14 Mayıs 2006 Pazar

Mustafa Kemal Samsun 'da-VII



8 HAZİRAN 1919 HAVZA.....
 Atatürk, İstanbul’a bir telgrafla geri çağrılır. Bu çağrı üzerine Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’dan bu çağrının kimler tarafından, niçin yapıldığını gizli olarak sormuştur. (Söylev S17) ... İngiliz Subayı HURST’un Havza’yı ve Mustafa Kemal’i ziyarete gelmesi olayı ile ilgili olarak, Mustafa Kemal’in, Havza’da bulunan Rum Papazı tarafından faaliyetleri dolayısıyla Samsun Metropoliti’ne, oradan da İngiliz Orduları Karadeniz Fevkalade Komiserliği’ne uzanan ve İstanbul Hükümeti’ne iletilen bir şikayet zinciri ile şikayet edildiğini belirtmiştik.

08 Haziran 1919 günü Mustafa Kemal, Diyarbakır Vilayeti Vekalet-i Aliyesine telgraf çekerek “ Bütün ulusun, bekaa ve bağımsızlığını kurtarmak için birleştiği şu tarihi günlerde, bir ecnebi devletin himayesine sığınarak, aşağılık ve esir yaşamayı tercih eden her türlü görüşün, yurdu bölmeye sevk edecek her türlü cemiyetin dağıtılması pek vatani ve zaruri bir vazife olmamakla beraber, Kürt Kulübü hakkındaki tarzlarınız sizlerce pek uygun görülmüştür. Şu kadar ki, İtilaf Devletlerinin haksız muameleleri, İzmir’in Yunanlılar’a işgal ettirilmesi tesiriyle yurdun en ücra köşesinde bile husule gelen azimli uyanış ve her türlü ihtiraslara ve her türlü kötü emellerinden arınmış olarak Müdafaa-i Hukuku Milliye ve Red-d-i İlhak Cemiyetleri’ni değiştirmiş ve bu cemiyetlere, hangi siyasi zümreye mensup olursa olsun, her Müslüman iştirak etmiş ve ulusal vicdandan doğan heyecanını, bütün cihana bu suretle ilan etmiştir. Binaenaleyh Diyarbakır ve mülâkatında da Müdafaa-i Hukuku Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyetleri’nin teşekkül ve kurulmasına delâlet buyrulmasını ehemmiyetle tavsiye eylerim ve bilhassa Kürt Kulübü’nün azasıyla, bugünkü telgrafın usülü dairesinde müzakere ederek uzlaşmak uygundur.” biçiminde gelişmeler karşısında takınacağı ve takınılması gereken tavırları ilgililere bu şekilde belirtmiştir.


9 HAZİRAN 1919 HAVZA....
Eşme’de XVII. Kolordu Komutanı Albay Bekir Sami Bey’e (14.05.1919 günlü şifreye cevap):
“Oradaki durumlardan üzüntü duyduğumu, bundan sonraki durumlar hakkında ulusal girişimlerinden ve olayların akışından sıkı bilgi vermenizi rica ederim.” diye telgraf çekilir.


10 HAZİRAN 1919 HAVZA... 
XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat (CEBESOY) Paşa’nın 08 HAZİRAN’da İskilip ve Osmancık’ı mülâkat yeri olarak bildirmesine karşın Mustafa Kemal’in Ali Fuat Bey’i Havza’ya çağırır... (Belge 40)

Kolordu Komutanlıkları ile mutasarrıflıklara gönderdiği tamimde, “Ulusal bağımsızlığımız uğrunda bütün mevcudiyetimizle... Ulusla beraber sonuna kadar çalışacağıma namusum üzerine söz veririm” andını içer” (T.K.S..s. 42; İ.H. ve M.M. s. 423)


11 HAZİRAN 1919 HAVZA... 
Milli Mücadele’nin yeni yeni filizlendirilmeye çalışıldığı Havza’da olup bitenlerden rahatsızlık duymaya başlayan grupların tahrik ve tazyikleriyle Mustafa Kemal, zor durumda bırakılmaya çalışılmakta, O’nun çalışmaları hakkında mensubu bulunduğu Osmanlı İmparatorluğu’nun son padişahı Vahdettin’e ve diğer yetkilillere, hakkında olumsuz raporlar iletilmekte ve bu gelişmeler üzerine Mustafa Kemal, yetkilerle donatıldığı “Müfettişlik görevine son verilerek İstanbul’a geri çağrılmaktadır.” İngilizler’in arzu ve istekleri üzerine İstanbul’a çağrılan Mustafa Kemal, bu kritik durumdan, İstanbul’dan ayrılmadan önce çok özel görüştükleri Sultan Vahdettin’e uzunca bir telgraf çekerek durumu kurtarmak, çekemeyen ve rahatsız olanların bu bâdirelerini atlatmak üzere şunları yazmaktadır: (Belge 44)


“ULU PADİŞAH EFENDİMİZE, 
Büyük Ulus’un ve Kutsal Halifeliğin tek sağlam direği bulunan saltanatınızı, Yüce Allah afetlerden korusun.

Ulu Koruyucumuz,
Ülkenin bugün uğradığı felaketler baskısı ve bölünme kaygıları karşısında ancak siz, Kutsal Padişahımız başta olmak üzere, ulusal ve kutsal bir gücün varlık sesi, ülkeye ve bağımsız bir devlet ve ulusu ve şanı dünyayı tutmuş altıbuçuk yüzyıllık Hanedanı ve ulus tarihini kurtarabilir.

Her yerde eriştiğim görüş budur.

İstanbul’dan en son ayrılacağım gün katınıza erişerek onurlanmıştım. Bu sırada siz Padişahımız, Boğaziçi’nde bulunan İngiliz zırhlısının, Saray’a çevrilen toplarını göstererek “Görüyorsun, dediniz. Ben artık ülke ve ulusu nasıl kurtarmak gerekeceğini düşünmede kararsızlığa düşüyorum. Ve ellerinizi kaldırarak, İnşallah ulus uyanır ve uyanık bulunur, bu acıklı durumdan gerek beni gerekse kendisini kurtarır.” buyurmuştunuz. Şimdi iletmek istediğim bu sözlerinizdir. İçten isteğinizin ilham ettiği görevimi kararlılık ve inançla sürdürüyorum. Buyruğunuz uyarınca Başbakan kulunuzu önemli işlerde sürekli aydınlatıyorum. Yapılması gerekenleri bildiriyor ve kendim de yerine getiriyorum.

Anımsamış olacaksınız ki bana vermiş olduğunuz görevin yapılması sırasında yabancıların ve kimi bozguncu yuvalarının kesinlikle yalancılık yapmaları ve karşı çıkma olasılıklarını, daha İstanbul’dayken ilettiklerim arasında sunmaya çalışmış, (...) böyle durumlar karşısında Ali İhsan ve Yakup Şevki Paşa kullarının durumuna giremeyeceğimi eklemiştim... İngilizler ve İngilizlere yaltaklanmayı görev sayan zayıf karakterliler, bu kez beni, kandırarak İstanbul’a getirmeye çalışıyorlar...Eğer zorlanırsam görevimden çekilerek, bu vatani görevimi daha açık adımlarla sürdüreceğim.”

11 Haziran 1919’da 3 telgraf çekmiştir. Bunlarda : (Belge 88-89-90-91)

1- Harbiye Nazırlığı’na çektiği telgrafta yakıt yokluğunu bahane ederek İstanbul’a gelemeyeceğini bildirir.

2- Merzifon’daki Rum Komitecileri’nin ve Rum Hıristıyanları’nın İslamları zorlama ve yok etme politikasını arz eder.

3- Doğuda Oltu, Kars, Sarıkamış’a asker yığdıklarını ve elebaşları Antranik’in büyük bir kuvvetle Van yönünde ilerlediğini bildirir. .


12 HAZİRAN 1919 Havza 
Havza eşrafından bazılarının, Mustafa Kemal’i, kaldığı binada ziyaret ederek, bu esnada onlara veda ederken “Bugün artık bir üniforma sahibi değilim. Size evvelce de belirttiğim gibi sade bir millet adamıyım. “ demiştir.(M.M.B.1 s.142.)

Bu koşullar (11 Haziran 1919 bölümünde belirttiğimiz) altında Mustafa Kemal’in Havza’dan ayrılması gerekiyordu. Gelişmeler karşısında İngilizler’in daha sert davranmaya başlayacağını sezen Mustafa Kemal, İngiliz etkisinden daha uzak ve daha çok sayıda insana ulaşabileceği düşüncesiyle, Amasya’ya gitmeyi uygun buldu. Bu sadece alınması gereken bir önlem değil, aynı zamanda milletin uyarılıp harekete geçirilmesi için yerine getirilmesi gereken bir zorunluluktu. Nitekim Amasya’yı, Sivas ve Erzurum izleyecek ve oradan Ankara’ya ulaşan bir “ Kurtuluş Savaşı Meş’alesi “ gibi Anadolu’yu bir baştan bir başa dolaşacaktır.

Samsun’a Mustafa Kemal ile birlikte ve başyaver olarak çıkan Cevat Abbas (GÜRER), Mustafa Kamal’in Havza’ya doğru yola çıktıklarında, kendisine ve diğer yaverleri Şükrü TEZEL ve Muzaffer KILIÇ Bey’lere “Çocuklar!... İstanbul bizi bu elbiseler ve vazifeler içinde dana uzun zaman bırakmaz. Şimdiden kendimize asker, sivil arası bir kıyafet bulalım...” dediğini söyler.(T.D.T.D.Sayı:8 15.08.1987 C.KUTAY)

Mustafa Kemal, “Havza halkına sivil giyinmiş olarak veda etti. Böylece, askeri değil, sivil direnmenin de söz konusu olduğunu göstermek istemişti. Şehrin dışındaki köprüde kendisini bekleyen arabasına kadar halkla beraber yürüyererek gitti.”

Havzalılar, Mustafa Kemal’i Amasya’ya uğurlarlar, ancak işler değişir... Yolda kendilerine ulaştırılan bir istihbarat nedeniyle, o tarihte Bayram Efendi’ye ait olan Merzifon yolu üzerindeki (SEKİZGÖZ UN FABRİKASI’NDA) konaklar. Burada verilen molanın resmi gerekçesi olarak, “Ankara’dan Havza’ya Mustafa Kemal’i ziyarete gelen Fuat Paşa ve maiyetindekilerin beklenmesi” gösterilir.

Bu konaklamanın gerçek nedeni ise, o sıralarda Havza -Merzifon arasındaki bölgede faaliyet gösteren Rum Çeteleri’nin pusu kurmuş olduğudur. Bu konuda Bayram Efendi’nin gelini Hayrunnisa Hanım’ın anlatıklarına göre, o gece bu fabrikada bulunan çiftlik evinde konaklayan Mustafa Kemal, bu yüzden 13 Haziran 1919’da Amasya’ya gider. Bu anıyı destekleyen kaynakların en önemlisi de N. Ekici, D. Bayladı ve M. Alptekin tarafından kaleme alınan “Cumhuriyete Kan Verenler” isimli eserde Talat Haksal’ın anlattıklarıdır.

Necdet Yurdakul’un, “Mustafa Kemal’de Milli Mücadele Ruhu”(s.80) adlı eserinde:

“-.... Amasya’ya telgraf çekerek,”Bildirdiğim zamandan ancak, 24 saat sonra geleceğim” diyor... Gecikmesinin sebebi de şudur: Atatürk’e geçeceği yolun Pontus Çeteleri tarafından tutulduğunu haber vermişler. Bunu Süreyya Bey’e iletiyorlar. Süreyya Bey de gerekli tertibatı alarak, Mustafa Kemal’in sağ-salim gideceği yere ulaşmasını sağlıyor.” (Anıda adı geçen Süreyya Bey, kendi kurmuş olduğu bir örgütle, Samsun yöresindeki Rum Çeteleri ile mücadele eden genç bir subaydır.”Topal Süreyya” diye anılır.”

13 Haziran 1919’da Havza’dan ayrılan Mustafa Kemal, 24 Eylül 1924’te ikinci , 18 Eylül 1928’de üçüncü ve son olarak 22 Kasım 1930’da dördüncü kez Havza’yı ve Havzalılar’ı onurlandırmışlar ve 24 Eylül 1924 tarihinde, Havza’yı ziyaretinde Havzalılar’a şu şekilde hitap ederek, Havza ve Havzalılar’ın adını Cumhuriyet tarihimize altın harflerle yazmışlardır:

 Havzalılar!
Sizinle en elemli ve yeisli günlerde tanıştım, aranızda günlerce kaldım, bana mazinin hatıratını hatırlatan şu daire içinde kıymettar mesai muavenetinizden pek müstefit oldum. Eğer Havzalıların o samimi ve metin hüsn-ü kabulleri olmasa ve eğer Havza’nın nafi ve şifalı kaplıcaları ahval-i sıhhıyem üzerinde müsbet bir te’sir bırakmasaydı, emin olunuz ki İnkılap için çalışamayacaktım. Bundan dolayıdır ki Havza’ya ve Havzalılara çok borçluyum. Kalbi rabıtamı ebediyen saklayacak ve sizi hiç unutmayacağım.
  
MUHTEREM HAVZALILAR!
ilk cür’eti, ilk cesareti gösteren, ilk teşkilatı yapan sizlersiniz. İnkılap ve Cumhuriyet tarihinde kahraman Havza’nın ve Havzalıların büyük bir yeri vardır.
-son-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder