20 Ağustos 2009 Perşembe

Trabzon Vilayeti Salnameleri




TRABZON VİLAYET SALNAMELERİ
Hazırlayan: Kudret EMİROĞLU



Bütün Doğu Karadeniz İllerinin Tarih Hazinesi Olan Trabzon Salnamelerinin 22 Cildi Çevrimyazı ve Tıpkıbasımla Yayınlandı

Osmanlı İmparatorluğu döneminde bugünkü bütün Doğu Karadeniz illerinin kapsayarak hepsinin merkezi olan ‘Trabzon Vilayeti’, Vilayât Kanunnamesi’nin gereği olarak ‘vilayet salnamesi’ yayınlamıştı. Vilayetin bütün beldeleri hakkında coğrafi, tarihi, bürokratik, ekonomik ve demografik bilgiler içeren salnameler, Trabzon’da ilki 1869’da sonuncusu 1905’te olmak üzere 22 cilt halinde yayınlanmıştı. Resmi il yıllığı niteliğindeki salnameler, Trabzon Vakfı tarafından yayınlandı.

Trabzon Vilayet Salnamelerinin tamamı, Kudret Emiroğlu tarafından yapılan çevrimyazılarıyla, orijinali Osmanlıca ve Latin alfabesiyle iki taraflı olarak, şamua kâğıda ve bez ciltli olarak bastırılmıştır.

Bugünkü Trabzon, Giresun ve Ordu illeri içeren Trabzon Sancağı, Samsun ilini içeren Canik Sancağı, Gümüşhane ilini içeren Gümüşhane Sancağı ve 1878 yılında Rusya tarafından işgal edilene kadar merkezi Batum olan, bu tarihten sonra merkezi Rize’ye taşınan ve bugünkü Rize ve Artvin illerini içeren Lazistan Sancağı’ndan oluşan Trabzon Vilayeti’ne bağlı bütün beldelerin tarih ve coğrafya bilgileri yanında, idari gelişimleri, yani ne zaman kaza veya nahiye oldukları, atanan ve seçimle gelen yöneticileri, belediye teşkilatının kuruluşu, sanayi ve ticaret odaları, mahkeme ve okulları, kısaca isimleri ile bütün çalışanlarının adlarını içermektedir. Böylece, dedeleri herhangi bir görevde bulunmuş olan hemşerilerimiz onların adlarını, görev sürelerini, rütbe ve nişanlarını salnamelerde görebilirler.

Özellikle nüfus ve okullaşmaya, yol ve ulaşım bilgilerine önem verilen Salnamelerde beldelerde bulunan medrese, cami, hamam, çeşme, han, vb bütün yapıların dökümü, pazar mahalleri ve uzaklık cetvelleriyle üretim istatistikleri yer almaktadır. Bazı ciltlerde asar-ı atika (antika/tarihi eser ve anıtlar) üstünde durulurken, bazılarında verilen maden imtiyazlarına, bazılarında yatırlara ve kutsal sayılan mevkilere önem verilmiş, bir diğer ciltte ise örneğin tütün üretimi üstünde durulmuştur. İlk cildi 112 sayfa olan salnameler gittikçe geliştirilmiştir ve son 22. cildi 462 sayfadır. Vilayetin bütçesi, kazaların vergi ve üretimleri, evlenme, pasaport ve seyahatten suç istatistiklerine kadar verilen bilgiler de yıllar içinde çeşitlenmektedir.

Vilayet Salnameleri, Osmanlı devletinin Tanzimat sonrası modernleşme zihniyetinin sonucu olarak yayınlanmışlardır ve bu dönüşümü de yansıtmayı amaçlamaktadırlar. İlk kez 1864’te çıkartılmış olan Vilayât Kanunnamesi gereği vilayetlerde matbaalar kurulmuş ve vilayet gazeteleri ile birlikte salnameler yayınlanmıştır. Trabzon Vilayeti’nde de 1869’dan sonra gerek kamu kurumlarında gerek eğitimde ve yönetim anlayışında yaşanan değişiklikleri 22 cilt boyunca izlemek ve 36 yıl boyunca yaşanan toplumsal gelişimi gözlemlemek mümkündür. Aralık 1993’te yayınlanan 1871 tarihli 3 ve Ocak 1994’te yayınlanan 1872 tarihli 4. ciltte olduğu gibi, bazı ciltlerde ek olarak vilayet haritası bulunduğu gibi, son ciltler de üretim ve yol haritaları yanında fotoğraflarla da süslenmiştir.

Cilt 1 - 1869
Cilt 2 - 1870
Cilt 3 - 1871
Cilt 4 - 1872
Cilt 5 - 1873
Cilt 6 - 1874
Cilt 7 - 1875
Cilt 8 - 1876
Cilt 9 - 1877
Cilt 10 - 1878
Cilt 11 - 1879
Cilt 12 - 1881
Cilt 13 - 1888
Cilt 14 - 1892
Cilt 15 - 1894
Cilt 16 - 1896
Cilt 17 - 1898
Cilt 18 - 1900
Cilt 19 - 1901
Cilt 20 - 1902
Cilt 21 - 1903
Cilt 22 - 1904

Trabzon Vakfı Yayınları
Trabzon Vilayet Salnameleri
22 Cilt, 2. Hamur,
Sert Sıvama Kapak
ISBN: 978-915-7871-11-7
Etiket Fiyatı: 660,00 TL  

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Ortak Noktaları Samsun!


[55+Nokta+Kuzey.jpg]



Neyzen Tevfik, Orhan Gencebay, Aliye Rona, Vahi Öz, Nebahat Çehre, Ahu Türkpençe, Ferhan Şensoy, Levent Kırca, Vedat Türkali, Hüseyin Avni Lifij, Bedri Koraman gibi onlarca değerli ismin ortak noktası Samsun'lu olmaları.




55 Nokta Kuzey/ Samsun Sanat Atlası 19 Mayıs 1919'un 90. yılına bir armağan. 2005 yılında hazırlıklarına başlanan çalışma, 19 Mayıs 1919'un 90. yıldönümüne yetiştirildi.

Çalışma beş bölümden oluşuyor: Tiyatro, sinema, müzik, edebiyat ve resim-heykel-karikatür. Her bölümde 11 sanatçıya yer verildi. Çalışmaya Samsun'un plaka numarası olan 55 rakamıyla sınırlılık getirilmiş.

Samsun Sanat Atlası'nı hazırlayan 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim görevlisi Sıddık Akbayır, böyle bir çalışmaya neden gereksinim duyulduğunu şöyle anlatıyor: "Samsun'un kültürel belleğini yitirme gibi bir tehlikeyle karşı karşıya bulunduğu ve bu tehlikenin çok da uzak olmadığı fark edildi. Sözgelimi bu çalışmada geçen 55 ismin, -Orhan Gencebay, Levent kırca, Ferhan Şensoy, Yıldıray Çınar, Mehmet Aslantuğ, Vedat Türkali gibi adı çok bilinen bazı isimler dışında- Samsunlular ve Samsun'da yaşayanlar tarafından pek de bilinmediği görüldü. Hüseyin Avni Lifij, Rafet Ekiz, Orhan Taylan gibi çok önemli birçok resseman; Bedri Koraman, Semih Poroy, Behiç Ak gibi birçok karikatüristin Samsunlu olduğunun bilinmediği de bir gerçek."


"İki Şey Ancak Ölümle Unutulur: Anamızın Yüzüyle, Şehrimizin Yüzü"

Şehir ve sanat arasındaki ilişkiye kitapta şu sözlerle vurgu yapılıyor:

"Şehirle sanatçı arasında kopmaz bir bağ vardır. Montaigne, "Beni Fransız yapan Paris'tir" sözüyle de şehrin sanata ve sanatçıya olan etkisini vurgular. İleride birçok yeteneğin de "Benim sanatımın temelinde Samsun'dan izler vardır. Beni sanatçı yapan Samsun'dur" gibi sözleri söyleyebilmesi için Samsun'un sanatına, sanatçısına, sanatçısının da Samsun'a sahip çıkması gerektiği üzerinde özellikle duruldu. Çünkü şehirle sanatçı arasındaki bu, çok özel bağ, sanatın kadim konularından biridir. "İki şey ancak ölümle unutulur: anamızın yüzüyle, şehrimizin yüzü" diyen Nazım Hikmet'in; İnsan yaşadığı yere benzer/ O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer/ suyunda yüzen balığa/ Toprağını iten çiçeğe... diyen Edip cansever'in ve "Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın- Bu şehir arkandan gelecektir/ Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın/ aynı mahallede kocayacaksın- aynı evlerde kır düşecek saçlarına/ Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda" diyen Kavafis'in de anlatmaya çalıştıklarının aslında hep aynı 'şey' olduğu görüldü."

Samsun Valiliği'nin desteğiyle hazırlanan 55 Nokta Kuzey/ Samsun Sanat Atlası'nda yer alan sanatçıların isimleri şunlar:


SİNEMA:
Ahu Türkpençe, Aliye Rona, Hikmet Karagöz, İhsan Gedik, İsmail Güneş, Mehmet Aslantuğ, Nebahat Çehre, Orçun Sonat, Süreyya Duru, Şefik Döğen, Vahi Öz

TİYATRO:
Avni Dilligil, Cem Kaynar, Dilruba Saatçi, Erhan Yener, Ferdi Akarnur, Ferhan Şensoy, Levent Kırca, Murat Dölek, Ragıp Erden, Yaşar Gündem, Yekta Keçeli


MÜZİK:
Cavit Ersoy, Erol Erdinç, E. Bayraktarkatal, İsmet Nedim, Neyzen Tevfik, Orhan Gencebay, Orhan Hakalmaz, Taner Çağlayan, Turhan Taşan, Yıldıray Çınar, Yıldırım Bekçi

EDEBİYAT:
Cemal Safi, Erdoğan Alkan, Fazıla Atabek, Oktay Güzeloğlu, Ruhi Göktekin, Türkan Yeşilyurt, Vedat Türkali, Vüs'at O. Bener, Yılmaz Elmas, Zerrin Koç, Zeynep Aliye


 RESİM-HEYKEL KARİKATÜR:
Bedri Koraman, Behiç Ak, Gökhan Yerlikaya, Hüseyin Avni Lifij, Mesut Yavuz, Metin Ekiz, Namık İsmail, Orhan Taylan, Rafet Ekiz, Semih Poroy, Turgut Çeviker

/Yasemin Arpa
ntvmsnbc
19 Mayıs 2009

12 Temmuz 2009 Pazar

İslam Ansiklopedisinde SAMSUN

SAMSUN

Karadeniz bölgesinin Orta Karadeniz bölümünde şehir ve bu şehrin merkez olduğu il.

Kuzeybatı rüzgârlarına karşı nisbeten korunmuş deniz girintisinin kenarında yer alır. Samsun’un ortaya çıkışı milâttan önce VI. yüzyılda Miletliler tarafından kurulan Amisos’a bağlanır. Ancak bu mevkide yerleşme tarihinin çok daha eskilere gittiği bilinmektedir. Samsun adının Yunanca “amisos” kelimesinden geldiği ileri sürülür. Ayrıca bu kelimenin kökeninin eski Yunan öncesi döneme dayanması ve bu adın bölgeye deniz yoluyla gelen Yunanlılar tarafından verilmeyip Amasia gibi Anadolu menşeli bir kelime olduğu ihtimali üzerinde de durulur. Roma İmparatoru Pompeius milâttan önce 64 yılında Amisos’a geldiği zaman şehrin ismini Pompeiopolis’e çevirmekle birlikte bu isim kalıcı olmamış ve Amisos adı bundan sonraki dönemlerde de varlığını korumuştur. Bugünkü Samsun adının ortaya çıkışı Türkler’in buraya hâkim olmasından sonradır. XII ve XIII. asırlardaki Türk kaynaklarında Samsun ismi kullanılırken aynı yıllardaki Batı kaynaklarında Sampson adı geçer. Samsun’un Sam’ın torunları, Tevrat’ta geçen Samson adlı kahraman, Türkçe’de “av köpeği” anlamındaki samson gibi kelimelerden geldiği iddiaları yakıştırmadır. Hıristiyanlarla meskûn kısım Türk devrinde “Kâfir” veya “Kara Samsun” diye yaşamaya devam etmiş, bu dönemde şehrin adı Samsun olarak anılmakla birlikte sancak ismi için Canik kullanılmıştır.

Tarih, Sosyal ve Ekonomik Yapı. Samsun ve çevresindeki yerleşim tarih öncesi devirlere kadar uzanır. Yörede Tekkeköy, Dündartepe, Kaledoruğu gibi eski yerleşim yerleri tesbit edilmiştir. Prehistorik çağda Samsun şehri etrafında on bir yerleşim biriminin varlığı belirlenmiştir. Eldeki bulgular ilk yerleşenlerin Gaskalar (Kaşkalar) olduğunu, buraya daha önce gelenlerle birleşerek Mert ırmağı ağzında küçük bir şehir kurduklarını gösterir. Şehir daha sonra Hitit ve Frigler’in hâkimiyetine girdi. Bazı eski Yunan kaynaklarında Samsun ve civarında Amazon adı verilen savaşçı kadınların yaşadığı ve kendi topraklarına yabancı erkek sokmadıkları yazılıdır. Amazonlar’ın bugünkü Çarşamba ve Terme ovalarında bulundukları iddia edilir. Frigler’in ardından Doğu Karadeniz kıyı şeridinde Kimmerler hâkim oldu. Lidyalılar’ın Kimmerler’i yenmesinden sonra Ege’nin denizci kavimlerinden Miletliler buraya gelip yerleşti ve mevcut eski yerleşim yerine Amisos adını vererek yeniden kurdu. Enetê adlı eski yerleşim yeri Amisos adını aldı (Strabon, s. 15, 20, 28). Anadolu hâkimiyeti yüzünden Lidyalılar’la Persler arasında meydana gelen savaştan (m.ö. 546) sonra Pers hâkimiyetine girdi. Amisos’a gelen Pers İmparatoru Darius şehrin yerini beğenmeyerek 3 km. batısındaki Toramantepe’de yeniden kurdu ve burası daha sonra Kara Samsun adıyla anılmaya başlandı. Bir ara Yunan Kralı Perikles’in ele geçirdiği Amisos tekrar Persler tarafından alındı. Bu hâkimiyet milâttan önce 331 yılına kadar sürdü. Büyük İskender’in Persler’i yenmesi üzerine Makedonyalılar’ın hâkimiyetine girdi. İskender’in ölümünün ardından Pers Kralı Mitridates milâttan önce 255’te Amasya, Sinop ve Amisos’u ele geçirerek bölgede Pont Krallığı adıyla bir devlet kurdu. Milâttan önce 64 yılında Romalılar’ın eline geçince ticarî önemi giderek arttı. Ticarî gelişme şehrin zenginleşmesini sağladı ve bir süre sonra Hıristiyanlık yayılmaya başladı. Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun idaresi altına giren Amisos piskoposluk merkezi haline getirildi. Bizanslılar’la müslüman Araplar arasında başlayan savaşlar şehri de etkiledi. Nitekim Malatya Emîri Ömer b. Abdullah’ı yenen Bizans ordusu Amisos’u geri aldı ve şehir Türkler tarafından fethedilinceye kadar Bizans hâkimiyetinde kaldı.

1150 veya 1155’te Dânişmendliler’in Sivas-Amasya Emîri Yağıbasan Samsun’a yönelik akınlarda bulundu. Şehrin Türkler tarafından alınışı II. Kılıcarslan devri (1155-1192) sonlarındadır. Ancak onun ülkeyi oğulları arasında paylaştırması üzerine çıkan kardeş kavgası döneminde şehir ve çevresindeki dağlık bölgeler tekrar Komnenoslar’ın kontrolüne girdi. II. Rükneddin Süleyman Şah, Samsun’a kadar Doğu Karadeniz topraklarını tekrar ele geçirdi (590/1194). İmparator III. Aleksios’un 1200’de şehri zaptetme girişimi başarısız kaldı ve Canik kesimi kontrol altına alındı. 1228 yılına kadar Sinop’tan Ünye’ye uzanan sahil boyunda hâkimiyet kuruldu. Selçuklular devrinde özellikle XIII. yüzyılda Çepniler, Sinop’tan Trabzon’a uzanan bölgede yerleşti. Çepniler’in Samsun-Sinop yöresindeki faaliyetleriyle ön plana çıkmaları Muînüddin Süleyman Pervâne’nin ölümünden (676/1277) sonradır. Şehir bu dönemde Kırım ile ticaret bakımından önemli bir liman haline geldi. İlhanlılar devrinde Samsun’da bir darphâne bulunduğu anlaşılmaktadır.

II. Keykâvus’un torunu Tâceddin Altunbaş Gazi Çelebi’nin kurduğu Kubadoğulları Samsun, Kavak ve Lâdik yörelerinde hüküm sürüyordu. Altunbaş’ın ölümünü (1340-1350 arası) müteakip oğlu Keykubad Samsun, Kavak ve Lâdik’te otoritesini tesis etti. XIV. yüzyılda şehir iki ayrı kısımdan oluşmaktaydı: Müslüman Samsun ve Cenevizliler’e ait Simisso. Schiltberger, Samsun’un surları birbirinden yaklaşık bir ok atımı uzaklıkta birbiri karşısında iki şehir olduğunu, birinde hıristiyanlar ve Cenevizliler’in, diğerinde çevredeki toprakların sahibi olan müslümanların yaşadığını ifade eder (Türkler ve Tatarlar Arasında, s. 48-51). XIII. yüzyılın başlarında muhtemelen Rumlar’ın yerleşmiş olduğu Amisos da şehrin üçüncü kısmını teşkil ediyordu. Ancak bölgenin Türk kontrolüne girmesiyle yalnızca XIII. yüzyılda ticarî amaçlarla kurulan Simisso, Osmanlılar’ın Samsun’u nihaî fethine kadar özerkliğini sürdürdü.

Osmanlılar şehri ilk defa, Akkoyunlular’ın 1398’de Kadı Burhâneddin’i öldürmesinden sonra I. Bayezid’in bölgeye düzenlediği sefer esnasında ele geçirdi. O sırada Samsun’un emîri Kubadoğlu Cüneyd idi. Cüneyd, Yıldırım Bayezid ile hiç karşılaşmaksızın Samsun’dan kaçtı. Simisso ise Cenevizliler’in elinde bırakıldı ve bölgenin valiliği Bulgar Kralı Şişman’ın müslüman olan oğlu Aleksandr’a verildi. Ankara Savaşı’nda Timur’un Yıldırım Bayezid’i yenmesinden sonra Cüneyd Bey Samsun’a dönüp beyliğini yeniden ihya etti. 6 Nisan 1403’te Samsun’dan geçen Katalan elçisi Clavijo buranın Türkler’in elinde, iki kaleden ibaret olup birinde Cenevizliler’in bulunduğu bilgisini tekrarlar (Anadolu, Orta Asya ve Timur, s. 67). Bölgedeki küçük beylikler arasında iktidar mücadelelerinin sonucunda muhtemelen 820-822’de (1417-1419) Niksar ve Çarşamba yöresini ellerinde bulunduran Tâceddinoğulları, Cüneyd’i öldürdü. Bu olay üzerine Candaroğulları Samsun’a hâkim oldu ve İsfendiyar Bey’in oğlu Hızır Samsun valiliğine getirildi. Ardından o sırada Amasya’da sancak beyi olarak bulunan Şehzade Murad’ın (II. Murad) lalası Biçeroğlu Hamza Bey, Kâfir Samsun’un yandığını ve içindekilerin gemilere binerek şehri terkettiklerini duyunca burayı ele geçirdi. Müslüman Samsun ise İsfendiyar oğlu Hızır Bey’den savaşsız teslim alındı. Osmanlı kroniklerinin ifadesinden, Cenevizliler’in şehirden ayrılışının müslüman Samsun’un Osmanlılar’a teslim olmasından daha önce vuku bulduğu anlaşılmaktadır (Âşıkpaşazâde, s. 152; Neşrî, II, 541). Tarihî takvimlerde bahsi geçen 820 (1417) veya 821 (1418) tarihli Canik seferinde Canik’in Kavak ve Havza gibi güney kısımlarının Osmanlı topraklarına katıldığı, Samsun’un iki yıl sonra (823/1420) ele geçirildiği söylenebilir. Her ne kadar kaynaklarda Cenevizliler’in tamamen şehri terkettikleri belirtiliyorsa da İtalyan kaynakları 1424’te şehirde bir Ceneviz kolonisinin varlığından söz eder. 890 (1485) tarihli Tahrir Defteri (BA, TD, nr. 37) Samsun’da “Frenkpazarı cemaati” adı altında bir grubun varlığına tanıklık eder ki bunların Ceneviz kolonisinin kalıntıları olduğu anlaşılır.

Osmanlı tahrir defterleri, Samsun şehrinin XV-XVII. yüzyıllardaki mahalleleri ve nüfusu hakkında bilgiler içerir. Samsun’da 1485’te bulunan mahalleler şunlardır: Hızır Bey Mescidi (Câmi-i Hızır Paşa), Pazarkapı Mescidi, Köhne Mescid, Meğde Kapısı Mescidi, Yeni Cami (Hacılar / Sadi Bey), Şeyh Hamza, Kethüdâ Hüseyin Mescidi, Has Bey / Hacı Bey Mescidi, Yenice Mescidi (Mehmed Kirişçi) ve Debbâğan. Ayrıca seksen bir neferden (yetişkin erkek nüfus) oluşan Rum ve seksen dört neferden oluşan Ermeni cemaatleriyle Cenevizliler’in kalıntısı olan altı kişilik bir grup mevcuttu. Bunların dışında vergiden muaf Seyyid Kutbüddin Zâviyesi cemaatiyle kalede görev yapan müstahfızlar, pâsbân ve zenberekçiler kaydedilmiştir. Şehrin nüfusu 492 neferden (1500 kişi) ibaretti, 1520’de bu sayı 408’e düştü, 1576’da 542 oldu (tahminen 1800 kişi). XVI. yüzyılda Pazarkapı Mescidi mahallesi ortadan kalkarken Hoca Hayreddin, Girdeciyan, Aslıhan ve Hacılar mahalleleri ortaya çıktı. Kasabadaki gayri müslim nüfus giderek azaldı (1576’da yirmi iki nefer Rum, otuz bir nefer Ermeni). XVII. yüzyıla gelindiğinde 1052 (1642) tarihli avârız hâneleri sayımına göre kasaba yakınındaki Kadıköy’de oldukça kalabalık bir gayri müslim nüfus (doksan dört nefer) varlığını devam ettirirken artık büyükçe bir köy durumuna düşen Samsun’da gayri müslim cemaat kalmamış, sadece bir müslüman mahallesinde iki nefer zimmî yazılmıştır. 1642’de “nefs-i kasaba-i Samsun” olarak kaydedilen kasaba merkezinin yanında Meğde Kapısı, kale içindeki Hatun Camii, Şeyh Hamza, Sâdi Paşa, Has Bey, Girdeciyan, Yenice ve Kırbaç Ali mahalleleri vardı. Kasabada yetmiş altısı askerî ve ulemâ, elli altısı reâyâ hânesi ve ikisi mücerret toplam 134 yetişkin erkek nüfus kaydedilmiştir. Bu dönemde Samsun’un nüfusundaki azalmanın sebeplerinden biri Kazak saldırıları sonucu şehrin yakılmış olmasıdır (BA, MAD, nr. 3880, s. 7). Öte yandan gayri müslimler önceki dönemde de var olan, büyük ölçüde gayri müslimlerin oturduğu Kadıköy’e çekilmiş olmalıdır. XV-XVI. yüzyıllarda Samsun kasabasının vergi gelirleri içinde en büyük pay hiç şüphesiz liman ve gümrük gelirlerine aitti (1520’de 82.000, 1576’da 160.000 akçe; bu son rakama Terme ve Ünye liman gelirleri dahildir). Trabzon ve Sinop ile karşılaştırıldığında mütevazi bir liman kasabası olan Samsun’da limanın, köle ticareti ve İstanbul’un iâşesi için çevreden sağlanan malların gemilere yüklenmesi dışında uzun mesafe ticaretinden pek fazla pay alamadığı anlaşılmaktadır. Kazak saldırıları yüzünden küçülen kasabanın liman geliri 1642 itibariyle akçe kıymetindeki düşüş de dikkate alındığında çok azalarak 80.000 akçeye geriledi (BA, MAD, nr. 3880, s. 7). Kasabada XV-XVI. yüzyıl kayıtlarına göre boyahane, mumhane, salhane, kapan, ihtisab, pazar bacı, meyhane, damga mukātaaları da vardı. 1485 ve 1520’de görülen bozahane 1576’da kaldırılmıştır. Kasabada oturanların kısmen hububat yetiştirdiği ve bağcılıkla uğraştığı anlaşılmaktadır. Nüfus bakımından olduğu gibi vergi potansiyeli açısından da Samsun küçük ölçüde bir şehir yerleşimiydi. Samsun XVII. yüzyılın ikinci yarısında durumunu korudu. Kâtib Çelebi burayı dağlar içinde havası kötü, evlerinin bir bölümü bataklık arazide kurulu bir kasaba olarak anar. Evliya Çelebi ise limanının açık olduğunu, fakat demir atılabilecek bir durumda bulunduğunu, halkının tamamının gemici ve kendirci olduğunu belirtir. III. Mehmed devrinde kalesinin Urus (Kazaklar) tarafından yıkıldığını ve daha sonra tamir edildiğini belirtir ki bu 1642 tarihli bir belgede, “Rus-ı menhûs cânibinden zarar târî olup iki defa ihrâk bi’n-nâr olmakla …” şeklinde vurgulanmıştır. Evliya Çelebi ayrıca medrese, imaret ve dârülhadis olmadığını, yalnız sıbyan mektebi bulunduğunu söyler.

XVIII. yüzyıl başlarında Samsun’u gören Tournefort buradan bir köy gibi söz eder. Bu yüzyılda Samsun’da tıpkı diğer yerlerde olduğu gibi âyanlar önem kazandı. Canikli Hacı Ali Paşa ve oğulları sadece Canik’te değil Trabzon, Amasya gibi komşu yörelerde de yöneticilik yaptı. 1808’de II. Mahmud başa geçince Tayyar Mahmud Paşa idam edildi ve Canikli Hacı Ali Paşa ailesinin nüfuzu sona erdi. Bu sülâleden sonra Hacı Ali Paşa’nın hazinedarı olan Süleyman Paşa’nın ailesi bazı kesintilere rağmen XIX. yüzyıl ortalarına kadar yöreyi yönetti. Süleyman Paşa 1841’de ölünce kardeşi Abdullah Paşa Canik muhassılı ve ardından Trabzon valisi oldu. Abdullah Paşa’nın 1846’da azledilmesiyle bu ailenin dönemi sona erdi ve Canik’te mutasarrıf paşalar dönemi başladı.

Samsun Limanı, XVII ve XVIII. yüzyıllarda Sinop kadar olmasa da Kırım ve Kafkaslar’a pamuklu ihracatı yapılan bir çıkış noktasıydı. Sinop ve Trabzon limanlarının gölgesinde kaldığından Samsun’un ticaret açısından asıl önemi, Anadolu’daki ticaret yollarını Karadeniz’e bağlayan bir geçiş noktasında bulunmasından kaynaklanıyordu. Küçük Kaynarca Antlaşması ile (1774) önce Rus gemilerine, ardından Avusturya, İngiltere, Fransa ve diğer Avrupa devletlerine Karadeniz’de serbest dolaşım hakkı tanınmasıyla ticaret canlandı. Yüzyıl sonlarında Samsun Limanı’ndan mal alıp götüren gemi reislerinin çoğunun müslüman olup Samsun ve çevresinden olduğu anlaşılmaktadır. İhraç mallarının başında Amasya ve Tokat pamukluları ile hayvanî yağlar, deri vb. gelirken ithal malları arasında ham demir, Leh çuhası, sade yağ ve don yağı gibi ürünler vardı.

1813-1814’te Anadolu’yu gezen J. McDonald Kinneir’e göre Samsun’da beş adet minareli cami, bir hamam ve tüccarlar için bir han vardı; nüfusu 2000 kadardı. 1817-1818’de Bıjışkyan, Samsun’da kale ve binalardan, limanı geniş olmakla birlikte emniyetli bir sığınak olmadığından bahseder. Ona göre kasabada değişik milletlere mensup tüccarlar bulunmaktaydı. 1836’da J. Brunt şehir nüfusunu 10.000 olarak tahmin eder. 1838’de şehri ziyaret eden Henry Suter’e göre kasabada 450 Türk, 150 Rum aile vardı; Samsun’un pazarlarında bol mal bulunuyordu. Ancak bunlar mahallî tüketimden ziyade transit ticarete hizmet etmekteydi. Avusturya bandıralı buharlı gemilerle İranlı ve Avrupalı tüccarlar şehre uğruyor ve Karadeniz’i geçerek Rumeli ve Orta Avrupa ile ticaret yapıyordu. Kaynaklarda, şehrin havası ağır olduğundan Rum ve Ermeniler’in yarım saat mesafede yüksekte bulunan Kadıköy’de oturdukları belirtilir. Bununla birlikte daha düşük nüfus tahminleri de vardır. Samsun’u 1847’de ziyaret eden Osmanlı seyyahı Ferruhan Bey’e göre kasabada 500 Türk, 240 Rum, 60 Ermeni ve birkaç Avrupalı hânesi vardı ve toplam nüfus 6000 kadardı. Şehirde her etnik-dinî grubun ayrı mahallelerde oturduğu ve deniz kıyısındaki Türk mahallesinde bedesten, han, hamam, yedi cami ve dört türbe (Seyyid Kutbüddin, Îsâ Baba, Seydi Bey ve Hüseyin Gazi) bulunduğu ifade edilir. XIX. yüzyıl sonlarında Şemseddin Sâmi (1890’ların başında) Samsun nüfusunun 11.000 civarında olduğunu ve bunun üçte birinin müslüman, kalanının Rum, Ermeni vb.nden oluştuğunu bildirir. Samsun’un buharlı gemi ulaşımına açılmasının ve yüksek vasıflı tütün ekiminin Bafra çevresinden başlayarak yayılmasının şehrin gelişmesine yol açması sonucunda Türk nüfusu arttığı gibi Trabzon’dan ve Ege kıyılarından, İç Anadolu’daki Türkçe konuşan Rum ve Ermeniler’den gelip yerleşenler oldu. Hiç şüphesiz nüfus artışında bu göçler birinci dereceden rol oynadı. Özellikle Rum nüfusun artışında İstanbul ve Batı Anadolu’dan göçlerin önemli katkısının olduğu, Rumlar’ın ve Ermeniler’in tütün ticareti denetimini ellerinde bulundurdukları anlaşılmaktadır. 1841 yılının Temmuz-Aralık aylarında Samsun Limanı’na elli dokuzu Türk, otuz dördü Avusturya bayrağı taşıyan toplam doksan yedi gemi 133.379 sterlinlik mal getirmiş, toplam 103 gemi ise 121.138 sterlinlik mal götürmüştü. İhraç ürünleri arasında Samsun’un yakın çevresinde üretildiği anlaşılan belli başlı kalemler tütün, salyangoz, çeşitli hububat ve baklagiller, bal mumu, keten, kendir vb. yer almaktadır. 1860’lar itibariyle Samsun’un İstanbul-Bağdat yolunun ana limanı olduğu ve yöre tütününün uluslararası pazarlarda müşteri bulduğu görülmektedir. Öte yandan Samsun Limanı XIX. yüzyılın ikinci yarısında Kafkaslar’dan göçenler için büyük bir önem kazandı. Bu göçmenler iç kesimlere nakledilmekle birlikte bir kısmı Samsun yöresinde yerleşiyordu. 1880 yılında Samsun’da 34.877 kişi karaya çıkmış, bunların 1375’i ölmüş, 6538’i Canik sancağına yerleşirken kalanlar Ankara ve Sivas’a gönderilmiştir (Karpat, s. 111). Şehrin artan demografik ve ekonomik önemine paralel olarak 1865-1875 arasında İngiltere, Sicilya, Rusya, Avusturya, Belçika ve Amerika Birleşik Devletleri gibi devletlerin konsoloslarına rastlanmaktadır. Limanın, yeni yolların, okulların ve telgraf hatlarının açılması girişimleri ve alt yapı çalışmaları devam etse de Islahat Fermanı’ndan sonra yapımı tasarlanan Sivas-Samsun demiryolu projesi sonuçsuz kaldı. Şehrin 1869’da uğradığı yangının ardından vilâyet başmühendisi Briyo ve Hırsan Efendi tarafından yapılan çalışmalar çerçevesinde şehrin yeniden imar ve inşasına girişildi. Mimar Briyo şehri birbirini dik kesen cadde ve sokaklardan oluşacak şekilde planlamıştı. Bu faaliyet bugünkü modern Samsun’un fizikî yapısı üzerinde kalıcı bir etki yaptı. Samsun Limanı’nın ihraç ve ithal faaliyeti Millî Mücadele’nin başlangıç yıllarında biraz azalsa da önemli çapta sürdü. Marsilya, Londra, İtalya, İskenderiye, Liverpool, Amsterdam, New York vb. yerlere özellikle tütün ihraç etme işinin sürdürüldüğü; Hindistan, Amerika, Rusya, Yunanistan ve İngiltere’den kanaviçe çuval, un, tuzlu balık, şarap, kundura boyası, lastik çizme, benzin vb. ithal edildiği görülmektedir.

Samsun özellikle Millî Mücadele açısından önemli bir mevkiye sahiptir. Daha Balkan savaşları sırasında sadakatlerinin Osmanlı Devleti’ne değil Yunanistan’a olduğunu açıkça ortaya koyan ve Doğu Karadeniz bölgesinde bir Pontus devleti hayaliyle hareket eden birtakım Rum teşekkülleri (Pontus İdman Kulübü, Samsun Rum Göçmenler Cemiyeti, Mukaddes Rum Anadolu Cemiyeti gibi) ve kiliseler Mondros Mütarekesi’nin ardından faaliyetlerini hızlandırdı. Mustafa Kemal Paşa’nın Dokuzuncu Ordu müfettişi olarak gönderildiği Samsun’a geliş sebebi zâhiren buradaki Rum çeteleriyle müslüman çeteleri arasındaki çatışmalardı. Özellikle Nebyan dağını mesken tutan Rum çetelerinin saldırıları yörenin müslüman halkından tepki görmüş ve Müdâfaa-i Hukuk örgütlenmeleri çerçevesinde faaliyetler ortaya çıkmıştı. Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi Samsun’da da önce mahallî cemiyetler (Cem‘iyyet-i Hayriyye-i İslâmiyye, Karadeniz Türkleri Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti) kuruldu. Sivas Kongresi’nden sonra Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti etrafında birleşince Samsun’da da Boşnakzâde Süleyman Bey başkanlığında bir şube açıldı. Pontusçuluk faaliyetlerine karşı millî hükümet, askerî ve adlî tedbirlerin yanında sahil kesimindeki Rum halkının göç ettirilmesi gibi idarî tedbirlere de başvurdu. Millî Mücadele’nin son yılında Samsun, Yunan donanması tarafından bombalandı (7 Haziran 1922), hükümet binası ve meskenler tahribata uğradı. Mustafa Kemal Paşa’nın maiyetiyle 19 Mayıs 1919’da Millî Mücadele’yi başlatmak üzere Samsun’a çıkışı Türk tarihi bakımından müstesna bir önemi haiz olduğu gibi Samsun’un tarihinde de unutulmaz bir yere sahiptir.

İdarî Yapı. Eskiçağ’lardan beri meskûn bir yöre olan Samsun havalisi Türkler’in Anadolu’yu fethi sürecinde kısa zamanda Türkleşmiş ve İslâmlaşmıştır. Türkler bu yöreye Canit veya Canik adını vermiştir. Osmanlı devrinde de Vezirköprü, Lâdik ve Havza dışında bugünkü Samsun ile Ordu havalisi Canik olarak adlandırılmıştır. Klasik Osmanlı döneminden Cumhuriyet’e kadar günümüzdeki Kavak, Yakakent, Alaçam, Bafra, Samsun merkez, Tekkeköy, Asarcık, Ayvacık, Çarşamba, Salıpazarı, Terme gibi Samsun’un ilçeleriyle birlikte Ünye, Korgan, Kumru, Fatsa, Tekkiraz, Akkuş gibi Ordu’ya bağlı yerler Canik sancağına bağlıydı. Osmanlı devrinde timar sistemi çerçevesinde sancak-nahiye, adlî-idarî açıdan ise kaza örgütlenmesi esastı. XV-XVI. yüzyıllarda Samsun, Bafra, Kavak, Arım (yaklaşık Çarşamba yöresi), Terme, Ünye ve Satılmış (Fatsa, Korgan ve çevresi) timar nahiyeleri, aynı zamanda birer kadılık bölgesiydi (kaza). XVII. yüzyılda Canik sancağı kazaları arttı. Canik sancağının Satılmış (Satılmış, Cevizderesi, Meydan, Keşderesi, Çöreği, Serkis), Terme (Terme, Akçay, Fenaris, İfraz), Arım (Arım, Ökse, Ayvacık, Hisarcık) kazalarının sınırları içinde yeni kazalar ortaya çıkarken Bafra’ya tâbi Alaçam nahiyesi de bu yüzyılda kaza statüsü kazandı. XVIII. yüzyılda güçlü âyan ailelerinin etki alanlarını Trabzon’a kadar uzatmalarının bir sonucu olarak Canik livâsı Trabzon eyaletine bağlandı. 1864 tarihli Vilâyet Nizamnâmesi’ne göre yapılan düzenlemeler sırasında Canik sancağının kaza sayısı azaldı. 1855-1856’da Trabzon vilâyetinin beş sancağından biri Canik livâsı, Samsun, Bafra, Alaçam, Kavak, Çarşamba, Akçay, Ünye, Fenaris, Fatsa, Ayvacık, Ökse, Nâhiye-i Meydan ve Serkeş’ten oluşmaktayken salnâmelere göre 1869’da Canik sancağında dört kaza vardı: Samsun kazası ve ona bağlı Ma‘den-i Kâbi ve Kavak nahiyeleri, merkez, Fatsa, Bolaman, Karakuş ve Niksar nahiyelerinden oluşan Ünye kazası, Alaçam nahiyesini içeren Bafra kazası ve Terme nahiyesini içeren Çarşamba kazası. Köy sayısı 862 idi. XV-XVI. yüzyıllar Canik sancağının kırsal nüfusu 1485’te yaklaşık 60-75.000 arasında iken 1576’da toplam tahminî köylü nüfusu 107-118.000 arasındaydı. Kasabaların ve askerî kesimin hesaba dahil edilmesiyle yörenin tahminî nüfusunun 1485’te 81.000, 1576’da 115-126.000 civarında olduğu söylenebilir. Bu nüfusun yaklaşık % 95’i müslüman, % 5’i gayri müslimdi (Rum ve Ermeni). Hatta tahrir kayıtlarına itibar edilecek olursa 1576’da gayri müslim oranı % 3,5 düzeyine kadar gerilemiştir. Avârıza tâbi nüfusun ayrıntılı biçimde yazıldığı 1642 tarihli mufassal avârız defterine göre (BA, MAD, nr. 3880) Canik sancağının kendir hasları bölgesi (Çarşamba-Terme-Ünye) dışında toplam kayıtlı nüfusu 733 askerî, 3719 reâyâ hânesi, 364 mücerret ve 361 muaf olarak tesbit edilmiştir (yaklaşık 20.000 kişi). Öte yandan aynı tarihe ait icmal kayıtlarına göre bu kesimde avârızla yükümlü gerçek hâne sayısı 3897 olarak belirlenmiş olup bunlar 351,5 avârız hânesi diye hesaplanmıştır. Tersâne-i Âmire’ye kendir ocaklığı olan Çarşamba (Arım, Ökse, Ayvacık, Hisarcık kazaları), Terme (Akçay, İfraz, Fenaris) ve Ünye yöresinde 5612 hâne (tahminen 28.000 kişi) tesbit edilmiştir (BA, KK, nr. 2603, s. 6). XIX. yüzyılda idarî bakımdan değişikliğe uğrayan sancakta 1869’da 8134 gayri müslim, 29.168 müslüman ahali yaşıyordu. 1298 (1881) tarihli Trabzon Vilâyeti Salnâmesi’ne göre Canik sancağının tamamında müslüman nüfusu büyük bir çoğunluğa sahip olmakla birlikte (127. 795 erkek nüfusunun 92.365’i yani % 72’si) Samsun kazasının 19.399 erkek nüfusunun 6460’ı müslüman, 12.753’ü Rum, 187’si Ermeni idi. Öte yandan 1881-1882 ve 1893 Osmanlı Genel Nüfus Sayımı verilerine göre (Karpat, s. 178) Canik merkez (Samsun) kazasında müslümanların (15. 502 erkek, 17.917 kadın) ve Rumlar’ın (15. 297 erkek, 17.628 kadın) sayısı hemen hemen aynıdır. 1319 r. (1904) yılında Canik sancağının müslüman nüfusu 114.317’si erkek ve 113.107’si kadın olmak üzere toplam 227.424 kişiden oluşurken Rumlar 35.905’i erkek ve 36.748’i kadın olmak üzere 72.653 kişilik bir nüfusa, Ermeniler ise 10.047’si erkek ve 9955’i kadın olmak üzere 20.002 kişilik bir nüfusa sahipti. Sancakta yetmiş dört Katolik (otuz dört erkek, kırk kadın) ve 557 Protestan (286 erkek, 269 kadın) kaydedilmiştir. Bu rakamlara göre 320.710 kişilik toplam nüfusun % 71’i müslüman, % 22,7’si Rum, % 6,2’si Ermeni idi. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Kafkaslar’dan yapılan göçlerle I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele sırasında ve sonrasında Balkanlar’dan ve Doğu Karadeniz’den gelenler bu nüfusta etkili olmuştur. Yöreden ayrılan Ermeni ve özellikle Rum nüfusa karşılık Canik vilâyetine mübadele döneminde toplam 22.000 göçmen yerleştirilmiş olup bunlar il nüfusunun % 11 oranında artmasını sağlamıştır. Şehirdeki belli başlı tarihî eserler şunlardır: Büyük Cami (Vâlide Camii), Yalı Camii, Hacı Hatun Camii, Kale Camii (1314, İlhanlı Valisi Emîr Timurtaş tarafından yaptırılmıştır), Pazar Camii (XIV. yüzyıl İlhanlı eseri, 1819’da onarım geçirmiştir), Hançerli Camii, Şeyh Kutbüddin Camii ve Türbesi, Îsâ Baba Türbesi. Atatürk’ün Samsun’a çıkışı hâtırasına 1928-1931 yılları arasında Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel tarafından yapılan Atatürk Anıtı ile mimar Seçkin Viter tarafından projesi çizilen ve 1969’da açılan İlkadım Anıtı şehrin önemli anıtlarıdır. Tarihî kayıtlara göre Pazar mahallesinde bulunan Taşhan da önemli bir ticarî yapıdır. 1508 tarihli Arapça bir vakfiyede hanı saran mahzen ve dükkânların Ahî Ali Zâviyesi vakfı olduğu belirtilir. Şehirde Kale mahallesinde Canik muhassıllığı yapan hazinedarzâde Süleyman Paşa tarafından vakfedilen arasta vardır. Yapı muhtemelen 1785’ten önce inşa edilmiş, daha sonra Süleyman Paşa tarafından satın alınarak vakfedilmiştir.

Bugünkü Samsun. Cumhuriyet’in başında aynı isimle kurulan vilâyetin (Samsun vilâyeti) merkezi olan Samsun şehri ilk nüfus sayımında (1927) 30.333 nüfusa sahip bulunuyor ve bu nüfus daha çok Kadıköy, Selâhiye ve Ulugazi mahallelerinde toplanıyordu. Şehrin nüfusu 1950’li yıllara kadar fazla bir artış göstermemiş, ilk defa 1955 sayımında 50.000’i aşmıştır (62.629). Bu tarihlerden itibaren nüfus artışına paralel biçimde alanı genişleyen Samsun şehri Subaşı, Saathane ve Cumhuriyet Meydanı semtlerine doğru yayılmış, daha sonra Ondokuzmayıs, Hürriyet ve Çiftlik mahalleleri yönünde genişlemiştir.

Bu genişlemelerden önce şehir dar bir kıyı şeridinden ibaret iken kıyı şeridinden taşarak şeridi kuşatan yamaçlarda 100 metreyi aşan yüksekliklere kadar yayılmıştır. Son on yıldaki gelişmeler ise genellikle Bafra istikametine yani batıya doğru olmaktadır. Mekân genişlemesine paralel olarak nüfus artışı da hızlanmış, 1965’te 100.000’i aşan nüfus (107.510) 1980’de 200.000’e yaklaşmış (198.749), 1990’da 300.000’i aşmış (303.979), 2007 sayımında 423.859’u bulmuştur. Gerek mekânsal gerekse ona paralel biçimde giden sayısal gelişmelere yol açan faktörler olarak Samsun-Sivas demiryolunun tamamlanarak (1932) şehrin Anadolu demiryolu ağına bağlanması, 1960’ta modern bir limana kavuşması, un, salça, bitkisel yağ, süt ürünleri, sigara (eskiden Samsun şehrinde iken şimdi Ondokuzmayıs ilçesinde), orman ürünleri, çimento, gübre, azot ve sülfürik asit, bakır ve pirit filizlerini işleyen Karadeniz Bakır İşletmeleri (şehrin sınırları dışında, fakat günümüzde şehirle âdeta bütünleşmiş durumda olan Tekkeköy ilçesi sınırları içindedir) gibi endüstri kuruluşlarının devreye girmesi, 1963 yılında Samsun Fuarı’nın kurulması, 1970’li yıllardan sonra Ondokuz Mayıs Üniversitesi gibi eğitim kurumuna kavuşması ve 1993’te “büyükşehir” statüsü kazanması sayılabilir.

Samsun şehrinin merkez olduğu Samsun ili Ordu, Tokat, Amasya, Çorum ve Sinop illeriyle, kuzeyden Karadeniz’le kuşatılmıştır. Merkez ilçe dışında Alaçam, Asarcık, Ayvacık, Bafra, Çarşamba, Havza, Kavak, Ladik, Ondokuzmayıs (Engiz / Ballıca), Salıpazarı, Tekkeköy, Terme, Vezirköprü ve Yakakent adlı on dört ilçeye ayrılmıştır. 9083 km² genişliğindeki Samsun ilinin 2007 sayımına göre nüfusu 1.228.959, nüfus yoğunluğu ise 135 idi. Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait 2007 yılı istatistiklerine göre Samsun’da il ve ilçe merkezlerinde 485, kasabalarda 139 ve köylerde 1990 olmak üzere toplam 2614 cami bulunmaktadır. İl merkezindeki cami sayısı 209’dur.

BİBLİYOGRAFYA:

Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası (Geographika: XII-XIII-XIV) (trc. Adnan Pekman), İstanbul 1993, s. 15, 20, 28; Clavijo, Anadolu, Orta Asya ve Timur (trc. Ömer Rıza Doğrul, s.nşr. Kâmil Doruk), İstanbul 1993, s. 67; Âşıkpaşazâde, Târih (Atsız), s. 152; J. Schiltberger, Türkler ve Tatarlar Arasında: 1394-1427 (trc. Turgut Akpınar), İstanbul 1995, s. 48-51; Neşrî, Cihannümâ (Unat), II, 541-547, 593-603; Ordu Yöresi Tarihinin Kaynakları: 387 Numaralı Defter-i Karaman ve Rum’un Canik Livâsı’na Âit Bölümü (1520) (haz. Bahaeddin Yediyıldız v.dğr.), Ankara 2002; Kâtib Çelebi, Cihannümâ, s. 623-624; Evliya Çelebi, Seyahatnâme (Dağlı), II, 45-46; J. P. de Tournefort, Tournefort Seyahatnamesi (ed. Stefanos Yerasinos, trc. Teoman Tunçdoğan), İstanbul 2005, II, 116, 223; Ch. Texier, Küçük Asya: Coğrafyası Tarihi ve Arkeolojisi (trc. Ali Suad, nşr. Kâzım Yaşar Kopraman - Musa Yıldız), Ankara 2002, III, 204-212; W. M. Ramsay, The Historical Geography of Asia Minor, London 1890, s. 27-28, 114, 262; R. Vadala, Samsoun: Passé-Présent-Avenir, Paris 1934; Ali Tanoğlu, “Samsun Şehri”, Dördüncü Üniversite Haftası, İstanbul 1943, s. 44-71; Ali Sarcan, Samsun Tarihi, Ankara 1966; Cumhuriyetin 50. Yılında Samsun-1973 İl Yıllığı, Ankara 1974; P. Minas Bıjışkyan, Karadeniz Kıyıları Tarih ve Coğrafyası: 1817-1819 (trc. H. D. Andreasyan), İstanbul 1979, s. 34; Ercan Tatlıdil, “Göç ve Kentsel Gelişme, Samsun Örneği”, Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (13-17 Ekim 1986), Samsun 1988, s. 351-373; Bayram Kodaman, “XVIII. Yüzyılda Samsun Gümrüğü”, İkinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri: 1-3 Haziran 1988 (haz. Mehmet Sağlam v.dğr.), Samsun 1990, s. 92-97; Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Osmanlı Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapıları, Ankara 1991, s. 301, 309, 311, 359; İdris Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilâtı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire, Ankara 1992, s. 116, 137-141; Suraiya Faroqhi, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler (trc. Neyyir Kalaycıoğlu), İstanbul 1993, s. 111-112, 131-133; a.mlf., “Samsun”, EI² (İng.), VIII, 1052-1054; Sümer Atasoy, Amisos: Antik Çağda Bir Karadeniz Kenti, Samsun 1997; Mehmet Emin Yolalıcı, XIX. Yüzyılda Canik (Samsun) Sancağı’nın Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Ankara 1998, tür.yer.; Geçmişten Günümüze Kültür Değerleriyle Samsun, Samsun 1999; Mehmet Öz, XV. ve XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, Ankara 1999, tür.yer.; 19 Mayıs ve Millî Mücadelede Samsun Sempozyumu: Bildiriler (20-22 Mayıs 1999), Samsun 2000; Nedim İpek, Mübadele ve Samsun, Ankara 2000; Rıza Karagöz, Canikli Ali Paşa, Ankara 2003, tür.yer.; Canay Şahin, The Rise and Fall of an Ayân Family in the Eighteenth Century Anatolia: The Caniklizâdes (1737-1808) (doktora tezi, 2003), Bilkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914): Demografik ve Sosyal Özellikleri (trc. Bahar Tırnakçı), İstanbul 2003, s. 111, 178; Yılmaz Can, Samsun Yöresinde Bulunan Ahşap Camiler, İstanbul 2004; Geçmişten Geleceğe Samsun: 1. Kitap (haz. Cevdet Yılmaz), Samsun 2006; Mehmet Okur, Millî Mücadele’de Karadeniz Bölgesi’ne Yönelik İngiliz Faaliyetleri, Ankara 2006, s. 88-112, 136-139, 285-298, 323-344, 362-366; Geçmişten Geleceğe Samsun: 2. Kitap (haz. Cevdet Yılmaz), Samsun 2007, tür.yer.; M. Sami Bayraktar, “Samsun’da Osmanlı Dönemine Ait Bir Grup Ticari Yapı”, Karadeniz Tarihi Sempozyumu: 25-26 Mayıs 2005 (haz. Kenan İnan v.dğr.), Trabzon 2007, I, 515-540; M. Yavuz Erler, “Karadeniz’de Avrupai Bir Kent: Samsun”, a.e., s. 541-569; A. A. M. Bryer, “The Tourkokratia in the Pontos: Some Problems and Preliminary Conclusions”, Neo-Helenika, I, Austin 1970, s. 30-54; a.mlf., “Greeks and Türkmens: The Pontic Exception”, Dumbarton Oaks Papers, XXIX, Washington 1975, s. 115-151; Ercüment Kuran, “Cumhuriyet Döneminde Samsun’un Ekonomik Sosyal ve Kültürel Gelişmesi”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, sy. 7, Samsun 1992, s. 121-125; Hamza Uzuneminoğlu, “Şehirlerin Alan Bakımından Gelişmesi ve Samsun Örneği”, a.e., sy. 8 (1993), s. 273-289; Kāmûsü’l-a‘lâm, III, 1762-1763; IV, 2931-2932; Besim Darkot, “Samsun”, İA, X, 172-178.

/Mehmet Öz  
yıl: 2009, cilt: 36,  sayfa: 83-88

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Evliya Çelebi Seyahatnâmesinde Lâdik


 Lâdik şehri ve kalesinin vasıfları 
Amasya kayserlerinden Havik denilen zatın yapısıdır. Nice meliklerin eline geçtikten sonra Dânişmendlilerden Melik Gazi Hazretleri gelip burayı fetheder. MelikGazi şehri fethettiğinde kumandanlarından Selman Han “Sancağı kale üzerine dikmeyelim” der. Melik Gazi “Lâ, dik sancağı!” yani “Hayır, dik sancağı!” der. Bu konuşma üzerine kaleye “Lâdik Kalesi” ve şehre de Lâdik” denilmeye başlanır.

Osmanlı ülkesinde üç Lâdik şehri vardır. Birincisi Konya Lâdik’idir ki büyük bir şehir iken celâli ve paşalar zulmünden dolayı hala bir kasabacık halinde kalmıştır. İkincisi Van vilayetindeki “Kör Lâdik” sancağıdır. Üçüncüsü de bu Amasya Lâdik’idir. Burası Allah’a vakf olmakla harap olmamıştır.

Yıldırım Bayezid Han Amasya kalesini fethettiği zaman bu Lâdik Kalesi de cenk ve kavgasız “Timurtaş Paşaya teslim olmuştur. Bayezid Han, kalenin anahtarları kendisine teslim edildiğinde Lâdik ahalisi için “refah üzere mutluluk içerisinde uzun yaşayalar” diye hayır duası etmiştir. Hala bu hayır duası sebebiyle bütün ahalisi uzun ömürlü, zevk ve şevk ehli salih insanlardır. Şehzade Bayezid-i Veli Amasya’da mutasarrıf iken her sene altı ay gelip Lâdik’te kalırdı. Bu yüzden şehirde güzel bir has bahçe yapıp bırakmıştır ki hala bahçe ustası, kırk adet bostancı hademesi ve korucuları vardır. Çayırı büyük mirahor tarafından korunur. Şehir merhum Sultan Ahmed Han’ın validesi Bülbül Hatun’un vakfı olup ahalisi vergiden muaftır. Sivas Eyaleti Valisi tarafından dahi bu şehre adam gönderilip müdahale edilemez.

Kadısı üç yüz akçe payeli olan seçkin bir kazadır. Kadıya senede altı kese hâsıl olur. Şehrin bütün ahalisi şer’-i şerife itaat eder insanlardır. Şeyhülislamı, nakîbü’l-eşrafı, uleması, sulehâsı, a’yan ve eşrafı vardır. Sipahi kethüda yeri, yeniçeri serdarı, şehir nâib ve muhtesibi, kapan emini ve göl emini vardır.

Kalesi şehrin güneyinde göklere uzanmış, dört köşe, köhne bir yapıdır. İçerisinde imaretleri olmadığından dizdarı ve kale neferleri de yoktur. Ancak hünkâr bahçesi ustası vardır. Bostancı neferleriyle dağları ve sair koru ormanlarını koruyup kollar.

Şehir onyedi mahalledir. Bunlardan Bey, Kellez, Yeni Cami’, Kavak, Tekke, Şehreküsdü, Yarımca, Dağ, Polad ve Bahşi mahalleleri şehrin meşhur mahalleleridir. Bu mahalleler içerisinde büyük küçük kırkyedi mihrab (namaz kılınan yer) vardır. Altısında Cuma namazı kılınır. Üçü de eski sultan cami’leridir. Sultan Ahmet Han Cami’i, Davud Paşa Cami’i, Tekke Cami’i, Şehreküsdü Cami’i ve Kellez Cami’i meşhurlarıdır. Diğerleri ise mescidlerdir.

Şehirde üçbinyirmi adet kiremitli, bağlı, bahçeli ev vardır. Yedi adet tarikat ehli tekkesi vardır. En meşhuru olan Hazret-i Seyyid Ahmed-i Kebir tekkesi ma’mur olup gönül ve irfan ehlinin karargâhıdır. Gelen-gidenlere nimeti bol büyük bir vakıftır.

İki hamamı vardır. Çarşı içerisindeki eski hamam ve Yeni Cami’ mahallesindeki Yeni hamam pâk ve temiz, tellakları zarif insanlardır. Yedi tane de hanı vardır. Kapan Hanı, Halim Bey Hanı, Emir Hüseyinoğlu Hanı, Seydi Ahmed Efendizâde Ali Çelebi ve Buğday Pazarında Tennik Hanı meşhurlarıdır. Çarşı içerisinde merhum Davud Paşanın kârgir olarak inşa edilmiş büyük kervansarayı Allah rızası için gelen-gidenlere konaklama yeridir. Yanında berrak bir pınar vardır.

Lâdik’te dörtyüz adet dükkân vardır. Davud Paşa’nın hayratı kârgirden bina edilmiş büyük bir bedesten vardır. Bedestenin iki tarafında varolan seksen adet ma’mur dükkân Davud Paşa Cami’isinin evkafıdır. Toplam kırk adet vezir, miri miran ve sair a’yan sarayı vardır. Meşhurları Osman Paşa Sarayı, İbrahim Bey Sarayı, Hacı Bey Sarayı, Hüseyin Bey Sarayı, Alaybeyi Sarayı ve Mustafa Bey Sarayıdır. Bu sarayların her birinde birer hamamdan başka kırkbeş ev hamamı vardır.

Şehirdeki tüm cami’lerde her gün ilim mübahaseleri olur. Dersiamları vardır. Onsekiz yerde çocuk mektebi vardır. İki tane imaret yemek evi vardır. Su ve havasının lâtif oluşundan güzelleri çoktur. İleri gelenler temiz kumaşlar ve samur kürk giyerler. Beyleri, paşaları, ikiyüzden fazla yüksek mansıp elde etmiş kadı efendileri, büyük şeyhleri, iyi halli halim ve selim insanları vardır. Türkistan şehirlerinden gelmiş iyi sipahileri ve bilgi sahibi insanları çoktur. Orta halli olan insanlar tüccar ve sanat ehlidir. Erkekleri tertemiz bir şekilde çuha ferace ve kontuş giyerler. Kadınları kadife çakşır üzerine sarı çizme ve çuha ferace giyerek beyaz yüz örtüsü örtünüp sivri diba takke giyerler ve gayet edepli bir şekilde yürürler. Hamamdan ve ziyaretlerden başka bir yere gitmezler. Gayet edepli, sâliha ve iffetlidirler.

Yiyecek, İçecek ve Ürünleri:
Göksulu (göğsümü) armudu o kadar güzeldir ki başka yerlerde olmaz. Karaman armudu ve abdan kirazı da çok güzeldir. Osmanlı ülkesinde Sapanca somunundan sonra Lâdik’in Memecik ekmeği meşhurdur. Yayla ve kışı fazla olduğundan üzüm, kavun, karpuz, incir, zeytin ve nar gibi meyveleri olmaz. Ancak “Akdağ Balı” adıyla meşhur saf balı vardır ki ne Girid balına, ne Adana balına ne de Sığla balına benzer. Bu bal amber kokulu Allah vergisi bir baldır ve binlerce kutu İstanbul ileri gelenlerine hediye olarak gider.Burada üretilen beyaz sâdelik pamuk bez,Acemlerin Lefkûri ve Musul bezinden daha ince ve beyazdır.

Mesire Yerleri:
Şehir içinden akan Ballıkaya suyunun başı bir mesire yeridir. Şehrin kıble tarafındadır. Diğer mesire yeri de, şehrin doğusunda “Frenk Gözü” demekle meşhur berrak nehri olan yerdir. Hüseyin Paşa, bu suyun üzerine gezinti yeri olmak üzere bir Havernak köşkü yaptırmıştır. Bütün zevk sahipleri burada zevk-ü safa ederler. Temmuz ayında dahi bu su o kadar soğuk olur ki içinden üçtaş dahi çıkarılamaz. Ballısu ve Ferenk pınarı şehrin içinden akarak nice sarayları, han, hamam, cami ve bahçeleri sularlar. Şehir içinde nice un değirmenlerini döndürüp Lâdik Gölüne dökülürler.

Gezinti yerlerinden biride “Akpınar başı”dır. Burada da soğuk akarsu vardır. Fakat bu su şehre gelmeyip, şehir dışındaki tarla ve bağları sular. Bu akarsu, şehrin kuzeyindeki dağlardan doğar ve Lâdik gölüne dökülür. Lâdik Kalesinin batı tarafında “Manastır” denilen bir gezinti yeri daha vardır. İnsana ferahlık veren çimenlik bir yerdir. Buradan akan suya “Ramcı nehri” derler. Maarra suyundan lezzetli ve temiz bir sudur.Bu su kale altında iki kola ayrılır.Bir kolu “Hıdırlık” ziyaret yerinden aşağı Kova mahallesi bahçeleri içine akar.Diğer kolu da ,şehir ayan ve eşrafının hacıları karşılamak  için çıktıkları Balı Dede Sultan Hazretleri ziyaretgâhı mesiresinden,Kozlu bağlarından aşağı akıp Lâdik halicine karışır.


Lâdik Kaplıcası:
Lâdik’e birbuçuk saat uzaklıkta, batı tarafında Hallez denilen köydedir. Hallez bağlı, bahçeli ve bir camili Müslüman köyüdür. Bu köyün altından küçük bir nehir akar ve nice un değirmenlerini döndürdükten sonra Kızılırmağa dökülür. Lâdik dağları arkasında olduğu için Lâdik gölüne dökülemez. Bu nehrin kenarında Hallez ılıcası vardır. Kubbeli güzel bir binası var. Kiraz mevsiminde bütün o havaliden araba araba ve at, eşek ve katırlara binerek binlerce insan gelip ılıcada çimerek(yıkanarak) cüzam ve alaca hastalığından Allah’ın izniyle şifa bulurlar. Ilıcanın ayağı Hallez nehrine ulaşıp Kızılırmağa kavuşur.


Lâdik Gölü:
Lâdik’in doğusunda, etrafı ancak bir günde dolaşılabilecek bir göldür. Onbir çeşit balığı vardır ki her birinin lezzetini ve özelliklerini tafsilatıyla anlatsak söz uzar. Amma balıklarından turna balığı, Musa sofrası kadar leziz ve kuvvet vericidir. Gölün çevresi ma’mur köylerle çevrilidir. Dört tarafından; Zuday, Sonisa, Kavza ve Zeytun dağlarından gelen yirmialtı adet akarsu buraya dökülür. Bir tarafa ayağı yoktur. Kenarındaki “Boğaz Köyü” gayet güzel ve ma’mur bir köydür. Gölün civarında otuz adet köy vardır. Bu köyde olan kaymak hiçbir yerde yoktur. Küleğinin(süt kabı) içerisinde iken keçi oğlağı kaymak üzerine bassa tırnakları kaymağa tesir etmez. Kaymağı bıçak ile keserler. Sakız gibi çiğnenir, lezzetli ve güzel kokuludur.

Lâdik’in güneyinde yer alan Amasya sekiz saat uzaklıktadır. Doğusunda Niksar vardır. Kavak kazası bir konak mesafededir. Batısında Köprü şehri vardır. Yine batısındaki Zeytin kazası bir konak mesafededir. İskelesi kuzeyinde, Karadeniz sahilindeki Samsun ve Sinop şehirleridir.



Lâdik’in Ziyaret Yerleri:
Eş-Şeyh Seyyid Ahmed-i Kebir ziyaretğâhı: Şeyh Seyyid Ahmed-i Kebir burada medfundur. Eş-Şeyhu Ekber’den irşad alıp, sonra onun yerine halife olmuş ulu sultandır. Hâlâ herkesçe ziyaret edilir. İkisi de Eski Cami’de medfundurlar. Eski Cami’i Hicri 852 ( Miladi 1448) senesinde onlar bina etmişlerdir. Orhan Gazi ulema ve meşayihinindendirler. Kale altında eş-Şeyh Yavedûd Sultan ziyaretğâhı, Kova mahallesinden yukarıda Hıdırlık ziyaretğâhı, hacıları karşılamaya çıkılan yerde Balı Dede ziyaretğâhı vardır. Merhum Gazi Tayyar Mustafa Paşa’da burada büyük bir kubbede gömülüdür.

Bu şehirde Paşa efendimizle üç gün kalıp, büyük ziyafetler tertip olundu. Sonra kalkıp batı tarafına beş saat giderek, Şahin Ağa köyüne geldik.  İki yüz haneli Müslüman köyüdür.

Yine Seyahatname’de, XVII. asırda Oğuzların Anadolu’yu istilası sırasında Lâdik alınırken, Ümeradan Süleyman Gazi kaleye girip, Melik Ahmet Danişment Gazi bayrağı dikmek ister. Ancak fikrini değiştirip Arapça‘da nefi (olumsuz) manasına gelen “La” dediği ve sonra vazgeçip “Dik” diyerek bayrağı diktiği belirtilmektedir.

Bu kasabanın içinde ve etrafında Türk kabilelerinden Doğanlı oymağı meskûndur. Doğanlı Oymağı Beyi Sulu Bey, Melik Ahmed Danişment Gazinin kızı İledük Hatun ile evli olmasıyla damadıdır. Melik’in kızı(nın) oğulları (torunları), yani Sulu Beyin oğulları Arslan Doğmuş ve Uluğ Beyler olduğu eski eserlerden anlaşılmaktadır. Emir-i Kebir Bedrettin Şehinşah bin Arslandoğmuş el-Teğani dahi Niksar’da medfun ve kitabesi mevcuttur. Lâdik’te Kız Oğlu ve Doğanlı adlarıyla büyük köyler, malikâneler bulunduğuna dikkat olunarak bu kasabanın adının “İledük Hatun”, diğer tabirle “İledik Hatun”dan neş’et ettiği tahmin olunabilir.

 Lâdik kasabasının güney tarafı dağ ve diğer tarafları açık, düz bir ovaya nazır olduğundan umumi manzarası gayet güzel, havası sağlam ve rutubeti iyidir. Onyedi mahallesi olup bunlardan Bahşi, Koğa, Kilyas, Saray, Zaviye, Kızılsini ve Kösere mahalleleri eskiden beri vardı. Kasaba büyüyünce Cami’-i Cedid, Harmanlar, Hanpınarı, Hacıalipınarı, Şehreküsdü, Sun’ullah Paşa, İskaniye, Namazgâh, Taşlıpınar ve Kilise mahalleleri kurulmuştur. Beşyüz kadar hanesi vardır.

Zaviye Mahallesinde bulunan cami’-i şerif kiliseden çevrilmiş ve yanına bir minare ilave edilmiştir. Cami’-i Cedid Mahallesinde Hicri 891 (Miladi1486 )’de vezirlerden Davud Paşa tarafından bina edilen cami’ yıkılmaya yüz tuttuğundan Hicri1085 (Miladi1675)’de Sultan Dördüncü Mehmet Han Hazretleri tarafından yenilenerek ve iki minare de ilave edilerek ihya edilmiştir. Bahşi Mahallesinde Hicri 915 ( Miladi 1510 )’te Amasya Valisi Şehzade Sultan Ahmed’in validesi Bülbül Hatun tarafından bir cami’-i şerif ve hamam bina edilmiş ve evkafı tanzim olunmuştur. Bu camiler umu men kârgirdirler ve sağlamdırlar.

Hicri 1112 (Miladi 1701)’de Cami’-i Cedid Mahallesinde eski Şeyhülislam Lâdikli Mehmet Efendi on iki hücreli bir medrese-i âliye ve gayet muntazam kârgir olmak üzere cami’, bedesten ve taşhan bina etmiş ve Hicri 1117( Miladi 1706 )’de bunları medrese ve cami’-i şerife vakf etmiştir. Bahşi Mahallesinde bulunan dokuz hücreli ahşap medrese Hızır Paşa tarafından bina edilmiş olup evkafı vardır. Zaviye Mahallesinde beş hücreli olmak üzere yakın zamanda bir medrese daha bina edilmiştir.

Bu dinî ve ilmî müesseselerden başka Mesud Bey, Sun’ullah Paşa, Polad Bey, Emir Ahmet Çelebi ve Hacı Yunus Ağa taraflarından bina edilmiş birer mescid, cami’-i şerif, bir mekteb-i rüşdî, bir mekteb-i ibtidaî ve bir inas mektebi vardır. Hicri 1323(Miladi 1906) tarihinde Çerkez Karabeyzâde Ömer Bey Saray Mahallesinde güzel bir hamam bina etmiştir.

 Ayrıca Lâdik kasabasında es-Seyyid eş-Şeyh Ahmed-i Kebir-i Rufaî Hazretlerinin türbesi çok meşhur olup evkafı, imareti ve tekkesi vardır. Kasaba civarındaki Balı Baba tekkesi de meşhur ziyaret yerlerindendir.

Sadeleştiren: Rasim Erol

 “Evliya Çelebi Seyahatnamesi (Topkapı Sarayı Bağdat 304 yazmasının Transkripsiyonu-Dizini) ,Yapı Kredi Yayınları, 1999, İstanbul; Hazırlayanlar: Zekeriya Kurşun, Seyit Ali Kahraman, Yücel Dağlı.” kimliğine sahip olan kitap, orijinal yazma nüshanın transkripsiyonu şeklindedir. Bu metin, Evliya Çelebi Seyahatnâmesinin Cilt:2, Sayfa 202-205 arası Lâdik’le ilgili olan bölümünün sadeleştirilerek alınması şeklinde oluşmuştur. Okuyucuların, Evliya Çelebi’nin 1611-1682 tarihleri arasında yaşadığını, 19 Ağustos 1630 gecesi gördüğü meşhur rüya üzerine Osmanlı coğrafyasını adım adım gezmeye başladığını ve Seyahatnâme’nin bu gezilerin kaleme alınması şeklinde ortaya çıktığını dikkate alarak okumalarının daha faydalı olacağı kanaatindeyim.(R.E.)

10 Temmuz 2009 Cuma

19 Mayıs İlçesi Tarihi Turistik Mekanlar


19 Mayıs / Yörükler Beldesi / Kızılırmak Deltası
Kızılırmak nehrinin taşıdığı alüvyonların oluşturduğu ülkemizdeki en büyük deltalardan birisidir. İdari olarak Samsun ilinin Engiz, Bafra ve Alaçam ilçeleri sınırları içerisinde yer almaktadır.


19 Mayıs / Yörükler Beldesi / Yörükler Beldesi
İlçeye 5 Km uzaklıkta olan Yörükler Beldesi, uzun ve bakir sahilleri, ender görülen Galeriç subasar ormanları, dünya kuş yolları üzerinde bulunan Balık gölleri mevkisi ile görükleme değer alanları olan bir yerleşimdir.

19 Mayıs / Yörükler Beldesi / Yörükler Hamamı
Samsun ili, Ondokuzmayıs ilçesi'nde Balık Gölü yakınında bulunan bu hamamın kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber, yapı üslubundan XIX.yüzyılın ikinci yarısına ait olduğu sanılmaktadır. Hamam, moloz ve kesme taş ile yer yer tuğladan yapılmıştır. Soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiştir.

19 Mayıs / Yörükler Beldesi / Hızır-İlyas Höyüğü (Yörükler Tümülüsü)
Yörükler Belediyesi'nin yakınında bulunan tümülüs Roma döneminin kültürünü yansıtmaktadır.

19 Mayıs / Yörükler Beldesi / Galeriç Ormanı ( Subasar Orman )
Bu bölgenin yaban hayat açısından en ilginç alanlan ise ilkbaharda tabanı tamamen suyla kaplanan yaprak döker ormanlarıdır. Bu ormanlar günümüzde parçalanmış olmakla birlikte Yörükler Beldesi kuzeyinde kalan Galeriç ormanı henüz bütünlüğünü korumaktadır. Kızılırmak Deltası barındırdığı kuş varlığı açısından çok büyük öneme sahiptir. Bu anlamda deltanın varlığı ülkemize uluslararası platformda prestij sağlayacağı gibi, doğa turizmi, çevre eğitimi, bilimsel araştırma vb. gibi konularda çok büyük bir potansiyeli oluşturmaktadır

19 Mayıs / Yörükler Beldesi / Taş Köprü
Yörükler-Kalaba Mahallesinde yer alan köprü, 19,yüzyıl Osmanlı eserlerindendir. Taş malzeme ile yapılmıştır. Tek kemer­li olup, ayaklarının büyük bir kısmı toprak altında kalmıştır.


19 Mayıs / Yörükler Beldesi / Şeyh Beyk (Şahbey) Türbesi
Orta Asya'dan ilçeye göç eden Türkmenler döneminde yapıldığı kaydedilmiştir. Sayısız Anadolu Evliyalarından biri olduğu ifade edilen Şeyh Beyk türbesi, Yakın zamanda hayır sever bir vatandaşın katkılarıyla restore edilmiştir.

19 Mayıs / Merkez / Nebiyan Dağı
Nebiyan Dağı ilçe merkezine 30 Km. uzaklıkta olup, tipik Karadeniz yayla görünümüne sahiptir.
Nebiyan Yaylası olarakta anılan alanda; oto tırmanma, yayla turizmi, dağcılık, yürüyüş-tırmanış,
foto safariler yapılabilir.

19 Mayıs / Yörükler Beldesi / Yörükler Taş Köprü
Yörükler Beldesinin Kalaba Mahallesindeki taş köprü 19. yy. Osmanlı köprüsüdür. Taş malzemeyle yapılmış olan köprünün önemli bir kısmı toprak altında kalmıştır. Basık kemerli, tek gözlü, düzgün kesme taştan yapılmıştır.

19 Mayıs / Merkez / Ahşap Camii
Fatih Bulvarı üzerindedir. Tamamen ahşap malzemeyle yapılmış olan cami, mezarlık alanında bir bahçe içinde yer almaktadır. Tek katlı olarak inşa edilen ahşap cami büyük kalaslara oturmaktadır.