13 Temmuz 2006 Perşembe

Kafatası Ameliyatlarıyla Ünlü İkiztepe Cerrahları


Binlerce yıl önce Tunç Çağı'nda, Karadeniz'de hekimler, kafatası ameliyatı yapıyorlardı. Üstelik bu ameliyatlar başarılıydı!

Karadeniz, 4500 yıl önce... İlk Tunç Çağı'nda yaşayan tarih öncesi kahramanımız şiddetli baş ağrısından yakınıyor. Bu dayanılmaz ağrı gözlerinden yaş getirecek kadar kuvvetli. Yaşadığı kasabanın ileri gelenleri endişeli. Bir çare arıyorlar. Kimi büyücü sihirbazların peşinde, kimi de İlk Tunç Çağı'nın hekimlerinden medet umuyor. Hekimlik kavramı sizi şaşırtmasın.

Elbette 4500 yıl önce ne tam teşekküllü hastaneler, ne bu hastanelerin çoğunda olduğu gibi uzayıp giden hasta kuyrukları, ne de çeşit çeşit sağlık sigortası vardı. Ama arkeologlar, tıbbın öyküsünün tarihöncesi çağlara kadar uzandığına emin, çünkü Anadolu'da bazı merkezlerde uzman hekimlerin kafatası ameliyatı yaptıkları biliniyor.

Prof. Dr. Metin Özbek, birkaç yıl önce yaptığımız bir sohbette dünyada en eski "kafatası delgi ameliyatı"nın (trepanasyon) Anadolu'da Aşıklı neolitik köy yerleşmesinde İ.Ö. 10 bin yılında yapıldığından söz etmişti.

Kafatası ameliyatları, tıp tarihinde bilinen en eski ameliyat türü. İlkel kabilelerde başından yaralanan kişiye ya da başdönmesi, sara, bayılma nöbetleri geçirenlerin kafalarına, beyinde yaşadığına inanılan kötü ruhlar ve cinlerden arınması için delik açıldığı biliniyor. Amaç, kötü ruhların bu delikten çıkmasını sağlamak.

İşte bu kafatası ameliyatının İlk Tunç Çağı'ndaki bir başka önemli merkezi, bugün Orta Karadeniz bölgesinde bulunan İkiztepe ören yeri. İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Önder Bilgi kazıyor İkiztepe'yi.

Bilgi ve ekibi, tıp tarihi açısından çok önem taşıyan kafatası ameliyatlarıyla ilgili 13 kafatası bulmuşlar. İlk Tunç Çağı'nda yapıldığı bilinen bu ameliyatlar, genellikle yaralanmalar ve enfeksiyonlara bağlı olarak uygulanmış. Fizik antropologların incelemeleri bu öncü cerrahların epey başarılı olduğunu ortaya koymuş; çünkü dönemin teknolojik olanakları dikkate alındığında operasyon sonrası hastaların en az beş yıl yaşadıkları görülmüş.

İkiztepe ören yeri, deniz seviyesinden 20 metre yükseklikte. Bafra Ovası'nın batı kenarını sınırlayan alçak tepe sıralarının en kuzeydeki uzantısı. Ören yeri iki büyük, iki küçük tepeden oluşuyor. Bütün bu tepeler, değişik kültür katları içerdiği için, arkeologlara yeterince bilinmeyen Karadeniz arkeolojisi açısından önemli bilgiler sağlayacak gibi görünüyor.

Bu önemli merkez, aynı zamanda Anadolu'da İlk Tunç Çağı'nın en büyük mezarlık alanına sahip. Geniş bir alana yayılan mezarlık, 1000 metrekarelik bir alan kaplıyor. Önder Bilgi, İkiztepe'de ortalama yaşam süresinin 25 yaş olduğundan söz ediyor. Ama sayıca az da olsa 70 yaşına kadar yaşamayı başarmış İkiztepeliler de var.

Şimdiye kadar 700'e yakın toprak tipinde mezar çıkarılmış. İkiztepe'nin gömü geleneğinde ölüler mezarlara kolları iki yanda olmak üzere sırtüstü yatırılmış. Anadolu ve Yakın Doğu uygarlıklarındaki mezar geleneklerinde olduğu gibi, İkiztepe halkı da kaybettikleri yakınlarının mezarlarına onun değerli eşyalarını koymayı ihmal etmemiş. Ölen kişinin gittiği öbür dünyada işine yarayabileceği düşünülerek konulan bu eşyalar arasında tunçtan yapılmış silahlar, aletler, takılar, semboller, pişmiş topraktan kaseler, kadın figürinleri, çıngıraklar, taş kolyeler, bileytaşları bulunmuş.

Önder Bilgi'yle İkiztepe üzerine sohbet ederken Bilgi, kadın ve küçük boğa figürinleri hakkında ilginç bir yorumda bulunuyor. Ona göre sözkonusu figürinlerin varlığı, İkiztepe halkının ana ve bereket tanrıçaları ile erkek gücünü temsil eden boğaya taptıklarını ortaya koyuyor.

İkiztepe'de İlk Tunç Çağı'nda yaşayan halkın Hint-Avrupa kökenli olduğu biliniyor. Ama fizik antropologlar, İkiztepe mezarlığında bulunan iskeletleri inceleyince bu halkın kökeni hakkında da az da olsa bir fikir edinmişler. Antropolojik araştırmalar bizlere burada yaşayan halkın Akdeniz ırkının özelliklerini taşımadığını söylüyor öncelikle. Antropologlara göre İkiztepe halkı, Anadolu'da Alacahöyük ve Horoztepe mezarlıklarındaki iskeletlerden tanınan Orta Anadolu ırkından da farklı. Tahminler, İkiztepelilerin hem Güney Rusya ve Bulgaristan hem de Kafkasya halklarıyla aynı ırktan olduğu yönünde.

İlk şehir devletlerinin kurulmaya başladığı, uzman mesleklerin hızla yayıldığı İlk Tunç Çağı'nda İkiztepe'de halk tarımdan çok hayvancılık, avcılık ve balıkçılıkla uğraşıyordu. Kazılarda bol bulunan hayvan kemiği ve kılçık kalıntıları bu savı destekliyor. Yemek yemek ve içki içmek için pişmiş toprak kapları tercih etmişler ve bu mutfak kaplarını dönemin modasına uygun olarak beyaz boya ve oyuk çizgilerle bezemişler.

İkiztepe'de tekstil endüstrisinin varlığı da biliniyor. Pişmiş topraktan ağırşak, dokuma tezgâhı ve taraklar kumaş dokuduklarını yansıtıyor. Kazılarda bulunan 1400 dolayında madeni eser, İkiztepe halkının maden sanatında bir hayli yol aldığının kanıtı. Samsun Arkeoloji Müzesi'nin vitrinlerindeki madeni eserler arasında tunçtan yapılmış silahlar, çeşitli takılar ve aletler İkiztepelilerin Anadolu'daki çağdaşlarından epey ileride olduklarını sergiliyor.

Ekonomisi, tıbbi uygulamaları ve maden sanatıyla ileri bir konumda olan İkiztepelilerin nasıl evlerde oturdukları da ayrı bir araştırma konusu. Arkeologlar şimdiye kadar taş veya kerpiç temeller ve duvarlara rastlamamış. Bu nedenle İkiztepe'de yapıların ahşaptan inşa edildiği sanılıyor.

İkiztepeliler, evlerin inşasında işlenmemiş ağaç gövdeleri kullanmışlar ve bunları içten ve dıştan kille sıvamışlar. Hemen her evde büyük fırınlar var. İlk Tunç Çağı halkları bizim gibi stresle iç içe yaşamıyordu kesinlikle. Ne insanı boğan kalabalık bir nüfus vardı, ne çevre kirliliği insan hayatını bugünkü kadar tehdit ediyordu.

Karadeniz'de yaşayan prehistorik çağ insanlarının hayatını hayal edersek, belki çetin doğa koşullarıyla daha çok uğraşıyorlardı ama hiç süphesiz daha sakin ve mutlu bir hayat sürüyorlardı. İkiztepe kazıları sürdükçe gelecek yeni bulgular, onların sessizliğe gömülü hayatlarının sırrını biraz daha fısıldayacak bize.

Not: İkiztepe kazıları
Samsun'a 55 kilometre uzaklıktaki İkiztepe ören yeri, 1940 yılında keşfedildi. İlk sistemli kazıları 1974'te Prof. Dr. Bahadır Alkım başlattı. 1981'den bu yana İkiztepe kazılarını, Kültür Bakanlığı adına İstanbul Üniversitesi ÖnAsya Kültürleri Bölümü'nden Prof. Dr. Önder Bilgi ve ekibi yürütüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder