6 Temmuz 2006 Perşembe

Mustafa Kemal'in Samsun'a Çıkışı -V



B. MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN MÜFETTİŞLİK
MINTIKASINDAN GERİ ÇAĞRILMASINA NEDEN OLAN GELİŞMELER
Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a gidişinden sonra İngilizler kendisinden şüphelenmeye başladılar. Mustafa Kemal'in müfettişlik mıntıkasındaki tutumu, İngilizler'in kuşkularını daha da arttırdı. İngilizler, Sadrazama ve hükûmete baskı yaparak önlemler alınmasını istedi. Bu sırada memleketin çeşitli yerlerinden gelen telgraflar, hükûmete güven duyulmadığını belirtiyordu. Nitekim, bu haksız işgal olayları karşısında pasif davranan hükûmete ise halkın iyi gözle bakması beklenemezdi. İtilaf Devletleri ile yapılacak olan barışı görüşmek üzere bu sırada Paris'e giden Sadrazam Damat Ferit Paşa, yerine vekil olarak Mustafa Kemal Paşa’nın ordu müfettişliğine atanmasına başından beri karşı çıkan Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'yi bırakmıştı. Bu durumdan istifade etmek isteyen İngilizler, hemen devreye girerek Mustafa Kemal'in geri çağrılması yolunda hükûmete uyguladıkları baskıyı daha da arttırdılar.

3 Haziran 1919 günü Mustafa Kemal Paşa önemli bir girişimde bulundu. Osmanlı murahhaslarının 1 Haziran'da Paris Barış Konferansına çağrıldığının, hükûmet tarafından tamim edilmesi üzerine müfettişlik mıntıkasındaki kumandan ve valilere "zâta mahsus (kişiye özel)" olarak bir telgraf çekti. Bu telgrafında, halkın tepkisinin İtilaf Devletleri tarafından dikkate alınmak mecburiyetinde olduğu, yapılan miting ve sairenin hedefine ulaştığı belirtiliyordu. Ayrıca Yunanlılar'ın İzmir'i işgal ettikleri bir zamanda milletin istekleri ile Paris Konferansına gidecek hey'etin istekleri arasında bir uygunluk bulunması gerekiyordu . Öte yandan, bu konferanstan kısa bir süre önce 26 Mayıs 1919'da Yıldız Sarayı’nda toplanan Saltanat Şûrâsı’nda , milletevekillerinin tamamına yakını millî bağımsızlığın korunması ve millî mukadderatın bir millî şûrâya verilmesini istediği halde , hükûmetin sırtını dayadığı Hürriyet ve İtilaf Fırkası adına konuşan Sadık Bey, İngiltere himayesini teklif ediyordu . Saltanat Şûrâsında pek çok konu tartışmaya açılmışsa da önemli bir karar alınamamış; hatta basında  çıkan haberlere göre toplantıda hiçbir önemli karar alınamamış, her şey boşa çıkmıştı.  Saltanat Şûrâsında önemli bir karar çıkmamasına rağmen, kişisel olarak ortaya konulan tavsiler, basına Damat Ferit Paşanın aldığı kararlar şeklinde yansıtılmıştır. Mustafa Kemal Paşa bu durumu 27 Mayıs 1919 tarihinde Havza’dan gönderdiği bir telgraf ile Damat Ferit’ten öğrenmek istemiştir.  Nitekim, İstanbul’daki bu tartışma ve belirsizliklere en sert tepkiyi yine milleti arkasına almış bulunan Mustafa Kemal Paşa göstermişti.

Şunu da belirtmek gerekirse, Mustafa Kemal'in 3 Haziran'da Havza'dan Harbiye Nezaretine gönderdiği telgraf, İtilaf Devletleri temsilcileri istekleri doğrultusunda hareket etmek durumunda kalan hükûmete bir başkaldırı niteliğinde idi. Mustafa Kemal Paşa bu telgrafında;"...İtilaf Devletleri milletimizin hukuk ve istiklaline riayetkâr (bağlı) kalmadıkça ve millet ve devletin tamami-i masuniyetinden emin bulunmadıkça... tezahürât-ı milliyeyi men' ve tevkîf için nefsimde ve hiç kimsede kudret ve takat göremeyeceğim gibi, bu yüzden çıkacak olay ve gelişmeler karşısında sorumluluk kabul edecek ne kumandan, ne mülkiye memuru ve ne de hükûmet tasavvur edemiyorum..."  diyordu.

Bu sırada İngiliz istihbaratından Yüzbaşı Hurst ise, Merzifon'dan Amiral Galthorpe'a gönderdiği şifre telgrafta, III.Ordu Müfettişinin faaliyetleri birer birer sıralıyordu. Hurst, Mustafa Kemal'in "telgrafhaneleri âdeta tekeline almış olduğunu" ifade ediyordu . Hurst'tan gelen bu raporlar, İngiliz işgal kuvvetleri komutanlığını harekete geçirdi. General Milne, 6 Haziran 1919'da Harbiye Nezaretine verdiği notada Mustafa Kemal Paşa ile maiyetinin derhal İstanbul'a çağrılmasını istemişti. İngiliz komutana göre, o günün kritik şartları içinde tanınmış bir Türk generalinin, emrindeki subaylarla birlikte Anadolu'da dolaşması huzursuzluk yaratacak nitelikte idi. Ayrıca askerî yönden bir faaliyette bulunmasına da gerek yoktu . Milne'in bu emri yanında Galthorpe da 8 Haziran (1919) tarihinde Harbiye Nezaretine gönderdiği şifre telgrafta, Samsun mıntıkasından iç kesimlere gitmek için hazırlanan Mustafa Kemal Paşa'nın geriye çağrılmasını istedi . Bu maksatla İngiliz Askerî Ataşesi Deedes, 8 Haziran'da Sadrazam ve Dahiliye Nazırı Vekili Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ile bir görüştü. Bu görüşmede Mustafa Sabri Efendi, Mustafa Kemal'in geri çağrılması yolunda isteklerine kendilerinin de katıldıklarını ilave etti. Sadrazam Vekiline göre, Anadolu'da müfettişlerin başlatmış oldukları hareketin ardında Harbiye Nezaretinin bulunduğu bir gerçekti. Deedes, Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa önderliğinde başlatılmış olan milliyetçi uyanışın bir İttihatçılık hareketi olarak yorumlanması konusunda Mustafa Sabri Efendi ile hem fikir idi. İngiliz Generali bu sırada İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer alan Sait Molla ile de bu konuda görüş alışverişinde bulunuyordu .

Bu gelişmelerin olduğu esnada, İngilizler'in kararlı tutumları karşısında istikrarsız bir politika içinde bocalayan Osmanlı hükûmeti, çelişkili tavırlar sergilemeye başladı. Hükûmetin sivil kanadı İngiliz görüş ve istekleri doğrultusunda bir politika izlerken, askerî kanada bakılırsa, farklı bir görüş içinde bulundukları anlaşılır. Nitekim, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Cevat Paşa, Milne'nin notasına 8 Haziran tarihinde şu cevabı verdi: "Mustafa Kemal Paşa'nın IX.Ordu Kıt'aları müfettişliğine tayininde en etkili sebeplerden biri İngiltere Devleti mümessilinin Bâbıâliye verdiği bir nota olmuştur. Bu nota üzerine Sadrazam (Damat Ferit), siyasî mümessil ile görüşmüş ve bir müfettiş gönderileceğini söylemiş, her hangi bir itiraza maruz kalmamıştır. Hususiyle o sıralarda silahların toplanmadığı ve nakledilmediği hakkında bir çok şikayetler de vardı. Binaenaleyh şikayetin önünü almak, hem de hükûmetin mütareke hükümleri gereği mes'ul olduğu asayiş ve inzibatı temin etmek amacıyla hükûmetin kararı ile ülke üç ayrı müfettişlik mıntıkasına taksim edilmiş, her mıntıkaya da bir müfettiş tayin olunmuştur. Mustafa Kemal Paşa da bunlardan biridir. Talep ve tasvip buyurduğunuz şekilde Yakup Şevki Paşa'nın yerine tayin edilmiştir. Ancak barış kadrosu olduğundan ordu komutanı değil, ordu müfettişi ünvânına sahiptir...Böyle bir müfettişin vilayetleri dolaşmasının halkı rahatsız mı, yoksa teskin mi edeceğinin takdirini memleketin tecrübeli bir asker evlâdı ve mes'ul nazırı olarak acizlerine terk edilmesini rica eder ve sekiz aydan bu yana devam eden bir mütarekeden sonra artık Türkler ve Müslümanlara lütfen güven duymanızı rica ederim..." . Cevat Paşa'nın cevabından da anlaşıldığına göre, bu görevlendirmede yani müfettişlik mes'elesinde  İngiliz temsilcilerinin asayişin sağlanması yolundaki arzusuna uyulmuş; öte yandan, Sadrazam Damat Ferit Paşa ile İngiliz siyasî mümessili ile de Ryan vasıtası ile görüşüp anlaşmışlardı.

Kendisi hakkında başkentte bu gelişmeler olurken Havza'da bulunan Mustafa Kemal, buradaki faaliyetlerinden dolayı, İngilizler'in kuşkularını daha da arttırmakta idi. Paşa tarafından Sadrazam ve hükûmete gönderilen telgraflarda Türkler aleyhinde faaliyetlerde bulunan İngilizler'e karşı her türlü önlemlerin alınması isteniyordu. İşte İngilizlere karşı bu tavırlarından dolayı Mustafa Kemal Paşa ile hükûmet arasında ilk kovalamaca ve sinir savaşı başlamış oldu. Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa ise bu sırada, İngilizler'in isteğini kabul eden Meclis-i Vükelâ kararına uyarak Mustafa Kemal Paşa’dan 8 Haziran'da,"...elindeki istimbotlardan biri ile hemen İstanbul'a dönmesini" istiyordu . Öte yandan, hükûmetin sivil kanadının Mustafa Kemal'in İstanbul'a hemen dönmesi yolundaki çalışmaları karşısında, Harbiye Nezareti, Mustafa Kemal'in başkente dönmesi hakkında hiç bir açıklamada bulunmuyordu. Mustafa Kemal gönderdiği telgrafta, çağrılma sebeplerini sorduktan sonra, kömür ve benzin sıkıntısından dolayı gecikebileceğini ileri sürerek , geri çağrılmasındaki gerçek sebebi öğrenebilmek için de Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Cevat Paşa'ya başvurmuştur. Cevat Paşa, 11 Haziran 1919 tarihli cevabında; Mustafa Kemal Paşa'ya gizlice mes'elenin gerçek sebebini şöyle açıkladı: " Sizin gibi kıymetli bir generalin Anadolu illerinde dolaşması kamuoyunda iyi bir etki uyandıracağından bahisle İstanbul'a çağrılmanızı İngilizler istedi." . Diğer taraftan Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa ise, Mustafa Kemal'e aynı tarihte (11 Haziran) gönderdiği telgrafında; "İstanbul'a davetiniz hükûmetin kararı sonucudur." diye açıklamada bulunuyordu . Bu yazışmalar devam ederken, Hariciye Nezareti Vekâletinden Dahiliye Nezaretine yazılan bir yazıdan anlaşıldığına göre, Mustafa Kemal'in görevine Meclis-i Vükela kararı ile son verileceği belirtiliyor; ayrıca bütün mülkiye memurlarının, bundan haberdar edilmeleri gereği üzerinde duruluyordu .

 Böylece hükûmet ile müfettişlik ünvan ve yetkilerini bırakmak istemeyen Mustafa Kemal Paşa arasında  zamanla giderek şiddetlenen  yeni bir yazışma dönemi başladı ve bu tam bir ay sürdü. İngilizler'in kesin ve ısrarlı istekleri karşısında, Mustafa Kemal Paşa'nın  görevinden azledilmesi an meselesi haline geldi. O, hükûmetin İngiliz istekleri karşısında boyun eğdiğini görünce, bir telgrafla padişaha müracaat etti. Mustafa Kemal Paşa'nın bu telgrafı gayet uzun yazılmış bir şikayetname idi. Bu telgrafında, ayrıca Anadolu'daki millet, kumandan ve memurların düşüncelerine nüfûz ettiğinden milletin baştan aşağıya uyanık bulunduğunu, devletin istiklalini, saltanat ve hilafet haklarını korumak için güçlü bir azim ve imanla donanmış olduğunu belirtiyordu. Mustafa Kemal'e göre, İstanbul'da bulunan korkakların ahlâkından yararlanmasını bilen yabancılar;  devlet, millet ve padişahına bağlılık ve fedakârlıkla hizmet kabiliyetinde olanları ortadan kaldırmak istiyorlardı. Şayet kendisi başkente dönecek olursa; Ali İhsan Paşa, Yakup Şevki Paşa, Fethi Bey ve diğer kumandan arkadaşları gibi İngilizler tarafından tutuklanacağından kuşkulanıyordu. Mustafa Kemal Paşa’ya göre hükûmet, kendisini aldatarak merkeze çekmek istiyordu. Mustafa Kemal Paşa telgrafında ayrıca şu açıklamalarda bulunuyordu:"...Eğer icbâr edilirsem, memuriyet-i âcizânemden istifa ederek kemâgân Anadolu'da ve sine-i millette kalacağım ve vezâif-i vataniyyeme bu kere daha sarih hatvelerle devam edeceğim. Ta ki, millet mazhar-ı istiklâl ve saltanat ve hilafet-i muazzama-i hümâyûnları masun-ı indiras (mahvolmaktan kurtulsun)) olsun..." . Bu telgrafın Mustafa Kemal Paşa’nın azlini geciktirmek yanında bir faydası da, kendisini Padişah Vahideddin'e millî direnişin sözcüsü olarak tanıtmak oldu .

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun ve Havza’da yapmış olduğu faaliyetler , hem hükûmeti, hem de İngilizleri rahatsız etmişti. Mustafa Kemal Paşa’nın başlatmış olduğu bu millî uyanış hareketine inanmayan, onu hayalperestlikle suçlayan kimi İstanbul basını da Anadolu’daki gelişmeleri İngilizlere jurnallemekte idiler. Kimi gazeteler ise Paşanın müfettişlik görevinden azl edildiği yolunda asılsız haberler yayınlamakta idi.  Bu asılsız haberlerden son derece rahatsız olan Mustafa Kemal Paşa ise Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyasetine gönderdiği telgraflarda, basın organları tarafından Anadolu’daki faaliyetlerinden dolayı tenkit edilmesinden duyduğu rahatsızlığı bildirerek, Dahiliye Nezareti’nin de bu konuda üzerine düşeni yapması gerektiğini hatırlatıyordu.  Öte yandan Mustafa Kemal Paşa, 19 gün kaldığı Havza’da ayrılacağı son güne kadar, müfettişlik mıntıkasında alınması gereken tedbirlerle uğraştı. Paşa Havza’da iken, o sırada Merzifon’da görevli bululan İngiliz İrtibat Subaylarından Solter’in kendisini ziyaret edeceğini öğrendi. İngiliz İrtabat Subayını makamına kabul eden ve Türklere karşı her türlü mezalimi icra eden Rum ve Ermenilerin taşkınlıklarını görmezden geldiklerinden dolayı sert bir üslupla azarlayan Mustafa Kemal Paşa; bu görüşmede ayrıca İngilizlerin artık azınlıkları himayeden vaz geçmelerini de istemişti.

Mustafa Kemal Paşa 11 Haziran tarihinde Erzurum'da bulunan 15.Kolordu komutanı Kâzım Karabekir Paşa'ya gönderdiği şifre telgrafta ise, bütün bu gelişmeleri anlatmış ve "milletin  hukuk ve istiklalini tayin uğrunda millet ile beraber çalışmaktan" yana olduğunu belirtmişti. Ayrıca kendisinin, mümkün olduğunca zaman kazanmak ve karargâhını memleket dahiline sokmak amacında olduğunu ifade etmiştir . Bu arada Mustafa Kemal Paşa, 13 Haziran 1919 tarihinde Havza’dan hareketle Amasya’ya hareket etti. Amasya’da kalabalık bir halk kitlesi tarafından karşılandı. Amasya müftüsü Hacı Tevfik Efendi, Havza-Amasya yol güzergâhındaki köylere gönderdiği haberde eşraf ve ayan tarafından müfettiş paşanın en iyi şekilde karşılanması ve ağırlanmasını öğütlemişti.  Mustafa Kemal Paşa, Amasya’da iken, Edirne’de I. Kolordu komutanı olarak bulunan Cafer Tayyar Bey ile de temasa geçmiş; Anadolu’da başlatılmış olan Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye hareketi ile birlikte çalışmasını istemişti.

Bu sırada Şevket Turgut Paşa, 15 Haziran'da Mustafa Kemal Paşa’ya "İstanbul'a davetiniz hükûmetin kararıdır." mealindeki telgrafını tekrar göndermişti . Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa, adeta bu işten yani Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'a çağrılması meselesinden nezaretinin sorumlu tutulmamasını istercesine, bu çağrının hükûmet tarafından yapıldığını tekrarlıyordu. Dikkatlice tetkik edildiğinde, Paşa'nın telgrafında, Mustafa Kemal’in İstanbul’a dönüşüne karşı isteksizce bir çağrı ifadesi gizli oduğu anlaşılmakta idi. Bütün bunlardan da anlaşıldığı üzere, Mustafa Kemal Paşa'nın hareketi ordu mensupları tarafından kalben destekleniyordu.

Bütün bu gelişmeler olurken, hükûmet, bu defa Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetleri’nin hükûmete ve İtilaf Devletleri temsilciliklerine hitaben işgali protesta için yazdıkları telgraflarının işleme konmasını yasakladı. Posta ve Telgraf Müdürü Refik Halit (Karay) Bey, 16 Haziran tarihinde bütün posta teşkilatına yayınladığı genelgesinde, bu derneklerin telgraflarının kabul edilmemesini tebliğ etti. Dahiliye Nazırı Ali Kemal ise, işgallerden dolayı duyulan  üzüntü ne kadar büyük olursa olsun, bu aşamada hükûmetin ne Yunanlılarla, ne de başkalarıyla savaşabilecek bir gücü olmadığını, bu sebeple "kuva-yı milliye" adıyla birlikler hazırlamanın felaketlere sebep olacağını ileri sürmekte idi . Ali Kemal 17 Haziran 1919 tarihinde vilayet ve mutasarrıflıklara gönderdiğ telgrafında şöyle diyordu: “İşgallerden ne derece müteessir ve müntail olursa olsun Osmanlı hükûmeti bu sıralarda harp ve darba tutuşamaz. Çünkü bugün varlığını ancak siyaseten müdafaa edebilir bir vaziyettedir...Murahhaslarımızın böylece vatanın asıl parçalarını kurtaracaklarına ümidimiz günden güne artmaktadır.” Ali Kemal bu arada Mustafa Kemal Paşa hareketine dikkat çekerek telgrafında şu şekilde devam ediyordu: “Bu vaziyeti güçleştirecek ve hatta imkansız kılacak bir felaket için bilhassa nazar-ı dikkatinizi ve hamiyetinizi celbederim. O felakette milli ordu teşkil etmek, milli müdafaayı hazırlamak gibi endişelerle şu sıralarda son derece muhtacı olduğumuz memleket asayişini bozmak..” isteyenlerin olduğunu belirterek, “mülki amirlerin devletin selameti için ne yapmak lazım gelirse yapmaktan çekinmemelerini”  istemekte idi. Ali Kemal ayrıca Paris’te toplanmış olan sulh konferansında lehimize bir kararın çıkması muhtemelken, asayişsizliğe sebebiyet verecek hareketlerden sür’atle kaçınılması gerektiğini hatırlatıyordu.  Dahiliye Nazırı Ali Kemal bu sırada Anadolu’ya  eski Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey’in başkanlığında bir Tahkik Heyeti de gönderilmesi kararını da aldırmıştı. Bu haber basına da yansımıştı.  Teşkil edilen bu Tahkik Heyetinin görevi ise, Doğu vilayetlerinde mülkî amirlerin yaptıklarını denetlemek şeklinde belirlenmişti. Mehmet Ali Bey’in doğu illerine gelecek olan Tahkik Heyeti içerisinde yer aldığını öğrenen Mustafa Kemal Paşa 20 Haziran 1919 tarihinde gönderdiği telgrafında, bu görevin şahsına ve vatan ve millete karşı bir hareket olarak telakki ettiğini belirttikten sonra,“...Şekil ve netice ne olursa olsun milletin istiklali ve devleti ve saltanatın masuniyeti bilfiil temin edileceği güne kadar Anadolu’da ve sine-i milletten ayrılmamağa bütün millete hitaben mukaddesatım namına söz veriyorum.” diyerek, Mehmet Ali Bey’i daha görevinin ilk günlerinde müşkil durumda bırakmak istemediğini ifade ederek, –bir yerde usulünce- Ali Kemal’e alet olmamasını hatırlatıyordu.  Bilindiği gibi Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gönderilmesinde Mehmet Ali Bey’in önemli rolü olmuştu. Şimdi ise bu iki dost, Ali Kemal’in politikası ile karşı karşıya getirilmek isteniyordu. Nitekim, Anadolu’da Mustafa Kemal Paşanın kararlı tutumu karşısında Tahkik Heyeti’nin Anadolu’ya gönderilmesi askıya alınmıştır. 

Dahiliye Nazırı Ali Kemal'in bu dönemde politikası genel olarak kuva-yı milliye karşıtı -bir yerde haince- ve bekle gör, olanları kabul et şeklinde idi. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, Posta ve Telgraf Müdüriyetine gönderdiği 20 Haziran 1919 tarihli şifre telgrafında bu gelişmelerden dolayı hükûmeti protesto etmişti. Posta ve Telgraf mdürü Refik Halit (Karay) Bey'in ifadesiyle; "...Anadolu'da o şiddetli müdahale, İstanbul'da bu acele mukabele (karşılık)..." IX. Ordu Kıt’aları Müfettişi Mustafa Kemal Paşa ile bağların kopmasına zemin hazırladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder