15 Ekim 2014 Çarşamba

Savaş ve Açlar

Savaş ve Açlar
Hasan İzzettin Dinamo

Temel Çavuş Akçaabatlıdır. Savaş yıllarında Yemen’de Mısır’da yedi yıl askerlik etmiştir. Çalışkanlığı ve dürüstlüğüyle çavuşluğa yükselmiştir. Terhis olunca, ailesiyle İstanbul’a gelir. Sarıyer sırtlarına yerleşir. Fakat beslediği inekler ölünce işsiz kalır. Geçim sıkıntısından bunalarak memleketine gitmeye karar verir. Vapurda Samsunlu Osman Bey’e rastlar. Bey, onları topraklarında çalışmaya çağırır. Tütün tarlalarının yanındaki derme çatma bir eve yerleştirir. Orada başka hemşehriler de vardır. Canla başla çalışırlar. Fakat sivrisinek ve sıtma bellerini büker. Dayanamayacaklarını anlayınca, oradan da göçerler.

Yolda halk ailenin geçişini ilgiyle izler. Bir ara hızla bir atlı üzerlerine gelir. Hepsi birden çamura yuvarlanırlar. Ailenin büyük oğlu Ali, atlıyı alaşağı eder. Onu da, kendileri gibi, çamura batırır.

Atlı, çevrenin zenginlerinden Emiroğlu’nun oğlu Mümtaz’dır. Şımarık ve küstah bir gençtir. Babası onu İstanbul’a Galatasaray Lisesi’ne okumaya göndermiş, fakat haylazlığından ötürü yanına aldırtmıştır. Şimdi şık giyimiyle sokaklarda dolaşmakta, ona buna sarkıntılık etmektedir. Gerçi sesini çıkarmaz, ama Ali’nin yaptığını da unutmaz. Bunun ondan acısını çıkarmağa karar verir.

Temel Çavuş ile oğlu ve karısı sıkı bir çalışmaya girerler. Tek umutları bir Rumdan kiraladıkları bahçedir.

Şimdilik yiyecek parası olmadığından, Temel Çavuş, geceleri ormanda avlanmaya gider. Bir gün dönerken, bahçesine bir göz atar, bütün sebzelerinin ezildiğini, çamura belendiğini görür. Bahçenin yüzünde nal izleri vardır.

Aile büyük bir umutsuzluğa düşer. Neyse ki sebzeler kısa zamanda düzelir, eski durumlarına kavuşurlar. Bunu baba oğul bol bol kemençe çalarak, horon teperek kutlarlar. Mevsimi gelince bahçeden umduklarından da çok para kazanırlar.

Başka bahçeler kiralarlar. Artık nöbet tutacaklar, sonunda geniş bir soluk alacaklardır. Ama bu kez de savaş gelip çatar. Temel Çavuş yeniden askere alınır. Evin yükü Ali’nin sırtına biner. Üstelik, Şakire de yedinci çocuğuna hamiledir.

Şehirde erkeklerin çoğu askere alınır. Mümtaz fırsatı kaçırmaz. Ali’yi on beş yaşında olduğu halde, «asker kaçağı» diye ihbar eder. Ardından, bahçelerin kendisine ait olduğunu ileri sürer, boşaltılmasını ister. Hatta, tapuyu gösterir. Yakında oturan bir yüzbaşı olanları duyar, asker ailesi olduklarından onlara yardım eder. Evlerinden atılmalarını önler. Bu arada Temel Çavuş’un cephede donarak öldüğü duyulur.

Sıkıntılı günler başlar. Ali de askere alınınca Şakire iyice bunalır. Yiyecek sıkıntısını kıtlık izler. Yoksullar perişan olmuştur. Zenginlerin ise işleri yolundadır.

Ali’den bir mektup gelir. Sonra ölüm haberi yetişir. Şakire bir kez daha yıkılır. Açlık canlarına yetmiştir. Çocuklarından küçük Hüseyin ile Fatma beslenme yetersizliğinden ölürler.Kimseden yardım göremeyen Şakire, ormandan odun toplayarak pazarda satar. Fakat bir yük oduna ancak bir somun alabilir. Çevresinde açlıktan, koleradan, tifüsten ölenlerin sayısı gittikçe çoğalır. Kendilerini koruyan kumandan da başka yere atanınca, Emiroğulları yeniden tepelerine dikilir. Ertesi gün kulübe de boşaltılır. Aile deniz kıyısında terkedilmiş boş bir eve yerleşir. Açlık son haddini bulur. Çoluk çocuk ne bulurlarsa yerler, hatta hırsızlık ederler.

Bir gün Musa mezbahanın ayağına atılan bağırsakları kovasına doldoldurarak eve getirir. Şakire bunları temizleyerek pişirir. Yerler. Her gün oraya giderler, yiyeceklerini çıkarırlar. Fakat barsaklara halkın üşüştüğünü gören ilgililer, onları parayla satmaya başlarlar.

Şakire çocukların en küçüğünü de toprağa verir. Geri kalan üç çocuğunu Darüleytam’a yazdırır. Hastalanır. Okulun bitişiğindeki hastaneye yatar. Başhekim ona bir hafta bakacağına söz verir. Yazık ki talih orada da kendisine gülmez. İri kıyım hastabakıcı, Şakire’nin para çıkınını alabilmek için, ona öldürücü iki iğne yapar. Kadıncağız birkaç gün sonra acılar içinde göçer.

14 Ekim 2014 Salı

Dr. Abdullah Cevdet'in Samsun Notları


 ÖZET
Tarih araştırmalarında seyahat yazıları birinci el kaynaklar olarak vazgeçilmez bir niteliğe sahiptirler. Özellikle insan, yaşam ve çevreye dair verilen bilgilerin çıplak gözle yansıtılması bu tür kaynakları daha önemli hale getirir. Bu çerçevede son devrin önemli fikir ve siyaset adamlarından biri olan Doktor Abdullah Cevdet 28 Eylül 1912’de Samsun, Giresun, Ordu ve Trabzon şehirlerini kapsayan bir inceleme seyahati gerçekleştirmiştir. Sahibi ve yazarı bulunduğu İçtihat dergisinin 67, 69 ve 70. sayılarında yayınlanan bu seyahat notlarında, bulunduğu şehirlerin iktisadi, coğrafi, toplumsal, sağlık, kültürel, yerel yönetim durumları hakkında gördüklerini, edindiği bilgileri ve düşüncelerini anlatmıştır. Karşılaştığı, iktisadi gelişmenin eksikliği (ekonomik kaynaklarının değerlendirilememesi veya verimli kullanılamaması gibi) kötü sağlık şartları, yerel yönetici ve memurların olumsuz davranışları ve çalışma disiplinine sahip olmayışları, devlete ait binaların perişanlığı, Müslüman olmayanların Müslümanlara göre daha iyi şartlarda yaşamaları gibi olumsuz durumlardan dolayı hoşnutsuzluğunu göstermiş ve tenkitlerini sıralamıştır. Diğer taraftan gördüğü iyilik, güzellik, çalışkanlık, iktisadi kalkınma onu memnun etmiş, bunlara dair örnekler sunmuştur. Ayrıca O, Müslümanların daha iyi şartlara sahip kılınmaları ve kalkınmaları için neler yapılması gerektiği noktasında tavsiyelerde bulunmuştur. Gezi notlarında gayrimüslimlerin Müslümanlara göre iyi imkânlara sahip oldukları üzerinde de durulmuştur. Samsun bahsinde gerek gözlemler sonucu gerekse tapu kayıtlarının ışığında bir yakın tehlikeye dikkat çekilmiş ve Samsun’u Rumlar satın alıyor tespiti yapılmıştır. Söz konusu seyahat notları ayrıca Balkan Savaşları’nın başlarında ülkenin vaziyeti hakkında da bazı fikirler vermektedir. Özellikle savaşla ilintili olarak seferberlik sırasında ve savaşın başında ordunun ne hâlde olduğuna dair tanık olunan bazı olaylarda, tedbirsizlik ve disiplinsizlik, kumandanların prosedürcü ve keyfi tavırları ile birbirlerinden kopuklukları gibi olumsuz bir tablo görülür.

Bu çalışma yerel tarih veya şehir tarihçiliği için önemli bir yere sahip olan, ele aldığı şehirleri kapsamlı şekilde tasvir eden ve bir çeşit envanterini veren Doktor Abdullah Cevdet’in seyahat notlarını tanıtmayı, günümüz harflerine aktarmayı, verilen bilgiler ve yapılan tespitler üzerinde genel bir değerlendirme yapmayı amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Doktor Abdullah Cevdet, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon

ABSTRACT
In history researches, travel notes have an indispensable nature as first hand resources. Especially, the reflection of the data with naked eye about human, nature and environment makes such resources more important. In this respect, Dr. Abdullah Cevdet, one of the most important intellectuals and politicians of the latest era, performed an investigation travel on the 28th of September 1329/1912 covering Samsun, Ordu, Giresun and Trabzon. He shared his views and information about the cities’ financial, geographic, social, cultural structure and local management in the travel notes in 67th, 69th and 70th issues of the magazine named İçtihad, which he owned and wrote for. He put forward his reviews and knowledge about the positive things he came across and put into words his pleasure for the beauty and improvement he faced. On the other hand, he criticized the financial deficiency (such as the improper and non-productive use of resources), bad health conditions, the negative behaviors of the officials and managers and not having work discipline, the ruin of the official buildings, displeasure of the better living conditions of the Muslims compared with the non-Muslims. On the other side, samples of the good and beautiful things, hardworking and financial improvements he saw made him happy. He also gave Muslims some advice on what to do for better conditions and development. In the travel notes, he emphasized that non-Muslims had better possibilities than Muslims. In his Samsun reference, under the light of his own reviews and land registration, he drew attention to the imminent danger and the rums buying the land of Samsun. The travel notes in question indicates the conditions of the country in the beginning of Balkan wars. Especially in concern with the war, a negative picture is seen during the military mobilization and beginning of war such as recklessness, indiscipline, disconnection and the procedural and arbitrary behaviors of the commanders. This study aims to narrate and introduce the travel notes of Dr. Abdullah Cevdet, who has an important place in local and city history and describes the cities extensively, to our present language and make a general evaluation of the given information and observation. Key Words: Doctor Abdullah Cevdet, Samsun, Giresun, Ordu, Trabzon.



Giriş

Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında fikir ve siyasi hayatta önemli roller üstlenmiş ve özellikle Jöntürk hareketinin başlatıcılarından biri olarak tanınmış olan Doktor Abdullah Cevdet1 1912 Eylülü sonunda başlayan ve Trabzon’da noktalanan bir inceleme seyahati gerçekleştirmiştir. Sırasıyla Samsun, Ordu, Giresun ve Trabzon şehirlerinde incelemelerde bulunmuştur. Tarih araştırmalarında seyahat yazıları veya diğer deyişle ve daha geniş manada seyahatnameler birinci el kaynaklar olarak her zaman itibar görmüşlerdir. İşte II. Meşrutiyet’in ertesinde 1912 Eylül ve Ekim aylarında Doktor Abdullah Cevdet tarafından gerçekleştirilen ve yazarın sahibi olduğu İçtihat dergisinin 67,69 ve 70. sayılarında yayınlanan seyahat ve buna dair notlar özellikle Samsun, Ordu, Trabzon şehirleri2 hakkında şehir tarihçiliği bakımından önem arz etmektedir. Doktor Abdullah Cevdet seyahat notlarında bu üç şehrin kültürel, ekonomik, sağlık, coğrafi (akarsu, orman, maden), yerel yönetim (yönetici ve memurların davranışları, kamu binalarının vaziyeti) durumları hakkında yapılan gözlemler ile edinilen bilgiler verilmiştir. Doktor Abdullah Cevdet gezdiği yerlerde karşılaştığı olumlu durum ve gelişmelerle ilgili memnuniyetini ve övgüsünü dile getirmiş, gördüğü ve gözlemlediği olumsuz vaziyetler, gerilik ve ilkellikler karşısında ise hoşnutsuzluğunu belirtmiştir. Aynı zamanda öneri ve tenkitlerini dile getirmiştir. Seyahatin tarihi aynı zamanda Balkan Savaşları’nın seferberlik ve savaşın başlama dönemine denk düşmekte, halkın ve devlet kurumlarının vaziyeti hakkında da ilgi çekici anekdotlar içermektedir. Seyahat notlarının günümüz harflerine aktarılmasında metnin cümle yapısı aynen muhafaza edilmiş, okunuşları ve yazılışları için ise Türk Dil Kurumu’nun yayınladığı Yazım Kılavuzu(2009), Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügati ile Şemseddin Sami’nin Kâmûs-ı Türkî eserleri dikkate alınmıştır.


Doktor Abdullah Cevdet’in Seyahat Notları

Samsun
Hareketimizin ikinci günü alessabah Samsun’a vasıl olduk. Hava güzel, hemen arkadaşlarımızla çıktık. Vapur gece kalkacak. İlk iş hükümet konağını ve mutasarrıfı görmek olacaktı. Hükümet konağı nerede dedik, muntazam ve müstakim bir cadde gösterildi o caddeyi aldık devam ettik. Çarşının içinden çıkar çıkmaz caddenin iki tarafında boş ve bazı ağaçları havi fakat yolun her iki tarafında yüksekçe duvarla ayrılmış bir saha açıldı. Millet bahçesi olmak gerek diye kendime bir ferah hissettim. Mezarlık olduğunu biraz sonra anladım. Derken sağ tarafta bir kapı gördüm. Üzerinde “İslam Kabristanı” ibaresini okudum. Hükümet konağına vasıl oluncaya kadar yollarda çamur batakları geçmeye mecbur olduk.

Bundan bir buçuk iki ay evvel Bulgarya’nın Filibe şehrinde bulundum. Dilber bir belediye bahçesi vardı. Misafirleri bulunduğum Müslüman efendiler bana hikâye ettiler: Burası Müslüman mezarlığı idi. Bulgaristan teşekkül ettiği vakit iki bin lira mukabilinde3 bu mezarlığı belediyeye satmalarını Müslümanlara teklif etmişler. Müslümanlar kabul etmemiş. A canım sizin şeriatınızca nakl-i kubur caizdir. A’zamı nakletmeyi şehrin haricinde size bir mezarlık yapmayı da deruhte ederiz, demişler. Müslümanlar kabul etmemekte ısrar etmişler. Aradan bir iki ay geçtikten sonra bir Rus generali Bulgaristan’da bazı tensikat ve teşkilat icrasına memur olarak gelmiş. Elinde kırbaç olduğu halde Müslümanların eşraf ve azasını toplamış mezarlığa doldurmuş haydi bakalım kırın şu taşları, demiş. Taşları bu Müslümanlara kırdırmış arkalarıyla taşıtıp taşları satmış ve Müslümanlara da bir para vermemiş.

Samsun’un bu vasi mezarlığı, ortasından geçen bu caddede yürürken bu hikâye-i elime hatırıma geldi ve gayr-i şuuri bir heyecanla Ebul Alailmarinek:

Sabah! Hezâ kuburuna temleirrrahim
Be feynelkubur men ahde ada


Samsun’un Mekteb-i İdadisi

Üç senesi rüşti, 2 senesi idadidir. 180 talebesi var 7 Hristiyan. Geçen sene 18 Hıristiyan varmış. Rum ve Ermeni her sene Hristiyan talebesi azalıyor. Çünkü kendi milletlerinden çıkanlar mekatib-i aliyeye kabul olunuyor. Kendi mektepleri ise bizim mekteplerimizin fevkindedir.

5 mekteb-i iptidai var. Mahalli maarif komisyonu masrafını temin etmiş. Her mektebin vasatiyen 150 müdavimi 4 muallimi, birer mubassırı, birer hizmetçisi var. 1 inas rüştiyesi var, 2 ana mektebi var, bunların cümlesi mektep olarak yapılmış. Maarif komisyonunun varidatı senevi 1200 lira raddesindedir.

Maarif komisyonunun 2 tütün deposu var beherinin 150 lira icar-ı senevisi vardır. Maarife ait 12 dükkân birkaç ev, 2 gazino mevcuttur. Maarif müfettişi Alaettin Bey adında bir zat. Maarif Müfettiş-i Umumisi 3000 kuruş maaş alıyor. Harcırah ve yevmiye yok. Harcırah verilmemesi ifay-ı vazife etmelerine biraz durgunluk veriyor. Maarifin gayri Ģuubat-ı idariyenin müfettişleri hem maaş, hem yevmiye, hem harcırah alıyor.


Samsun’da Matbuat

Samsunda başlıca iki gazete çıkıyor.(Doğru Ses), (Aks-ı Sada) üç dört matbaa ziyaret ettik en mühim ve muntazamı (şems Matbaası’dır) Nemlizadelerden biri bu matbaayı bir şirket teşkil ederek tesis etmiş. (Doğru Ses) burada çıkıyor. (Aks-ı Sada)nın da matbaası var. Her ikisi motorla müteharrik ve yeni sistem makinelerle mücehhezdir. Memlekette bir hareket-i ilmiye ve edebiye asarına destres olamadım. Bu gazeteler hep fırka ve siyaset havalarının mahsulüdür. Ahaliyi tenvir etmek, irşat etmek gayesini takip etmelerini her iki gazetenin muharrirlerine rica ettim.


Samsun’u Rumlar Satın Alıyor

Samsun önüne varılıncaya göze çarpan muazzam iki binanın her ikisi de Rumlara aittir. Bunlardan biri 250 yataklı bir Rum hastahanesidir. Diğeri mükemmel bir Rum mektebidir. Samsun’da Rumların mahallesi şehrin sol tarafında, ve en havadar yerindedir. (Atina)nın bir parçası Samsun’a naklolunmuş zannolunuyor.

Samsun’da Defter-i Hakani İdaresi’nin kuyudatına nazaran musakkafât bey ü şirâ’ muamelatından yüzde seksenini Müslüman tarafından satılan ve Rum tarafından alınan musakkafât ve emlak muamelesi teşkil eder. (Samsun)un kadim ahalisinin kâffesi kayıkçı ve bahçıvandır. Tüccarın kısm-ı azamı Trabzonlu ve Rizeli, Kayserili Rumlar ve Sivaslı Ermenilerdir. Arsalar4 ve arazi süratle Hristiyan eline geçmektedir. Ekseriyet Rumlardadır. (Kavak) nahiyesi sayesinde Müslümanlar, intihabatta ekseriyet teşkil ediyorlar.


Samsun’un Nüfusu

Nüfusu Samsun şehrinin, bundan yirmi sene evvel nüfusu, 11,000 idi. Sülüsü Müslüman sülüsânı Rum ve Ermeni idi. şimdi yerli olmayanlarla beraber 50,000 raddesine çıkmış. Meşrutiyetin ilanını müteakip içeriden pek çok nüfus gelmiştir. Sancağın nüfus-ı umumisi 1892 tarihinde şu miktarda şu suretle münkasem idi. Bugün yani yirmi sene sonra tezayüd-i nüfus namına bizde hemen hiçbir hareket ve tahavvül görülmediğinden hâl ve hakikate mukaren nazarıyla bakabiliriz.

Müslüman 214,135
Rum Ortodoks 77,000
Ermeni(Gregoryen) 17,000
Ermeni Katolik 900
Ermeni Protestan 565
Katolik Latin 150
Musevi 250
TOPLAM___ 310, 000

Samsun’un Madenleri Samsun hattasının mürtefi mahallerinde demir, kurşun, gümüş damarları görülüyor. Ve zaman-ı kadimde icra edilmiş olan hafriyat asarı meşhuttur. Bütün bu servetler metruktür. Her iki manasıyla yolsuzluk bu metrukiyet ve hüsrana sebebiyet veriyor.


Samsun’un Ormanları

Samsunun mühim bir saha-i araziyesi meşe, kayın, servi, çam ağaçları ile mesturdur. Bunlardan muntazam surette istifade edilmiyor. Ve bunların zalimane maruz olduğu tahribata karşı bir tedbir alınmıyor. Hattanın münhatt aksamında her türlü âlâ meyve ağaçları vardır.


Samsun’da Mebânî-i Dinîye

Samsun’da biri büyükçe olarak 7 cami, 40 mescit, 1 Rum, 2 Ermeni, 1 Katolik, 1 Protestan, 1 Frenk kilisesi vardır.


Samsun’un Serveti

Samsun her sene on dört milyon kilo tütün mahsulü verir dünyanın her tarafında meşhur olan bu tütünün cigara haline konulduktan sonra beher kilosu kırk frank kıymet-i vasatiye malik olur ki aşağı yukarı on iki milyon Osmanlı lirasından fazla bir meblağ demektir. Bu kadar tütün takriben 35,450 dönüm arazi üzerinde istihsal olunur. 1897 senesinde ithalat miktarı 12,472,000 franga ve 1898’de 12,948,000 franga baliğ oldu. Bu meblağın bir kısm-ı mühimmi yani 4,105,000 frankını mensucat, 1,088,000 frankını şeker teşkil ediyordu. Üçüncü, dördüncü ilh. derecede ehemmiyetli miktar teşkil eden eşya, demir, sabun, zeytinyağı vesairedir. İthalatın 6,774,000 franklığı binnefs Türkiye’ye aittir. Müteakiben İngiltere, Avusturya, Belçika, Rusya ve en sonra Fransa gelir. Bu vesaiki Yues Guyet ile Raffalovich’in (Ticaret, Sanayi ve Banka Kamusu) unvanlı kitabının cild-i sanisinin “Samsun” bahsinde ve 1283’üncü sahifesinde buluruz.

Aynı müelliflere nazaran (Samsun)un ihracatı 1898 senesinde 20,000,000 (yirmi milyon) frank raddesinde olmuştur. Bu miktarın 4,105,000 frankını tütün teşkil etmiştir.

Samsun-Sivas hattının ikmalinden sonra Samsun5 Türkiye’nin en mühim bir şehri olacaktır. Fakat Türklerin ve Müslümanların değil.


Samsun’da Ahval-i Sıhhiye

Dünyanın en iyi havalı, en sıhhi bir şehri olmak istidadında olan (Samsun)un havası vahim ve sıhhat-i umumiye muzmahildir. (Çaltı Burnu) ve havalisi müthiş bataklıktır. Buralardan suût eden miyazmalar ahalinin kanını tesmîm eder. İdadi mektebinde dershaneleri ziyaret ederken çocukların yüzünde bu musibetin tarihçesini ve sutûr-ı akıbetini okudum. Müdür efendi tazallüm etti: Ekseriya ders esnasında talebe birden bire sararır, düşer, kusar, hummay-ı merzagînin buraya mahsus bir tecellisidir. Talebeyi ailesi yanına göndeririz. Birkaç gün sonra fakat muzmahill bir halde gelir.” dedi. Samsun’un başlıca vefeyâtı hummay-ı merzagîdendir. Bazen de fiyevür jön= hummay-ı asfer zuhur eder. Belediye tabibi Kamil Efendi’nin on beş seneden beri vaki olan müşahedatına nazaran hâl bu merkezdedir. (Kavak) nahiyesinde ve (Bafra)da frengi hastalığı hükümfermadır. Bu (Kastamonu)dan geliyor. Dizanteri, tifo, çiçek, verem eksik değildir. Lağımlar yoktur. Kasaba ve civar muttasılındaki 50,000 ahaliden senevi 250-300 vefeyat da oluyor. Yemen’e sevk olunup beher taburundan ancak 40 kişi dönen, bakisi Yemen kumları içine gömülen bedbahtlar bu hesaba dahil değildir. Evet sekiz sene evvel Yemen’e sevk olunan Harput taburundan yalnız 40 kişi o da perişan bir halde avdet edebilmişti. Samsun’da difteri görülmüyormuş. Fakat görülmüyor demek vaki olmuyor demek değildir. Koca Samsun’un belediye tabibinin maaşı 800 kuruştur. Sekiz yüz kuruş maaşlı bir tabip daha ziyade itina ve daha ziyade takip-i vezaif edemez6.


Samsun Postahanesi

Sahilde ve iskeleye yakın. Hiç olmazsa Avrupa’nın büyük bir köyünün postahane binası kadar muntazam bir bina bulacağımı ümit ediyordum. Ben adeta bir baraka karşısında bulundum. Tek bir tam iki tarafa gişelik eden iki uzun masa çivilenmiş bu büyücek oda bir koridor ile ikiye ayrılmış. Koridorun ortası mübalağasız bir mezbele hâlini arz ediyor. Mezbele yığının en yüksek noktasına bastım mı bastım. Baston 15 santimetre battı. Orada önüme rast gelen gişedeki bir genç memura sordum. Her zaman postahanenizin içi böyle mezbelelik midir? dedim. Önüne baktı, hayır efendim dedi. Nedir bu hâl? dedim. Efendim tahsisat yok dedi. Ben pür hiddet idim. Kimdir buranın en büyük memuru? dedim. Şu köşede oturan sakallı efendi, El-hâc Hakkı Efendi, dediler. Ben ortaya birkaç acı ta’zîr saçtım Hacı Hakkı Efendi tespihi elinde olduğu halde maiyetindeki genç memurlara “ne diyor?” diyordu. Bu mezbelelikten dışarı çıktım. İskeleye doğru giderken sol tarafta bir kahve var, bunun önünde bir masanın üzerinde azim’ül-mikdar bir mektup yığını gördüm. Mektupların bazıları da masanın ve masa önünde bulunan bir delikanlı adamın ayakları altına düşmüştü. Hemen yaklaştım. Genç adama nedir bu mektuplar? diye sordum. Genç cevap verdi: Posta mevziîyim mektupları tefrik ediyorum dedi. Aman nasıl olur, sokak ortasında herkesin en mahrem ve mukaddes şeylerinden olan mektup tefrik olunmak neden? dedim. “Yer yok” cevabını verdi. İsmin? dedim. Hilmi, dedi:


Hükümet Konağı

Mutasarrıf Hamdi Bey yaptırmış. Şimdi Ohannes Ferit Efendi isminde biri var. Saat alafranga 10’dur. Mutasarrıf Efendi’yi ziyaret için hükümet konağında ve mutasarrıfın odasındayım. Mutasarrıf Efendi henüz uykudan kalkmadı, diyorlar. Biraz bekledikten sonra Ohannes Ferit Efendi zuhur ve bizi iltifata gark ediyor! Mutasarrıf uyuyor, vali uyuyor! Türkiye bu. Zemin uyuyor, âsümân uyuyor. Yalnız Allah uyanık.


Samsun’un Elektrikle Tenviri

Samsun Belediyesi’nin 8000 lira varidatı vardır. Fakat belediye ve hükümet-i icraiye reisinde Şîme-i imar ve iktisat olsa bu sekiz bin liranın bir sene zarfında yirmi otuz bin liraya çıkarılması pek kolaydır: Samsun’un 20 dakika mesafesinde (Murat Çayı) var. Suyu bol ve serîü’l-cereyandır. Bunun kuvve-i muharrikesi şehri tenvir ve şehre inşa edilecek tramvayları cer edecek miktarda elektrik hasıl etmeye kâfidir. Elektrik fabrikasının tesisi ve hututunun tevzi, tahminen beş yüz bin frank sarfıyla mümkündür: Bu meseleye yakından merbut olan petrol sarfiyatı şu merkezdedir: Samsun şehrinde ve havali-i muttasılında yevmiye iki yüz elli teneke petrol yakılmaktadır. Senevi vasatiyen 100,000 teneke eder. Her ay 7500 teneke istihlak olunuyor demektir. Her teneke 14 kuruşa alınıyor. Demek ki her gün 4500 kuruşu gaz parası veriliyor. Senevi on dört milyon kuruş, petrol parası olarak Samsun ve havalisinden çıkıyor. Elektrik istihsali halinde hem bu paranın nısfıyla ihtiyacat-ı tenviriye tesviye edilecek, hem de para memlekette kalacak, diğer imarata sarf olunabilecek. Bu erkam ve vesaiki tüccardan Yelkencizade Hüseyin Efendi’den alıyordum.

Samsun müstakil sancağının zürû’ edilen arazisi7 835,675 dönümdür. Kabil-i zürû’ olduğu halde zürû’ edilmeyen arazisi 300,161 dönümdür. Ormanlar 257300 dönümlük bir saha işgal eder. 950,300 dönümlük bir saha-i araziye ise gayr-i mezru ve yayla ve umumi mera hâlindedir. Bu erkamı “Vital Cuinet’in kitab-ı meşhur ve muteberinden alıyorum. Hesap ve mesaha-i kati mahsulü olmasa da hakikate pek yakındır.


Samsun’un Taksimat-ı Mülkiyesi

Samsun Sancağı idareten (Samsun), (Teza), (Ünye), (Terme), (Çarşamba), (Bafra) kazalarıyla (Karaüç), (Alaçam), (Kavak) nahiyelerine münkasımdır.


Samsun’un Sanayi

Samsunda sanayi namına bir Ģey görülmez. Serrâclık, kunduracılık, çömlekcilik, kazancılık sanayiden mâ’dûd ise bunlar vardır ağaçtan kaĢık dahi imal olunuyor.


Mecâri-i Miyâh

Samsun Sancağı’ndan geçen sular şunlardır: (terme) civarında “Terme Çayı”, (Çarşamba) kazasından geçen “Yeşilırmak”, (Bafra) civarından geçen “Kızılırmak”


Hayvanat-ı Ehliye

Samsun Sancağı’nda her nevi hayvanat-ı ehliye kesretle mevcuttur. (Trabzon) vilayetinin diğer taraflarından daha ziyade hayvanat yetişir. (Kızılırmak)ın ve (Yeşilırmak)ın sevâhil ve mansıbı civarı iyi cinsten, dilber ve besili hayvanat ile doludur.
(…)


Seyahat Notlarının Değerlendirilmesi

Her şeyden evvel şu ana kadar günümüz harflerine aktarılmamış ve üzerinde herhangi bir araştırma yapılmamış olan Doktor Abdullah Cevdet’in seyahat notları şehir tarihçiliği veya yerel tarih araştırmaları için büyük öneme sahiptir. Özellikle Samsun, Ordu ve Trabzon şehirleri iktisadi, kültürel, toplumsal, yerel yönetim, sağlık, coğrafi durumları itibariyle gözlemlenmiş, oldukça dikkat çekici ve faydalı bilgiler verilmiştir. Doktor Abdullah Cevdet yerel kişi ve kurumlardan aldığı bilgileri de paylaşmıştır. Mahallinde ulaşılamayan bazı bilgileri ise Vital Cuinet’in eseri gibi bazı kaynaklardan vermiştir. Doktor Abdullah Cevdet’in notlarından halkın sağlıksız çevrelerde bulaşıcı hastalıklardan büyük zararlar gördüğü anlaşılmaktadır. Samsun şehrinden bahsedilerken, bataklıklara dikkat çekilmekte, buradan yükselen miyazmaların ahalinin kanını zehirlediği söylenmektedir. Ordu’nun sağlık durumu anlatılırken ise bataklıkların ahaliyi kırıp geçirdiği, sıtmanın oldukça etkili olduğu belirtilmekte ve dikkat çekici şu sözlerle vaziyet resmedilmektedir: “Anadolu’da sıtmanın tahribatı, Ģüphesiz Balkan Muharebesi’nin ve Yemen melhamesinin tahribatından hiç aşağı değildir. Şu kadar ki hummay-ı merzagînin mitray yüzleri, şarapnelleri işitilmez ve gözle görülmez. Onu mikroskop ile ve mikroskop gözler görür. “Mikrofon” kulaklar görür”.

Doktor Abdullah Cevdet’in seyahat notlarında dikkat çeken bir başka noktada da “Samsun’u Rumlar satın alıyor” başlığıyla bir tehdit ve tehlikeye dikkat çekilmesidir. Buna göre Samsun’daki en büyük iki binanın Rumlara ait olan hastane ile okul olduğu, şehrin en güzel yerleşim yerinde Rumların oturduğu, bu durumun sanki Atina’nın bir parçasının Samsun’a taşındığı zannını verdiği belirtilmektedir. Ayrıca tapu kayıtlarına göre arsalar ve arazinin süratle Rumların eline geçtiği, nüfusun çoğunluğunun yine Rumlara ait olduğu, yalnız Kavak nahiyesi sayesinde Müslümanların seçimlerde çoğunluğu elde ettiği ifade edilmektedir. Seyahat notlarında en çok üzerinde durulan hususlardan biri de yerel yönetimdir. Bu çerçevede kamu binalarının harabeliği, perişanlığı ve işleyişi, mahallin kumandan ve mutasarrıf gibi yöneticileri ile memurlarının davranışları ve nasıl görev yaptıkları üzerinde durulmuştur. Binaların vaziyeti ile ilgili en çok karşılaşılan gerekçe tahsisatın yokluğudur. Samsun mutasarrıfının gündüz saat onda henüz uykudan kalkmadığına dikkat çekilmekte, yine memurların disiplinsiz çalıştıkları anlatılmaktadır. Doktor Abdullah Cevdet’in seyahat notlarında üzerinde önemle durulan konulardan bir diğeri de iktisadi hayat daha doğrusu iktisadi kalkınmadır. O ziraatın ihmal edildiğini, iktisadi kaynakların değerlendirilemediğini veya verimli işletilemediğini gözlemler. Bunun örneklerini vererek tenkit ve önerilerini sıralar. İktisadi gelişmelerden dolayı sevincini gizlemez. Geri kalmışlık örneklerini ise üzüntüyle karşılar.

Seyahat notlarında Balkan Savaşları’yla ilintili olarak ordunun durumu hakkında fikir verebilecek birkaç anekdota rastlanmaktadır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür: Giresun’da kışlada şahit olunan cephanelerin güvenliğinin sağlanmaması ve yabancı şahısların hiç kontrol edilmeden ordunun en mahrem yerlerine girebilmesi, daha üst bir komutanın ise bu disiplinsizliğe ve başıbozukluğa karşı “benim alayım “igvâ’ olunmaz” yanıtını vermesi; yine burada bir jandarma yüzbaşısının yeni getirilen askerleri kabul etmemesi ve galiz küfürler ederek hükûmete hakaret etmesi; Trabzon bahsinde yer verilen, ihtiyar bir vatandaşın kendisine yardım edecek ve hayatını idame ettirecek kimsesinin bulunmadığı, bu nedenle askere alınan hasta oğlunun serbest bırakılması talebine ordu kumandanının vatandaşı daha genel manada halkı anlamaz bir tavırla, askeri prosedür ve kendi şahsi planları gereği olumsuz cevap vermesi. Doktor Abdullah Cevdet’in seyahat notları Samsun, Ordu Trabzon şehirlerinin 20. yüzyılın başlarındaki iktisadi, sosyal, kültürel, yerel yönetim durumları bakımından zengin bilgiler içermekte, bu şehirlerin bir çeşit fotoğrafını vermektedir. Aynı zamanda Balkan Savaşları’nın başlarında memleketin birçok yönüyle durumu hakkında ipuçları da vermektedir. Seyahat notlarının günümüz harflerine aktarılması ve değerlendirilmesi bu sahadaki yapılacak çalışmalar için yol gösterici ve aydınlatıcı olacağı düşünülmektedir.

KAYNAKÇA
Abdullah Cevdet, “Seyahat Notaları”, İçtihat, 3 Mayıs 1329/1913, s. 1459-1463.
Abdullah Cevdet, “Seyahat Notaları 2”, İçtihat, 27 Haziran 1329/1913, s. 1501-1505..
Abdullah Cevdet, “Seyahat Notaları”, İçtihat, 4 Temmuz 1329/1913, s. 1541-1544.
HANĠOĞLU, M. ġükrü, “Abdullah Cevdet”, İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.1, Ġstanbul 1988, s.90-93.
DEVELLĠOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, 26. Baskı, aydın kitabevi, Ankara 2010.
ġemseddin Sâmi, Kâmûs-ı Türkî, Enderun Kitabevi, Ġstanbul 1989.
Yazım Kılavuzu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2009.


NOT: Abdullah Cevdet Kimdir?

1869’da Arapkir’de doğdu. 1894’te Mekteb-i Tıbbiyeyi bitirdi. Okuldayken biyolojik materyalizm düşüncesinin etkisinde kaldı ve bu düşüncenin yer aldığı yabancı yayınları tercüme ve yayın işine başladı. Siyasete ilgi duyarak Tıbbiyeden arkadaşları ile birlikte 1889 yılında daha sonra ittihat ve Terakki adını alacak olan ittihad-ı Osmani Cemiyetini kurdu. Siyasi faaliyetleri nedeniyle göz altılara, idari ve adli takibatlara uğradı. Öğrenimi sonrası bir süre doktorluk yaptı. Siyasi faaliyetlerini sürdürmesi Trablusgarp’a sürgün edilmesine neden oldu. Bu esnada önce Tunus’a ardından Paris’e kaçtı. Buradaki Jöntürkler’e katıldı. Çeşitli dergi, gazete ve risaleler yayınladı. 1904’te Cenevre’de içtihat mecmuasını yayınladı. Ardından Mısır’a geçti ve söz konusu dergiyi burada yayınlamayı sürdürdü. Kitap makale vs. yayın faaliyetlerini bırakmadı. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti liderleri ile anlaşmazlığa düştü ve Mısır’da kalmayı tercih etti. 1910 yılında İstanbul’a geldi ve İçtihat’ı kaldığı yerden yayınlamaya devam etti. Kısa süre Osmanlı Demokrat Fırkası hareketinde yer aldı. Daha sonra Mütareke Dönemi’ne kadar siyasette geri planda kalmayı yeğledi. İçtihat ise yayınladığı din aleyhtarı makaleler nedeniyle birçok kez kapatılma kararlarına muhatap oldu.. 1915 yılında İttihatçıların tehdidi üzerine içtihat’ı temelli kapatmak zorunda kaldı. II. Meşrutiyet Dönemi boyunca tercüme faaliyetlerini sürdürdü Mütareke Dönemi’nde İçtihat’ı tekrar yayınlamaya başladı. İttihatçı aleyhtarlığıyla dikkat çekti. Bu arada İngiliz Muhipleri ile Kürt Teali Cemiyetleri içerisinde önemli roller üstlendi. Birkaç kez devlet hizmetine alındı ise de düşünceleri ve yazdıkları nedeniyle görevlerinden alındı. Aynı nedenlerden İçtihat da kapatıldı. Kurtuluş Savaşı sonrası yeni yönetimi öven yazılarıyla İçtihat’ı tekrar yayınlamaya başladı. Fakat Mütareke Dönemi’ndeki faaliyetleri ve duruşu nedeniyle bir daha devlet hizmetine alınmaması kararlaştırıldı. Kendisini tamamen İçtihat’ın yayınlanması işine verdi. Bir kısmı devlet yayını olarak basılan önemli biyolojik materyalist eserler yayınladı. 29 Kasım 1932’de öldü. Bkz. M. Şükrü Hanioğlu, “Abdullah Cevdet”, İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.1, İstanbul 1988, s.90-93. 2 Yazar, Giresun seyahatiyle ilgili diğer Şehirlerde olduğu gibi bu şehrin iktisadi, sosyal, coğrafi durumu vs. hakkında bilgi vermemiştir. Yalnız kışlada tanık olduğu bir hadise ve diyologu anlatır. Buradaki disiplinsizliğe ve düzensizliğe dikkat çeker. Balkan Savaşları’nın başında ordunun durumuna, daha doğrusu kumandanlarının lakaytlığına iyi bir örnektir bu.

/Ersin MÜEZZİNOĞLU
Dr. Öğretmen, MEB,