekleştirecek kuvvette vaitkâr yazılardır. Bu kitabınız için size teşekkür etmeyi zevkli bir vazife sayıyoruz.

İkinci hikâye kitabı Veda Çiçekleri'nde 11 hikâye yer alır. Veda Çiçekleri adlı ilk hikâyede onbeş yıl süren karşılıksız bir aşk konu edilir. Kendisi ile Mektuplaşan Kadın adlı ikinci öykü ise, hayat tecrübesi olmayan muhafazakâr bir aile kızının çapkın bir heykeltıraşa âşık olması, ondan gayri meşru bir çocuk dünyaya getirmesi, ana babası ve âşık olduğu bu adam tarafından terk edilmesi, bütün bunlara rağmen heykeltıraşı ıstıraplı bir zevkle sevmeye devam etmesi anlatılır. Çoban Aşkı, üvey anası tarafından on bir yaşında şehre evlatlık verilen ve burada beş yıl boyunca kötü bir hayat süren, analığı öldükten sonra köyüne geri dönüp çoban olan bir kızın öyküsüdür. Çoban kız, kendisi gibi çoban bir gence âşık olur ama delikanlı askerlik bahanesi ile çoban kızı terk eder. Kız da kendini ırmağa atar. Amele Kız’ adlı hikâyede amele bir kızın tasviri ve bu güzel kızın amele oluşuna duyulan acı anlatılır. Gözlüğünün Camlarında, hikâyenin kahramanı çocukluk yıllarında okula giderken tütün fabrikası önünde karşılaştığı çirkin fakat zarif ve de yaşça kendisinden çok büyük bir adama karşı duyduğu hisleri ve çocukluk özlemini anlatır. İsimsiz Muharrir, edebiyat dünyasında yer edinmenin yetenekle değil etkili bir çevre ile mümkün olduğunu işleyen bir hikâyedir. Fazıla Atabek’in yakın arkadaşlarından Nuri Cerit’e ithaf edilmiş olan Arkadaşlık adlı hikâye, iki arkadaşın hayatını konu almaktadır. Çalıkuşu'ndaki Feride ve Munise karşılaşmasını hatırlatan Ömer'in Hikâyesi; akıllı, sevimli bir köy çocuğu olan Ömer’in çalışmak zorunda olduğu için okuyamaması ve öğretmeninin bu durum karşısında çaresiz kalışını anlatır. Kalbimin Yüz Karası'nda eniştesiyle yaşadığı aşk yüzünden önce hapse sonra geneleve düşen bir kadına, yeni tanıştığı ve âşık olduğu bir erkek evlenme teklif eder. Fakat kadın bu erkekle evlense de mazisinin unutulmayacağını bildiği için intihar eder. Bir Hatıra Defterinden bir olayın anlatımından çok sevgiliyle beraber geçirilen, kaval sesinden, su sesinden ve
deniz sesinden oluşan mehtaplı bir gecenin tasviridir. Ayşe'nin Köyü, Samsun'un Çarşamba Karaoğlan köyünden yetişen öğretmen Ayşe'nin hayatının ve dolayısıyla köy hayatının güzelliklerinin hikâyesidir.

Görüldüğü gibi Fazıla Atabek'in hikâyeleri en fazla aşk teması üzerinde gelişmektedir. Kadın ve Anadolu insanı da bu hikâyelerin etrafında döndüğü diğer unsurlardır. Nihat Sami Banarlı, Fazıla Atabek'in hikâye üslubunu şu cümlelerle değerlendirir: ‘Hikâye yazarken Türk dilinin tabii ahengine; güzel, doğru ve zevkli akışına sadık kalan ağırbaşlı lisanınız muvaffakiyetinizin şüphesiz ilk âmilidir. Sizi yerli ve millî hikâye edebiyatımıza, her türlü yapmacıklardan uzak, güzel hikâyeler hediye eder görmek bizi sevindirmiştir.

Yazarın ilk romanı Unutmak İstediğim Mazidir. 18 Ağustos 1950’6 Ekim 1950 tarihleri arasında Hürriyet Gazetesinde tefrika edilmiştir.  Doktor Emin, orduevinde ki bir baloda hikâyeleri herkes tarafından merak edilen Arap bir albay ve onun eşi Şeyda ile karşılaşır. Bir yıl sonra bazı tesadüfler sonucu bu aile ile dost olur. Hatta kalp hastası olan Şeyda'nın tedavisiyle ilgilenir. Şeyda ölmek üzere iken Doktor Emin’e herkesin merak ettiği hikâyesini, unutmak istediği mazisini bir iç hikâye olarak anlatır. On üç yaşına kadar mutlu bir hayat sürmüş olan Şeyda'nın hayatı annesinin hastalanmasıyla değişir. Bundan sonra okula devam edemez ve hep hastalıklarla uğraşır. Yirmi yaşına geldiğinde de babası hastalanır. İstanbul'a taşınırlar. Orada çocukluk arkadaşı ve ağabey bildiği Şefikle karşılaşır. Şeyda, Şefik'i sevmektedir. Fakat Şefik'ten beklediğini bulamaz.

Babasının ölümünden sonra yatılı bir okulda memur olur. Orada Aziz adlı bir öğretmene âşık olur ve bütün hayatını ona adar. Aziz uğrunda pek çok fedakârlıkta bulunur. Fakat ondan beklediği karşılığı bulamaz. Tesadüfler sonucunda karşılaştığı Arap albayla evlenerek mazisini unutmaya çalışır.

Kader Mahkûmları, uzun yılları kapsayan olay zamanına sahip bir romandır. Sara, eşi Namıkla dört yıldır evlidir ve aynı evde Cahide ve Hale adlı iki genç görümceyle yaşamaktadır. Günün birinde Namık, akrabası olan İskender Naci'yi sınavlara çalışabilmesi için bu eve getirir. Fakat geçen zaman içinde iki genç görümce İskender'e âşık olurlar fakat karşılık göremezler. Öte yandan İskender Naci ile Sara arasında yakınlaşma olur. Bu arada Sara'nın kızı Müjde dünyaya gelir. Cahide’nin sebep olduğu olaylardan sonra İskender evden ve Sara'dan ayrılmak zorunda kalır. Yıllar geçer İskender Naci artık dünyaca ünlü bir profesördür. Sara'nın Kızı Müjde de başarılı bir üniversite öğrencisidir ve adını da Musikar olarak değiştirmiştir. İskender Naci ile Musikar arasında yaş farkına rağmen büyük bir aşk doğar. Gelişen olaylardan sonra Sara kızına talip olan kişinin yıllar önce sevdiği adam olduğunu öğrenir ve intihar eder. Musikar ile İskender Naci evlenir.

Defterimi Kapıyorum, Emel adlı genç bir öğretmenin hayatını anlatır. Emel'in ilk okuduğu roman  Çalıkuşu'dur ve bu romandaki karakterin hayatına benzer bir şekilde farklı yerlerde öğretmenlik yapar. Pek çok talibi olur ama o ahlaksız bir adam olan Haluk'u sever ondan da beklediği karşılığı bulamaz. Yaşadığı bu karşılıksız aşk ve bunun sonucunda düştüğü durumlar onu hem mesleği hem de içinde bulunduğu kasaba çevresi dolayısyla zor duruma düşürür. Başka bir yere tayin istemek zorunda kalır. Gittiği yerde de kaymakam, Emel’e âşık olur. Haluk'u bir türlü unutamayan Emel, kaymakamın evlenme teklifini kabul etse de sonra bu kararından vazgeçer ve kaymakamın intiharına sebep olur. Belli bir zaman geçtikten sonra kasabanın ileri gelenlerinden İzzet adlı evli bir adamla aralarında piyano dersleri dolayısıyla bir yakınlaşma olur. Bu yakınlaşma büyük bir aşka dönüşür bu sırada Emel hastalanır ve tedavi için yurt dışına gider. Yaşadığı aşkın doğru olmadığını düşünerek intihar eder.

Bu roman benim, Hürriyet Gazetesi'nde tefrika edilen üçüncü romanımdır. Çalışmalarıma ışık tutan, bana güç veren ve büyük destek olan kıymetli edebiyat tarihçimiz çok muhterem Nihad Sami Banarlı'ya, okurlarımın huzurunda teşekkür etmeyi kutsal bir görev sayıyorum. Defterimi Kapıyorum, Doğan Kardeş Matbaacılık Sanayii A.Ş. Basımevi, 1972, s. 5.

Fazıla Atabek, üç romanında da bazıları karşılıksız bazıları da meşru olmayan aşklar sonucu hayatları mahvolan insanları ve özellikle genç hanımları anlatmıştır. Romanlarda şaşırtıcı tesadüfler ve aşırı duygusallık dikkat çeker. Kişiler aşkları uğruna inanılmaz fedakârlıklarda bulunurlar hatta intihara kadar giderler. Bu özellikleri sebebiyle Atabek’in romanları popüler roman olarak değerlendirilmelidir. Romanlarda özellikle aşka, genç kız kalbine, aile sevgisine, Anadolu hayatına, toplumsal baskıya, öğretmenliğe dair pek çok detay ince bir hassasiyetle işlenmiştir.

Fazıla Atabek'in eserlerinde Samsun ya bir kahramanın memleketi, ya seyahat edilmekte olan bir mekân olarak yer alır. Kader Mahkûmları adlı romanın da yer alan ve Musikâr'ın arkadaşlarından biri olan Metin hem Anadolu'ya hem köylü sorunlarına ilgi duyan, bu konularda konuşmalar yapan aktif bit gençtir.  Musikâr ile Metin arasında geçen şu karşılıklı konuşma adeta Fazıla Atabek'in Samsun'a ait düşünceleridir:

Musikâr Metin'e sorar:

---Sen Karadenizli imişsin öyle mi?
---Öyle neden sordun?
---Hiiç Cihan söyledi de? Nerelisin?
---Samsunluyum.
---Benim süt halam da samsunludur.
---Kimler derler söyle bakalım belki tanış çıkarız?
---Danişmentlerdendir.
---Evet, Samsun’un en eski ve asil ailesidir Danişmentler. Hatta Samsun'un onlar tarafından kurulduğu söylenir. Aşağı yukarı sekiz dokuz yüzyıllık mazileri vardır.
---Samsun nasıldır, güzel midir?
---Benim memleketim olan yer hiç çirkin olur mu? Tıpkı bana benzer şipşirin bir kasabadır. Samsun  hakikaten güzel bir şehirdir çocuklar. Memleketimdir diye söylemiyorum ama Karadenizin incisidir kâfir.

Hatta Behçet kemal Çağlar bir yazısında Samsun koyunda sabah Canan koynunda sabaha benziyor.? der.  Tabii güzelliğinden başka şehircilik bakımından da fevkalade bir taksimatı vardır. Fakat ihmal edilmiştir.  Layıkıyla bir imar görse yok mu? Memleketim hakikaten seçme vilayetler arasındadır. Sonra geniş bir  ziraat sahasıdır. Verimli bir toprağı vardır. Hinterlandı geniş, kendini her hususta besleyebilen bir şehirdir.

---Halkı nasıldır? Hepsi sana mı benzer?

---Hepsi bana benzemez. Çünkü kozmopolit bir şehirdir. Yerlisi çok azdır. Lakin herkes yaşayışını ayarlamış, muhitini benimsemiştir. Sonra karadan ve denizden nakil vasıtasına sahip oluşu, memlekette pek az şeye ihtiyaç duyuruyor. Nasıl anlatayım muzuna varana kadar geliyor. Bütün o havali ile mukayese edecek olursak, en faal, en gözü açık vilayet olarak gösterilebilen şirin bir Anadolu parçasıdır.?

Bunun yanında Samsun'a ait sorunlar ve bunların çözüm önerileri de onun gazete ve dergilerde çıkan yazılarının konusu olur. Samsunda Açılan İlk Kız Okulu, (Hayat Tarih Mecmuası, Temmuz 1970, S.6, s. 33-34. ) Hızır İlyas Günü Efsanesi, (19 Mayıs Samsun Halkevi Dergisi, Mart- Nisan 1946, S.74.)

Şiirlerinin bazıları bestelenmiş olan ve hem hikâyelerinde hem de romanlarında pek çok şarkıdan alıntılar yapan Fazıla Atabek'i Behçet Kemal Çağlar, ?Büyük aşkların ve imanların anlayışlı hayranı olarak  tanımlar ve onun sanatını şu cümlelerle değerlendirir: Şiirlerinizi daha kuvvetli, nesrinizi daha kıvrak  buluyorum. Anadolu gerçeklerini aksettiren mısralarınız kadar, cümleleriniz de bence birer şiir.  Anadolu'dan, sizin gibi şair ruhlu bir kadından beklenen daha girift sesler getireceğiniz günleri hasret ve ümitle bekliyorum.  Fazıla Atabek’in Samsun için yazmış olduğu bir şiirle konuşmama son veriyorum.


En Kıymetli Sevgiliye

Unutamadığım,
Kopamadığım.
Hasretiyle yandığım
Ve ipsiz bağlandığım
Sevdiğimce sevildiğim
Ana, baba, kardeş, bacı bildiğim
Koynunda büyüdüğüm
Adıyla övündüğüm,
Hilal yüzlüm,
Kara gözlüm.
Sendedir sende gönlüm
Seninle başlar ömrüm
Sende gelecek sonum
Vefalım, sevgilim,
Canım Samsunum.


Hikâyeleri
Bir Gecenin Masalı, Samsun İl Matbaası 1948.
Veda Çiçekleri Ahali Matbaası Samsun 1957

Şiirleri
Hatıralar (Ahali Matbaası, Samsun 1946),
Pencerem ( Samsun İl Matbaası, 1947),
İçimdeki Arkadaşım (Ahali Matbaası, Samsun 1957
Kırık Çizgiler (Baha Matbaası, İstanbul 1975)

Romanları
Unutmak İstediğim Mazi (18 Ağustos 1950 - 6 Ekim 1950 tarihleri arasında Hürriyet Gazetesinde tefrika edilmiştir.)

Kader Mahkûmları (2 Aralık 1951-28 Şubat 1951 tarihleri arasında Hürriyet Gazetesinde tefrika edilmiştir.)

Defterimi Kapıyorum 1961 yılında Hürriyet gazetesinde tefrika edilmiştir. Doğan Kardeş Matbaacılık Sanayii A.Ş. Basımevi tarafından 1972 yılında basılmıştır.

/ Şeyma BÜYÜKKAVAS KURAN 
02 Şubat 2013