10 Temmuz 2006 Pazartesi

Gazi Arif ZENGİN


Aramayana kızmam mutlaka işleri çoktur.
Samsunlu Gazi Arif Zengin, 1917 yılında Osmanlı ordusunda başladığı askerliği Mustafa Kemal'in ordusunda tamamlamış. 107 yaşında. İlgisizlikten yakınıyor ama kimseden şikayetçi değil: Onlar memleketi kurtarmak için uğraşıyorlar

ALAÇAM' dan Samsun'a yol kısa; 75 kilometre ama bu mesafe yürümek için uzun. Arif Zengin ve annesi Halime, bu yüzden sabahın erken saatlerinde yola çıkmışlar. "Nenemle yürüye yürüye gittik Samsun'a. Çantamı sırtıma aldım; çamur, derya her yan. Köprü yok o zaman. Dalların üzerinden geçtik dereyi, Samsun'a vardık, askere teslim oldum."

Alaçam'ın Doyuran Köyü, Karadeniz kıyısında yemyeşil, büyük bir köy. Kurtuluş Savaşı Gazisi Arif Zengin'in evi, 80 yıl önce olduğu gibi traktörler, kazlar, ördeklerle dolu köy meydanına bakıyor. Sadece ev restore edilmiş, yenilenmiş. Zengin ailesi kapıda karşılıyor bizi. Gazi babaları ise salonda divanda yatıyor. Bizi görünce, kalkıp kucaklıyor. Sonra kızlarına seslenerek bir şeyler söylüyor. Gazi madalyası takılı ceketi geliyor hemen.

Arif Zengin, 1917'de, 21 yaşındayken askere gitmiş. 1. Dünya Savaşı sürüyor hala. Osmanlı ordusu dört bir yanda savaş veriyor. Arif Zengin, Samsun'da askere alındıktan bir süre sonra savaşın en sıcak bölgelerinden biri olan Edirne'ye gönderiliyor. 107 yaşındaki Arif Zengin'in askerliğin ilk günlerine dair hatırladığı ve anlatabildiği bilgiler bu kadar. Samsun ve Edirne'de eğitim yaptığını, Balkanlarda çatışmalara katıldığını, kızları ve damadı anlatıyor. "Makedonya taraflarına gitmişler, orada Fransızlarla çarpışmışlar. Çok kayıp vermişler. Çok arkadaşlarını kaybettiğini söylerdi."

Onlar anlatırken yaşlı Gazi de güç duyulur bir sesle söze giriyor: "Teyzemin oğlunu sırtımda taşıdım, onu yere bırakır gavura ateş ederdim." Ve seksen yıl öncesi için gözlerinde yaşlar beliriyor, önce ağır ağır sonra birbiri ardınca dizlerine düşüyor gözyaşları. Sarıkamış'tan, Trablusgarp çöllerine kadar uzanan bir coğrafyada, yitip giden arkadaşlar için ağlıyor. "Ne oldu babam, niye ağladın? Hiç böyle etmezdin" diyor kızı ama o başı önde dalıp gidiyor bir süre. Aynı bölükte savaştıkları teyze oğlunun vurulmasını kızı anlatıyor; "Eskiden anlatırdı, top mermisi ayağına gelince ayağı kopmuş teyze oğlunun. Babam aylarca sırtında taşımış. Teyze oğlu kaçmak istemiş, seni ayağından vururum demiş ona."

Arif Zengin 5.5 yıl boyunca Trakya ve Batı Anadolu'yu karış karış dolaşıp cepheden cepheye koşmuş. "Çook savaştık, çoook" diyor arada bir. Biz konuşurken arada anılarından çıkıp birkaç cümleyle katılıyor: "Yalınayak yürüdük, ayağımızda ayakkabı yoktu. Atatürk geldi 'benim askerlerim bunlar' dedi. 'Ben de askerlik yapıyorum, ben de aynı şeyleri giyiyorum idare edin biraz' dedi."

İnönü'yü de hatırlıyor: "Hiç durmazdı, devamlı askerle gezerdi" Başka neler hatırladığını sorunca "Bu kadar. 80 sene geçti akılda kalır mı?"diye paylıyor bizi. Ama büyük savaşı top sesleriyle hatırlıyor Arif Zengin. Başkomutan'ın taarruz emrinin ardından düşman cephesinin yoğun top ateşiyle yıkıldığını anlatıyor: "Bizim topçular hazır bekliyordu, emir geldi verdiler topu, verdiler topu. Düşman kalmadı, hepsi kaçmaya başladı. Biz de peşlerinden İzmir'e kadar gittik. Çok esir aldık Yunanlılardan."

SavaŞ sonrası Samsun'a köye dönmüş Arif Gazi. Madalyasını takmış, gazilik kartını almış, tarlada işinin başına geçmiş. Büyük savaşın ardından bu kez yaşam savaşına başlamış, diğer gaziler gibi. O da her yıl bayram ve kurtuluş günü törenlerine en ön saflarda katılmış. O yılları kızı anlatıyor: "Çok ilgi gösterirlerdi babama, törende ön sırada valinin, kaymakamın yanında tutarlardı." "Ya bugün" deyince Yaşlı Gazi söze giriyor: "Hiç ilgilenmiyorlar, ne arayan var ne soran. Eskiden tören için gelirlerdi, şimdi o da yok." O da ilgisizlikten yakınıyor ama bu bir şikayet değil: "Ama kızmıyorum. Niye kızacağım? Onların işleri çok, yoktan var ediyorlar memleketi, o yüzden bir şey demem."

Gazi Arif Zengin, hala Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında hissediyor kendini. Kanaatkar, sabırlı ve itaatkar. Aradan geçen 80 yıla rağmen kimseyi sorumlu tutmuyor, kimseyi suçlamıyor. Ülkenin durumu için "Düzelecek inşallah" diyor kimbilir kaçıncı kez. Kurtuluş Savaşı'nda karşı cephede yer alan Yunan askerlerinin bugün gazi maaşı olarak yaklaşık 2.5 milyar lira aldığını söylemiyoruz. Duysa, anlasa, ne der acaba? Kızar, öfkelenir mi? Yoksa, yine sessizce bakar ve dalar gider mi?


Ayrıca Bakınız;

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder