14 Haziran 2006 Çarşamba

Mübadele Anıları - Belgesel



Celal Başlangıç

Bir otobüs dolusu 'mübadil'le yola koyulmuştuk İstanbul'dan. 2000 yılının ekimi. O tarihlerde kurulmakta olan Lozan Mübadilleri Vakfı'nın düzenlediği gezinin amacı 'Mübadillerin Selanik Buluşması'nı gerçekleştirmekti. Geziye katılanların büyük bölümü ikinci ve üçüncü kuşaktan 'mübadil çocuğu'ydu. Ancak içlerinde tek tük 'birinci kuşak mübadil' de vardı. Yani Yunanistan'da doğmuş ve büyük bölümü bebek denecek yaşta Anadolu topraklarına gelmişlerdi.

Bunlardan biri de Veria'nın Kayalar Köyü'nde doğan İbrahim İşler'di.

Elinde bastonuyla binmişti otobüse. Ancak büyük bir umut vardı yüzünde; doğduğu toprakları görecekti. Büyüklerinin anlattıkları, çocukluk yıllarından beynine kazınan anıları dalga dalga hücum ediyordu yol boyunca. Hatırladıklarına göre Selanik'in Kayalar'ında ilk fırtına Balkan Harbi'nde kopmuştu. Kana bulanmıştı Türklerin, Rumların, Bulgarların ortak yaşamı. Nereye gideceklerini bilmeden yollara düşüyor insanlar. Yollar perişan, yollar çamur deryası... Kaçış yollarında kırılıyor insanlar. Harp bitince köylerine dönüyorlar. Fakat bu kez Bulgarlar geliyor köye. Türk erkeklerini topluyorlar.Aralarında asker olan dayısı da var İbrahim İşler'in. Bir Bulgar askeri gelip 'Sen buraya gel' diye ayırıyor dayısı Mahmut'u. Sonra da komutana dönüp 'Bu benim! Bunu ben halledeceğim' deyip çekiyor silahını. Ağaçların arkasından derenin kıyısına kadar götürüyor dayısını. Kuytu bir yere varınca indiriyor silahını:

"Korkma Çor köylü Mahmut. Korkma! İyiliğe kötülük eden nankörlerden değilim. Ne alıp veremediğim vardı senin Çor Köyü ile benim Akita Köyü arasında? Kim kanlı bıçaklı düşman etti bizi birbirimize? Beni Çor Köyü'nde döven Türklerden sen kurtarmıştın. Haydi Mahmut! Hakkını helal et. Yolun açık olsun. Dere boyunca dikkatli git, geceyi bekle..."

Rum evleri kapış kapış
1922'den sonra Kayseri'den, Amasya'dan, Çorum'dan Rumlar gelmeye başlamış. 1925'te mübadele sırası gelene kadar üç yıl Anadolu'dan gelen Rumlarla birlikte yaşamışlar. Türkçe konuşan, Rumca bilmeyen bu insanlarla hiç de sorunları olmamış. Selanik'ten gemiye bindirilip Samsun'a gönderilmiş İbrahim İşler ve ailesi: "Samsun'un içi insan kaynıyor. Bir yandan gemiler dolusu gelen mübadil halk, diğer yandan nüfusun yarısını oluşturan Rumların evlerini kapışan Lazlar ve yerliler... Karadeniz ahalisi bize 'Bitli muhacir' derdi. Adımız nereye gitsek 'bitli'ydi. O günlerin acıları, kırılan onurumuzun sızıları taptazedir."

İbrahim İşler, doğduğu Kayalar'a yaklaştıkça daha bir heyecanlanmıştı.

Önce Veria'ya giriliyor. Sokaktaki Türkçe konuşmaları duyan yaşlı bir kadın, evinin mutfağından önlüğüyle fırlıyor yola 'Annemin, babamın dilini konuşuyorlar' diye. Eleni'nin ailesi İzmir'den gelmiş. Ancak o ne Anadolu doğumlu, ne de Yunanistan. İzmir'den Selanik'e giderken gemide doğmuş. Yani Ege Denizi doğumlu. Kayalar'a doğru giderken, İbrahim İşler çocukluğundan kalan izleri hafızasının derinliklerinde arıyor:

"Liseden yıllarından geçmişimizi, Yunanistan'daki, Kayalar'daki yaşamı, evimizi barkımızı daha çok merak eder oldum. Anlattırdım anneme, babama, kökümüzü, dalımızı, budağımızı. Babam, annem, akrabalarım çok istediler Kayalar'ı görmeyi. Olmadı! Özlem içinde 'Ah bir görsem!' diye diye ölüp gitti insanlar."

'Mübadiller'in Selanik Buluşması'na, 'birinci kuşak bir mübadil' olarak katılan İbrahim İşler, Kayalar'a yaklaşınca bastonunu bıraktı. Neredeyse koşacak. Bir insan için doğduğu, köklerinin olduğu toprakların ne anlama geldiğini kavramak, özlemin ne kadar somut duygu olduğunu çıplak gözle görmek için o anda İbrahim İşler'i görmek gerekirdi. Yalnız onu mu? Türkiye'den gelen ikinci, üçüncü kuşak mübadiller de babasına, dedesine ait bir iz arıyor; hiçbir şey bulamayanlar göçtükleri köylerden bir torba toprak alıyorlar babalarının, dedelerinin mezarına götürmek için.
Bütün bu yaşananlara yıllarca Ege'nin iki yakasında tanık bir gazeteci olarak TRT'nin deneyimli yönetmeni Nilay Gündem'le birlikte yayın-yönetimde yer alan Yaprak Tutal ve Ali Horzumlu bundan yaklaşık iki yıl önce 'mübadele'yi konu alan 'Doğduğum Topraklar' belgeseline başladıklarında alacakları sonucu gerçekten merak etmiştim.

Sonunda çalışmalarını tamamladılar. Türkiye ve Yunanistan topraklarında tam 15 bin kilometre yol kat ettiler belgesellerini tamamlamak için. 4 bin 500 çekim yaptılar. 42 Rum, 63 Türk mübadille yüz yüze görüştüler ve sonunda ortaya 30'ar dakikalık beş bölümlük belgesel çıkardılar. 7 Ocak'ta başlayacak belgeselde kullanılandan fazla malzeme elbette TRT'nin arşivinde yer alacak. Yunanistan'da hayli fazla olan, ancak Türkiye'de daha yeni yeni başlatılan sözlü tarih çalışmalarına görüntülü bir katkı da sunacak belgesel aynı zamanda.

Ekip, yaptığı çalışmadan çok etkilenmiş. "Yunanistan tarafında gidiyoruz, 23 yaşındaki bir genç Türkçe konuşuyor" diyorlar "Türkiye'de Niğde'nin bir köyüne gidiyoruz, bu kez çocuklar Rumca konuşuyor. Larissa'nın bir köyünde Maria Karacaoğlu bizi görünce 'Bilseydim geleceğinizi mantı yapardım' deyiverdi. Güzel bir Türkçeyle anlatıyordu Maria 'Bize Türkoladis yani Türk tohumu derlerdi. Bizi istemiyorlardı. Biz de hâlâ onları istemiyoruz' diye.

Bir mübadilin ortanca kızı bir Yunanlıyla evlenmiş. Adam Yunanistan'da bize bu olayı anlatırken 'Kız gâvura kaçtı' dedi. Birden büyük bir şaşkınlığa düştük, Türkiye'de miyiz, Yunanistan'da mıyız karıştırdık."

'Kahve vermeyin, Türkler çay içer'
Ali Horzumlu, belgeselin çekimleri sırasında yaşadığı ilginç bir olayı aktarıyor:
"Selanik'e giderken bir kasabada mola verdik. Meydanda kahve gibi bir yer var. İnip arabadan, burada Türkçe konuşan var mı, diye sorduk. Türk olduğumuz anlaşılınca kahve hareketlendi. Çoğunlukla Samsun Havza'dan göç eden Rumlar yerleşmiş. Tam kahve ikram edeceklerken arkadan biri 'Hayır, hayır kahve vermeyin' diye seslendi, 'Türkler çay içer'. Buldular, buluşturdular, küçük bir paket Rize çayı getirttiler ve bize çay ikram ettiler. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şeyle karşılaşamazsınız. Ne ben onu tanıyorum, ne o beni tanıyor. Bu müdahaleyi yapan da belli ki ikinci kuşak mübadil. En fazla 50 yaşında."

Yapımcı-yönetmen Nilay Gündem, belgeselin girişine damgasını vuran olayı anlatırken hâlâ o andaki şaşkınlığını yaşıyor besbelli:

"Kapadokya'da çekimdeydik. Derinkuyu' nun bir köyünde. Muslittin Aytekin diye bir amcayla köyün kahvesinde çekim yapıyoruz. Başında yün bir takke var. Sorularımızı cevaplıyor. Ben programda hiç görünmüyorum ama çekimler sırasında soruları ben soruyorum. 14 yaşındaymış mübadeleyle Anadolu'ya geldiğinde. 'Neler yaşadığını, neler hatırladığını anlatsana bize' dedim. Başladı 'Biz iyiydik, dosttuk, arkadaştık, komşuyduk. Düğünlerimize gelirlerdi, biz onların düğünlerine giderdik. Nasıl anlatayım o güzel günleri, geceleri yatarım, rüyamda hep o güzel günleri görürüm' diye anlatırken ben ve ekip arkadaşlarım birden fark ettik ki bu rüyayı daha dün gece görmüş. Adam 14 yaşında gelmiş, üzerinden mübadelenin 80 sene geçmiş ve şu anda 94 yaşında, hâlâ rüyasını görüyor o yılların. Tam o sırada ben kendimi tutamayıp 'Hâlâ mı' diye sormuşum."

İşte 'Doğduğum Topraklar' belgeseli, yönetmeni Nilay Günden'in, bir şaşkınlık anında kendini tutamayıp sorduğu bu 'Hâlâ mı' sorusuyla başlıyor.

Yönetmenine göre belgesel; tarihi, toplumsal ve politik yaklaşımların ötesinde, insanlara, duygu ve alışkanlıklarına, benzerliklerimize, coğrafyamızın muhteşem güzelliklerine, onların sevgiyle korumaya çalıştıkları her şeye, dostluğa ve aşka dair.

80 yıllık mübadele acısını yaşayan birinci ve ikinci kuşak tanıkların da anlatımıyla bu belgeselde bir kez daha ortaya çıkan gerçek şu ki ne birlikte yaşananlar unutuldu, ne de insanların doğdukları topraklara olan özlemi dindi.

Hâlâ mı? Evet, hâlâ!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder