29 Temmuz 2006 Cumartesi

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Lâdik



Seyahatname’de Evliya Çelebi, Niksar’dan sonra Lâdik’e uğradığını belirterek ilçeyi şöyle anlatmaktadır:

 

“...........Oradan yine batıya giderek “Davudî Tekkesi” denilen köye geldik. Yüksek bir dağın başında, iki yüz evli,mamur Lâdik kasabası hududunda büyük vakıftır. Burada, Kutuplar kutbu Davudi Sultan yatar. Tekkesi, hizmetçileri ve fakirleri vardır. Çoğu Peygamber sülalesinden iyi halli kimselerdir.

Paşa efendimiz, burada 1057 senesi Kurban Bayramı namazını kıldı. Ve kurbanlar kesip, şeyhin huzurunda büyük bir ziyafet verdi. Sabahleyin yine batıya devam ederek, beş saatte Setlibeli Dağı’nı geçip Hamid Köyüne geldik. Lâdik gölcüğü kıyısında, Lâdik nahiyelerinden camili, bağlı, bahçeli köydür. Çok verimlidir. Buradan yine batıya beş saat giderek eski Lâdik şehri kalesine geldik.

 

 

LÂDİK ŞEHRİ VE KALESİ 

Amasya Kayserlerinden* “Havik” denilen zat yaptırmıştır. Çeşitli kimseler eline geçtikten sonra, Danişmentliler den Melik Gazi gelip burayı fetheder. Kumandanlarından Selman Han: “Sancağı kale üzerine dikmeyelim” der. Melik Gazi: “Lâ! (Hayır) Dik sancağı”der. Bunun üzerine, bu konuşma kalenin ismi olur: “Lâdik şehri kalesi” derler.

 Osmanlı vilayetlerinde üç Lâdik vardır. Biri Konya Lâdik’idir;ki, isyancıların zulmünden gelişemeyerek hâlâ bir kasabacık halinde kalmıştır. Biri de Van eyaletinde Kör Lâdik sancağıdır.  Diğeri de bu Amasya Lâdik’idir. Burası Allah’a vakfolduğu için harap  olmamıştır.

Yıldırım Bayezid Han Amasya kalesini fethettiği zaman, bu Lâdik kalesi de karşı koymadan Timürtaş Paşa’ya teslim olmuştur. Beyazıt Han, kalenin anahtarları kendisine teslim edildiğinde Lâdik ahalisi için “Refah üzere mutluluk içerisinde uzun yaşayalar;” diye  hayır  duası etmiştir.Hâlâ bu hayır duası sebebiyle bütün ahalisi uzun ömürlü,zevk ehli,salih insanlardır.     

Şehzade Bayezid-i Veli Amasya’da mutasarrıf iken, her sene altı ay gelip bu kasabada yaylanırdı. Bu yüzden şehirde güzel bir has bahçe inşa edip bırakmıştır; ki,hâlâ bostan ustası, kırk adet bostancı hademeleri ve korucuları vardır. Çayırı, Büyük Mirahor Ağa tarafından muhafaza olunur. 

Lâdik şehri Merhum Sultan Ahmet Han validesi Bülbül Hatun’un vakfı olup, halkı vergiden muaftır. Sivas eyaleti valisi tarafından bile bu şehre kimse gönderilmez ve müdahale ettirilmez. Kadısı üç yüz akçe payeli, seçkin kazadır. Kadıya senelik altı kese gelir getirir. Şehrin bütün ahalisi şer’i şerife itaat eder insanlardır. Şeyhülislamı, nakibül eşrafı, bilginleri ve eşrafı vardır. Sipahi kethüda yeri, yeniçeri serdarı, şehir naibi ve muhtesibi**, kapan emini, gölcük emini vardır.

Kalesi, şehrin güneyinde göğe yükselmiş, eski yapı küçük bir kaledir. İçinde imareti olmadığından dizdarı ve kale neferleri de yoktur. Ancak hünkar bahçesi ustası vardır. Bostancı neferleriyle dağları ve sair koru ormanlarını koruyup kollar.

Şehir on yedi mahalledir. Meşhur mahalleleri: Velabey, Kellez, Yenicami, Tekke, Şehreküstü, Yarımca, Dağ, Polad ve Bahşi mahalleleridir.

Kırkyedi mihrabı vardır. Altısında Cuma namazı kılınır. Üçü, geçmiş sultanlara ait camilerdir.

Sultan Ahmet Camisi, Davud Paşa Camisi, Tekke Camisi, Şehreküstü Camisi, Kellez Camisi meşhurlarıdır. Üç bin yirmi kadar kiremitli, bağlı, bahçeli evi vardır. Yedi kadar tarikat tekkesi vardır. Meşhurları, Seyit Ahmet Tekkesi’dir. İki hamamı var. Çarşı içinde Eski Hamam ile Yeni Cami Mahallesinde Yeni Hamam’dır. Yedi hanı var: Kapan Hanı, Halim Bey Hanı, Emir Hasanoğlu Hanı, Seyit Ahmet Efendizade Ali Çelebi Hanı, Buğday Pazarında Tenk Hanı meşhurlarıdır. Davud Paşa’nın çarşı içinde gayet mükemmel bir kargir  bedesteni vardırkicamisinin hayratıdır. Etrafında dört yüz kadar dükkânı vardır

Şehirde kırk bir kadar vezir ve ayan sarayları vardır. Meşhurları: Osman Paşa Sarayı, İbrahim Bey Sarayı, Hacı Bey Sarayı, Hüseyin Bey Sarayı, Alay Beyi Sarayı, Mustafa Bey Sarayı vesairedir. Hususi okutma yeri yoktur. Her camiinde bilgi tartışmaları olur. Dersiamları vardır.

On sekiz kadar çocuk mektebi var. İki tane aşevi var. Su ve havasının güzelliğinden güzelleri çoktur. Büyükleri kıymetli kumaşlar ve samur kürk giyerler. Beyleri, paşaları, iki yüzden fazla yüksek görevlerde bulunmuş kadı efendileri, büyük şeyhleri, iyi halli halim  selim adamları vardır.

Şehrin Gürcü, Türkistanlı iyi binici sipahileri, bilgi sahibi yaranı çok. Orta halli olanları tüccar ve sanat ehlidir. Çuha**,  ferace***  ve kontuş giyip, çeşit çeşit akça ve gökçe giyerler. Kadınları kadife çakşır üzerine sarı çizme ve çuha ferace giyerek, beyaz yüz örtüsü tutunup, sivri diba avakçın giyer. Edeplice geçerler. Hamamdan ve ziyaretlerden başka bir yere gitme ihtimalleri yoktur. Gayet edepli, saliha ve iffetlidirler.


YİYECEK VE İÇECEKLERİ

Göksulu armudu, Karaman armudu, Memecik ekmeği meşhurdur. Osmanlı vilayetlerinde, Sapanca ekmeğinden sonra Lâdik’in Memecik ekmeği meşhurdur. Yayla ve kışı çok olduğundan üzüm, kavun, karpuz, incir, zeytin ve nar gibi meyveleri olmaz. Amma Akdağ balı adı ile meşhur bir çeşit saf balı olur ki, ne Girid balına benzer, ne de Adana ve Sığla balına.. Bu bal gayet amberli ve kokulu olduğundan, kutularla İstanbul ileri gelenlerine hediye gider. Sanat eserlerinden Akdağ’ın beyaz pamuk bezi, Acemlerin Lekfuri ve Musul bezinden daha ince olur.


MESİRELER
Ballıkaya suyunun başı, mesirelik bir yerdir. Şehrin kıblesindedir. Şehrin doğusunda, “Frenkgözü” adı ile meşhur geniş bir pınar akar. Hasan Paşa, bu suyun üzerine gezinti yeri olmak üzere bir köşk yaptırmıştır. Bütün zevk sahipleri gidip eğlenirler. Temmuz ayında bu su o kadar soğuk olur ki, içinden üç  adet taş çıkaramazlar. Gerek ballısu, gerek Frenkgözü, şehrin içinden akarak han, hamam, bahçe gibi yerleri sular, şehir içinde sayısız un değirmenlerini söndürerek Lâdik gölüne dökülür.

Mesirelerden biri de Akpınarbaşı’dır. Fakat bu su şehre girmeden dışarıdan akar. Tarla ve bağları sular. Bu su da şehrin kuzeyindeki dağlardan doğar ve göle dökülür. Kalenin batı tarafında Manastır denilen yerde bir mesire vardır. Çimenlik ve geniş bir yerdir. Bu yerden akan suya “Ramca suyu” derler. Maarra suyundan daha tatlı bir sudur. Bu sular akarak kale altında iki kol olur. Bir bölüğü Hıdırlık mesiresinden aşağı Kova mahallesi içine akar. Bir kısmı da şehir ayan ve eşrafının hacıları karşılamak için çıktıkları Yalıdere Sultan ziyaret yeri mesiresinden, Kozlu bağlarından aşağı akıp Lâdik gölüne dökülür.


LÂDİK ILICASI 
Lâdik’e bir buçuk saat mesafede (yaya) Hallez (Hıllaz) denilen köy, yüksek bir tepe üzerinde kurulmuş bağlı, bahçeli Müslüman köyüdür. Bu köyün altından küçük bir nehir akar. Bir çok un değirmenlerini döndürdükten sonra Kızılırmak'a karışır. Lâdik dağları arkasında olduğu için, Lâdik gölüne karışmaz. Bu nehrin kıyısında Hallez  ılıcası var. Kubbeli olup, kiraz mevsiminde bütün çevreden arabalarla binlerce insan gelip bu ılıcada yıkanarak cüzzam ve alaca hastalığından kurtulurlar. Ilıcanın ayağı Hallez suyuna akar.

Amasya’nın batı tarafında, üç saat uzaklıktaki Koza kazasında da bir ılıca vardır.( Ilıcaya Araplar “Hamam” derler. Acem diyarında “Kudret kermabı” derler. Lâdik ve Amasya illerinde “Koze” derler. Tataristanda “Ilısı” derler. Moğol dilinde “Kevende” derler. Türkistanda “Ilıca” deniyor. Rum taraflarında “Kaynarca” adı verilir. Bosna ve Rumelinin bir kısmında “Yanar” derler.) Fakat, bu Lâdik kozesi çok faydalıdır. Büyük çift kubbesi vardır. Kadınlar kısmı ayrıdır. Erkekler ılıcasında ona on ebadında göl gibi bir Şafii havuzu var ki   gönül görse, taze can bulur.

Suyu o kadar sıcak değildir. Dört tarafında beyaz mermerden yapılma aslan ağızlarından sıcak su akarak büyük havuza dökülür. Bir küçük havuz var ki sıcaklığı yüksektir. İnsan içine girse dayanamaz. Büyük havuzun dört tarafındaki taklar altında Hanefi kurnaları vardır. Bu ılıcada Kız gözü adıyla meşhur beyaz mermerden buz gibi bir su akar ki içenler ebedî hayat bulur. Halbuki bu soğuk su ile sıcak suyun arası bir kulaçtır. Allah’ın garip bir hikmetidir. (Muhakkak ki Allah her şeye kadirdir).
      
LÂDİK GÖLÜ 
Lâdik’in doğu tarafında uzaktan görünen bir gölcüktür. Etrafı ancak bir günde dolaşılır. Hayat suyudur. On bir çeşit balığı   vardır ki, her birinin tat ve özelliklerini geniş geniş yazsak söz uzar. Amma Turna balığı, Musa sofrası kadar leziz ve kuvvet vericidir. Gölün kıyısı mamur köylerle donanmıştır. Dört çevresinde Zari, Sonsa, Koze ve Zeytin dağlarından gelen sular göle dökülür. Hiçbir tarafa ayağı yoktur. Ağız ağıza dolu bir gölcüktür.

Kıyısındaki Boğaz köyü son derece güzel ve mamur bir köydür. Otuz köyü de bu gölün kıyısındadır. Küleğinin (üst kabı) içinde iki keçi oğlağı gezinse, tırnakları kaymağa batmaz. Kaymağını bıçakla keserler. Sakız gibi çiğnenir. Tatlı ve kokuludur. Bu kaymağın benzeri belki ancak Erzurum’daki Bingöl yaylasında bulunabilir.

Lâdik, güneyindeki Amasya’ya  yaya olarak sekiz saat uzaklıktadır. Doğusunda Niksar yakındır. Kavak ili kazası bir konaktır. Batısında köprü vardır. Yine batısında bir konak uzaklıkta Zeytin kazası vardır. İskelesi kuzeyde, Karadeniz sahilinde Samsun ve Sinop’tur.
  
LADİK'İN ZİYARET YERLERİ
Şeyh Seyit Ahmet Kebir: Büyük Tekkesinde gömülüdür. Şeyhül ekberden irşat almış ve sonra yerine halife olmuştur. Büyük sultandır. Hâlâ herkes tarafından ziyaret edilir. İkisi de eski camiinde  gömülüdürler. Eski camii de 852 senesinde onlar yaptırmışlardır. Orhan Gazi devri şeyhlerindendirler. Kale altında Şeyh ve Davud Sultan, Kova mahallesinde Yukarı ziyaret Hıdırlık, hacıları karşılamaya çıktıkları yerde Balı Dede türbeleri vardır. Merhum Gazi Tayyar Mustafa Paşa da burada yüksek bir kubbe altında yatar.

Bu şehirde Paşa efendimizle üç gün kalıp, büyük ziyafetler tertip olundu. Sonra kalkıp batı tarafına beş saat giderek, Şahin Ağa köyüne geldik.  İki yüz haneli Müslüman köyüdür.....

Yine Seyahatname’de,XVII. asırda Oğuzların Anadolu’yu istilası sırasında Lâdik alınırken,Ümeradan Süleyman Gazi kaleye girip,Melik Ahmet Danişment Gazi bayrağı dikmek ister.Ancak fikrini değiştirip Arapça‘da nefi (olumsuz) manasına gelen “La” dediği ve sonra vazgeçip “Dik” diyerek bayrağı diktiği belirtilmektedir.

Bu kasabanın içinde ve etrafında Türk kabilelerinden Doğanlı oymağı meskundur. Doğanlı Oymağı Beyi Sulu Bey, Melik Ahmed Danişment Gazinin kızı İledük Hatun ile evli olmasıyla damadıdır. Melik’in kızı(nın) oğulları (torunları), yani Sulu Beyin oğulları Arslan Doğmuş ve Uluğ Beyler olduğu eski eserlerden anlaşılmaktadır. Emir-i Kebir Bedrettin Şehinşah bin Arslandoğmuş el-Teğani dahi Niksar’da medfun ve kitabesi mevcuttur. Lâdik’te Kız Oğlu ve Doğanlı adlarıyla büyük köyler, malikâneler bulunduğuna dikkat olunarak bu kasabanın adının “İledük Hatun”, diğer tabirle “İledik Hatun”dan neş’et ettiği tahmin olunabilir.

 Lâdik kasabasının güney tarafı dağ ve diğer tarafları açık, düz bir ovaya nazır olduğundan umumi manzarası gayet güzel, havası sağlam ve rutubeti iyidir. Onyedi mahallesi olup bunlardan Bahşi, Koğa, Kilyas, Saray, Zaviye, Kızılsini ve Kösere mahalleleri eskiden beri vardı. Kasaba büyüyünce Cami’-i Cedid, Harmanlar, Hanpınarı, Hacıalipınarı, Şehreküsdü, Sun’ullah Paşa, İskaniye, Namazgâh, Taşlıpınar ve Kilise mahalleleri kurulmuştur. Beşyüz kadar hanesi vardır.

Zaviye Mahallesinde bulunan cami’-i şerif kiliseden çevrilmiş ve yanına bir minare ilave edilmiştir. Cami’-i Cedid Mahallesinde Hicri 891 (Miladi1486 )’de vezirlerden Davud Paşa tarafından bina edilen cami’ yıkılmaya yüz tuttuğundan Hicri1085 (Miladi1675)’de Sultan Dördüncü Mehmet Han Hazretleri tarafından yenilenerek ve iki minare de ilave edilerek ihya edilmiştir.Bahşi Mahallesinde Hicri 915 ( Miladi 1510 )’te Amasya Valisi Şehzade Sultan Ahmed’in validesi Bülbül Hatun tarafından bir cami’-i şerif ve hamam bina edilmiş ve evkafı tanzim olunmuştur. Bu camiler umu men kârgirdirler ve sağlamdırlar.

Hicri 1112 (Miladi 1701)’de Cami’-i Cedid Mahallesinde eski Şeyhülislam Lâdikli Mehmet Efendi on iki hücreli bir medrese-i âliye ve gayet muntazam kârgir olmak üzere cami’, bedesten ve taşhan bina etmiş ve Hicri 1117( Miladi 1706 )’de bunları medrese ve cami’-i şerife vakf etmiştir. Bahşi Mahallesinde bulunan dokuz hücreli ahşap medrese Hızır Paşa tarafından bina edilmiş olup evkafı vardır. Zaviye Mahallesinde beş hücreli olmak üzere yakın zamanda bir medrese daha bina edilmiştir.

Bu dinî ve ilmî müesseselerden başka Mesud Bey, Sun’ullah Paşa, Polad Bey, Emir Ahmet Çelebi ve Hacı Yunus Ağa taraflarından bina edilmiş birer mescid, cami’-i şerif, bir mekteb-i rüşdî, bir mekteb-i ibtidaî ve bir inas mektebi vardır. Hicri 1323(Miladi 1906) tarihinde Çerkez Karabeyzâde Ömer Bey Saray Mahallesinde güzel bir hamam bina etmiştir.

 Ayrıca Lâdik kasabasında es-Seyyid eş-Şeyh Ahmed-i Kebir-i Rufaî Hazretlerinin türbesi çok meşhur olup evkafı, imareti ve tekkesi vardır.Kasaba civarındaki Balı Baba tekkesi de meşhur ziyaret yerlerindendir.

1 yorum:

  1. İlçemizin Tarihi anlatan bu çalışma nedeni ile Çetin KOŞAR Bey'i tebrik ediyorum. Bedesteni göremedim, iki eski hamamı bilirm. Bülbül Hatun Cami hala ayakta ve sağlam, eski ahşap evlerden tahmine 15 tanesi hala ayaktadır. kimisine kapıları kapalı sahipleri sanırım dışarıdalar. İlçede Seyit Ahmet'i Kebir hala dimdik ayakta, birçok iki katlı konak ev herşeye rağmen zamana direniyor. Umarım zamana yenilmezler.

    YanıtlaSil