14 Mayıs 2006 Pazar

Mustafa Kemal Samsun 'da-IV



30 MAYIS 1919 HAVZA...
 Mustafa Kemal Paşa, Kaymakam Fahri Bey ve Belediye Başkanı İbrahim Bey’i Havza’da Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kurulduktan sonra yanına çağırarak,

30 MAYIS 1919 Cuma günü aziz şehitlerimizin ruhuna mevlit okutmak ve Cuma’dan sonra da halka ülkenin işgal altında olduğunu, tek kurtuluşun silaha sarılarak bağımsızlığın korunması olduğunu ifade etmek üzere bir miting yapılması gerektiğini ve bu sebeple de köylere ve gerekli yerlere haber ulaştırmalarını söylemesi üzerine Havzalılar 30 MAYIS 1919 Cuma günü Yörgüç Paşa Camiini hıncahınç doldurdular.

Bu arada Harbiye Bakanlığı başlayan bu millî faaliyetlerin genişliği hakkında, Mustafa Kemal Paşa’dan durum raporu istemekte, Mustafa Kemal de verdiği cevapta “ İstanbul’a çe-kilen telgraflar milletin bağrından fışkıran üzüntünün bir yansımasıdır. Bu heyecan yurdun en uzak köşelerini de kapsıyor, geneldir.”cevabını verir. İstanbul Hükumeti’nin bu gelişmelerden rahatsızlık duyması ve haberdar olması, Havza ve çevresinde bulunan Rumların, Rum Papazların, İngiliz Birlikleri’ne yaptıkları şikayetler ve ispiyonlar neticesindedir. Bu grupları rahatsız eden olaylar , 27 Mayıs 1919 günü Mustafa Kemal Paşa’yı ziyarete gelen İngiliz Denetim Subayı Solter’in maksatlı ziyaretine de sebep olmuştu. Solter, ziyaretinde “Azınlıkların can güvenlikleri yetersizliğinden” yakınarak, Rumlara destek vermek istiyordu. Bu sıralarda, Ersandık köyünde bir subay komutasındaki Türk birliği, Rum çeteleri ile çarpışmış, müfrezede bulunan 3 erimiz şehit edilmiş, galeyena gelen Türk köylüsü de köyde, bulunan bir papazı öldürmüştü. Havza’daki Topçu Kıt’ası Komutanı Fehmi Bey, “Şehitlerimizi göndermezseniz, köyün tamamını yakarım!” diye Rumlar’a haber salmış ve tehditte bulunmuştu. Solter’in geliş sebebi bu olayla ilgiliydi. Olup bitenleri çevreye ve dostlarına istedikleri tarzlarda ve işlerine geldiği gibi yansıtan Rumlar Mustafa Kemal’in çalışmalarından duydukları rahatsızlıkları, İtilaf Devletleri kanalıyla İstanbul Hükumeti’ne tahakküm ederek gidermeye, ve gelişmelerin önünü kesmeye çalışacaklardır ki, bu gelişmelerle İstanbul Hükumet’i ile kopma noktasına gelen ilişkileri, Mustafa Kemal, bir süre daha durumu kurtarmak ve işlerini tamamlamak, padişahı da herhangi bir problem olmadığına ikna etmek gayesiyle,

11 Haziran1919’da uzun bir telgraf metnini İstanbul Hükumeti’ne göndermek zorunda kalacaktır. Bu bilgiler, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının ne şartlarda çalıştıklarını ortaya koyması bakımından önemlidir. Gerek Ruslar’ın getirdikleri öneriler, gerek Rumlar’ın taşkınlıkları ve İngilizler’in faaliyetleri başta olmak üzere, İtilâf Devletleri’nin gelişmelerden sezinledikleri rahatsızlıklar, ve gerekse bunların doğal bir sonucu olan İstanbul Hükumeti’nin uyarıları (Daha sonra geri çağrılma ve istifa ile son bulacak) Anadolu’da Kurtuluş Savaşı’nın Havza’dayken ortaya çıkan zorluklarıdır...

30 Mayıs 1919 günü İmaret Mahallesi’nde bulunan camide (Yörgüç Paşa Camii) okutulacak mevlüt için gerekli hazırlıklar arasında dönemin iyi bir vaiz ve hatibi olduğu herkesçe bilinen Sıtkı Hoca, konuşmacı olarak seçilir. Mevlütten sonra cemaate şeker yerine İzmir üzümü dağıtılacak, olay İzmir’in işgalini protesto etmek ve Milli Mücadele için örgütlenmek amacıyla mitinge dönüştürülecektir. Maksat halkı uyarmak, halkı bir çeşit cihata davet etmektir. Halkın saydığı bir insan olan Sıtkı Hoca gerçeğin anlatılması bakımından halkın üzerinde daha etkili olacaktır. Çünkü halk, inandığı dinin temsilcileri olarak gördükleri hocalara, diğer insanlardan daha fazla itibar etmektedir. “Halk o zamanlar Mustafa Kemaller’in değil daha çok Sıtkı Hocalar’ın dilinden anlar”

Önlemler alınmış, halk akın akın camiye gelmeye başlamıştır. Artık herşey Sıtkı Hoca’nın “Cihat Hutbesi’ni” okumasına kalmıştır. Mustafa Kemal de bütün maiyetiyle birlikte camidedir. Vakit gelir Cuma namazı kılınır.

“Paşa, Cuma namazından sonra camiide, uzun bir konuşma yaparak halka herşeyi açıkça anlattır.”
Sıra mevlite ve vaazlara davete gelir. Ama ortada Sıtkı Hoca yoktur! Bu hava içinde Mustafa KEMAL’in içinden geçenleri ve bu gibi hallerde o Rumeli şivesiyle kendi kendine mırıldandığı kelimeleri düşünmek kabildir. Ama ne var ki iş, daha bu ilk hayal kırıklığı ile bırakılamaz.

Halk Mesudiye Oteli önündeki miting alanına davet edilir. Yalnız halkı toparlamaya çalışmak değil Sıtkı Hoca’yı da kazanmak lazımdır. Çünkü o günkü şartlarda biraz önce de ifade ettiğimiz gibi- söz biraz da “Sıtkı Hocalar”ın dır.

Mustafa Kemal, Mesudiye Oteli’ndeki çalışma odasının penceresinden izlediği toplulukta ilk anda arzu ettiği heyecanı göremez. Bunun etkisi ile Belediye Başkanı İbrahim Bey’i yanına çağırtarak vaizin nerede olduğunu ve neden gelmediğini sorar, ki bu sorgudan çok bir çıkışmadır. Mitingi tertip eden komite Sıtkı Hoca’nın yerine Zübeyr oğlu Fuat Bey’i görevlendirmiştir. Fuat Bey hazırlıksız oluşuna rağmen aydın bir kişi olmasının avantajı ile çok kısa bir zaman içinde topluluğun nabzını yakalayarak, konuşmasını ateşli bir söyleve dönüştürmeyi başarır.

Konuşmasında “Her müslümanın ne pahasına olursa olsun silahlanmak zorunda olduğuna “ işaret eden Fuat Bey: “Yurdumuzun tehlikeli günler geçirdiğine değinerek” buna karşı olmak , düşman çizmeleri altında çiğnenip yok olmamak birinci görevimizdir. İzmir’den sonra Samsun ve Havza’nın işgale uğrayabileceği ortadadır. Öyleyse varımızı, yoğumuzu ortaya koyup, silahlanarak, iç ve dış düşmanlara karşı mücadele edeceğiz.” sözleriyle halkı çoşturur. Din, nikah ve namus üzerine sözler verilerek her türlü saldırıya karşı hep birlikte silahlanıp karşı koymak için yeminler edildi.




“ Biz Ne Olacağız ? ” 
Mesudiye Oteli’ndeki çalışma penceresinden bu manzarayı izleyen Mustafa Kemal, Ulusal Kurtuluş için ulusal güce dayanmak konusunda, daha önce vermiş olduğu kararın ne denli doğru olduğunu gözlerinin önünde dalgalanan bu coşku karşısında, bir kere daha anlıyordu; Havzalılar’ın daha ilk günden ulusal davayı sahiplenerek, davaya dört elle sarılışı, Milli Mücadele’nin ilk teşkilatını kurarak, O’nun göstermiş olduğu, yolda her geçen gün daha büyük bir katılımla daha içten, daha yürekli ve korkusuzca yürümesi, Mustafa Kemal’e, yapmayı tasarladığı işleri halka çekinmeden anlatma güvenini vermişti. Havza’nın hemen her köyünde çeteler kurulmuş ve halk milli görevi benimseyerek silahlanmaya başlamıştı. Havzalılar’ın Paşa’nın yönetim emirleriyle “Müdafa-i Hukuk Cemiyeti”ni kurduğunu, ve Havza’da çete teşkilatı yapıldığını ve her köylünün silahlandırılmakta olduğunu duyan yakın kasaba ve illerden bu olaya katılmak, Paşa’yı ziyaret etmek ve talimat almak için heyetler gelmeye başlamıştır.

Bu koşullar artık aradaki son köprülerin atılma zamanının da geldiğini gösteriyordu. Ancak bu umut ve coşkuya ortak olamayanlar da az değildir. Henüz birçok yer karamsarlığı üzerinden atamamış, ümitsizlik, kötümserlik ve bezginliğin etkisiyle tam bir inanç birliği sağlanamamıştır.(Belge 66)


31 MAYIS 1919 HAVZA....
Harbiye Bakanlığı, Havza’ya çektiği telde Mustafa Kemal’den Diyarbakır’dan Samsun Yolu ile İstanbul’a sevk edilmekte olan 31.333 sürgü kolu, 198 M.Tüfek, 26 top kamasının nerede olduğunu sordu.


01 HAZİRAN 1919 HAVZA... 
Trabzon Valiliği’ne, Erzurum’da XV. Kolordu, Samsun’da III. Kolordu, Diyarbakır’da XIII. Kolordu Komutanlıkları’na (Belge 60) ve ayrıca Başbakan Damat Ferit Paşa’ya telgraflar çekmiş ve aynı gün İngiliz Yardım Subayı L. H. HURST, Yüzbaşı Solter ve Yüzbaşı Elliot ile Havza’da görüşmüştür. Yine aynı gün bütün illere, sancaklara ve XV. Kolordu Komutanlıkları’na bir genelge ile ülkenin kurtarılması için neler yapmak lâzım geldiğini ifade eden ve alınacak tedbirleri bildiren bir genelge yayınlamıştır.

Havza’da, Havza’nın ileri gelenleri tarafından Mustafa Kemal’in teşvikleriyle kurulan Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin faaliyetleri çerçevesinde ve yine Havza’da bulunan Topçu Kıtası’nın başarılı Komutanı Fehmi Bey’in tedbirleri sonucunda, Türkler’e zarar veren ve malına, canına kasdeden Rum çetelerine karşı harekatlar başlatılmış, bu maksatla düzenlenen operasyonlar sırasında Ersandık köyünde bir subay komutasındaki Türk Müfrezesi Rum çetecileri tarafından pusuya düşürülerek şehit edilir, bu olay üzerine galeyana gelen Türkler, Ersandık’ta bulunan bir Rum papazı öldürür... Olay büyük yankı uyandırır. Havza’da bulunan Topçu Taburu Komutan’ı Fehmi Bey’in “Şehitlerimizi göndermezseniz köyün tamamını yakarım “ demesi üzerine, bu olayı Samsun’daki Metropolite ve İngilizler’e abartılı bir şekilde anlatan Rum papazın bu tahrikleri sonucu, olayı yerinde gözlemlemek maksadıyla Hurst ve yanındakiler - bir bakıma Rumlar’ı himaye altına alabilmek için- Havza’ya gelirler. Havza’daki azınlıkların, yani yerli Rumlar’ın can güvenliğiyle ilgili problemlerini dile getirerek Mustafa Kemal’den bu konuda bilgiler alan HURST, yine Mustafa Kemal ile görüşmesinden önce olayı Samsun’a aktaran Rum papazı ile de görüşerek, “Durumun fena bir gelişmede olduğu” kanaati ile Havza’dan ayrıldı. Hurst, 12 Haziran’da bu konu ile ilgili olarak , durumu rapor ettiği Amiral CALTHORPE’a şunları yazacaktır:

“- General Mustafa Kemal’i ziyaret ettim. Beni dürüstlükle kabul etti. Memuriyeti hakkında şüphe beslediğime dair bir belirti vermedim. Genel durumun ve asayişin yeniden sağlanması için alınması gereken önlemler hakkında görüştük. 30 Mayıs Mitingi’nde hazır bulunması bile geri çağrılması için yeterliydi. Kemal’den sonra Kaymakam Fahri Bey’i ziyaret ettim ve hapishaneye gittim. 9 Rum birkaç günden beri tutuklanmışlardı. Havza’da karışıklığın ayaklanmış olduğu duyguları içinde oradan ayrılarak öğleden sonra Merzifon’a geçtim.”

Mustafa Kemal Paşa’ya verilen geniş yetkilerden kendilerine haber verilmemiş olan ve onunla birlikte büyük bir heyetin Anadolu’ya gönderilmesinden daima rahatsızlık duyan İngilizler’in Karadeniz Ordusu Başkomutanı General Milne, 19 Mayıs’ta IX. Ordu’nun daha önce lağvedilmiş olmasına rağmen, neden bu orduya bir müfettiş gönderilmesi gerektiğini Harbiye Nezareti’nden sormuştu. Bu olay, Havza’da bulunan Mustafa Kemal’e, İstanbul Hükümeti tarafından çeşitli telgraflar çekilmesine ve rahatsız edilmesine sebep olacaktır.

Havza, bir taraftan Rumlar’ın faaliyetleri, bir taraftan İstanbul Hükümeti’nin baskıları altında, Mustafa Kemal önderliğinde şekillenen Milli Mücadele Hareketi’ne ağır aksak devam etmektedir.


2 HAZİRAN 1919 HAVZA...
 Mustafa Kemal, Anadolu’daki Yunan istilası ve bu istilanın önlenmesi için, hükümetin etkin tedbirler alması konusunda Sadâret’i uyarır.... Erzurum’da XV. Kolordu Komutanlığı’na İstanbul Hükümeti’nin yıprandığı konusunda şifreli bir telgraf çeker. (Belge 63)

Bu arada Havzalılar’la iyice haşır-neşir olan Mustafa Kemal, dönemin Havza’da en çok sözü geçen insanı olan Bayram Ağa ( Mahmut Ağazâde Bayram-ÇON) ve Cebeci zâde İbrahim Efendi‘lerin konaklarına zaman zaman gitmekte ve onlarla çeşitli meseleler üzerine konuşmaktadırlar. Hatta bazı kaynaklar Atatürk’ün kaldığı Mesudiye Oteli’ni sadece bir çalışma bürosu olarak kullandığını ve gecelerini bu insanların konaklarında geçirdiklerini belirtmektedirler. Bayram Efendi’nin gelinlerinden Hayrunnisa Hanım’ın kayınpederi Bayram Efendi’den naklettiklerine göre, Atatürk Havza’da “Kaldığı 18 gün boyunca Mesudiye Oteli’ni genellikle çalışma bürosu olarak kullanmış, burada ancak bir kaç kez sabahlayarak, diğer günler sürekli Osman Ağa zâdelerin konağında barınmıştır.”


3 HAZİRAN 1919 HAVZA
Anadolu’daki sivil ve askeri makamlara “Damat Ferit Hükümeti’ni ikaz etmeleri” (Belge 65) için Havza’dan talimat verir.

Harbiye Nezâreti’nin İngiltere Fevkâlede Komiserliği’nden aldığı nota süretini ihtiva eden telgrafını cevaplar.

Mustafa Kemal, Rumlar’dan İngilizler’e, İngilizler’den de İstanbul Hükümeti’ne ulaştırılan şikayetler zinciri neticesinde çeşitli uyarılar almak zorunda bırakılır. Bunlardan bir tanesinde “Mustafa Kemal’den Diyarbakır’dan Samsun yolu ile İstanbul’a sevk edilmekte olan 31.333 sürgü kolu, 198 makineli tüfek, 26 top kamasının nerede olduğu” sorulmuş, Mustafa Kemal, karşılık olarak (Belge 66) “Bağımsızlık ve ulusal mevcudiyeti imha ve hayatın devamını tehlikeye sokan işgal, suikast ve işkence gibi İzmir havalisinde görülmekte olan eylemlerin meydana gelmesine karşı, ne ulusun heyecan ve ızdırabını ve ne de buna dayanan ulusal heyecanı önlemek ve durdurmak için nefsimde hiç kimsede kudret ve tâkat göremeyeceğim gibi, bu yüzden doğacak vak’a ve hadiseler karşısında da mesuliyet kabul edecek ne komutan ne mülkiye memuru ne de hükümet tasavvur ederim.” biçiminde cevap vermiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder