31 Temmuz 2006 Pazartesi

Ekin ektim çöllere

Samsun/Ladik-Kadir Üstündağ-Ahmet Yamacı

Ekin ektim çöllere
Biçtirmedim ellere
On üçünde yar sevdim
Ondan düstüm dillere

Ah seni gidi oyunbaz
Edasina doyulmaz
Sekerlenmis yanaklar
Bakmayinan kanilmaz

Ekine firaz derler (ah)
Güzele beyaz derler
Her kime derdim yanam
Bu dert sana az derler

Ah seni gidi oyunbaz
Edasina doyulmaz
Sekerlenmis yanaklar
Bakmayinan kanilmaz

Ekin ektim gül bitti (ah)
Dalinda bülbül öttü
Ötme ey garip bülbül
Yarim gurbete gitti

Ah seni gidi oyunbaz
Edasina doyulmaz
Sekerlenmis yanaklar
Bakmayinan kanilmaz

Yüzen Adalarıyla Ünlü Göl



Dünyada yüzen adacıklara sahip olan 3 gölden biri olan doğal sit alanı Ladik Gölü’ne büyük ilgi gösterildiği belirtildi. Rüzgarın etkisiyle kıyıya kadar gelen adacıkların üzerine çıkan ineklerin göl üzerinde yüzerek otlaması dikkat çekerken, amatör balıkçıların ise göle attıkları oltalarla çeşit çeşit balıklar yakaladığı kaydedildi.

Samsun’un Ladik İlçesi’nin 12 kilometre doğusunda bulunan ve 870 hektarlık alana sahip olan Ladik Gölü’nün, barındırdığı balıkların yanı sıra üzerinde yüzen adacıkları (Torf madeni) ile son derece ilgi çekici doğal sit alanları arasında yer aldığı ifade edildi.

Ladik Belediye Başkanı Kemal Kaplan, tabii güzelliği, etrafının ağaçlarla çevrili olması, insanı dinlendiren temiz havası ile ilçenin önemli bir mesire yeri olan Ladik Gölü’nde, başta turna balığı, tatlı su levreği olmak üzere tahta balığı, sazan, kızılkanat gibi lezzetli balık türlerini barındırdığını, amatör balıkçıların Ladik Gölü’ne akın ettiğini söyledi.

Başkan Kaplan, "Ladik Gölü ayrıca; alabalıkçıl, küçükak balıkçıl, gece balıkçılı, kara leylek, yeşilbaş, uzunbacak, kızkuşu, yeşil düdükçün, karabaş martı, gümüş martı, küçük sumru, akkanatlı sumru, kaya güvercini, tepeli koygar, tarla kuşu, saka kuşu, kızıl sırtlı örümcek kuşu, boğmaklı, kaya kartalı, arı kuşu, ardıç kuşu gibi kuş türlerini de barındırmaktadır. Göl üzerinde yüzen ot köklerinden oluşan adacıklar, bu kuş türlerinin yuva yaparak üremelerine imkan vermektedir. Kurulacak gözleme kuleleri ile bu hayvanları izlemek mümkün olacaktır. Çevredeki besicilerin inekleri de zaman zaman kıyıya vuran adacıklara çıkarak otlayarak ilginç görüntü oluşturmaktadır. Gölde su kayağı, sörf, yelkenli yarışı gibi sportif faaliyetleri yapmak da mümkündür. Bu özellikleriyle göl, ilçe turizmine hizmet etmektedir. Göl çevresinde yapılacak turistik tesisler yatırımcısına büyük paralar kazandırır. Bu konuda her türlü yardımı vermeye de hazırız" dedi.

Lâdik Gölü (Samsun): Bir 'Önemli Kuş Alanı'




Uygar Özesmi ve Stacy Özesmi
University of Minnesota, MacArthur Interdisciplinary Program on Peace and International Cooperation and Conservation Biology - 260 Social Sciences Bldg 267 - 19th Ave South Minneapolis, MN 55455 USA

Bu yazıda Samsun'un Lâdik ilçesindeki Lâdik Gölü'ne (40°54'K 36°00'D) 27 Temmuz 1997'de yaptığımız kus gözlem gezisinin sonuçlarını veriyoruz.



Göl, Lâdik ilçesinden doğuya doğru uzanan Erzincan yolunun yaklaşık 15. kilometresinde yer almaktadır. Landsat MSS uydu görüntüsüne göre, Lâdik Gölü yaklaşık 400 hektarlık bir alan kaplayan, değişken bir yüzey alanına sahip tatlı su gölü özelliğindedir.

1987 yılı uydu görüntüsü, gölün önemli bir kısmının sazlıklarla ve diğer sucul bitkilerle kaplı olduğunu göstermektedir. 1997 yılında ise göl yüzeyindeki sucul bitkilerin ileri derecede azaldığını ve yalnızca bazı küçük saz adalarının varlıklarını sürdürebildiklerini gördük.

Yöre halkının ve Yılmaz (1996)'nin verdiği bilgilere göre DSI (Devlet Su İşleri) tarafından gölün kuzey bölgesine inşa edilen set, göldeki su seviyesinin artmasına sebep olmuştur. Lâdik Gölü, Amasya'nın Suluova ilçesi topraklarını sulamak için yapılan Yedikır Baraj Gölü'nün yedek su deposu görevini görmektedir. Lâdik Gölü bu nedenle halen baraj gölü olarak kullanılmakta ve sulama mevsimi öncesinde su düzeyi yükseltilmektedir. Lâdik Gölü ve çevresindeki tarım alanları gölde su biriktirilmesi nedeniyle sular altında kalmış, önemli tarımsal arazi kaybı olmuştur (Yılmaz 1996). Bize göre göldeki su düzeyinin artışı, sucul bitkilerin azalmasının temel nedeni olarak değerlendirilebilir.

Gölde halen balıkçılık yapılmakta, gölden sazan (Cyprinus carpio) ve turna balığı (Esox lucius) çıkmaktadır. Bir balıkçıdan aldığımız bilgilere göre su düzeyindeki artışın ardından, gölde yakalanan balık miktarında da bir düşme olmuştur. Bunun sebebi trofik düzeyin düşmesi veya turna balıklarından (predator) kaçmak için sucul bitkilerin arasına sığınan sazanların (detrivor) artık kaçacak yeri kalmaması olabilir. Predasyon ile sazan populasyonlarındaki düşmeyi, takiben turna populasyonunun da azalması düşünülebilir. Balık avındaki azalmanın ne kadarı aşırı balık avcılığı ile ilgilidir, bu konuda her hangi bir bilgimiz yok, ilerisi için önemli bir araştırma konusu olabilir.

Gölün doğal yapısını etkileyen bu değişiklikler, büyük bir olasılıkla bölgedeki su kuşu popülasyonlarında da ciddi küçülmelere yol açmıstır. Daha geniş kapsamlı bir ornitolojik çalışmaya ihtiyaç olmakla beraber, Lâdik Gölü'nün bütün bu değişikliklere rağmen su kuşları açısından önemini koruduğu söylenebilir. Göldeki iki saatlik (17:00-19:00) gözlem sırasında kaydettiğimiz su kuşu türleri Tablo 1'de verilmiştir. Gözlem süresinin kısa olması nedeniyle bu liste tam olmayıp, bir on araştırma olarak değerlendirilmelidir.

Gece balıkçılı Nycticorax nycticorax - En az 100 bireylik bir grup batıya doğru uçarak alabalık lokantasının önünden geçmişlerdir. Bölgede üremeleri olası olup, göl üstündeki saz adacıklarında en az 10 kadar genç bireye rastlanmıştır.

Alaca balıkçıl Ardeola ralloides - 2 birey kaydedilmiştir

Küçük ak balıkçıl Egretta garzetta - 50 civarında birey sayılmıştır. Bölgede üremesi olasıdır.

Gri balıkçıl Ardea cinerea - En az 100 bireylik bir grup gölün güney batısındaki Polat köyüne doğru uçarken gözlenmiş ve köydeki yuvaları bulunarak türün bölgede ürediği kanıtlanmıştır. Bölgedeki koloninin büyüklüğü ayrıntılı bir şekilde incelenmelidir.

Erguvani balikçil Ardea purpuea - 5 birey kaydedilmiştir.

Kara leylek Ciconia nigra - 2 birey kaydedilmiştir. Gölün çevresi bu türün üremesi için uygundur.

Leylek Ciconia ciconia - 6 birey kaydedilmiş, göl civarındaki köylerde 2 adet yuva görülmüştür.

Yesilbas Anas platyrhynchos - Toplam 12 ergin birey sayılmıştır. 2 dişi ergin birey ile birlikte gözlenen yumurtadan yeni çıkmış 6 ve 8 yavru bu türün bölgede ürediğini göstermektedir.

Uzunbacak Himantopus himantopus - 15 birey sayılmiş, bu kuşlardan bazılarının teritoryal davranış gösterdikleri kaydedilmiştir. Bölgede yüksek olasılıkla üremektedir.

Kizkusu Vanellus vanellus - Kıyı boyunca çiftler veya daha büyük topluluklar halinde, toplam 150 birey kaydedilmiştir. Bölgede büyük olasılıkla üremektedir.

Yesil düdükçün Tringa ochropus - Yaklaşık 20 birey kaydedilmiştir.

Karabas marti Larus ridibundus - En az 100 birey kaydedilmiştir.

Gümüs marti Larus cachinnans - En az 10 birey kaydedilmiştir.

Sumru Sterna hirundo - En az 100 birey kaydedilmiştir.

Küçük sumru Sterna albifrons - 2 birey kaydedilmiştir.

Ak kanatli sumru Chlidonias leucopterus - En az 20 bireyden oluşan iki ayrı grup kaydedilmiştir.

Lâdik Gölü civarında gözlenmiş ve bölgede üremesi olası olan diğer türler şöyledir.
Kaya güvercini (Columba livia),
Tepeli toygar (Galerida cristata),
Tarla kuşu (Alauda arvensis),
Kızıl sırtlı örümcekkuşu (Lanius collurio),
Boğmaklı ardıç (Turdus torquatus) 6 birey,

Lâdik Gölü'nün civarındaki dağlık alanda yer alan meşeliklerde;
Leş kargası (Corvus corone);
Kuzgun (Corvus corax) 2 birey,

Göl civarındaki dağlık alanda;
Serçe (Passer domesticus) ve
Saka (Carduelis carduelis).

Yukarıdaki sayılar, Yarar ve Magnin (1997)'de verilen Önemli Kuş Alanı (ÖKA) Türkiye için popülasyon eşik değerlerini sağlamamaktadır. Ancak göl, barındırdığı su kuşu popülasyonları nedeniyle potansiyel ÖKA olarak değerlendirilebilir. Bölgenin kuşlar açısından önemini tam olarak anlayabilmek için ayrıntılı bir araştırmaya ihtiyaç vardır. Bölge özellikle üreyen balıkçıl popülasyonları açısından incelenmelidir.

Akdag'da (1300 m - 1800 m) gözlemlerimiz sırasında orman tahribinin tersine döndüğünü gördük. Lâdik'in odun yerine kömür ve mazot ile ısınmaya başlamasından sonra meşelikler hızla genişlemiş ve Akdag'ın geniş alanları 30 yılda meşelerle kaplanmıştır. Dağda kuşlar dışında memelilerden Gelincik'e (Mustela nivalis) rastlanmıştır.



Referanslar

1-) Yarar, M. ve G. Magnin (1997) Türkiye'nin Önemli Kus Alanlari. Dogal Hayati Koruma Dernegi, Istanbul.

2-) Yilmaz, C. 1996. Sulama Amaçli Baraj Sularinin Altinda Kalan Tarim Alanlari ve Derbent Baraji - Bafra Ovasi Sulama Projesi. Akademik Açi, 2:219-239.

Lâdik' in Ekonomik Yapısı



TARIM
1. Lâdik’in Tarımsal Potansiyeli
İlçenin en önemli geçim kaynağıdır. Tarım alet-ekipmanlarının fiyatlarının yüksek buna karşılık ilçe çiftçisinin gelir düzeyinin düşük olması ve ferdi hareket edilmesinden dolayı günümüz tarım teknolojisinin gerisinde kalınmıştır.

Yaz ve kış mevsimlerinde de yağışlı geçen iklimi çeşitli ürünlerin yetiştirilmesine olanak sağlamaktadır. Ancak, çiftçilerin sahip oldukları tarım arazilerinin meyilli, çok parçalı ve kıraç oluşu; bunların yanında tohumluk, toprak işleme gibi girdilerin yüksek oluşu  üretimi olumsuz yönde etkilemektedir.

Sulama, çiftçilerin kendi imkanlarıyla akarsular üzerine yaptıkları kanallarla sınırlı olarak  yapılabilmektedir.      

Sadece Ahmetsaray’da Tarımsal Kalkınma Kooperatifine ait bir sulama göleti bulunmaktadır.

 Tarım arazilerinin dağılımı aşağıda belirtilmiştir.

Lâdik’te başta tahıl ürünleri olmak üzere sebze ve meyve üretimi  yapılmaktadır. Üretilen tarım ürünleri aşağıda sıralanmıştır.

Tahıl Ürünleri: Buğday, arpa, yulaf

 Baklagiller     : Fasulye, nohut, 

Sanayi Bitkileri: Şeker pancarı, mısır, ayçiçeği

Yem Bitkisi : Fiğ, yonca (Üçgül)

Sebzeler : Lahana, soğan, pırasa, domates, kabak, fasulye, biber,salatalık, maydonoz, marul vb.

Meyveler: Elma, armut, erik, ayva, vişne, kiraz, dut, ceviz.


2. Tarımda Destekleme Faaliyetleri
İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından 2002 yılında çiftçilere buğday, patates, korunga, yemeklik mısır tohumluğu; ceviz, elma, kiraz ve çilek fidesi satışı,kaba yem bitkileri tarımını teşvik etmek amacıyla  teşvik ödemeleri yapılmaktadır.

  
HAYVANCILIK
İlçenin  coğrafi konumundan dolayı eğimli arazilerin geniş yer kaplaması, iklimsel faktörlerin bitkisel üretimi sınırlarken bu alanların çayır, mera, otlak  olarak kullanılmasına olanak vermesi nedenleriyle koyunculuk ve sığır besiciliği önemli bir geçim kaynağı durumuna gelmiştir.

Küçükbaş hayvan yetiştiricileri yaz aylarında sürülerini yaylalara çıkarırlar. Yaz boyunca burada kalırlar.

Bireysel olarak kaz, ördek, tavuk ve hindi gibi kümes hayvanları beslenildiği gibi ilçede bu alanda faaliyet gösteren bir işletme de bulunmaktadır.

Son verilere göre ilçe bazında :
12.354  büyükbaş,
19.750  küçükbaş,
1278     tek tırnaklı ,
29.840  kanatlı hayvan bulunmaktadır.

                                  
Büyükkızoğlu Yaylası
İlçe merkezinde ve hemen hemen bütün köylerinde modern anlamda arıcılık yapılmaktadır. kdağ’da bulunan kekik otu ve Lâdik Ovasında yetişen üçgül (yonca) Lâdik balına ayrı bir lezzet katar. “Akdağ balı” adıyla yurt içine ve yurt dışına satışı yapılır.
  

SANAYİ
  
1. Lâdik’teki Sanayileşmenin Genel Durumu
İlçedeki Çimento Fabrikası dışındaki sanayi yatırımlarının hepsi KOBİ yatırımıdır. Bu işletmeler, Lâdik’in Samsun girişinde kurulan Küçük Sanayi Sitesi bünyesinde bir araya getirilmiştir. Sitede makine imalatı ( toprak işleme makineleri ), tekstil sanayi, gıda sanayi, yem sanayi, deterjan sanayi, ağaç işleri ve otomobil sanayisi ( oto kaporta boya, oto lastik balans ), plastik sanayi gibi birçok alanda faaliyet gösteren sanayi kuruluşları vardır. Lâdik Küçük Sanayi Sitesi, 1990 yılında tamamlanarak  21 m2’lik kapalı alanda 100 adet işyeri ile faaliyete geçmiştir..

Ancak ekonomik kriz nedeniyle bu iş yerlerinin sadece 40’ ı çalışır durumdadır.  Bunların da çoğu tamirhaneye dönüştürülmüştür. Çalışanlarının 40’ ı usta ( işyeri sahibi ), 3’ ü çırak , 9’u  ise işçidir.


2. Lâdik’teki Sanayi Örgütlenmesi ve Sanayi Tesisleri

a. Lâdik Tekstil ve Ticaret A.Ş.
          
İlçemizde yaşanan göç olaylarını aza indirmek, gençlerimize iş sahası yaratmak için 1998 yılında küçük sanayi sitesinde 1500 metrekarelik kapalı bir alan üzerine kurulmuştur. 249 ortaklı ve 100 milyarlık sermayesi ile 90 kişinin istihdamına olanak sağlamaktadır.

12 adet ütü, 2 adet kesim motoru, 1 adet biye kesme makinesi, 1 adet leke çıkarma makinesi parkı ve değişik alanlarda kullanılan 65 adet   makineye sahiptir.


b. Akdağ Kimya  Temizlik Ürünleri Sanayi Tic. Ltd. Şti.
 2 Mayıs 1976 tarihinde ilkel usullerle üretime başlatılan kuruluş, günümüzde gelişmiş teknolojiye  ayak uydurarak  çamaşır suyu, çamaşır sodası, tuz ruhu, kireç çözücü, sıvı deterjan,  plastik bidon  ve ambalaj malzemesi üretimini sürdürmektedir.

7 çalışanı ile ilçe ekonomisine katkı sağlamaktadır.


c. Lâdik Akdağ Su Fabrikası
Soğanlı Köyü’nde Ağustos 2002 tarihinden itibaren modern makine ve teçhizatla su üretimine başlayan fabrika, çok ortaklı olarak bölge genelinde faaliyet göstermektedir.


d. Lâdik Çimento Fabrikası
İlçenin kuzeyinde, Akpınar Anadolu Öğretmen Lisesinin bitişiğindedir. Temeli, 10 Ekim 1976 yılında atılmış, 30.12.1983 tarihinde tamamlanarak üretime başlamıştır.


e. Büyükkızoğlu Hidro Elektirik Santralı
Büyükkızoğlu Hidro Elektirik Santralı işletmeciliği yılda 1.500.000 kWh. elektrik enerjisi üretmek üzere Lâdik Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliğince TEÜAŞ Genel Müdürlüğünden kiralanmış, 05.02.2002 tarihinde çalışmaya başlamıştır.4 işçi istihdam edilmektedir.


3. El Sanatları
Ülkemizde olduğu gibi Lâdik’te de cumhuriyet ile birlikte kilim dokumacılığı, hasır dokumacılığı, kaval yapımı, süpürge bağlama, orap ve kazak örücülüğü gibi el sanatları.gelişmeye başlamıştır.

a. Hasır Dokumacılığı
İki uzun ve iki kısa ağaç parçasının dikdörtgen şeklinde birleştirilmesinden oluşan tezgaha ipler gerilir. Genelde gölden,  yetmediği zaman da Bafra ilçesi sazlıklarından getirilen kamışlarla hasır dokunur.

Göl çevresindeki tüm köylerde dokunan hasırlar, seracılıkta ve ambalaj malzemesi olarak a fabrikalarda kullanılır. Üretimin en çok yapıldığı yerler Bolat ve Hamit köyleridir. lçede, mısır kılıflarından da hasır  yapılmaktadır.

b. Kilim Dokumacılığı
Eskimiş ve kullanılmayan giyecekler uzun şeritler halinde kesilerek yumak haline getirilir. 50 cm genişliğinde kurulmuş olan basit tezgahlarda dört kazık ve bir tarakla dokunur. u kilimler sofa ve salon girişinde kullanıldığı gibi; buğday, mısır ve meyve kurutulmasında da kullanılır. Keçi kılından dokunan ve “çöpür” adı verilen kilimler ise mesire yerlerinde çadır yapımında kullanılır. İlçe merkezinde ve birçok köyde, nadiren de olsa, üretimine devam edilmektedir.

c. Kaval yapımcılığı
İlçemizde, değişik ağaç türlerinden yapılan kaval imalatı bugün sadece Salur’da Seydi YERLİ tarafından yapılmaktadır. Onun yaşlanması ve yeni nesillerin ilgi göstermemesi yüzünden bu sanat gelecekte sürdürülemeyecek ve unutulacaktır.

d. İç Giyim Dokumacılığı
1950’li yıllardan itibaren kilim ve çulha dokumacılığı gibi yöresel el sanatlarının yerini iç giyim dokumacılığı almıştır.

Bu sektörün başlamasında Almanya’da işçi olarak çalışan kişilerin getirdikleri dokuma makineleri etkili olmuştur. Getirilen bu makinelerle evlerde atlet, fanila, pijama vb. iç giyim çamaşırları dokunulmaktadır. Böylece, sağlanan ek gelir ile ailelerin ekonomik düzeyleri yükselmektedir.

Makine sahibi dokuyucuların çalışmalarını amatörce yapmaları, pazarlamayı kendi imkanları ile yürütmeleri neticesinde kooperatifleşmeye ve şirketleşmeye gidilememiştir.

1970’li yıllarda 10 adet olan makine sayısı, 1980’li yıllarda 650’ye ulaştığı halde, bugün sadece 25-30 tanesi çalıştırılmaktadır.

Beni Bir Dost Yaraladı



Samsun/Ladik-Cavit Çağlar-Muzaffer Sarısözen

Beni Bir Dost Yaraladı Beyler Ey, Hey
Çekerim Yareyi De Ölmezsem Eğer Canım Canım,
El Vurmuş Hançeri Sinemi Deler Hey
Sevdakar Olurum Göremezsem Eğer Canım Canım

Eksik Olmaz Garip Başın Dumanı Hey
Terk Ettim Küfürü Buldum İmanı Canım Canım
Dost Güldüreyim Derken Ağlattın Beni Hey
Gözümden Kan Akar Silmezsem Eğer Canım Canım
www.turkuler.com

Hacıalipınar Mahallesi (KİREMİTHANE) - Ladik-Samsun



Hacıalipınar Mahallesi Samsun ilinin şirin ilçesi Ladik'in tanınmış Batumi göçmenlerinin yaşadığı mahallesidir. Hacıalipınar Mahallesi'ni Batumi'nin Maçaheli bölgesinin Çhutuneti köyünden miladi 1877-1878 (Hicri 1293) yılında göç eden 15 hanenin kurduğu söylenir.

Hacıalipınar Mahallesi Ladik ilçesine 1km. uzaklıkta olup doğu tarafı çarşı, batı tarafı ise köyü andırmaktadır. Bunun yanında bir de altı km. güneydoğusunda yer alan Gürcü yaylaları da vardır. Yaylacılık nesilden nesile günümüze kadar süre gelmiştir. Her yıl soğukların bitmesi ve otların yeşermesi ile yaylaya çıkılır. Yeşilliğin kuruması ile yaylacılık sona erer.


Coğrafi Konumu:
Doğusunda Ladik ilçesi ve Şehreküstü Mahallesi, güneyinde Tüfekçidere, batısında Kızılsini (Çerkeş) Mahallesi, kuzeybatısında İhsaniye (Papaklı), tam kuzeyinde ise Ladik Çimento Fabrikası yer alır.

Hacıalipınar Mahallesi ismini bol ve berrak akan pınardan almıştır. Mahallemizin tam ortasında bulunan Osmanlı zamanında vakıf olarak Batumi'li Gürcü Ömer Bayraktar tarafından yeniden yaptırılan pınar bulunmaktadır. Bu pınarın Hicri 1327 yılında yaptırıldığı üzerindeki Osmanlıca yazı ve tarihinden anlaşılmaktadır. Hacıalipınar Mahallesi'ne Baturni'li muhacirlerin 13 Temmuz 1878'de geldikleri bazı resmi kayıtlardan anlaşılmaktadır.

Gerek 1. Dünya Savaşı'nda ve gerekse Kurtuluş Savaşı'nda bu vatanın uğruna canlarını seve seve veren bir çok şehit dedelerimiz ve yakınlarımız vardır. Onların ve tüm şehitlerimizin ruhları şad olsun. Hacıalipınar Mahallesi geçmişte birçok gencini şehit vermesine rağmen bu gün 60 haneyi aşan hane sayısı ile nüfusu yaklaşık 270 kadardır. 1960'lardan sonra Hacıalipınar Mahallesi çok göç vermiştir. Ladik'te en sivrilmiş yer Gürcülerin Hacıalipınar Mahallesidir. Ve bu mahalle Gürcü Mahallesi diye tanınır. Bunun yanında Batumi'nin Maçaheli bölgesinin Sagureti köyünden gelenlerin oturduğu Ayvalı Sokağı da Gürcü yerleşim yeridir. Ayrıca Acaralı dedikleri Aslantaş Köyü'nde de çok az sayıda ve Ladik'le Kızoğlu köyü arası Namazgah denilen yerlerde dilini unutmuş Gürcüler vardır.

Kültür:
Mahalle halkı kültür değerlerinin bir çoğunu kaybetmesine rağmen bu gün halen bazı hanelerde Gürcü kültürü yaşamaktadır. Eski memleketlerindeki yaylalarını sanki Ladik'in Akdağ eteklerine getirmişler. Çam tahtasından yapılan tek odalı ahşap evli yaylalar üzerine kiremit ve kiremitler uçmasın diye aralarına beyaz taşların konması, yaşam için yapılan hayvancılık ve küçük çapta bahçe tarımı kendi özkültürüne olan ilgilerini sergilemektedir. Ayrıca yaylada yapılan gençler arası oyun-eğlence bir de bunun yanında tahteravalli (saçriyala) yaylacılığın eğlenceli yanı. Gençlerin oynadıkları oyunlar ise filiz (subera), yakartop, can can (değnek oyunu), çelik çomak vb. gibi oyunlar gerek yaylada gerekse mahallemizde oynanan oyunlar arasındadır.

İnanışları:
1- Gece yılandan bahsedilmez, düşmanların dilediklerine inanılır.
2- Gece ev süpürülmez, gece dışarı çöp atılmaz.
3- Gece ateşe su serpip söndürülmesini iyi saymazlar.
4- Elbise giyilmiş vaziyette dikilmez. Ya çıkarılır öyle dikilir veya ağzına ip gibi bir şeyler alınarak dikilir ve diktirilir.
5- Sünnet olan çocuğun annesi, çocuğu sünnet olduğu an ya da daha sonra bir derede veya su akıntısında yalınayak gezer oyalatır.
6- Bir kişi öldüğü zaman onun peşine fazla zaman geçmeden bir kişi daha ölürse önceki ölenin sonrakini götürdüğüne inanılır.
7- Eve kelebek geldiği zaman ölünün ruhunun evi ziyarete geldiğine inanılır.
8- Ocakta ateş yanarken kıvılcım çıtırdayıp sıçradığı zaman birisinin o ev halkı ile kavga veya münakaşa yapacağına inanılır.
9- Yeni yürümeye başlayacak olan bebeklerin ayakları iple hafifçe bağlanarak Cuma günü Cuma namazından ilk çıkana ayaklarına bağlı olan ipi makasla kestirilir ve kesen kimseye bir haşlanmış yumurta gelenek usulü verilir.
10-  Rüyada birinden sabun almak iyi değildir, rüyada dayak yemek kuvvet almak, dayak atmak kuvvetini o kişiye verdiğine inanılır. Ayrıca, rüyada kan görmek rüyanın bozulduğuna işarettir.

Yemekler:
Lahana (phali), Phal Lobia, Malahto, Tabusuni (lepsi), Kerçho, Çumur, Mısır ekmeği (çadi), Kediyani puri, Hasuta, Hoşmer, Kuymak

Sülale Adları: Hacıalipınar Mahallesi altmış hane olup onaltı sülaleden müteşekkildir. Bunlar:
1- Sulubey, 2- Çavuş, 3- Çavuşoğlu, 4- Ergül (Hocişan), 5- Kantar (Kavtaroğlu), 6- Yuvuzer (Tellioğlu), 7- Ustaoğlu (Ustasanoğlu), 8- Bayraktar, 9-Özdamar (Kibaroğlu), 10- Aker, 11- Kiper, 12- Ertan (Cakeoğlu), 13- Şahinler, 14- Peker (Selimoğlu), 15- Korkut (Kokotoğlu), 16- K. Bayraktar gibi onaltı lakapta sülale olmasına rağmen kimi sülalelerin eski lakapları bilinmemektedir.

Mahallemizin Ladik ilçesine çok yakın olması nedeni ile eğitim seviyesi yüksektir. % 95'i ilkokul mezunudur. Eğer öğrenci kabiliyetli ise mutlaka liseden mezun edilinceye kadar okutulur. Eski gelenek ve kültür gün geçtikte unutulmaktadır. Bunun yerine yeni kültürler yer almaktadır. Bugün yeni kuşak Gürcüce'den birkaç sözcük dışında bir şey bilmemektedir. Gürcüce'yi en son 1969'un kuşağı bilir ancak konuşamaz.

Lâdik Termal Turizm Merkezi



Yeri:
Ladik "Hamamayağı" yada "Hıllaz" kaplıcası Samsun-Ankara yolunun doğusunda bulunmaktadır.

Ulaşım:
Samsun il merkezine 60 km. uzaklıktadır.

Suyun Isısı:
38oC

PH Değeri:
7,2

Özellikleri:
Bikarbonatlı, Kalsiyumlu, Magnezyumlu ve kısmen Radyoaktif bir bileşime sahiptir.

Yararlanma Şekilleri:
İçme ve banyo kürleri

Tedavi Ettiği Hastalıklar:
Romatizma,
Sinir ve Kas yorgunluğu,
Eklem ve Kireçlenme,
Sinirsel hastalıklar,
Ameliyat sonrası yorgunluklar
...gibi hastalıklara olumlu etki yapar.

Konaklama Tesisleri: Yaz mevsimi çadırlı kamp kurularak yararlanılmaktadır.

Almanya'da Ödüllü Türk; Şinasi DİKMEN



Almanya'da Almanca oynayan ödüllü bir Türk kabare sanatçısı: ŞİNASİ DİKMEN
Kendisini 80'li yıllarda Muhsin Omurca ile beraber aynı sahneyi paylaşırken tanımıştım. Daha sonra ayrıldı ve kendi tiyatrosunu kurdu. Son oyunu "Quadis Türke"yi Tiyatrom'un kuruluşunun 20. yılı nedeniyle düzenlenen etkinlikte seyrettim. Oyunlarını Almanca oynuyor. Oyunu akıcı bir Almanca kullanarak oynuyor. Ancak aynı oyunu güzel Türkçemizle de seyretmeyi çok isterdim. Oyun kendisinin doğduğu yer olan Çakırgümüş köyünde başlıyor; Ladik kazası, başşehir Ankara ve Almanya'da devam ediyor. Köyünde hayvan güderken çok okumuş olması ve daha sonra bunu Almanca bilerek geldiği Almanya'da devam ettirmesi, kendisinin çok geniş bilgi dağarcığı sahibi olmasına yaramış. Oynarken dünya atlası yardımıyla her ülkenin kültüründen ve filzoflarından bahsediyor; örnekler sunuyor. Kendisini zevkle izledim. Yukarıda da yazdığım gibi oyunlarını Türkçe izlemek bana daha fazla haz verirdi. Kendisiyle oyundan bir gün önce uzun bir söyleşi (Türkçe) yaptım.


1) Türkiye'de (Almanya'ya gelmeden önce) tiyatro ile uğraştınız mı? Türkiye'deki yaşamınızı özetler misiniz? Nerede doğdunuz? Eğitiminiz, uğraşlarınız gibi..
Samsun'un Ladik kazasının Çakırgümüş köyünde,
pasaportumun iddiasına göre 5. Ocak 1945' de,
amcamın iddiasına göre, 1947'de,
karısının iddiasına göre 48'de,
annemin iddiasına göre ne 45'de ne de ocak ayında,
ilkokul arkadaşımın iddiasına göre 49'da,
komşunun dediğine göre aslında doğanın ben değil, ölü kardeşimin olduğu,
enişteme göre ben, ablamla o samanlıkta ilk buluştuğunda benim henüz doğmadığım, ki sözlerine göre 1944'de olması.... Benim doğum günümün üzerine fazla gidersek ortalık karışacak..
Ilkokulu Türkiye'nin en güzel köyünde, ortaokulu, Türkiye'nin en tutucu kazası Ladik'te, sağlık Kolejini- sağlık memurluğu okulunu- Türkiye´nin başkentinde bitirdim. Okumayı söktüğümden beri okuyorum, elime ne geçerse onu okuyorum, hiç ayırt etmeden her şeyi okuyorum. Ne çapa  yapmayı becerebildim, ne tarla sulamayı, ne de harmanda yaba savurmasını, 15 yaşına gelinceye dek, yani ortaokul bitene kadar mal güttüm ve okudum. Ortaokulda en cok kitap okuyan öğrencilerden biriydim hatta birincisiydim. Tiyatro, ya da gösteri sanatı ile tek ilgim, hamasi vatan şiirlerini bağıra bağıra söylemekti. Ha bir de bacanın kenarına geçip babama ve amcama gazete okumaktı. 1950'li yıllarda bizim köydeki evimizde her gün gazete okunurdu. 
  
 2) Ne zamandan beri Almanya'dasınız? Neler yaptınız? Tiyatro ile tanışmanız nasıl oldu? Yazmak eylemine tiyatrodan önce mi başladınız? Yazdığınız kitaplar?
 1972 yılının 6 Nisan Perşembe günü saat 15.28'de Güney Almanya'daki Ulm kentine indim trenden. Hava pusluydu ve ara sıra çiseliyordu. Yardımcı hastabakıcı olarak çağrılmıştım Ulm Üniversitesi Kiliniği tarafindan. Almancayı Ankara'da Sağlık Koleji'nde ve Alman Kültür Merkezinin Izmir Caddesi'ndeki kurslarda öğrenmiştim. Kelime hazinem bayağı zengindi, dilbilgisi bilgim çok iyiydi, konuşma eksikliğim vardı. Gelir gelmez benden önce gelen Türklere çevirmenlik yapmaya başladım. Buna rağmen ilk aylarda kendime radyo televizyon satın aldım, hergün gazete alıp çevirmeye uğraşıyordum. Sonra hastabakıcı olarak kabul edildi benim Türkiye'deki eğitimim, sonra 12 yıl yoğun bakımda hastabakıcı olarak çalıştım. Ve bu arada Almanya'daki Türkler hakkında yazılanları izlemeye başladım. Herkes acıklı şeyler yazıyorlardı, basit hatta bayağı şeyler, yok Almanya beni mahvetti, Almanya kahrol sen, bu Almanlar benim hayatımı...ve ben Almanya'daki kendimle ve Almanlarla dalga gecen gırgır, taşlama, hiciv türü şeyler yazdım. Ilk kitabım " Wir werden das Knoblauchkind schon schaukeln" 1983'de yayınlandı. Çok tutuldu kitap. Bu yazdıklarımla Almanya'nn tanınmış Kabare sanatçısı Dieter Hildebrandt`la tanıştırıldım. Beni ARD' de yayınlanan " Scheibenwischer" programına davet etti. Iyi oynamışım ki ertesi yıl tekrar davet etti. Ikinci de kendi yazdığımı oynadım. 1986'da ikinci kitabım " der andere Türke" yayınlandı. Üçüncü kitabım " Hurra, ich lebe in Deutschland" 1995 yılında yayinlandı. Üçüncü kitap daha çok birinci ve ikinciden alıntılar ve bir kaç yeni hikayeden oluşuyordu. Yazıya da Tiyatroya da benden öncekilerin bu işleri daha iyi yapamadıklarından dolayı başladım.
    
 3) Die Käs'ten önce Muhsin Omurca ile beraber çalışmalarınız oldu. Bu çalışmanın kısa bir özetini yapar mısınız? Beraber oynadığınız oyunların listesi...
 11 yıl birlikte olduk. 4 oyun yaptık, 5. oyun tüm oyunların özetiydi.

 4) Die Käs Kabarett'in kuruluşu ve şimdiye kadarki sergilediği oyunlar. Oyunları genellikle siz mi yazarsınız?
 Ben daha önceden de kendi tiyatromun olmasını düşlüyordum. Ancak bunun için birlikte anlaşmamızın dışında, entelektüel birikimi en az ben kadar olan bir ortağa da ihtiyacım vardı. Şimdiki eşimle tanışınca, "evet işte bu" dedim ve tiyatro kurma düşüncelerime bir çatı ve tavan inşasına başladık. 1997'de 10 Mart günü "Kleider Machen Deutsche" isimli ilk solomu sahneledik. Şimdiye dek 5 oyun sergiledim. "Wenn der Türke zweimal klingelt", "Mache kein Theater, Türke", "Du sollst nicht türken" ve "Quo vadis, Türke", 16 Eylül 2004 tarihinde de "Wahrlich, ich sage euch... Religionen und andere Unannehmlichkeiten" çıkacak. İlk iki oyunumu ben yazdım. Ondan sonraki oyunlarımın düşünce, biçim ve konularını ben seçiyorum ve rejisörüm Wolfgang Marschall'la birlikte yazıyoruz.

 5) Niçin Türkçe değil de Almanca? Almanca oynamanızda seyirci sayısı mı etkili oldu?
Ben Knobi- Bonbon'u Işık Aydın'la birlikte kurduğumda o zamanlar yabancılar arasında kendini Alman toplumuna kabullendirmek endişesi vardı. Alman toplumuna çok şeyler söyleyebileceğimizi ve bunun da en kısa ve etkili olarak çoğunluğun dilinde olacağını düşünüyordum. Zaten ben Almanca kitap yazmıştım. Yani Türk seyircisi olur mu, olmaz mı kaygısından yola çıkmadım. Tiyatromu açarken de ben Türk seyircisini nasıl çekerim diye düşünerek açmadım tiyatromu. Türklerin ne Türkiye de ne de burada tiyatro ihtiyaçları yok ki. Tiyatro Türkiye'de ne tarihsel ne de sosyal ağırlıklı bir sanat olmuş. Aslında sanatın hiç bir dalı Türkler tarafından ihtiyaç olarak görülmemiş. Bunun ekonomik-sosyal- düşünsel nedenlerini burada tartışmaya gerek yok.

Benim Almanca dilini sanat dili olarak seçmemin nedeni, onu düşüncelerimin bir enstrümanı olarak kullanmaktı. Yani benimle dil arasında bir duygusallık ana dilimde olduğu denli gelişmemiş. Gelişmesine de imkan yok zaten. Ben Almanca'yı öğrendiğimde 16 yaşındaydım, o zamana dek ben ilk aşkımı çoktan yaşamışım, ilk mastürbasyonumu çoktan çekmişim, ilk... sonradan öğrenilen bu dil benim başkalarıyla köprü kurmamı sağlıyor. Karşı tarafa onun üzerinden geçiyorum ama ben hep bu tarafta kalıyorum.

 6) Yaptığınız kabare türü, Türkiye'de hangi gösteri türüne giriyor? Örneğin meddahlık, stand up gibi... Şu anda Türkiye'deki hangi sanatçı(larla)yla benzerliğiniz var?
 Ben de biraz meddahlik var, dogaçlamam yabancı dil olduğu halde oldukça iyi. Türkiye'deki sanatçılarla karşılaştırırsak daha çok Ferhan Şensoy'un başlangıç yillarına benziyorum. Elimde önceden belirlenmiş bir text var, istediğim gerekli gördüğüm zaman bu texti terk ediyorum, ama geri dönebiliyorum sıkıntı çekmeden.

 7) Yazdığınız ve oynadığınız oyunlarin ana temalari üzerine neler söyleyebilirsiniz?
 Oyunlarım genellikle iki insan - ve iki kültür- tipinin birlikte yaşamasının zorluk- çekicilik- iyilik- ve kötülükleri... Son oyunum daha çok Şinasi Dikmen'di. Ondan önceki ve yeni oyunum dinler arasındaki gereksiz çatışmaların inananlar üzerindeki baskıları, olumsuzlukları...

 8) Aldığınız ödüllerin listesi. Bunlardan son aldığınız "SKYLINE 2003" ödülü üzerine neler söylersiniz?
Knobi-Bonbon'la Deutscher Kleinkunstpreis - Alman Kabare ödülünü aldık. Sonra TAZ gazetesinde yayınlanan yazılarımdan biri için Gazetecilik Ödülü verdiler. 2003 yilinda Frankfurt'taki SPD partisinin her iki yılda bir verdiği Kültür ödülü, 2004 mayıs ayının 8'inde Ankara'da Almanya'da yaptığım kabare sanatıyla insanlar arasındaki birlikteliği vurguladiğim için Alman Türk Dostluk Federasyonunun Kültür Ödülünü verecekler.

 9) Bu senenin Berlin Film Festivali'nde Altın Ayı ödülünü Fatih Akın kazandı. Sadece dönercilikte değil, sanat dallarında da Türk ismini duyar olduk. Sanatla uğraşan Türk gençlerine neler söyleyebilirsiniz?
 Sanatın yeşermesi, dallanıp budaklanması, kendini kabullendirmesi için ilk ve tek koşul ekonomi değil. Fatih Akın ve diğer gençler bunu babalarından önce öğrendiler. Bu gençler buranın çocukları, yani Almanya'nın çocukları. Geleceğimizi onlar belirleyecek. Yalnız berber olmakla, doktor, mühendis olmakla gelecek kurulmuyor. Insanı insan yapan düşünmesi ve yaşamdan zevk alması. Bu gençler bana insan olduğumu her gün daha iyi hatırlatıyor.

 10) Oyunlarınızı senelerdir Almanca oynuyorsunuz. 2003 yılında İstanbul, Ankara ve İzmir'de de Almanca sergilediniz. Türkiye'deki seyircileriniz kimlerdi?
 Ya önceleri Almanya'da kalmış olanlara, ya da Türkiye'de yaşayan Almanlara; bir de İsviçreliler ve Avusturyalı seyircilerim vardı. Bunların dışında öğrenci ve öğretmenler de vardı. Türkiye'de sergilediğim oyunların hepsini kapalı gişe oynadım.

 11) Almanya'daki seyircileriniz daha çok kimlerden oluşuyor. Türk seyirciniz var mı?
 Türk seyircim çok az. Örneğin 220 kişilik salonumda yaklaşık yüzde on gibi bir Türk seyircim var. Yüzde doksan  Alman seyircim var. Yunanlılar da ilgi gösterenler arasında.

 12) Niçin Almanca oynamaya karar verdiniz?
Ben bu işe soyunurken seyirci oranını düşünmedim. Belki de ilk zamanlar iyi Almanca bildiğimi kanıtlamak için Almancayı seçtim. Seyirci oranını düşünerek dil seçimini yapmadım.

  13) Oyunu yazarken de Almanca mı düşünüyorsunuz?
 Ben günlük hayatımda da Almanca düşünüyorum. Alman diliyle çok yoğun ilgileniyorum. Hayatımda tek öğrendiğim şey okumaktır. Köyümde hiçbir işe yaramadığım için hayvan güdüyordum. Hayvanları güderken de kitap okuyordum. Almanya'ya geldiğimde de Almancayı bilerek geldim. Almancanın gramerine hakimdim. Türkiye'de Kültür Merkezi'nde Almanca öğrenmiştim.

 14) Oyunlarınızı yazarken daha çok hangi kültürden faydalanıyorsunuz?
 Ben 32 yıldır Almanya'dayım. Almanya'ya geldiğimde 27 yaşındaydım. Yıllardır Türkiye'deki yaşantımı dondurdum. Ancak zaman zaman Türkiye'ye gittiğimde bazı şeyleri gözlemliyorum. Benim burada yaşadığım hayat ne Türkiye ne de Almanya yaşam stili. İkisinin oluşturduğu bir sentez. Ben hem Almanım hem Türk. Ben her şeyden önce Şinasi'yim... Kültürümün içinde anne babamın verdiği terbiye, kişiliğimde hem Türkiye Cumhuriyeti'nin hem de Alman devletinin terbiye diye bana yutturdukları var. Türkiye ve Alman toplumunun iyi yönlerini almaya çalışıyorum. Şinasi Dikmen'de bu iki kültürün toplamından oluşuyor.
  
 15) Türk tiyatrosunu takip edebiliyor musunuz?
 Maalesef. Türkiye'den zaman zaman tiyatro grupları geliyor. Ancak onlar da çok kötü. Köy oyunlarını oynuyorlar fakat İstanbul lehçesini kullanıyorlar. Buradaki seyirciye pek değer vermiyorlar; baştan sağma oynuyorlar. Alman tiyatrosunun oyuncuları daha ciddiye alarak oynuyorlar. Alman kabaresini çok iyi takip edebiliyorum. Türkiye'deki Cem Yılmaz senelerdir hep aynı şeyleri tekrarlayıp duruyor. Geçenlerde seyrettiğim Yılmaz Erdoğan çok zayıftı sahnede.

 16) Ankara'da aldığınız ödülden bahseder misiniz?
 Ankara'daki ödülü merkezi Münih'te olan Türk-Alman Dostluk Federasyonu'ndan aldım. İki kültüre köprü görevini yaptığım için bu seneki "Kültür Ödülü"ne beni layık görmüşler.