6 Temmuz 2006 Perşembe

Mustafa Kemal'in Samsun'a Çıkışı -VI



Sonuç

Türk tarihinin son bin yılında köklü değişiklikleri gerçekleştiren Mustafa Kemal Atatürk, bu eserde belgesel olarak açıklandığı üzere, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkarak Türk milletinin kaderine yön verecek olan bir hareketi başlatmıştır.

I. Dünya Savaşı yıllarında, özellikle Çanakkale cephesinde gösterdiği üstün gayret, Mustafa Kemal Paşa’nın şöhretinin tüm ülke sınırlarına yayılmasına sebep olmuştur. Savaş yıllarında doğu ve güney cephelerindeki muharebelere de katılan Mustafa Kemal Paşa, Filistin cephesindeki geri çekilmenin hemen ardından kısa bir süre de olsa Yıldırım Ordular Grup Komutanlığı görevinde bulunmuştur. Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalandığı sırada, Yıldırım Ordular Grubuna komuta etmekte olan Mustafa Kemal Paşa dağınık ordu birliklerini Halep’in kuzeyine doğru çekerek, ileride Misak-ı Millî sınırı olarak tespit edilecek olan hatta tutmaya gayret etti. Mustafa Kemal Paşanın Misak-ı Millî hattı olarak tespit edilecek olan bölgeye çektiği ordu birlikleri, Türk İstiklal Harbi’nde güney cephesinde başarılara imza atacak olan millî ordunun da çekirdeğini teşkil edecekti.

Mondros Ateşkes Antlaşmasının o sıkıntılı atmosferinin yaşandığı başkent İstanbul’da; aydınların çeşitli kurtuluş reçeteleri hazırladıkları bir sırada -13 Kasım 1918’de- İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa, yakın arkadaşlarıyla ülkenin genel durumuyla ilgili devamlı görüşmelerde bulunarak Osmanlı Devleti’nin kötü kaderinin nasıl düzeltilebileceği yolunda fikir alışverişinde bulundu. Bunun yanında zamanının çoğunu, ülkenin bu durumdan nasıl kurtarılması gerektiği yolunda çareler aramakla geçirdi. Hatta, şunu da belirtmek gerekirse, Türk İstiklal Harbi’nin komuta kadrosu, Mütareke dönemi İstanbul’unda sık sık bir araya gelerek siyasî ve askerî yönden ülkenin kurtuluşuna dair çözüm arayışlarında bulundular.

Mustafa Kemal Paşa, Mütareke Dönemi’nde, ülkenin kurtuluşu için siyasî yollardan çözüm arayışlarında da bulundu. Hatta bir ara kurulması muhtemel kabinelerde Harbiye Nazırı olarak ismi geçti. Diğer taraftan basın yoluyla da kamuoyuna seslenerek fikirlerini yaymaya ve çevresini genişletmeye çalıştı. Nitekim, İstanbul’da mütareke devrinin o kargaşa ortamında (Kasım 1918-Mayıs 1919) Osmanlı Genelkurmayında Fevzi Paşa, Cevat Paşa ve Mustafa Kemal Paşa tarafından “Üçler Misakı” (Üçler Antlaşması) olarak adlandırılan toplantılarda tespit edilen ilkeler, Mustafa Kemal Paşanın ordu müfettişi olarak Anadolu’ya geçişinden sonra uygulamaya konuldu. Nitekim, Mustafa Kemal Paşanın ülkenin kurtuluşuna yönelik olarak siyasî yollardan başlattığı çözüm arayışları bir sonuç vermeyince, geniş mülkî ve askerî yetkilerle donatılmış olan IX. Ordu Kıt’aları Müfettişliği görevini kabul ettiği bir gerçektir.

Bu sırada Damat Ferit hükümetinin, Orta Karadeniz bölgesinde cereyan eden eşkıyalık olaylarını önlemek ve bir yerde de Mondros Mütarekesi hükümlerini uygulamaya koymak amacıyla teşkil edilmesine onay verdiği ordu müfettişliği için Mustafa Kemal Paşanın ismi sıkça telaffuz edilmeye başlandı. Nitekim, bu çalışmamızda da belgeleriyle ortaya konulduğu gibi, Mustafa Kemal Paşanın IX. Ordu Müfettişliğine tayini Ali Fuat Paşa’dan başlayıp, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Cevat Paşa, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye İkinci Reisi Kâzım Paşa, Harbiye Nazırı Şakir Paşa,  zamanın Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey, Bahriye Nazırı Avni Paşa, Sadrazam Damat Ferid ve padişah Vahideddin’e kadar uzanan bir tavsiye zinciri sonunda gerçekleşmiştir. Nitekim, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti ile Harbiye Nezareti de kurulması düşünülen müfettişlik teşkilatıyla ilgili hususları çok süratli bir şekilde çözüme kavuşturmuştur. Başlangıçta Mustafa Kemal Paşanın tayini meselesi bir idarî-askerî karar gibi gözükmüş; fakat, sonuçları itibariyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan bir milletin istiklal mücadelesine hareket noktası oluşturmuştur.

Osmanlı Devleti’nde askerî makamlardaki yetkililerin aldıkları kararların kısa bir süre içinde mülkî yetkililere de benimsetilmesi ve padişaha da onaylatılmasının ardından, Mustafa Kemal Paşa, 30 Nisan 1919 tarihinde IX. Ordu Kıt’aları Müfettişliği’ne atandı. Nitekim, I. Dünya Savaşı yıllarında ve özellikle Çanakkale cephesinde gösterdiği üstün gayret ve başarılar kazanmış biri olmasının yanında, siyasî faaliyetler içerisinde yer almamış olması, yani İttihat ve Terakki Cemiyeti karşıtı olması, padişahın gözünde de başarılı bir kurmay subay olarak yer etmiş olması gibi gerekçeler bu göreve atanmasında etkili olmuştur. Bu müfettişliğin yanında 1. ve 2. Ordu Müfettişliği ile Rumeli Müfettişliği de teşkil edilmiştir.

Mustafa Kemal Paşanın müfettişlik bölgesinde, 3. ve 15. Kolorduların dahil olduğu Samsun, Trabzon, Erzurum, Sivas, Van vilayetleri ile Erzincan ve Canik müstakil mutasarrıflıkları yer alıyordu. Ayrıca Müstakil 13. Kolordu karargahı bölgesinde bulunan Diyarbakır, Bitlis, Elazığ vilayetleri ile, Ankara ve Kastamonu vilayetleri de kontrolü altında bulunacaktı. Bu vilayetleri içine alan bölgelere bakıldığında Anadolu’da son derece geniş bir bölgeyi denetim altında tutabileceği gerçeği ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan Mustafa Kemal Paşanın müfettişlik bölgesi diğer müfettişlere göre daha geniş bir alanı içine alıyordu.

Oldukça geniş sayılabilecek yetkilerle İstanbul’dan ayrılan Mustafa Kemal Paşa, IX. Ordu Kıt’aları Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıktıktan sonra Anadolu’daki bütün kolordu komutanları ve mülki idarecilerle temasa geçti. Bu sırada müfettişlik mıntıkasında bulunan valilerin de mülkî açıdan amiri konumuna yükselen Mustafa Kemal Paşa, yetkilerini sonuna kadar kullandı. II. Ordu Müfettişi Mersinli Cemal Paşa’nın 1919 yılı Temmuz başında İstanbul’a gidişiyle birlikte Anadolu’da en kıdemli komutan konumuna yükseldi.

Mustafa Kemal Paşa’nın müfettişlik bölgesinde müfettişlik talimatnamesinde kendisine verilen görev ve yetkilerin dışına çıkması, faaliyet alanını daha da genişletmeye çalışması, kuva-yı milliye hareketini desteklemesi ve kuva-yı milliyenin lideri olma yolundaki çalışmaları, başta İngilizler olmak üzere Damat Ferit hükümetinin endişelerinin artmasına sebep oldu. Nitekim, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun, Havza ve Amasya’da kamuoyunun desteğini de alarak, İtilaf Devletleri tarafından ülkenin haksız yere işgaline karşı başlatmış olduğu faaliyetler, İngiliz istihbaratının dikkatinden kaçmamıştır. İngiliz İşgal Orduları Komutanlığı, hükûmete bu konuda sık sık ültimatomlar göndererek Mustafa Kemal Paşa’nın geri çağrılmasını talep etmiştir. 1919 yılı Haziran ayından itibaren Mustafa Kemal Paşa’nın askerlikten istifa ettiği tarihe kadar geçen süre zarfında hükûmet ile arasında yoğun bir telgraf görüşmeleri başlamış; bu bazen bir kovalamacaya kadar gitmiştir. Bilindiği gibi Mustafa Kemal Paşa, 7/8 Temmuz 1919 tarihinde çok sevdiği askerlik mesleğinden ayrılarak kendi deyimi ile “sine-i millet”e dönerek, bundan böyle sivil bir yurttaş olarak Türk milletinin yanında Milli Mücadeleye katıldığını tüm ülkeye ilan etmiştir. Mustafa Kemal Paşa bundan böyle kongre çalışmalarına ağırlık vermiş; Erzurum ve Sivas Kongreleri önemli kararlar almıştır. Erzurum Kongresi sırasında teşkil edilen Temsil Heyeti, Türklerin Anadolu’da yükselen sesini, İstanbul’daki hükûmet ile uluslar arası kamuoyuna duyuran bir karar mekanizması konumuna yükseldi. Temsil Heyeti’nin oluşturduğu kamuoyu, İstanbul’daki hükûmetlerin, Anadolu’da başlatılan harekete karşı duyarlı olmaları için yeni politikalar belirlemelerine de sebep olmuştur. Nitekim, Ali Rıza Paşa kabinesi, kuva-yı milliyenin yükselen sesine karşı duyarlı davranma mecburiyetini hissederek, Mustafa Kemal Paşa’yı kendine muhatap seçmek durumunda kaldı. Amasya Görüşmeleri ile bir ölçüde Anadolu ile İstanbul hükûmeti arasında mutabakat sağlandı. Bu arada kabinenin Harbiye Nazırı Mersinli Cemal Paşanın girişimleri neticesi Damat Ferit hükûmeti tarafından itibarı zedelenen Mustafa Kemal Paşa’ya itibarı iade edilerek, askerlikten istifa etmiş sayıldığı, nişan ve madalyalarının da iade edildiği bildirildi. Hatta bu kabinenin askerî kanadı, kuva-yı milliyenin gizlice desteklenmesi yolunda elinden gelen gayreti göstermekten çekinmedi. Diğer taraftan Mustafa Kemal Paşa ve Temsil Heyeti tarafından tespit edilen ve son Osmanlı Mebuslar Meclisinde kabul edilen ve “misak-ı millî” kararları adıyla tarihe geçen ve Türk milletinin tam bağımsızlığını hedefleyen ilkeler, tüm dünyaya ilan edildi.

Sonuç olarak belirtmek gerekirse, Mondros Mütarekesi kararlarına göre, Türk ordusunun tasfiye edilmesinin düşünüldüğü bir sırada teşkil edilen ve olağanüstü bir dönem olması itibarıyla geniş yetkilerle donatılan ordu müfettişlikleri İngiliz propagandası, baskı ve tazyiki, diğer yandan İstanbul’daki hükûmetin beceriksizliği yüzünden 1919 yılı Ağustos ayı başında lağvedildi. Gerçi Osmanlı hükûmeti, malî krizden dolayı müfettişlik teşkilatına son verildiğini açıklarsa da, bu pek inandırıcı değildir. Geri planda İtilaf Devletleri temsilciliklerinin baskılarının göz ardı edilmemesi gerekir. Diğer taraftan, özellikle ordu müfettişlerinin Anadolu'da kuva-yı milliye hareketini örgütlemeleri, halkı işgal ve ilhaklara karşı uyandırmaya çalışmaları bu teşkilatın ortanan kaldırılma gerekçeleri arasında yer alır. Ordu müfettişleri, Anadolu’da 3-3,5 ay kadar süren görevleri esnasında kuva-yı milliye hareketinin tüm yurt sathında yayılıp dal budak salmasında son derece önemli bir görevi yerine getirmişlerdir. Müfettişliklerin başına tayin edilen genç ve dinamik fikirli komutanların, memleketin içinde bulunduğu genel durumu ve diğer gelişmeleri, olayların seyrini çok iyi tahlil etmeleri sonucu, bu teşekküllerin Anadolu'da birlik ve beraberlik ruhunu sağlayarak, düşmana karşı mukavemet duygusunun oluşmasında önemli roller üstlendiğini ifade etmek gerekir. İstanbul'daki hükûmet ve buna bağlı bulunan Harbiye Nezareti ile Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetinin orduyu ayakta tutma fonksiyonunu yitirmesinin ardından Anadolu'da giderek güç kazanan bir hareketle ordu yeniden -fakat bu defa Anadolu merkezli olarak- düzenlenmeye, kurulmaya çalışıldı. Bundan böyle Osmanlı Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti de evrak vs. işler ile uğraşan bir bürokratik kurum hüviyetine bürünerek, diğer bir ifade ile etkisiz bir hale geldi.

Mütareke döneminde hükûmet, önceleri nasihat hey'etlerini sonra da ordu müfettişlerini Anadolu'ya göndererek o kargaşa ortamında Anadolu’da sarsılan otoritesini güçlendirmeyi düşünmüş, fakat bu konuda başarılı olamamıştır. Bu gelişmelerin olduğu sırada, Anadolu’da düşman işgal olaylarının giderek artması, halkın, kuva-yı milliye grupları etrafında daha sıkı bağlarla kenetlenemesine sebep oldu. Nitekim, hükûmetin aciz bir durumda bulunması, diğer bir ifade ile beceriksiz bir politika sergilemesi, İtilaf Devletlerinin etkisinden kurtulamaması Anadolu'da halkın başının çaresine bakması için yeni bir politika belirlemesini gündeme getirdi. İşte bu dönemde halk, Anadolu'da Kuva-yı Milliyeci komutanlar etrafında birleşerek yöresel mücadeleleri başlattı. Bu hareket, bir süre sonra da Mustafa Kemal Paşa önderliğinde “Millî Mücadele” hareketine dönüştü. Böylece, yeni devletin şafağında Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıktıktan sonra milleti adına liderliği de üstlenerek, Türk Milleti açısından son derece önemli olan İstiklal Mücadelesini başlatmış oldu.

YENİ DEVLETİN ŞAFAĞINDA MUSTAFA KEMÂL
(EKİM 1918-OCAK 1920)
DR. ZEKERİYA TÜRKMEN
ANKARA 2001

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder