13 Temmuz 2006 Perşembe

Türkler'den Önce Samsun



Ertuğrul ÇEPNİ
Samsun, Anadolu'nun en eski uygarlıklarına tanıklık etmiş yerleşim merkezlerinden birisidir. Şehir, M.Ö. 7 yy.'da kolonistler (Miletos) tarafından kurulmuştur. Samsun'un ilk insanlarının Gaskalar olduğu mahalli kazılarda bulunan eşyalardan anlaşılmaktadır. Buraya daha önce gelenlerle birleşerek Mert ırmağı ağzında küçük bir kent kurmuşlardır. Gaskalar daha sonra Hitit egemenliğine girerek yok olmuşlardır. Bundan sonra Samsun bir Hitit şehri olmuştur ve yazılı tarihi böylece başlamıştır. Hititler de M.Ö. 1200 yıllarında Frigler tarafından yıkılmıştır. Samsun tarih boyunca Frigyalılara, Romalılara, Bizanslılara, Selçuklulara ve Osmanlılara da yurt olmuştur.

Samsun Bölgesinde ilk insan izlerinin Tekkeköy'de ortaya çıktığı tesbit edilmiştir. Buradaki mağaralarda ve düz yerleşim yerlerinde yapılan kazılarda Paleolitik (Eski Taş Devri- M.Ö. 600.000 10.000) ve Mezolitik (Orta Taş Devri-M.Ö. 10.000-8000) çağa ait eserler bulunmuştur.

Samsun Bölgesinin M.Ö. 5. bin sonunda başlayarak Kuzey Yunanistan, Bulgaristan ve Ege adaları ile sıkı bir ilişki içinde olduğu, bu ilişkilerin kıyı gemiciliği ile sağlandığı ve Geç Kalkolitik çagda (M.O. 3500-3000) bu ilişkilerin orta Anadolu'ya kadar uzandığı tespit edilmiştir.

Bu bölgedeki açık hava yerleşmelerine en erken Geç Kalkolitik çağda (M.Ö. 4000-3200) rastlanır. Geç Kalkolitikten Demir çağına (M.Ö. 1200-600/ 580 kadar uzanan zaman dilimi içinde yörede tespit edilen yerleşme saysı 80'e yakındır. Bunlardan Geç Kalkolitik- İlk Tunç çağına M.Ö. (3200.2100) tarihlenen yerleşmeler Bafra, Kavak, Havza dolaylarında, Orta Tunç çağına M.Ö. (2100-1600) tarihlenen yerleşmeler ise Bafra'nın batı ve güneyinde yoğunluk kazanır.

 Geç Kalkolitik ve Tunç çağlarının tespit edildiği Tekkeköy, Dündartepe, Kaledoruğu ve İkiztepe'de yapılan bilimsel kazılarda tüm yerleşmelerin köy karakterinde olduğu ve küçük topluluklar tarafından kurulduğu anlaşlmıştır. Halk ahşap evlerde oturmakta avcılık, balıkçılık ve hayvancılık yaparak geçimlerini sağlamaktadır.

 Hititler'in başkenti Boğazköy'de bulunan tabletlerden öğrenildiğine göre de Son Tunç Çağı'nda (M.Ö. 1600-1200) bu bölgede yabani bir kavim olan Gaskalar'ın oturduğu belirtilmektedir.Bu kavim Hitit ülkesine sık sık akınlar düzenlemiş M.Ö. 15.yy. başlarında Boğazköy'ü ele geçirip yakıp yıkmışlardır.

Grek mitolojisi ve antik yazarların notlarından anlaşıldığına göre Greklerin Karadeniz kıyıları hakkında M.Ö. 8.yy. sonunda bilgi sahibi oldukları görülmektedir. *İlk Tunç Çağı eserleri (Bafra İkiztepe)*

 M.Ö. 8. yy. sonunda Kafkaslar yoluyla Doğu Anadolu Bölgesi'ne giren Kimmer'ler, Güney Karadeniz kıyılarında yaşayan halklar üzerinde büyük etkiler bırakmışlardır. M.Ö. 7. yy'ın ilk çeyreğinde, Frig devletini yıkan Kimmerlerden bir kol Karadeniz Bölgesi'ne yönelerek, Sinop'u tahrip ederler; daha sonra bu bölge, Kimmerlerin ana yerleşme merkezi olur. M.Ö. 6. yy. başında Kimmerler giderek güçlerini kaybederler.

Grekler, Amisos yöresine geldiklerinde Kızılırmak ile Terme arasında yaşayan ve Beyaz Suriyeli yahut Kappadokialı adını verdikleri bir halk ile karşılaşırlar. Ancak yeterli yazılı belge olmadığından bu yörede yaşayan halkın çok karışık olduğu kabul edilmektedir. Kızılırmak'ın batısındaki bölgede Greklerin Paphlagonlar dediği halk yaşamakta, Themiskyra'dan (Terme) doğuya doğru ise Amazonlar, Khalybler, Tibarenoslar ve Mossynoikoslar adı verilen halk toplulukları bulunmaktadır.

Bazı eski Yunan kaynaklarında M.Ö. 1200 yıllarında, Samsun ve civarında, Amazon adı verilen efsanevi kadın savaşçılarının yaşadığı ve kendi topraklarına asla yabancı erkek sokmadıkları yazılıdır. Amazonlar'ın bugünkü Çarşamba ve Thermodon (Terme Çayı) kıyısında kurmuş oldukları THEMİSKYRA kentinde yaşamışlardır.

Oklarının yaylarını iyi çekebilmeleri için kadınların çocukken sağ memelerini kestiklerini ve bundan dolayı kendilerine ""memesiz"" demek olan ""AMAZON"" adının verildiği söylenir. Yunan mitolojisinde ise Amazonlardan, savaş tanrısı ARES ile iyiliksever HARMONIA'nın (Afrodit) çocukları olarak bahsedilir.

Göçebeliğin hakim olduğu avcı ve toplayıcı yaşam tarzından yerleşik hayata geçilmesi ve tarımın başlamasıyla ortaya çıkan artı ürün, toplumlara bolluk ve bereketi getirmiştir. Bereket ise kadınla simgeleşmis ve böylece bereket tanrıçası ""KYBELE"" ortaya çıkmıştır. Yerleşik hayata geçiş kadınların toplumdaki yerini etkilemiş, kadının saygınlığını ve etkinliğini artırmıştır. Kadının statüsünün yükselmesi, bazı toplumlarda ana erkil yaşam tarzını doğurmuştur. Amazonlar işte bu ana erkilliğin savaşçı şekline bürünmüş Anadolu'daki temsilcileridir. Kadınlara verilen önemi simgelediği içindir ki Ana Tanrıça KYBELE'ye tapmaktadırlar.

Amazonların ilginç yaşam felsefeleri çeşitli kaynaklarda çarpıcı olarak gösterilmiştir. Günlük yaşamlarında erkekleri yanlarında işçi ve uşak olarak bulundurdukları, nesillerini devam ettirebilmek için savaşlarda esir aldıkları erkeklerle beraber oldukları, sonradan da onları öldürdükleri söylenegelmektedir. Törenlerinde bir erkekle beraber olabilmek için en az üç erkeği öldürmeleri kuralı ve bu ilişkilerden doğan erkek çocukları sakatladıkları, öldürdükleri ya da babalarına verdikleri, kız çocuklarını ise at sütü ve kudret helvası ile besledikleri ve güçlü yetiştirdikleri bilinmektedir. Dünya'nın yedi harikasından biri olan ARTEMİS TAPINAĞI ile ilişkili oldukları ve tapınağı Amazonların yaptırdıkları ya da orada rahibelik ettikleri, tapınağa adak olarak kestikleri memelerini sunmaları efsanelerde anlatılmaktadır. Amazonların Yunan güzel sanatlarında yer alan figürlerinde sağ omuzlarından aşağı doğru indirip, kalça üzerinden bir şeritle bağladıkları hafif bir giysi giydikleri, başlarına Yunan miğferi taktıkları, kol, bacak ve ayaklarını ise çıplak bıraktıkları görülmektedir. Asyalılar gibi giyindiklerinde ise vücutlarını boyunlarına kadar sıkı sıkıya örtüp, bir çeşit mayo giydikleri, başlarına ise Frigya başlıkları taktıkları ifade edilmektedir. Amazonların atların üzerine semer yerine yanlızca bir örtü örttükleri ve atın üzerindeyken çok güzel ok atıp mızrak fırlattıkları bilinmektedir.

Tarihin ilginç ve çekici kadın savaşçıları olan Amazonlar tarih boyunca güzel sanatlara da konu olmuştur. M.Ö. 5. yüzyıl'da Amazon heykeli dikilmesi için bir yarışma açılmıştır. Bu yarışmaya katılan sanatçıların hazırlamış olduğu Amazon kadını heykelleri günümüze kadar ulaşmıştır. Bu eserlerin en meşhurları ""Berlin"" ve ""Roma Capitolune"" müzelerinde yer alan ""Yaralı Amazon"" heykeli ile Vatikan'daki ""Amasone Mattei"" heykelleridir. Ayrıca Rubens'in ünlü ""Amazon savaşçısı"" isimli tablosu da en tanınmış eserlerden biridir.

Antik kaynakların bildirdiğine göre Amisos, Greklerden önce kurulmuş bir yerleşme idi. Amisos'un ilk adının Enete olduğu bildirilmektedir.Daha sonra Miletos'lular tarafından bu yerleşme M.Ö. 6. yy. başında zapdedilerek kolonize edilir. M.Ö. 6. yy. ilk yarısında Kappadokialılar gelip Amisos'a yerleşirler. M.Ö. 6. yy. ortasında Kappadokialı lider;Phokaialıların (Bugünkü Foça Şehri) Amisosta yerleşmelerine izin verir. M.Ö. 437'de daha önce Atina'dan Sinop'a gelenlerden bir grup Athenokles liderliğinde Amisos'a yerleşir ve adını Peiraieos olarak değiştirir. Amisos kentini kuran Grekler, diğer kentlerde olduğu gibi cadde ve sokaklar, meydanlar, evler, tapınaklar, dini ve sivil yapılar inşa etmiş kent meydanlarını heykellerle süslemişlerdir.

M.Ö. 6. yy. ortalarında Persler'in Anadolu'yu egemenlikleri altına alması sonucu Amisos'un da diğer Grek şehirleri gibi Persler'e vergi ödedikleri tahmin edilebilir. M.Ö. 4. yy. başlarında Amisos, Kappadokia Satrabı Damates tarafından alınır ve böylece Pers egemenliği altına girer. Büyük İskender'in M.Ö. 334'te Persler'i yenmesiyle Anadolu'daki Pers egemenliği sona erer ve Amisos'a bağımsızlık verilir.

Büyük İskender'in ölümünden sonra İskender'in katibi Eumenes'e Kappadokia ile Paphlagonia-Pontus satraplığı verilir. Eumenes'in ölümünden sonra Kassandros M.Ö. 315'te Amisos'u kuşatır. Antigonos, yeğeni Ptolemaios'u göndererek şehri kurtarır ve satraplığı tekrar kurar.

Amisos M.Ö. 302'de Pontus Kralı Mithridates Kitistes zamanında Pontus egemenliği altına girer. Pontus Kralı Mithridates II (255-220) zamanında Amisos zaptolunur. Mithridates Filopator'un M.Ö. 120'de öldürülmesi üzerine, karısı Laodikeia Stefan Gölü (Ladik gölü) kenarında Laodikeia (Ladik) adlı yeni bir başkent kurdurur. Amisos, Mithridates VI. (120-63) zamanında en parlak dönemini yaşar. Şehrin yakınına ayrı surlarla Eupatoria adlı yeni bir mahalle yaptırır. Pontus Krallığı ile Roma İmparatorluğu arasında uzun süren savaşlar süresinde, Roma generallerinden Lucullus Amisos önüne gelince şehrin teslim olmasını ister. Ancak Amisoslular bu teklifi rededer. Şehrin hücumla zapt edilemeyeceğini gören Roma generali askerlerini Eupatoria banliyösü etrafına toplayarak burayı ele geçirir. Banliyösü düşünce Amisos tamamiyle kuşatılarak M.Ö. 71 sonbaharında ele geçer. İnsanlar öldürülmüş, yağmalanan şehir harabe haline gelmiştir. Lucullus hayatta kalanlara hürriyetlerini vererek şehrin yeniden yapılanması için emir verir. Lucullus'tan sonra yerine geçen Pompeius M.Ö. 64 ilkbaharında Amisos'a gelerek yeni düzenlemeler yapar. Amisos'a Saramene, Gazelonitis, Themiskyra ve Sidene bölgeleri verilir.

Mithridates'in oğlu Pharnakes II Roma'nın iç karışıklıklarından yararlanarak M.Ö. 44' te Amisos'u uzun mücadeleler sonunda fetheder. Caesar, Pharnakes II'yi Zile'de yenerek Amisos'a bağımsızlık verir. M.Ö. 44' te Caesar'ın öldürülmesiyle imparatorluğun doğuşunu alan Antonius Küçük Asya'da yeni düzenlemelere gider. Amisos, Amaseia ve Neopolis şehirleriyle birlikte krallara verilir. M.Ö. 36'da Antonius, Amisos'u Tiran Straton'a verir. M.Ö. 31'de Oktavianus Antonius'u Actium'da yener ve Amisos'taki Tiranı kovar. Şehre bağımsızlık verir. Çeşitli imparatorlar döneminde çıkan karışıklıklara Amisos şehri karışmaz. Roma İmparatorluğu ikiye bölününce Bizans Devleti'nin payına düşen kent Amisos adıyla bir piskoposluk merkezi olur. M.S. 10. yy'da İmparator Konstantin Porphyrigenistos'un bir emrinde şehrin adı Amnisos olarak geçer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder