23 Mayıs 2006 Salı

19 Mayıs'ın Ardından



M. Emin KOÇ
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışından tam 87 yıl geçmiş. Sis ve bulutlu havanın arasından sıyrılmaya çalışan sabahın güneşi Samsun’un aydınlatmaya başlarken, Samsun sahiline ayak bastım dün.Hüzünlü gördüm Samsun’u, dumanlı ve buruk. Kıpır kıpır bir bayram neşesi yoktu... Ne yalan söyleyeyim biraz gözü yaşlı buldum Samsun’u. Hani o eski bayramlardaki gelincik tarlası gibi her taraf ay yıldızlı al bayrak ile donanmış coşku yoktu. Samsun semalarında Gökyüzünü akrobasi hareketleriyle dantel gibi ören "şahinlerimiz", yüreklerdeki ve vatanımız üzerindeki  kasveti adeta dağıtıyorlardı.

Yine Mustafa Kemal’i ve Bağımsız Türkiye sevdalılarını bekliyor gibiydi Samsun... Bağımsızlık karakterli asil insanların özlemiyle dövüyordu dalgalar Samsun sahillerini... Doğu Park sahiline demir atmış Bandırma vapurundan, “bağımsızlık benim karakterimdir” diyen külhan yürekli vatan evlatlarının inmesini gözlüyordu sanki Samsun.

55 kişiydiler 19 Mayıs 1919’da. Her yanı “bugün AB ülkeleri” diye bildiğimiz ecnebilerin işgali ve menfur emellerinin istilası altındaki vatan topraklarında karınları aç, potinleri yırtık, elbiseleri eskiydi belki; ama yürekleri, darmadağın olmuş bir millet ve medeniyeti diriltecek “Kuvay–ı Miliye ruhu” ve “bağımsızlık ateşi”yle doluydu.

Fırtınalı bir pazartesi günü Samsun sahiline demir atan Bandırma Gemisi’ndeki Mustafa Kemal ve arkadaşlarını, Havuzlu İsmail’in kullandığı sandalla Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem Bey karşılamıştı. Kurtuluş Mücadelesi’nin öncülerini, karaya Karakaş Mustafa lakaplı kayıkçı çıkarmıştı.

Darmadağın edilmeye başlanmış, kutlar sofrasına konmuş bir medeniyetten ve Osmanlı’nın yıkıntıları arasından Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devletini yükseltecek öncülerdi bunlar... Açlık ve yoksulluk içindeydiler, harap ve bîtap düşmüş bir milletin arasından geliyorlardı, yıllarca kıtlık içinde cepheden cepheye koşup ecnebiyi kovalamışlardı; ama Osmanlı’dan devreden Duyun–i Umumiye’yi ödemekle kalmayacak, tarımda, sanayide, imalatta atılımlar yapacak “milli ekonomi modeli”nin ilk uygulayıcılarıydı bunlar. 

İngilizler tedirgin, yöre halkı ve yerel medya ise habersizdir olup bitenlerden.
Atatürk’ün Milli Mücadeleyi başlatmak üzere 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basması 20 Haziran 1938’de çıkarılan bir kanunla milli bayram olarak kabul edilir. 19 Mayıs denilince akla gelen Bandırma Vapuru’nun orijinal planları kullanılarak inşa edilen birebir kopyası, bugün Samsun Doğu Park sahilinde “müze gemi” olarak ziyarete açık bulunuyor.

Samsun’dan ayrıldıktan sonra ‘eski Ankara yolu’ olarak bilinen güzergah üzerindeki Avdan Köyü’nde karargah kurup bir süre de burada kaldıktan sonra 25 Mayıs’ta Havza’ya geçer. 12 Haziran 1919’da Havza’dan Amasya’ya gelen Mustafa Kemal Paşa ve maiyeti, yüreklerindeki ateşi vatan sathına yaymak üzere “bismillah” derler

Amasya Tamimi namıyla ilk mesaj buradan verilir:

“Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı tehlikededir.Hükümet millet için üstlendiği görev ve sorumluluklarını yerine getirememektedir. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır...”

Bugün içinde bulunduğumuz ahval ve şartları, o günkü ahval ile kıyaslayın; kıyaslayın ki, Bağımsız Türkiye sevdalısı olarak neler yapmamız gerektiğini bir kez daha fark edelim.
Ve 10 Temmuz 1919’da Erzurum kongresi bildirisi yayımlanır, işte bazı kararlar:

“Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez.
Vatanı kurtarma yolunda İstanbul Hükümet’i başarısız kalırsa geçici bir hükümet kurulacaktır. 
Milli kuvvetleri ve milli iradeyi egemen kılmak esastır.
Hıristiyanlara egemenlik ve ayrıcalık tanınamaz.
Manda ve himaye kabul edilemez.”


İşin özü ve özeti işte bu kararlardır, bu esaslardır, bu azimdir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, bu kararlar üzerinde, bu ruh ve bu azim ile kurulmuş ve bu temeller üzerinde yükseltilmiştir. Bu “bağımsızlık esasları”nı kulak ardı edenlerin, bu “milli temel”leri sökmeye kalkışanların ne devleti kalır, ne vatanı, ne de milleti...

Gafleti çok olanın devleti yok olur çünkü.

Dağdaki çobanımızdan devletimizin zirvelerindeki etkili ve yetkililerimize kadar her vatan evladı, işte bu “milli esaslar” ışığında ülkemizin içinde bulunduğu ahval ve şeraiti düşünmeli, tefekkür etmeli ve çıkış yolları aramalıdır. Bu perspektiften AB, IMF ve ABD ile olan ilişkilerimiz, dahilî ve haricî bedhahlar eliyle hortlatılmaya çalışılan modern Sevr dayatmaları bir kez daha ve belki bin kez daha gözden geçirilmelidir. Bu perspektiften milli ve dini bütünlüğümüze yönelik tehditler değerlendirilmelidir.
(...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder