23 Temmuz 2022 Cumartesi

Bir Avukatın Anılarında Samsun

TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ'NDE
İÇ DEMOKRASI - Yaşadıklarım
Halit ÇELENK

 

Halit Çelenk 1921 Hatay doğumlu Türk avukattır. Liseyi Mandacı Fransızların yönetimindeki Antakya Lisesi'nde bitirdi. Daha sonra geldiği İstanbul'da, 1944 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olarak, 1950-1960 yılları arasında yaklaşık on yıl Samsun’da ceza avukatlığı yaptı


Kitapları: Daha detaylı olarak:

https://halitcelenk.org/node/103 

***


Alıntı kaynağımız olan kitabı Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) 1967 yılında Malatya'da yapılan 2. Büyük Kongresinden sonra, Halit Çelenk ve Şekibe Çelenk'in de içinde yer aldığı 13 üyenin Partiden ihraç edilmesi için başlatılan soruşturma ve savunma sürecine ilişkin yazarın tanıklıklarını kapsamaktadır. 


****


"Parti tüzüğüne göre, ilçelerde kuruluşun yapılabilmesi için en az 5 kişi gerekiyordu. İlçelerde yöre insanlarının yıllarca davalarını izlemiş, keşifler için köylere gitmiş, onlarla tanışmıştım. Geniş bir çevrem vardı. Mesleğimde dürüst bir çalışmayı ilke olarak benimsediğim ve bunu her zaman uyguladığım için, ilçe ve köylerde hakkımda olumsuz şeyler söylenmesi olanaklı değildi. Ancak, partinin kurulmasına karşı olanlar, siyasal içerikli dedikodular yapıyorlardı. Sınıfsal çıkarlar ön plana geçiyor; iftiralar, yalanlar birbirini izliyordu.

Kimi yerlerde sözlü saldırılar ve tehditlerle karşılaşıyordum. Bu örgütlenme çalışmaları ve karşı karşıya kalınan güçlükler hakkında bir fikir verebilmek için, birçok olay arasında iki ilçede karşılaştığım olumlu ve olumsuz gelişmeleri özetlemekte yarar görüyorum.



ALAÇAM İLÇESİNDE 


Samsun’da Tapu Dairesinde fen memuru olarak çalışırken tanıdığım ve kent dışında ve köylerde yapılan keşiflerde zaman zaman yöre ve yurt sorunları üzerinde konuşurken düşünce ve eğilimlerini öğrendiğim Abdülkadir Fırat adında bir arkadaşım vardı. Emekli olmuş ve Samsun’un bir ilçesi olan Alaçam’a yerleşmiş, orada arzuhalcilik yapıyordu. Yakın 31 ve sıcak bir dostluğumuz vardı. Uyanık, açık düşünceli, sol düşüncelere sempati gösteren bir kişiydi. Benim sol düşünceli olduğumu biliyor ve bana büyük yakınlık gösteriyordu.


Alaçam’a giderek parti konusunu kendisine açıyorum; örgütlenme çalışmaları için geldiğimi söyleyerek, yardım etmesini ve kurucular arasında yer almasını istiyorum. Abdülkadir Fırat, bana: “Eğer sen, bu partiyi beğeniyor ve yararlı olduğunu düşünüyorsan, senin bulunduğun yerde ben de varım. Sana ne kadar güvendiğimi bilirsin,” diyerek önerimi kabul ediyor. Ayrıca Alaçam’ın Gümenüz bucağında Süleyman adında bir işçi olduğunu (soyadını anımsayamadım), Samsun Limanında çalışırken iş kazası geçirdiğini, bir bacağının sakatlanmış olduğunu, kendisine hiçbir tazminat ödenmediğini, “Sosyal Adalet dergisi” okuduğunu; kendisiyle görüşürsem, kurucu olmayı kabul edebileceğini, ancak Süleyman’ın adresini bilmediğini söylüyor.


Yine beni Alaçam’da bir dükkânda fotoğrafçılık yapan Fatma adında (soyadını anımsamıyorum) bir bayanla tanıştırıyor. 30-35 yaşlarında görünen bu bayan, bana kendisinin Samsun’dan buraya geldiğini ve beni Samsun’dayken adımla tanıdığını söylüyor. Bir süre konuşuyoruz, söyleşiyoruz. Kendisine parti konusunu açıyorum, anlatıyorum ve bende olumlu bir izlenim bırakıyor.


Abdülkadir beyle, kendisine bir parti tüzüğü, kimi bildiriler ve broşürler veriyorum. Partinin yayınladığı “Yönümüz, Yolumuz, Yöntemimiz” adlı bir broşürü de vererek bunları okumalarını, akşam Gümenüz’e gideceğimi, dönüşte yine
görüşmek istediğimi söylüyorum. Onlar bana, yayınları okuyacaklarını ve beni bekleyeceklerini söylüyorlar. (Sayfa:32)



GÜMENÜZ’DE


Ben, Alaçam’dan ayrılarak Gümenüz’e doğru yola çıkıyorum. Yanımda, Samsun’da yaptığım görüşmelerde aldığım notlar var. Notlarımda, Gümenüz’de berber dükkânı olan, soyadı anımsanmayan bir “Berber Musa” var, bu kişiyle de görüşebileceğim söylenmiş. Abdulkadir Fırat’ın önerdiği işçi Süleyman’dan önce Berber Musa’yı aramaya karar veriyorum. Gümenüz, küçük bir yerleşim yeri. Anadolu’nun birçok yöresinde olduğu gibi, ortasından, cadde denilebilecek bir yol geçiyor. Bu yolun iki tarafında dükkânlar, kahveler, seyyar satıcılar var. Ben hem yürüyor, hem de dükkânları iki yanlı izliyor ve Berber Musa’yı arıyorum. 


Gözüm bir tabelaya takılıyor, tabelada “Berber” ve altında da Musa Yılmaz yazıyor. Çocukça bir sevinç duyuyorum. Dükkâna giriyorum; berber, bir müşterisini tıraş ediyor. Beni görünce, “Buyur Bey,” diyor ve yüzüme ve saçlarıma bakıyor. Tıraş için gelmediğimi anlıyor ve bana bir oralet söylüyor. İçiyorum. İşini bitirdikten sonra kendimi tanıtıyor, kendisiyle bir konuyu görüşmek istediğimi söylüyorum. Berber bana:


— “Bey, gel bizim Mal gölüne doğru yürüyelim ve konuşalım,” diyor, (Kasabanın dışında hayvanların sulandığı bir göl var. Bu yörede hayvanlara “mal” denildiğinden, bu göle Mal gölü diyorlar.) yürüyoruz. Yolda kendisine, Türkiye İşçi Partisini kurmak için geldiğimi söylüyor ve parti ve amacı hakkında açıklamalarda bulunuyorum. Berber Musa Yılmaz, beni bir süre dinledikten sonra, bana:


— “Bey, sizin parti iyi; ama ben bir süre önce Demokrat Partiye girdim,” diyor. İçimde karmaşık duygu ve düşüncelerle kendisine, tanıştığıma memnun olduğumu söylüyor ve ayrılıyorum.(Sayfa:33)


Ortalık yaz. Yol üzerinde bir gazino var; oturuyor ve bir çay söylüyorum. Çayı içerken, Samsun Limanında çalışan, iş kazası geçirdiği söylenen ve tanımadığım işçi Süleyman’ı düşünüyorum. Elimde adres yok; ama onu bulmalıyım diye düşünürken, yol ortasından geçmekte olan bir gedikli çavuş görüyorum ve bir anda her nasılsa, yapıma hiç uymayan ani bir davranışta bulunuyor ve gedikli çavuşa sesleniyorum:


“-Baş Efendi, buraya gel.”
Gedikli, başını bana çeviriyor; beni kravatlı ve takım elbiseli görünce, karşıma dikiliyor, esas duruşuna geçerek, 


“-Buyurun efendim,” diyor. Ben de kendisine:
“-Burada bir işçi Süleyman var, limanda çalışırken kaza geçirmiş, ayağı da aksıyordu. Onu bul ve bana getir,” diyorum. Çavuş: 

“-Baş üstüne efendim,” diyor ve dönüş yaparak
gidiyor. 


O gittikten sonra bu davranışıma ben de şaşırıyorum. İnsan zor durumda kalınca, ne yöntemler buluyor... Herhalde beni sivil giyinmiş bir subay ya da Ankara’dan gelmiş yüksek dereceli bir memur sandı diye düşünüyorum. Yaklaşık 20 dakika kadar sonra Çavuş, Süleyman’ı getiriyor. Kendisine teşekkür ediyorum ve gidiyor.


Şaşkın şaşkın bana bakan Süleyman’a: “Buyurun oturun,” diyor, kendimi tanıtıyor ve durumu açıklıyorum. O da, beni dinledikten sonra rahatlıyor. Süleyman’a çay söylüyor ve
Türkiye İşçi Partisini anlatmaya başlıyorum. Yüzü ve bakışları, anlattıklarımdan hoşnut olduğunu gösteriyor. Çaylarımızı tazelerken bana:
“-Ben, partinin adını duydum. Sosyal Adalet dergisinde okuyorum,” diyor.(Sayfa:34)


Konuşmamızı sürdürüyoruz. Kendisine, Genel Başkan Mehmet Ali Aybar’ın yaşamını anlatan bir broşür, partinin öteki yayınlarını veriyorum. Alaçam’da partinin şubesini kurmak istediğimi söylüyorum. Ayrıca şubede kurucular arasında yer almasını öneriyorum ve konuşmalarımız sonunda bu öneriyi kabul ediyor ve başından geçen iş kazasını anlatıyor; aradan aylar geçtiği halde kendisine hiçbir tazminat ödemediklerini anlatıyor. Ben de kendisine; Samsun’da avukat arkadaşlarımın olduğunu, onlarla konuşarak kendisine hukuk yardımı yapmalarını sağlayacağımı vaat ediyorum.

Süleyman’a, Gümenüz’de kuruculuk görevini üstlenebilecek başka tanıdığı bir arkadaşı olup olmadığını soruyorum ve bana:

“-İleride, bu caddenin sonunda bir kalaycı var. Adı Ahmet’tir, iyi bir insandır, arada sırada konuşuyoruz. Hükümeti ve yöneticileri çok eleştiriyor, kendisiyle bir kez görüşseniz, zannediyorum ki iyi olur,” diyor ve bana uzaktan Ahmet’in dükkânını gösteriyor.


Gidip dükkânı buluyorum. Kalaycılık yapan Ahmet, benim geldiğimi görünce bir yüzüme, bir de arkama bakıyor. Kalaylanacak kapları getirenler, çoğu kez çuval taşıyorlar ya da arkalarından birisi bu kapkacakları taşıyor. Kendisi, arkamda böyle bir kimse göremeyince, “Buyurun Bey,” diyor ve bana bir hasır tabure gösteriyor. Ben de tabureye oturuyorum ve konuşmaya başlıyoruz. Kendimi tanıttıktan sonra, arkadaşı Süleyman’la görüştüğümü, bana kendisinden söz ettiğini ve görüşmek istediğimi söylüyorum. Bana hemen çay söylüyor ve çok memnun olduğunu anlatıyor. Süleyman’ı çok beğendiğini, dost olduklarını, limanda başına gelen kaza nedeniyle çok mağdur olduğunu anlatıyor.(Sayfa:35)


Kendisine, “İşçi Partisini hiç işittin mi?” diye soruyorum. “Evet, bir ara konuşurken Süleyman söz etmişti,” diyor. Ahmet’e, parti ve yöneticileri hakkında bilgi veriyor, 


Genel Başkanı anlatıyor, parti yayınlarını veriyorum, parti hakkında da genişçe açıklamalarda bulunuyorum. Kendisi, çok memnun olduğunu söylüyor ve bugüne kadar kendisini hiç kimsenin böyle bir konuda ziyaret etmediğini söylerken, gözlerinin içinin güldüğünü görüyorum. Sonunda Ahmet de Partinin Alaçam örgütünde kurucu olarak yer almayı kabul ediyor. Kendisine ve Süleyman’a, ertesi gün Alaçam’da arzuhalci Abdülkadir Fırat’ın işyerinde bulunmalarını rica ediyor ve ayrılıyorum.


Bu güzel haberleri Abdülkadir arkadaşıma anlatmak üzere Alaçam’a hareket ediyorum. Ertesi gün erkenden arzuhalci dükkânına gidiyorum, Abdülkadir Fırat da orada. Çayları
söylerken; ona, Gümenüz’deki çalışmalarımı anlatıyorum, Süleyman’la Ahmet’in de oraya geleceklerini söylüyorum. Heyecanla, “Fotoğraf işçisi Fatma hanımı çağırayım,” diyor. Hemen gidiyor, Fatma Hanım da geliyor ve bana: Dün gece bütün broşür ve yayınları okuduğunu ve partiye kurucu olarak girmeye karar verdiğini söylüyor. Abdülkadir, biraz düşünüyor ve: “Bugün buranın pazarı. Tanıdığım tarım işçileri, rençperler var; kalan bir kişiyi de bugün bulabilirim,” diyor. 


Az sonra, Gümenüz’den işçi Süleyman’la kalaycı Ahmet geliyor. Biz, çaylarımızı içerken, Abdülkadir arkadaşımız pazar yerine gidiyor ve yaklaşık bir saat kadar sonra, tarım işçisi olduğunu söyleyen 30 yaşlarında Mahmut adında bir kişiyle birlikte geliyor. Üye adaylarını Mahmut’la tanıştırıyor ve sıcak bir söyleşiye başlıyoruz. İşçi ve emekçi genç insanlar; kendi çalıştıkları yerleri, geçim sıkıntılarını, işyeri ve toprak sahiplerinin haksızlıklarını, kazanç hırslarını, baskılarını, işçilerine köle gözüyle baktıklarını, o güne kadar haklarını arayamadıklarını etraflıca anlatıyorlar. (Sayfa:36)


Onlara, tüm bu sorunlarını ancak İşçi Partisinin çözebileceğini, bu partinin kendi partileri olduğunu, öteki partilerin ağa ve bey partileri olduğunu ve bu nedenle sadece kendilerini ve çıkarlarını düşündüklerini, örgütlenmeden tek başlarına haklarını arayamayacaklarını ve örgütlenmenin tek çıkar yol olduğunu ve bu örgütün de Türkiye İşçi Partisi olduğunu anlatıyorum.


Bu söyleşi saatlerce sürüyor. Konuşmalarımız bittikten sonra, Alaçam Kaymakamlığına başvuru dilekçesini yazıyorum. Hepsi imza ediyorlar.


Abdülkadir Fırat arkadaşımla birlikte Kaymakamlığa gidiyoruz. Kaymakam, genç bir insan, yaklaşık 35 yaşlarında görünüyor. Önce kendimi, daha sonra da arkadaşımı tanıtıyorum. Yerinden kalkarak ellerimizi sıkıyor, yer gösteriyor ve oturuyoruz. Ben, dilekçeyi masanın üzerine, kaymakamın önüne koyuyor ve Alaçam’da Türkiye İşçi Partisinin kuruluşu için başvurduğumuzu anlatıyorum.


Masasının üzerinde Cumhuriyet gazetesini görüyorum, bu beni rahatlatıyor. Genç kaymakamın aydın ve demokrat bir kişi olduğu yolunda bir izlenim ediniyorum. Kaymakam, dilekçeyiokuduktan sonra, bana:
“-Bu başvuru için geç kalmadınız mı? Ben, daha önce başvurursunuz diye beklemiştim. Başarılar diliyorum,” diyor. Kaymakamın bu sözleri, bizi sevindiriyor. Partinin örgütlendiğini, birçok il ve ilçede karşılaştığımız zorlukları, yöneticilerin yasadışı olumsuz tutumlarını anımsıyor ve ilçe yönetici arkadaşlarımızın burada çalışmalarını rahatça, yasalar çerçevesinde yapabileceklerini düşünerek yorgunluğumu unutuyorum.

Alaçam’ın ana caddesine çıkarak yürürken, kaymakamı da görüyoruz. Ceketinin sol cebinde Cumhuriyet gazetesi görünüyor.(Sayfa:37)


HAVZA’DA 


Örgütlenme çalışmalarımı sürdürürken karşılaştığım olaylardan birisini de Havza ilçesinde yaşıyorum. Samsun’un Havza ilçesinde, parti kurucusu adaylarla görüşme yapıyoruz. Havza, kaplıcalarıyla ünlü bir ilçedir. Kaplıcanın üstünde büyük bir oteli var. Samsun’da avukatlık yaparken, meslektaşlarımızla duruşmalarımızı aynı güne koyduruyor, bir gün önce kiraladığımız bir arabayla Havza’ya geliyor, otele yerleşiyor, kaplıca sularında banyomuzu yaptıktan sonra geceyi otelde geçiriyor, ertesi gün duruşmalara katılıyor ve daha sonra da Samsun’a dönüyorduk. O dönemde daha sonraları olduğu gibi, oralarda otobüs ve benzeri araçlar bulunmuyordu.


Havza duruşmaları, bizim için bir yorgunluk atma olanağı sağlıyordu; ancak bu kez Havza’ya başka bir amaçla, parti kurma amacıyla gitmiştim. Parti kurucu adaylarıyla bir lokantada oturuyor ve konuşmalar yapıyoruz. 


Yan masada oturan, aldıkları alkolün de etkisiyle taşkınlıklar yapan Demokrat Partili kimi kişiler, “Bunlar komünist” diye bize sözlü sataşmada bulunuyorlar; masamızdaki kurucu üye adayları öfkeleniyorlar, bir kavgayı zor önlüyorum. 



ÇARŞAMBA, TERME ve BAFRA


Terme ilçesi, o yörenin Teksas’ı. Çarşamba, Terme ve Bafra en çok adam öldürme suçlarının işlendiği yerler. Bu ilçelerde davalarına baktığım ailelerin çokluğu ve bunlardan kimilerinin çalışmalarıma katılmaları, Adalet Partililerin engellemelerini etkisiz bırakıyor. Sonuçta Samsun’un tüm ilçelerinin kuruluşunu tamamlıyorum; Genel Başkanlığa bir telgraf çekerek Samsun ilinde il ve ilçelerin tümünün kurulduğunu bildiriyorum. Ankara’ya dönüyor ve kuruluş belgelerini Parti Genel Merkezine veriyorum. (Sayfa:37)"


HALİT ÇELENK
TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ’NDE İÇ
DEMOKRASİ
-Yaşadıklarım-
Anı
Birinci Baskı: Evrensel Basım Yayın, 2003
İnternet Edisyonu: Mayıs 2021

Sayfa:30-37