28 Temmuz 2006 Cuma

Bandırma, Samsun'a Demir Attı



/Yavuz DONAT
Samsun'a, 17/07/2003 saat 14.30'da girdik.
Saat 15.00'te ise "Bandırma Vapuru"ndaydık.
Atatürk ile 18 arkadaşını 19 Mayıs 1919'da Samsun'a getiren geminin "bire bir kopyasında."
"Müze-Gemi"nin sorumlusu, Makine Mühendisi Ali Akkaya bizi bekliyordu.
"Şurası, Atatürk'ün yattığı yer" dedi.
"Burası, kaptan köşkü."
"Geminin alt katında konferans salonu var, orayı da görün."
"Bakın, burası da Atatürk'ün heykelinin bulunduğu oda."
****

1925'te "satılan" ve satın alan kişi tarafından Haliç Tersanesi'nde dört ay içinde "sökülüp, yok edilen" Bandırma, Samsun'da "diriltilmiş."
"Gelen, giden" çok. Yerli de var, yabancı da. Ali Akkaya gelenleri anlatıyor.
Kimler yok ki?
"Bir otobüs dolusu İsrailli geldi."
"Sayın Devlet Bahçeli geldi."
"Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek'in gelecekleri söylendi... Ama son anda, Ankara'ya dönmesi gerekmiş... Gelemedi... Fakat eşi gemiyi ziyaret etti... Çok duygulandı.
Bandırma'yı görüp de, içini gezip de duygulanmamak mümkün mü?
****

Bir "odaya" girdik. Atatürk çalışıyor.
Solunda, 3. Ordu Komutanı Kurmay Albay Refet Bey. (General Refet Bele.)
Bize denildi ki
- Siz de Refet Paşa'nın yanına oturun... Resminizi çekelim.
****

47.40 metre boyunda, 6.83 metre genişliğinde ve 4.27 metre yüksekliğindeki Bandırma, Samsun'a demir atmış. Bandırma'nın güvertesinden Samsun'a bakıyoruz. Ve aşağıdakiler...
Denize girenler... Piknik yapanlar... Parkta dolaşanlar... Hayran, hayran Bandırma'ya bakıyorlar.
- Ali Bey... En çok hangi kesim geliyor?
- Gençler Yavuz Bey... Yurdun her yerinden gençler... Kızlı, erkekli... Gençler büyük Ata'ya öylesine hayran, öylesine bağlı ki.
Yerel seçimin anahtar sorusu
Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz'ın "aniden işi çıkmış."
Samsun dışındaydı. Görüşemedik.
Ama "neler yaptığını" gördük.
Ve kendi, kendimize şunu sorduk
- Sahi... MHP'li veya DYP'li ya da ANAP'lı Belediye Başkanları şimdi ne yapacaklar?
Başarısız olanlar "elbette gidecekler."
Ama ya başarılılar?
Örneğin Karadeniz Ereğli'nin başarılı Belediye Başkanı Halil Posbıyık.
Kendisinin "süksesi" yerinde.
Fakat, partisi "ANAP."
ANAP'ın süksesi için "aynı şeyi" söylemek zor. Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı da öyle. Samsun'a "sınıf atlatmış."
Parklar, bahçeler... Sahil düzenlemeleri...
Temiz deniz...
Samsun'un ortasında bir "balıkçı barınağı" var. Biz Samsun'dayken, burası yıkılıyordu.
İyi ki yıkılıyor.
Barınak, "foseptik çukuruna" dönmüş.
Mikrop saçıyor. Eskiden, kentin kanalizasyonu denize akıyordu. Şimdi akmıyor. Sevgi Parkı'nda kahve içtik. Deniz kenarında.
Gördüğümüz tek çirkinlik "kentin ortasında kalmış olan limandı... Limana kömür taşıyan trendi."
Ah keşke liman "kentin biraz dışına taşınabilse." O zaman Samsun "bir sınıf daha atlayacak."
Biz dönelim yine "Başkan konusuna."
"Kilise kavşağına" tünel yapmış.
Trafiği rahatlatmış. Ağabağlı Caddesi'ne "köprü" yapmış.
Çevreyi rahatlatmış.
Çarşıda, esnafa sorduk
- Seçimde ne olacak?
Çok kişiden şu yanıtı aldık
- Yavuz Bey, Başkan ne yapacak?
"Yani" diyecek olduk. Ve gördük ki... Başkan'ın "reytingi" ile, mensup olduğu ANAP'ın "reytingi" arasında dağlar kadar fark var.
Gerçekten, Samsun'un ANAP'lı Başkanı ne yapacak?
Adana'nın ANAP'lı Başkanı Aytaç Durak ne yapacak?
Soruyu uzatabiliriz?
Gaziantep'in başarılı ama bağımsız Belediye Başkanı Celal Doğan ne yapacak?
Doğupark, Batıpark ve Bürokrasi
Samsun'un doğusunda "Doğupark" var. 200 bin metrekare. Batısında "Batıpark" var.
750 bin metrekare.
Bu iki parkın arası yedi kilometre.
Belediye, bu yedi kilometreyi "gezi alanı" haline getiriyor. Beş kilometresi bitmiş.
Kimi yürüyor, kimi koşuyor.
Sabahları bir "hoca" ve karşısında yüzlerce Samsunlu, aerobik yapıyor.
Kadın, erkek, her yaşta insan. Gecenin geç saatlerine kadar herkes burada.
****

Doğupark, çoktan tamamlanmış.
Kimi piknikte, kimi parkın önündeki denizde. Ama Batıpark henüz tamamlanmamış.
Neden diye sorduk.
Büyükşehir Genel Sekreteri Kenan Şara "bürokrasi" dedi.
Öyle bir bürokrasi ki "komedi filmi gibi."
****

Batıpark, denizin doldurulmasıyla kazanılmış bir alan.
Deniz, 1980'lerde doldurulmaya başlandı.
Sonra da "Kıyı Kenar Yasası'na göre" imar planı yapıldı. Buna göre, denizden kazanılan alan "fuar" olacak, "yeşil alan" olacak.
Ve plan 2000 yılının Eylül'ünde, onay için, Bayındırlık Bakanlığı'na gönderildi.
****

Bakanlık, "bu yer tarım arazisi midir" diye, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'ne sordu.Köy Hizmetleri "sözü edilen yerin tarım arazisi olup olmadığını" araştırırken...
Danıştay bir karar verdi
- Bundan sonra, böyle konulara Köy Hizmetleri değil, Tarım Bakanlığı bakacaktır.
Bunun üzerine Bayındırlık Bakanlığı, Tarım Bakanlığı'na sordu
- Burası tarım arazisi midir?
****

Deniz "toprakla doldurulmaz."
"Kayalarla" doldurulur.
Böyle bir yer "tarım arazisi olabilir mi?"
Ama bürokrasi bu.
İlle de "oraya, buraya soracak."
Sonunda, Tarım Bakanlığı cevap verdi
- Tarım arazisi değildir.
****

"İş" yine bitmedi.
Bayındırlık Bakanlığı bu kez "Deniz Kuvvetleri'ne" sordu
- Bu bölgede deniz doldurulabilir mi?
Deniz Kuvvetleri "anında" yanıt gönderdi.
- Doldurulmuş olan bir yerin, doldurulup doldurulamayacağının bize neden sorulduğunu anlayamadık.
****

Ve sonunda Bayındırlık Bakanlığı "planı onayladı."
Mayıs-2003'te. 2 yıl 8 ay sonra.
****

Eskişehir Belediye Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen "bürokrasi hazretlerinden" dert yanmıştı.
Yakındığı kadar varmış.
Çatmaoluk zor durumda
Faruk Yücel. 15 yıl, Samsun Ziraat Odası Başkanlığı'nı yaptı. Yedi yıl da, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanlığı'nı. Çoktandır görmüyorduk.
Samsun'da, Mecidiye Çarşısı'nda karşılaştık.
- Faruk Bey... Ne var, ne yok?
Faruk Yücel "Samsunlu."
"Durum iyi değil" diye söze başladı
- Dört yıl önceydi... Fındığa 2 nokta 40 dolar fiyat verilmişti... Üretici bu para az diye ayağa kalkmıştı... Şimdi aynı üretici ne diyor, biliyor musunuz?
- Ne diyor?
- Fındığımı bir nokta 30 dolara alsınlar, razıyım... Yeter ki paramı peşin versinler diyor... Yavuz Bey, insanlar suskun... Kimse sesini çıkaramıyor.
- Daha, daha ne var, ne yok?
- Yavuz Bey, zamanınız varsa Çatmaoluk Köyü'ne gidelim.
- Yakın mı?
- Dağ köyü... Fazla uzak sayılmaz.
- Gidip, ne yapacağız?
- Köylünün nasıl ağladığını göreceksiniz.
****

Çatmaoluk Köyü'nde tütünden başka bir şey yetişmiyor. Köylü, geçen yıl tütününü "tüccara vermiş."
Bu yıl için yine "tüccarla anlaşmış."
Tüccarla anlaştığı için de "Tekel'e başvurusu olmamış."
Ama tüccar son anda "dış bağlantımı yapamadım, bu yıl tütün almayacağım" diye yan çizince...
Köylü "ortada kalmış."
Tekel'in kapısını çalmış.
Tekel "geçen yıl Çatmaoluk Köyü bize tütün vermedi... Bu yıl da başvurusu yok" diye geri çevirmiş.
Sonuç... "Tütünden başka geliri olmayan" Çatmaoluk kan ağlıyor.
****

- Faruk Bey... Daha, daha... Daha, daha... Ne var, ne yok?
Faruk Bey'in cevap vermesine gerek kalmadan, etrafımızda toplanan kalabalıktan sesler yükselmeye başladı
Kimi "kriz tam geçmedi" diyordu.
Kimi "bankanın önünden geçmeye korkuyoruz" diye bağırıyordu.
Kimi de
- Yavuz Abi... Bu iktidara yapılacak en büyük iyilik, bunları uyarmak... Uyarın... Dürtün... Gelsinler, halimizi görsünler.
Samsun'daki Mahmutpaşa
Mahmutpaşa'da "her şey" var. Ve "ucuz mu ucuz." İki milyona penye tişört.
Pijama tıkım, beş milyon.
Bayan pantolon, dört milyon.
Eşofman, sekiz milyon.
Mahmutpaşa'da en pahalı mal "on milyon."
"Bayram" dedik
- İşler nasıl?
- Görüyorsunuz... Gelen çok... Bakan çok... Aaa, gerçekten çok ucuzmuş diyen çok... Ama alan yok.
- Neden?
- Yavuz Abi, milletin alım gücü yok... Alım gücü olanın da yarına güveni yok.
Samsun'da iki Mahmutpaşa var.
İkisi de Bayram Abaza'nın.
Şehrin göbeğinde.
- Eee, Bayram... İşler iyi değilse, bu çark nasıl dönüyor?
Sorumuza, Bayram'dan önce, esnaftan biri yanıt veriyor
- Yavuz Abi... Hepimiz deve gibi hörgüçten yiyoruz... Senin anlayacağın cepten gidiyor, cepten... Yeter ki ele, güne rezil olmayalım... Kepenk açık kalsın.
Para var ama...
Mazhar dedi ki
- Sizin araba otelin önünde kalsın... Benim arabamla dolaşalım.
Direksiyona geçti.
Saatlerce gezdirdi.
Mazhar Başoğlu, Samsun Sanayici ve İşadamları Derneği (SAMSİAD) Başkanı.
- Ekonomi ne durumda Mazhar?
- Bir şey anlatayım, gerisini siz çıkarın... 1970'lerde, gelişmişlik sıralamasında Samsun altıncıydı... Şimdi 36. sırada... Başka bir şey söylememe gerek var mı?
Samsun'da konuştuğumuz çok kişi "sanayi istiyoruz... Fabrika istiyoruz" dedi.
Çok kişi "devlet şunu yapsın, bunu yapsın" dedi.
Mazhar'a gelince...
Herkesten farklı konuştu
- Bizim iki kaynağımız var... Petrol kadar değerli... Biri Bafra Ovası, diğeri Çarşamba Ovası... Burada tarıma dayalı sanayi gelişmeli... Ekolojik tarım dünyada büyük önem kazandı... Bu iş için, bizim ovalar en uygun yer... Ovaları, aile işletmeleri ile bir doldurabilsek, işsizliğin köküne kibrit suyu dökmek işten bile değil... Bu iş para işi değil... Organizasyon işi.
****

Samsun'u gezerken "bankaların çokluğu" dikkatimizi çekti.
Bunu Mazhar'a söyledik.
Mazhar Başoğlu "Samsun'da para çok" diye söze başladı
- Tasarruf bakımından... Bankaya para yatırma bakımından... Samsun, nüfusuna oranla, Türkiye ikincisi... Para var... Fakat, yatırıma dönmüyor.
- Neden?
- İnsanlar hala "yarın ne olacak?.. Dolar inecek mi, çıkacak mı?.. Ya yeni bir kriz patlarsa" diye konuşuyor... Sizin anlayacağınız, Türkiye henüz yerli yerine oturmadı... Piyasalara tam güven gelmedi... Ve halk da korkuları tamamen üzerinden atamadı.
Mecidiye Çarşısı'ndan Aydın
Mecidiye Çarşısı'nda dolaşıyorduk. Burası, Samsun'un "en canlı yerlerinden." Modern mağazalar da var, işportacılar da. Çarşı öyle kalabalık ki... Güçlükle yürünüyor. Bu kalabalıkta, bir ses yükseldi
- Vay, Yavuz Abimiz gelmiş.
Sonra, kalabalığı yararak ilerledi ve boynumuza sarıldı
- Abim benim... Bir şey içmeden bu çarşıdan çıkış yok.
"Sen kimsin" dedik.
- Yavuz Abi, benim adım Aydın Saracoğlu.
- Kaç yaşındasın?
- 35.
- Ne iş yaparsın?
- Buyur abim... Gözlerinle gör.
Aydın'ın işi "tişört satmak."
Çeşit, çeşit... Renk, renk...
- Aydın... Bunlar kaça?
- Ne alırsan ikibuçuk Yavuz abim.
- Aydın, söyler misin, tişört başına ne kazanıyorsun?
- Yavuz abim benim... İkibuçuk milyona tişört satan adam para kazanmaz... Dün para kazandık... Bugün zarardayız... Belki yarın kara geçeriz... Ümit dünyası... Ben kimseye "Aydın tezgahı kapattı" dedirtmem... Onun için, zarar da olsa sineye çekiyoruz.
Vedalaşırken, Aydın "bütün çarşıya duyururcasına" sesini yükseltti
- Yavuz Abi... Yaz... Ankara'dakiler, ümüğümüzü daha fazla sıkmasınlar... Piyasaya güven versinler... Versinler ki işler açılsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder