17 Mayıs 2006 Çarşamba

Samsun 'dan Tokat 'a Feribotla...



"Feribot tam yolun bitiş noktasına yaklaştı. Yola doğru iki kalası köprü vazifesi yaparak aracımızla usul usul feribota geçmiş olduk. "

Sabahın erken saatleri.  Sokaklarda okula yetişmeye çalışan talebeler. Okul önlerinde sıcacık simitleri satmaya çalışan simitçiler, salepçiler ve biz bunların arasından yolumuzu devam etmeye çalışıyoruz. Sahil yoluna inerek sağımızda, Samsun'a ilk ayak bastığı yerde şaha kalkmış atının üzerinde duran Atatürk'ün heykeli. Solumuzda hareket etmek üzere son düdüklerini çalan  trenleri izleyerek; yeni bir maceraya doğru yola koyulduk.

Bu seferki gezimiz Samsun-Çarşamba'dan denize dökülen Yeşilırmağı Canik Dağlarına kadar boylu boyunca görmekti... Güzergahımız Çarşamba-Ovacık karayoluydu. Yolların yer yer bakımsız oluşu daha dikkatli araç kullanmamızı gerektirdiğinden doğayı doyasıya seyretmemiz engelleniyordu. Zaman zaman müsait gördüğümüz yerlerde Yeşilırmağın akışını seyrediyor, yolumuza devam ediyorduk. Zaman zamanda yörede yaşayan insanlarla sohbet edebilmek için molalar veriyorduk.

Hasan Uğurlu barajına kadar yol boyunca irili ufaklı tesislerin oluşu ihtiyaçların karşılanması için yeterliydi.

Nehir kenarında, Ovacık'ta küçük bir işletme yanında durarak sahibiyle sohbet ettik. Sohbetimiz o kadar koyulaştı ki  neredeyse orada kalıp yolumuza devam etmeyecektik. Havuzundaki yayın balıklarını bize göstererek ikram edebileceğini,orada çadırımızı açıp konaklayabileceğimizi söyledi. Ayrıca geceleyin güven içinde derin bir uyku geçirebilmemiz için bizi ikna etmeye çalıştı. Ben daha erken olduğunu günümüzün tamamını burada geçiremeyeceğimizi anlatmaya çalıştım. Ne yalan söyleyeyim o güzel insanın elinden zor kurtulduk. Buz gibi ayranından birer maşraba daha içerek tekrar döneceğimizin sözünü vererek oradan yolumuza devam ettik.

Yol boyunca yeşilırmağı gözetlercesine baraja doğru yaklaşırken içtiğimiz ayranın serinliği, tepemize kadar yükselen güneşin ateşini etkisiz hale getiriyordu.

Bir süre sonra Hasan Uğurlu Barajına vardığımızda önümüzde, Zümrüt gözlü bir deniz dağların arasına doğru yayılıyordu. Yanımıza gelen bir görevliden izin alarak barajı gezip soluklandıkta sonra araçlarımıza start verdik. Baraj gölüne paralel devam ederken gördüğümüz manzaradan gözlerimizi alamıyorduk. Fakat 20 dakika sonra bizi büyük bir sürpriz bekliyordu. Yol bitti.

Yolun sonuna gelmiştik yol sanki baraj gölünün içine doğru devam ediyordu. Göle 4-5 m mesafede aracımızı durdurup şaşkın şaşkın etrafa bakınıyorduk. Çevrede bilgi alabilecek kimsecikler yoktu. Az ileride bir dam. Ve önünde bütün tembelliğiyle bizden habersiz bir eşek. Yaban arılarının bile sırtında gezinmesinden habersiz birden sesizliği bozan anırmasını bizim çocukların ürkek kahkahaları bozdu. Nihayet biraz yukarılarda yamacın eteklerinde olan bir yerleşim alanından bizim çaresizliğimizi farkeden iki genç kız yanımıza yaklaştı. Aracımızı farkettikleri takdirde karşı kıyıdan feribotla gelip bizi alabileceklerini söylediler.

Gerçek mi, espri mi olduğunu anlayamadığımız bu uygulamayı daha önce gelenlerin yaptığı gibi bizde denedik. Tereddüt ve merak içinde beklerken bir süre sonra feribotun bize doğru geldiğini gördüğümüzde sevinçten nara atan çocukların arkasından senfoniyi biz tamamladık. Feribot tam yolun bitiş noktasına yaklaştı. Yola doğru iki kalası köprü vazifesi yaparak aracımızla usul usul  feribota geçmiş olduk. Bu gizemli merak artık yerini gülüşmelere bırakmıştı.

Feribotu, Çarşambada ticaretle uğraşan bir tüccar iki yıl önce kiralamış işletmeciliğini yapıyordu. Daha önce ulaşımın kayıkla yapıldığını öğrendik. Hala merak edip sormaya unuttuğum feribotun oraya nasıl getirildiğiydi.

Hasan Uğurlu Baraj gölünün en enterasan özelliği tam dört vilayede sınır teşkil etmiş olmasıydı. Biz Samsun sınırından hareket edip Tokat topraklarına ayak basacaktık. Sağ tarafımızda Amasya sol tarafımızda Ordu toprakları vardı. İlk defa dört vilayeti bir arada görmüş olmanın ayrıcalığı içinde seyahat etmenin heyecan verici gizemini yaşamış oluyorduk. Artık rotamız Tokat kıyılarından tepemizde duran Canik dağlarını güney kısmına doğru aşmaktı.

Ovacık'ta içtiğimiz ayranın serinliği zorlu bir tırmanışın ardından tekrar hararete dönüşmüştü. Yeşilırmağı ve baraj gölünü görebileceğimiz bir zirvede çevreden  topladığım otlarla bitkisel çay demledim. çayımızı yudumlarken yeşilırmak şiir olmuş içime akıyordu:        

NEHİRLER
 Damarlarıdır bir ülkenin nehirleri
Bazan bir örümcek olur
Dağların arasında ,
Bazan;
Boy verir
Yeşertir toprakları.
Damarlarıdır bir ülkenin nehirleri
 Bazan;
Bir köprü vardır üzerinde.
Bazan;
Balık avlayan balıkçı tekneleri.
Bazan;
Sazlıklardan geçer,
Sepetler yapılan.
Bazan;
Ardından nice ağıtlar yakılan.
 Damarlarıdır bir ülkenin nehirleri
Teknoloji
Önünü keser,
Bozarlar dengeleri...

Nitekim dağın arka yüzünde geniş bir ovada yer alan Erbaa ve Taşova'ya doğru; avına süzülen bir kartal gibi inişe geçtik. Acıkan midemizi Erbaa da Tokat kebabıyla ziyafetlendirecektik.

Nihayet yemekten sonra rotamızı Amasya 'a doğru çevirirken Borabay gölüne uğramadan geri kalmadık.

Güneşin dağlarda gölge yapmaya başladığını fark ettiğimizde günün bitmek üzere olduğunu anladık.

Şehzadeler kenti Amasya'yı böyle kısa bir süreye sığdırmak olmazdı. Bu şehrin kültür zenginliğini görmeyi kısmet olursa yaşamımızın başka bir bölümüne bırakarak Samsun'a doğru yol aldık.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder