22 Temmuz 2006 Cumartesi

Kızılırmak Deltası'nda Kuşlarla Göz Göze



Kızılırmak Deltası 

Türkiye'nin en büyük nehri olan Kızılırmak nehrinin Karadeniz'e döküldüğü yerde, Samsun'a bağlı Bafra ve Ballıca ilçelerinde bulunur. Yaklaşık 56.000 ha. genişliğindedir. Bölgede çok sayıda doğal göl, sazlık alanlar, kumullar, subasar çayırlar vardır. Kızılırmak Deltası çevresinde yaklaşık 12 bin kişi balıkçılık, sazcılık, tarım, hayvancılık gibi bu sulak alanın sunmuş olduğu nimetlerden faydalanarak yaşamlarını sürdürürler. Bölgede yaklaşık olarak 310 kuş türü saptanmış olup bu sayı giderek artmaktadır. Göçmen su kuşlarının yanı sıra 1992 yılında DHKD tarafından yapılan Kızılırmak Deltası Üreyen Kuşlar araştırmasında, yaklaşık 140 kuş türünün de deltada ürediği tespit edilmiştir. Tepeli Pelikan, Al Boynuzlu Kaz, Dikkuyruk, Şah Kartal, Deniz Kartalı, Küçük Kerkenez ve Toy gibi kuşların nesli tehlike altındadır. Deltayı koruma çalışmaları 1980 yılında başlamıştır. 1992 yılında Çevre Bakanlığı ile birlikte Kızılırmak Deltası Koruma Projesi uygulanmaya koyulmuş, 1997 yılında delta, Ramsar Alanı* ilan edilmiştir. Kızılırmak üzerine yapılan barajlar, avcılık, yasadışı konutlar, kanalizasyon ve atıkları, göller drenajı gibi nedenler deltayı olumsuz etkilemeye devam etmektedir. * 1971 yılında İran'ın Ramsar kentinde imzalanmıştır. Ramsar Sözleşmesi dünyada tehlike altında olan sulak alanların korunmasını öngörür. Türkiye'nin de aralarında olduğu 136 ülke bu sözleşmeye imza atarak, sınırları içinde bulunan Ramsar alanlarını her türlü tehlikeye karşı korumakla yükümlüdür.  



Fotoğraf çekmek için duracağımız yeri titizlik içinde seçmeliyiz. Ne insanların gözü önünde bulunacaksın, ne de mandaların ayağı altında olacaksın.

/ Melis-Selin Altuğ
Gerçekte babamız bizi çok sık kuş fotoğrafı çekmeye götürmez. "Kuş fotoğrafçılığı ciddi bir iştir kızım, onların ve benim dikkatimin dağılmaması için yalnız olmalıyım" der ve yanına kimseyi almaz. Fotoğraf çekmeyi düşündüğü günün öncesinde, çantasını hazırlarken biz de onunla gitmek için planlar yaparız, ama sabah erken kalkamadığımız için, evde dönüşünü beklemek zorunda kalırız. Bu günler genelde hafta sonları olduğu için kahvaltıyı geciktirir, onun dönmesini bekleriz. Jipinden inerken yüzünden gününün nasıl geçtiğini öğrenmeye çalışır, neler kaçırdığımızı anlatması için sabırsızlanırız. Bazen üzgün, tek bir kare bile çekemedim kızım; der, bazen kızgın ;bunu nasıl kaçırdım, bazen sevinçli;her şey harikaydı; der.
  
Çalılıkların arkasına gizlenerek, çok ürkek olmayan kuşların fotoğraflarını çekeriz.   
Kahvaltımızı yaparken bize anlatacak birşeyleri olur mutlaka. Fotoğraf çekerken yakınından geçen traktörlerin gürültüsünün ya da onu tanıyan birisinin yanına gelip, sohbet etme isteğinin en güzel karelerinin kaçmasına nasıl neden olduğunu anlatır, üzülür. Bazen de fotoğraf çekmesinden rahatsız olan bazı kişilerin tatsız davranışlarını sinirli fakat komik bir şekilde anlatır, bizi güldürür. Bir keresinde, fotoğraf dönüşünde jipine aldığı bir kişinin, bütün yol boyunca, deltada dolaşan bir fotoğrafçının olduğunu, ona çok kızdığını, onun yüzünden bölgenin doğaseverlerin ilgisini çektiğini, bu nedenle topraklarının ve gelirlerinin ellerinden alınacağını, eğer onu yakalarsa neler yapacağını babamıza uzun uzun anlatmış. Yolun sonunda o kişinin babamız olduğunu öğrenince de nasıl utandığını, özür dilemek için nasıl çırpındığını babamız kahkahalarla bize anlatmıştı. Ama sonunda ısrarlarımıza dayanamaz, "size de birşeyler öğretmeliyim" der ve beraber fotoğraf çekmeye gideriz.

Ormanın sessizliği

Selin en çok, aracın camından fotoğraf çekmeyi sever. Makinenin sarsılmasına engel olmak için altına bir yastık ya da montumuzu destek yaparız

Önce hazırlık yaparız. Ufak kuşların konmasını sağlamak için dikeceğimiz sopaları hazırlarız. Babamız "yalnız kuşun güzelliği yeterli değildir, onunla birlikte fotoğraf karesine giren diğer şeyler de güzel olmalı" der, bunun için de "eğer kuş bizim dikeceğimiz sopaya konarsa bunun da estetik gözükmesi gerektiğini" söyler. Bu nedenle hemen yakınımızda bulunan, Türkiye'nin ender subasar ormanlarından olan Galeric ormanına gideriz. Burada üzerleri yosun ya da mantarlarla kaplanmış, ilginç renk ve görüntüleri olan ağaç dallarını seçeriz. Bu dalları büyük sopaların ucuna bağlar ve kuşların yakınımıza konmasını sağlayacak konaklama yerlerini hazırlarız. Daha sonra fotoğraf çantasını hazırlamasında ona yardımcı oluruz. Yanımıza alacağımız yiyecekleri hazırlarken ambalajı fazla ses çıkartanlardan kaçınırız.

Kızılırmak Deltası'ndaki subasar ormanları pek çok kuşun türünün yuvası.     
Çünkü bu, kuşların dikkatini çeker ve bize yaklaşmalarına engel olur. Sabah güneş doğduktan hemen sonra babam bizi uyandırır ve hazırladığımız malzemeleri Jipe yerleştiririz. Deltaya doğru yola çıkarız. Yol üzerinde de kuşlarla karşılaşırız bazen. Bunlar hemen kaçmazlar. Bu gibi durumlarda fotoğraf makinesinin altına, sarsılmasını engelleyecek şekilde, yastık ya da montumuzu destek yaparak arabanın camından fotoğraf çekmeye çalışırız. Bu, Selin'in en sevdiği yöntemdir. Kuşun fotoğrafını çekmeyi başarsa da başarmasa da sonuçta hep kahkahalar atarak güler. Eğer uzakta duran kuşları çekeceksek arabadan iner, tripotu kurarız. Ayrıca bir çalılığın arkasına gizlenirsek çok ürkek olmayan kuşların; örneğin kuğuların, yeteri kadar yakından fotoğraflarını çekmek mümkündür. En zevklisi kamuflaj altında beklemektir. Bunun için ya çadır kurarız ya da jipi kamuflaj örtüsü ile kapatırız ama öncelikle bekleyeceğimiz yeri seçmemiz gerekir. Babamız en önemli kısmın bu olduğunu, fotoğraf çekmek için duracağımız yerin titizlik içinde seçilmesi gerektiğini söyler. Eğer insanlar sizi görürse, ne yaptığınızı merak ederler, bu nedenle ya yaklaşıp bakarlar ya da gelip bir şeyler sormak isterler. Bu da saatlerce süren emeğin boşa gitmesine, kuşların kaçmasına, bir daha yaklaşmamalarına neden olur.


Meraklı mandalar    
Tüm hazırlıklarımızı bitirdikten sonra jipin içinde heyecanla kuşların gelmesini bekleriz.   
  
Bir de deltada insanların dışında serbestçe dolaşan atlar ve mandalar vardır. Atlar bir sorun yaratmaz. Uzaktan şöyle bir bakarlar ve yavaşça gözden kaybolurlar. Ama mandalar tam bir baş belasıdırlar. Eğer onlara yakın olursanız, bir anda çevrenizi sarar, sopaları devirir, jipinize dayanarak içerdeki her şeyi devirecek kadar şiddetli kaşınırlar. Eğer çadırdaysanız mutlaka içeri bakar ve ne olup bittiğini anlamaya çalışırlar hatta orada olmanıza bile kızıp çadırınızı bozabilirler. Onların gitmesini sağlamak için kaş göz işareti yapmanın, el kol sallamanın bir anlamı yoktur. Bir anda size ifadesiz bir yüz ile ve kocaman gözlerle bakan mandalardan oluşmuş bir sürünün ortasında kalırsınız. Bu nedenle mandaların her gün geçerek iz yapmış oldukları alışılmış patika yollarının üzerinde ve yakınlarında beklememek gerekir. Kamuflaj çadırını nadiren yaparız. Babamız bunun çok konforlu olmadığını, sadece cipin giremeyeceği yerlerde beklemek gerekirse kurduğunu söyler. Bunun için yere çakılan sopaların üzerine çadır bezi kapatılır ve içinde beklenir. Bu konuda bizim fazla bir deneyimimiz yok, sadece Melis biraz bekledi ama o da sıkıldığını söyledi. En rahatı jipin içinde beklemek. Babamız jipimizi karar verdiğimiz yere park ederken güneşin pozisyonunu göz önüne alarak kuşların en iyi ışık alacağı durumu hesaplamaya çalışır. Su kenarına, aralıklarla ve farklı yüksekliklerde önceden hazırladığımız sopaları dikeriz. Sonra kamuflaj çadırı bezi ile tüm aracı kapatırız.

Nefes almadan beklemek    
Kamuflaj çadırı ufak olduğu için yalnız beklemek gerekir. Bu nedenle araçta beklemekten daha sıkıcı olur.   

Fotoğraf makinesini babamızın kendi yaptığı düzenek üzerine yerleştirir sonra kapıları kapatır, sessiz ve merak içinde beklemeye başlarız. Bu süreç içinde çok nadir konuşuruz, çoğunlukla işaretlerle anlaşırız, bu da eğlenceli olur. Sık sık dışarıyı kamuflaj bezinin aralıklarına gözümüzü dayayarak kontrol ederiz, kuşların gelip gelmediğine bakarız. Balıkçıl gibi büyük kuşların beslenmelerini ve yavaş yavaş bize yaklaşmalarını heyecan içinde seyrederiz. Sopaların ucuna bağladığımız dallar yalıçapkınları ve diğer ufak kuşlar için konaklama yerleridir. Bu arada yanımızda getirdiğimiz yiyeceklerle kahvaltımızı yaparız. Bazen sıcak bazen soğuk içecekler içeriz. Birden bir kuşun çok yaklaştığını ya da sopamızın üzerine konduğunu görür. İçimizden kuşa kaçmaması veya biraz daha yaklaşması için yalvarırız. Babamız onun fotoğrafını çekerken biz de kamuflaj bezinin aralıklarından onu seyrederiz. Tek duyulan ses, makinenin deklanşör sesidir ama bazen kuşu seyretmek istemenin telaşı içinde bir şeyleri deviririz, gereksiz gürültü çıkartırız. Kuş tedirginleşir hatta kaçtığı bile olur. Bu gibi durumlarda sessizce yine işaretler yaparak birbirimizle tartışırız. Herkes birbirini suçlar ama sonuçta bir şekilde suçlu olan yine babamız olur. Bazen de hiç kuş gelmez. Beklemekten yoruluruz, jipten iner çevreyi dolaşırız. Eğer fotoğraf çekmeyi başarabilmişsek bunu öğlene kadar sürdürür, güneş yükselip ışık çok tepeden gelerek fotoğraf çekmek elverişsiz olunca işimizi sonlandırır, yaptığımız sakarlıkları anlatıp güleriz. Sonra malzemeleri toplar evin yolunu tutarız. Hiç fotoğraf çekmesek de, çok güzel fotoğraflar çeksek de, deltada dolaşmak, kuşların doğal ortamlarında doğal yaşamlarını gözlemlemek çok güzel.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder