23 Ağustos 2014 Cumartesi

Allah’ını Seven Defanstan Ayrılmasın




BİR HİDAYET ROMANI / MUHTASAR METİN (Sayfa: 115-118)

12 Eylül’den sonra, 28 Şubat’tan önce, İslamcılığın para ettiği günler. Kurupelit kampusü. Samsun. Esas oğlan Hicabi Mahzun. Koltuğunun altında Üç Mesele, Milli Gazete ve Organik Kimya notları. Fakültenin kalorifer dairesine, ümmetsel alan mescide iniyor. Abdest ikindidendir ya da öğleden. Planlanan eylem, kaçmak üzere olan akşam namazının edası. Leyla’dan geçme, Mevla’ya varma faslı: “laboratuardan çıktım, kıbleye döndüm, kıblem Kâbe, Allahuekber.”

Aynı anda kantinde. Hilal kaş, gül yanak, fındık burun, Sezen Aksu dudak, ela göz, kızıl saç nazenin kız Zühre Yıldız: Zaman zaman zahireci, her daim tefeci bir babanın kızı. Açmış ağzını yummuş gözünü, laik seküler erkek arkadaşı Devrim Kaya ile tartışıyor. Devrim iki yıldır beraber çıktığı kızın doğum gününü atlamış. Zühre’nin muasır medeniyet tarzı yaşam gereği, haklı sebepten iki gözü iki çeşme:

“Bana bunu nasıl yaparsın Devrim.”

Hicabi Mahzun, namazı eda eder. Mescide inen merdivenlerden ters istikamette yeryüzüne çıkar. Mescidin dışında kış kıyamet. Fakülte durağından uzaklaşmakta olan son otobüsün yer yer çukurlarla dolu asfaltta ilerlerken yanan stop lambaları yağan yağmura rağmen seçilmektedir. Eller gider aya, Hicabi yine yay.

Yoğun bir vize dönemi geçirmekte olduğunu ileri süren Devrim geçerli bir mazereti bulamamıştır ve aylar sonra, fakülteden yurdumun insanı halk çocukları ile birlikte belediye otobüsünde itiş kakış gitme durumunda kalmıştır. Devrim halkı ile bütünleşmiştir.

Zühre babasının hediyesi Toyota’ya binmiş, yüreğinde bir acı, üzerinde kozmetik kokusu, uzun zaman sonra ilk kez, tek başına kampüsten şehre inecektir.

Kaderin cilvesi: Toyota, Hicabi Mahzun’un yanından geçerken gökyüzünde yağan yağmur yetmezmiş gibi çukurda biriken suyu da esas oğlanın üzerine sıçratır. Üzerindeki çamurdan oluşan kamuflajla vahşi doğa belgeseli çeken kameramanlara dönen Hicabi’yi, Zühre son anda fark edebilmiştir.

Şimdi ağır çekim: Toyota acı bir fren yapıyor. Az ileride durabiliyor. Zühre, arabayı geri vitese takıp, geri geri geliyor. Ayakta duran bir çamur yığını görüntüsü veren Hicabi Mahzun’un yanında otomatik cami indiriyor:

“Özür dilerim. Sizi fark etmemiştim. Üstünüzün perişan olmasına neden oldum.”

Hicabi Mahzun şimdi perişan oluyor. Eline kız eli değmemişken ve bütün hazırlıklar fitnenin ortadan kaldırıldığı “Adil Düzen”,”Yeniden Büyük Türkiye”, “Yeni Bir Dünya” için yapılırken nereden çıkmıştı bu kız?

Hicabi Mahzun’un Batini köpekleri: Fesübhanallah yoksa imtihanı mı kaybediyoruz. Aman Allah’ım bu ne letafet, bu ne seksapelite? Ben, bu kızla konuşsam yoldan çıkar mıyım? Şimdi ne desem Allah’ım?

“Üzülmeyin. Zaten yağmur beni ıslatmıştı.”

Doğum günü, erkek arkadaşı tarafından unutulan Zühre karşısındaki gencin, kendisine bakyana gözlerinde daha önce Devrim’de hiç görmediği bir ifade yakalamıştı. Flört bitmiş de aşk mı başlıyordu? Her şey bir Türk filmi gibiydi. Yağmur olanca şiddetiyle devam ederken ve fakir ama İslamcı esas oğlan Hicabi Mahzun, iliklerine kadar sırılsıklamken bir tefecinin zengin ve şımarık kızı Zühre Yıldız, ilk defa bir yurdum insanına karşı elinde olmayan bir nezaketle konuşma ve hatta özür beyanında bulunma cihetine gidiyordu. Bir anda oluşan elektriklenme Takdir-i İlahi değil de ne idi?

Önce muhtemelen akşam namazının vaktini, akabinde de şehre inen otobüsü kaçırmış bir İslamcı ve aynı şehre inen otobüsle, belki de kendisiyle parası için çıkan erkek arkadaşını postalamış modern bir kız, oldukça geniş olan bir zaman ve mekânda, teğet koordinatlarda bir araya gelmişlerdi. Zühre neredeyse galoşsuz kimseyi bindirmediği otomobiline bu farklı çocuğu almak ister:

“Şehre gidiyorsanız sizi bırakayım. Otobüsü de kaçırmışa benziyorsunuz.”

Hicabi Mahzun’un Bâtini Köpekleri: Bu bir ahlaksız teklif olmalı. Ama ne kadar da cazip. İmtihanın böylesi de ne çetin ya hu? Bizden öncekilerin çektiklerini çekmeden de cennete girilmez ki. Otobüsü kaçırmış olsan da bu otomobile binemezsin sen. Nikâh düşen bir kızla, aynı otomobilde baş başa kalamazsın sen. Haydi, oğlum, yen şu şeytanı. İyice ıslan ve zatürre ol. Belki şehit sevabı alırsın, belki de mağaranın önündeki büyük kaya parçasını açanlardan olursun.

“Teşekkür ederim ama ben yürüyeceğim.”

Zühre’ye bir şeyler oluyordu: Bu çocukta şeytan tüyü mü var? Belki de melek. Ne kadar da mahzun. Mutlaka yola beraber devam etmeliyiz.:

“Teklifimi kabul ederseniz, çok memnun olurum.”

Hicabi Mahzun’un Bâtini Köpekleri: Bak şu şeytana. Kesinlikle bu bir imtihan. Bu otomobile binip de günaha yaklaşma aslanım.

“İnançlarıma aykırı. Binemem.”

Zühre’nin içindeki ses: Ay bu çocuk çok inançlı birisiymiş. İşte karşımda müstakbel yuvam için iyi bir aile babası.

“Ama beni hidayete erdirebilirsiniz.”

Hicabi Mahzun’un kalesi düşmüştür: Ben bunu niye düşünemedim ki. Elbette kızın hidayetine vesile olabilirim. Hidayet Allah’tandır. Biz esbaba tevessül edelim.

“Peki tamam. Sadece hidayetinize vesile olabileceğim düşüncesiyle biniyorum.”

Zühre Yıldız, erkek milletine karşı bir raunttan daha muzaffer çıkmış bir dişidir:

Az daha kendimden şüpheye düşecektim. Cazibem sağ olsun.

“Tabi tabi, buyurun öne gelin.”

Zühre ile Hicabi yola beraber koyulurlar. Tanışırlar, konuşurlar, anlaşırlar. Zühre önce meal okur, sonra namaza başlar ve daha sonra kapanır. Hacı Fahri Yıldız, kızının İslamcı ama fakir biriyle çıkmasını hazmedemez, Toyota’nın anahtarını geri alır, kızını evlatlıktan reddeder, harçlıklarını keser. Hicabi burslarını Zühre ile paylaşır ve daha sonra fakülte bitmeden evlenirler. Çileli bir öğrencilikten sonra fakülteyi aynı yıl bitirirler.

28 Şubat 1997, kullanma tarihi geçmiş zaman içinde takvim yaprağındn koparılmış bir gündür. Ahmet Yasin(9), Fatıma Sümeyye(6) ve Damla Gizem(1), Mahzun Ailesinin yeni elemanlarıdır. Üçüncü çocuk sonuncu çocuktur ve dahi çocuğun adı sonun başlangıcıdır.

Sonra ne mi oldu?

Hicabi Mahzun. Yenilikçi harekete intisap etti. Barıştığı kayınpederi ile bir doğal gaz şirketi kurdu. İhale aldı. İş yerine her gün gelen Yeni Şafak’ın Pazar ekini okuyor, sekreteri ile tavla oynuyor. Zühre Yıldız Mahzun. A.la.an hoca efendinin cemaatine katıldı. Davaya hizmet için açıldı. Anadolu lisesinde matematik öğretmeni oldu. Sı.ıntı’ya abone ve kimyasal destek alıyor. Fakültenin kalorifer dairesindeki mütevazı mescit ümmete kapandı. Orası şimdi kamusal alan. Kömür kokuyor.

KAYNAK: Mb, Allah’ını Seven Defanstan Ayrılmasın, MGV Yayınları, Aralık 2013, Ankara, Sayfa:115-118


11 Ağustos 2014 Pazartesi

Alaçam Eğitim Tarihinden Bir Yaprak; Yıl 1934

Alaçam ilçemizin eğitim tarihine ışık tutacak olan, 1934-1935 Ders Yılında İlçemiz (ki o zaman Bafra İlçesine bağlı bir nahiye konumundadır)  Alaçam’ın Merkez  ve Köy İlkokullarında yapılan Denetleme Raporlarında yer alan okullarımız hakkında bazı bilgi ve fotoğraflar…

(KAYNAK:  Baki SARISAKAL, Samsun Eğitin Tarihi, 2.Cilt, Samsun 2011, Sayfa: 533)


ALAÇAM MERKEZ

Alaçam Merkez okul binası gayri sıhhi olan birisi eskiden erkek diğeri de kız okulu olarak kullanılan iki binadan oluşmuştur. Bir numaralı binada ilk üç sınıf(1-2-3.sınıflar), iki numaralı binada ise son iki sınıf (4 ve 5.sınıflar) ders yapmaktadır. Hususi Muhasebece Alaçam’da yeni bir okul yapımına başlanılmıştır.


Okul Başöğretmeni İbrahim SÜMER, Sinop 1323 doğumludur. Trabzon Erkek Öğretmen Okulu 1930 yılı mezunudur.

İkinci sınıf öğretmeni Zeliha Hanım, Malatya 1322 doğumludur. Sivas (A) Kursu 1929 yılı mezunudur. Maaşı 56 liradır.



Birinci sınıf öğretmeni Fethi AKIN, Balıkesir Erkek Öğretmen Okulu 1932 yılı mezunudur. Maaşı 52 liradır.



 
Dördüncü sınıf öğretmeni Zübeyde Hanım, İstanbul  1317 doğumludur. Bursa Kız Öğretmen Okulu 1336 yılı mezunudur. Maaşı 60 liradır.
 
Beşinci sınıf öğretmeni Sabri Bey, Balıkesir Öğretmen Okulu 1934 yılı mezunudur.




GÜMENÜS KÖYÜ (Yakakent İlçesi)


Doğusunda Gümenüs Çayı, batıda Gerze sınırı, güneyinde Kayalı köyü bulunan Gümenüs köyü deniz kenarındadır. Köyde beş kahvehane, iki berber, iki terzi, iki kasap, bir fırın, bir kunduracı ve on üç bakkal vardır.

Gümenüs köyü okul binası iki katlıdır. Alt katında boş bir dükkan, eskiden kahve olarak kullanılan bir mahal ve bir oda vardır. Burası okulun müzesidir. Kışlık teneffüshane olarak da kullanılmaktadır. Okul üç öğretmenlidir. Birinci, ikinci ve üçüncü, dördüncü sınıflar ayrı ayrı odalarda bulunmaktadır. Okul binası çok eskiden yapılmış olduğu için çok harap bir haldedir.


Okulun Başöğretmeni ve dördüncü sınıf öğretmeni Hamdi TÜZÜNER, Bursa 1322 doğumludur. Trabzon Erkek Öğretmen Okulu 1929 yılı mezunudur. Maaşı 56 liradır.


Birinci sınıf öğretmeni Şefika TÜZÜNER, Başöğretmen Hamdi Tüzüner’in eşidir. Batum 1309 doğumludur. Edirne Kız Öğretmen Okulu 1329 yılı mezunudur. Maaşı 56 liradır.

İkinci ve üçüncü sınıflar öğretmeni Ali Osman Bey, Balıkesir 1324 doğumludur. Balıkesir Erkek Öğretmen Okulu 1931 yılı mezunudur. Maaşı 52 liradır.



KOZKÖY


Kozköy okul binası ahşap ve iki katlıdır. Alt katında müze ve iş atölyesi olabilecek büyük bir salon, üst katında da iki dershane ve birde öğretmen odası vardır.



Okul öğretmeni İhsan Bey, Mucur 1326 doğumludur. Denizli Köy Öğretmen Okulu 1933 yılı mezunudur. Maaşı 52 liradır.





GÖKÇEBOĞAZ KÖYÜ



Kuzeyinde deniz, güneyinde orman, doğusunda Karlı köyü, batısında Çoruh oğlu köyü ( Çoroğköy) ile çevrili olan Gökçeboğaz Köyü’nün okul binası çok harap ve eski olduğu için yeniden bir okul binası yapımına başlanılmış fakat henüz tamamlanamamıştır.

Öğretmen muavini Hasan Fehmi Bey, Of 1294 doğumludur. Darüşşefakanın 1326 yılı mezunudur.





YENİCE KÖYÜ
Yenice köyü; doğusunda Yukarı Elma Köyü ve Bedeş köyü, batısında Zeytin ve Karlı köyleri, kuzeyinde Alaçam-Bafra şosesi, güneyinde Taşkelik köyü vardır.

Eskiden burada mevcut olan kargir okul binası onarılarak Yenice köy okulu olarak yeniden açılmıştır. Bir büyük dershane ve öğretmen odası, ayrıca müze ve iş odası olarak ayrılan bir oda bulunmaktadır.

Okul öğretmeni Hüseyin Fedai, Siverek 1307 doğumludur. Sivas (A) Kursu 1927 yılı mezunudur. Maaşı 52 liradır.





TAŞKELİK KÖYÜ

Taşkelik köyü; Doğuda Kara Hüseyinli köyü, batıda Sancar köyü, güneyde Yenice köyü, kuzeyde Bahşioymağı köyleri ile çevrilidir.


Taşkelik okul binası alt katı kargir, üst katı doldurma ve dış kısmı tahta ile kaplanmıştır. İç kısmının sıvanmış olan yerleri her yıl tamir edildiği halde sıvaları düşerek fena bir hale gelmektedir.

Binanın üst kısmında bir dershane ve bir öğretmen odası, bir de öğretmenin ikametine mahsus oda vardır. Alt katta kışlık teneffüshane ve öğretmenin mutfak olarak kullandığı bir oda vardır.

Okul öğretmeni Ahmet Burhanettin Bey 1324 İstanbul doğumludur. Sivas (A) Kursu 1929 yılı mezunudur. Maaşı 56 liradır.





MÜSTECEP KÖYÜ



Doğuda Keresteci Köyü, batısında Hıdır Köyü, kuzeyinde Akgüney Köyü, güneyinde Paşaşıh Köyü ile çevrili olan Müstecep Köyü’ne vekil öğretmen olarak atanan Münire Nüzhet Hanım görevine başladıktan sonra yeni binanın tamamlanamadığı ve müsait bir mahal olmadığı bahanesiyle çalışmamış ve görevine son verilmiştir. Daha sonra okula Çoruh(!) ilinden Mustafa tayin edilmiştir. 

(Yayına Hazırlayan: Çetin KOŞAR)-04 Haziran 2012