25 Ekim 2006 Çarşamba

Pontuscu Gözüyle Pontus İsyanı (1908-1923) -I

Günümüzde Yayında Olan Pontus Radyosu'nun Logosu
Bizim Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi Uçuşa geçmiş.




Türk, Rum ve Ermeni Mahallesi olan bir köyde, savaş yıllarının yoksunlukları içinde yetim bir kız olarak büyüyen; Rum ve Ermeni komşularından gördüğü sevgi ve şefkati her fırsatta dile getiren bir babaannenin torunu olarak bu makaleyi iktibas edip etmemeyi çok düşündüm.

Öncelikle, bilimsellikten uzak, mehazsız bir yazı oluşu beni uzun süre düşündürdü. Ancak, her ne kadar ideolojik amaçlı da olsa (ki bölgemizde yaşanan olaylar, heykelleri kendi halkı tarafından yıkılıp yerlerde süründürülen kişilere ait fikir şablonuna oturtulmaya çalışılmış bir yazı)  zamanın olaylarını farklı bir gözle değerlendirmesi, bu tip düşüncelerin fikir altyapısı ve dayanak noktalarını ele alması ve hedefleri hakkında bize ipuçları vermesi yönlerini dikkate alarak paylaşıma sunma kararı verdim. ( Kusuruma bakılmasın ama Kutsallarıma uzatılan dilleri ise çizdim.)

Zalimane tavırlar asla tasvip edilemez. Evet yakın tarihimiz gösteriyor ki bölgemiz oldukça acı ve zor günler geçirmiş; tüm savaş alanlarında olduğu gibi buralarda da insanlar ölmüş ve savaş kaybedilmiştir. Çünkü; Savaşın galibi olmaz. Uluslar sadece hak ettikleri özgürlüğün bedelini öderler.

Buradaki bilgileri doğrulama esnasında gördüm ki bu bölgedeki savaş henüz bitmemiş. Sayısı yüz yetmişin üzerinde Pontus İdealiyle tutuşmuş kuruluş olduğunu gördüm. Bu derneklerin dünyadaki dağılımı için bkz.,   

                             www.Turan.tc/pontusdosyasi/

Pontus dernekleri haricinde Yunanistan’da kurulan “Kaybedilen Yunan Topraklarını Geri Almak İsteyenlerin ve İntikamcıların Cephesi” Bkz.,
  
                            www.geocities.com./CapitolHill/Senate/3102/gtirfgoals.html

Grek Öğrenciler Birliği  Bkz.,

                            www.hellas.tu_darmstadt.de/]

gibi dernekler vasıtasıyla dünyanın çeşitli bölgelerine dağılmış Grekler Türkiye’ye karşı ortak hareket etmeye  çağrılmaktadır.

Pontusçuların hazırladıkları ve sayısı ellinin üzerinde olan Pontusçu siteler bkz.,

                                      www.angelfire.com/folk/pontian_net/links.html

Türkiye’ye yönelik iddialarına yer verilerek kamuoyu oluşturulmaya çalışılmaktadır. Oysa, bizim ülkemizde ise dostluğu zedeler bahanesiyle okullarımızda okutulan tarih kitaplarımız bile değiştiriliyorken…

  

Pontus İsyanı (1908-1923) 
Pontus halkının özgürlük ve bağımsızlık arayışının kökleri 1840'li yıllara kadar uzanmaktadır. Hareketin silahlı bir direnişe dönüşümü ise ilk Pontus milislerinin örgütlendiği 1908 yılına rastlar. 1916 yılında ise Osmanlı sömürgeciliği altında geçen uzun esaret yıllarının Pontus ‘'ta yaşattığı öfke isyana dönüşür. İsyanın; zulme karşı başkaldırının öyküsüne geçmeden önce, bir kaç önemli noktayı belirtmekte yarar var.

Pontus isyanı yalnızca hristiyan Pontus ‘lularla sınırlı kalmamıştır. Bölgede yaşayan diğer halkları da içine alarak gelişmiştir. Diğer yandan Pontus ‘lar Rum halkıyla akraba olmakla birlikte, ayrı bir halktır. Pek çok halkı içine alan ve Karadeniz dağlarını son kez özgüleştiren bu isyan, bir yönü ile öndersiz bir yoksul köylü ve emekçi isyanıdır, bir yönü ile de tüm halkların ortak katılımıyla, halkların kırdırılması ve asimilasyonuna tepkinin ürünüdür.

Pontus ‘ halkı bugün Karadeniz'de yasayan insanların tümünün Laz olduğunun düşünülmesi gibi, benzer bicimde Rum halkıyla karıştırılıyor. Oysa ne Karadeniz'in tümü Laz'dır, ne de Pontus ‘lar Rum'dur.

Pontus, 2700 yıllık bir tarihe sahiptir. Osmanlı egemenliğine girmeden önce, bu tarihi içinde oluşmuş bir kültürü (kendine özgü), dilleri vardır. Pontika dili Rumca'ya benzemekle beraber, Pontus ‘'a özgü bir dildir. Örneğin; Tonya'da yasayan bir Pontus ‘lu ile Yunanistan'da yasayan bir Rum anlaşmakta oldukça zorluk çekmektedir. Daha doğrusu ifade ile anlaşamazlar. Ama yaşamını Yunanistan'da geçirmek zorunda kalmış bir Pontus ‘lu için aynı şey geçerli değildir. Bugün Gürcüce ve Lazca arasında birçok benzerlik kuruluyor, ama yine de bunlar iki ayrı dil ve iki ayrı halktır.

Pontus oldukça köklü bir kültüre sahiptir. Osmanlı egemenliği altında Pontus ‘ halkı kendi kültürünü korumayı başarmıştır. Osmanlı devletinin halklara karşı geliştirdiği şiddet, etnik arıtma ve sonuç olarak dayattığı müslümanlaştırma da sonuç vermemiştir.

Pontus'ta, Bölgeye dışarıdan getirilen halklar ve bölgede önceden yasayan halklar da yoğun olarak bu kültürün etkisini girmiştir. Pontus ‘ dışarıdan geleni içeride eritmiştir. İşgal edilmiş ama işgalciyi kendine benzetmiştir. (Fethedenin fethedilmesi) Bugün bile onca imha ve inkara rağmen, Pontus ‘'ta bu kültürün etkisi silinememiştir. Betonun altında filizler açmak için beklemektedir. Zorla dayatılan Müslümanlığın akibeti; içinde Ortodoks Hristiyan geleneği taşıyan bir din olmak olmuştur. Bugün hala Trabzon çevresinde insanlar ölülerini tabutla gömmektedir. Bunun bir Hristiyan geleneği olduğunu bilmeden elbette. Ya da hala yumurta bayramı dedikleri şeyin izleri vardır. Karadeniz'e bugün Pontus ‘ kültürü egemendir. Bu ayrı bir tartışma konusudur. Bizim için burada önemli olan Pontus ‘'u bu yapısının Pontus ‘ isyanına olan etkisidir. Pontus ‘'da 19. Yüzyılda ilk önce Müslümanlaştırılamayan halkın harekete geçtiğini görüyoruz. Ama bu hareket yalnızca Hristiyan halk üzerinde değil, Müslüman - Hristiyan Pontus ‘'un tüm halklarında sempati ve destek bulmuştur. Laz'ı, Ermenisi, Türkmeni bu isyana katılmıştır.

Topal Osman'ın Kemal'in emri ile, Karadeniz'de din farkı, halk farkı gözetmeden gerçekleştirdiği katliamlar da bu gerçeği ele vermektedir. İsyana destek veren, yardım eden, katılan her halk imhadan nasibini almıştır.

Pontus ‘ta ilk silahlı milislerin örgütlenişi
Yerel düzeyde ilk silahlı Pontus ‘ milisleri 1908 senesinde örgütlenmeye başlamıştır. Amasya Metropoliti olan ve Samsun ilinden sorumlu Germanos Karavangalis milis örgütlenmesinin hazırlayıcısıdır Batı Pontus ‘'ta.

Ermeni halkına karşı geliştirilen soykırım belleklerden silinmemiştir. Diğer yandan Balkanlar'da yaşayan halkların Osmanlı devletine başkaldırısı sonucunda, yeni ulus-devletler kurulmaya başlamıştır. İşte bu iki etmen 1908 yılında kurulan milis örgütlenmesini yaratmıştır. Balkanlar'da yeni ulus-devletlerin kurulması kimlik arayışını alevlendirirken, imhaya karşı halkın sezgileriyle, korunma amaçlı milisler kurulmuştur. Balkan Komitacılığı, henüz canlı ve 1905 Rus devriminin etkileri hala üzerlerinde iken.

Dinsel önderliğin ağırlıklı olarak öne çıktığını söyleyebiliriz. Onun için de bu dinsel etkiyi asan bir önderlik olmadığından, Trabzon’u "yönetiyorum, isyanda isim ne diyen" kilise, hem Osmanlı ile uyum içinde, hem başka ülkelerden dini temelde ve burjuva çıkarlarına uygun bir anlayışla yardım almayı bekleyerek, gerçekte isyanın yayılmasını önleyebilmiştir. Ayni zamanda yerel eşraf da bu örgütlenmesinin oluşturulmasına aktif destek vermektedir.

Samsun yöresinden başlayıp içine Tokat, Sivas, Ordu, Amasya''yı da alarak, Trabzon'a kadar uzanan bölge; yani Batı Pontus ‘ ileriki yıllarda özgürlük için verilen mücadelede gerillanın üstlendiği yer olacaktır. Germanos, bu bölgedeki örgütlenmeyi etkilemektedir. Metropolit'in Bati Pontus ‘ milisleri üzerinde yoğun bir etkisi vardır. Ama ileriki yıllarda yerel düzeyde örgütlenen gerilla, Metropolit'in eğilimlerinin dışına çıkacaktır.

Stefanos Yerasimos'un aktarımlarında Germanos'un eğiliminin "Yunan devletinin Osmanlı İmparatorluğu ile yeni kurulan Balkan devletlerinin topraklarına dağılmış olarak yasayan bütün Rumları içine alacağı noktaya kadar yayılmasından yanadır" deniyor. Pontus ‘ isyanının gelişimi sırasında Germanos'un eğilimini bir kenara koymak gerekir. Metropolit'in eğilimi bu olsa dahi, mücadelenin gelişimi Pontus ‘'ta savaşan gerillanın eylemi tarafından belirlenmiştir. Ama açıktır ki, Metropolit'in eğilimini asan bir yeni önderlik de geliştirilememiştir. Onun için isyan gelişmiş, 14.000 gerillayı kapsamış, başka halkları etkileyiş ama yenilmiştir.

Yunanistan Pontus ‘ meselesini bir koz olarak ele almıştır. Pontus ‘ isyanına tümüyle Yunanistan burjuvazisi, doğal olarak, çıkarları çerçevesinde yanaşmıştır. Germanos'un bakisi ise Pontus ‘ direnişini yerel düzeyde etkileyememiştir. Direniş yerel düzeyde eylemlerle devam etmiştir. Burada bir halkın Osmanlı sömürgeciliğine, TC'nin dayattığı imha ve inkara karşı direnişiyle, Yunanistan veya İngiltere başta olmak üzere emperyalist devletlerin planlarını birbirine karıştırmamak gerekir.

M. Kemal'in 1919'da Samsun'a çıkışının nedeniPontus ‘ direnişini boğmaktır. Hiç kuşku yok ki onu da bu iş için görevlendiren Osmanlı devleti ve İngiliz emperyalizmi olmuştur. 1916 genel bir ayaklanma aşamasına doğru giden ve 1917 Ekim Devrimi'nin etkisiyle bolşeviklerden etkilenen Pontus direnişinin boğulması, Trabzon Sovyeti' nin yok edilmesi, sınırları emperyalizm tarafından çizilen, Ekim Devrimi'ne karşı kuşatmada kullanılacak olan TC devletinin kurulabilmesi için olmazsa olmaz bir zorunluluktu. Anadolu'da anti-işgalci savaşımın bastırılması, özgürlük arayan halkların imhası ölçüsünde "Misak-i Milli" olanaklıydı. İşte bu plan çerçevesinde M. Kemal Samsun'a çıkartılmıştır.

Samsun'a çıkışından on gün sonra, yani 29 Mayıs 1919'da Topal Osman ile Samsun Havza'da görüşüyor M. Kemal. Sahibinin isteklerine Topal Osman'ın verdiği yanıt yeterince açıklayıcıdır. "Merak etmeyin Paşam! Bu Pontus ‘ Rumlarına öyle bir tütsü vereceğim ki hepsi mağaralarda eşek arıları gibi boğulup gidecek". Yeri gelmişken Topal Osman tarihsel olarak Laz kabul edilse de, aslı Pontus ‘'dur ve Pontus ‘ Cumhuriyetinin özgürlük bayrağının çekildiği Giresun'da ayni tepenin üzerine gömülmüştür. Haini hiç bir halk kendinden kabul etmez. Pontus ‘ direnişinin başladığı Samsun ve çevresi sonradan en kanlı katliamlara sahne olmuştur.

Kısacası Metropolit için eğilimler ne olursa olsun, Pontus ‘ halkı kendi kaderini kendisi çizmek için başkaldırmıştır.

1908 yılında Samsun'un Kadıköy varoşunda gençlerden oluşan milli örgütlenmeleri, Balkan savaşlarıyla birlikte güçlenmeye baslar. İlan edilen seferberlik, Anadolu halklarının bütününde olduğu gibi Pontus ‘'da da tepkiyle karşılanır. Bu yıllar Osmanlı ordusundan kitlesel kaçışlar yaşanmaktadır.

Askerden kaçan Pontus ‘ köylüleri köylerine dönerler. Ancak köylerine yakın kırlık alanlarda üstlenebilirler. Silahlı ya da silahsız olarak üslenen asker kaçaklarından oluşan milisler, ailelerini, köylerini korumak ve tarlada çalışarak geçimlerini sağlamaya çalışırlar. Böylece Pontus ‘'ta (Samsun yöresinde) ilk kendiliğinden gerilla grupları oluşur.

Pontus ‘ gerilla örgütlenmesi sürekli gelişmektedir. Samsun ve çevresi gerilla gruplarının en yoğun olarak örgütlendiği yer olmuştur. Daha da önemlisi, hangi halktan olursa olsun, tüm kacaklar bu birliklere katılırlar. Tarihte ilk kez, tüm halkların ortak isyanını ifade etmeye başlayan bu gelişme, (hiç kuskusuz Baba İshak ve Şeyh Bedrettin, Köroğlu isyanları da aynı ortak özelliklere sahiptir) anlaşılacağı üzere, daha çok tepki temellidir. Önderliği zayıftır, bir ayakta kalma, kimlik mücadelesidir. Osmanlı devleti ise, Pontus ‘'taki bu dirilişin üzerine, tarihi boyunca halkları eritmek için kullandığı etnik arıtma yöntemiyle gider.

1914'de Makedonya'dan 20.000 göçmen, başta Samsun olmak üzere Batı Pontus ‘'a yerleştirilmek için getirilir. Özellikle direnen, milislerin örgütlendiği köylere zorla, köy halkının evlerine el koyarak yerleştirilmek istenirler. 1890'da Samsun'un toplam nüfusu 11 bindir. Hemen hemen bu nüfusun 2 katıdır getirilen göçmenler.

"Rum köylülerinin göçmenleri kendi köylerine kabul etmemekte kararlı olmaları, ilk başkaldırı eylemini başlatır. Çarşamba yolu üzerindeki Kirazlık köyüne bir grup göçmenin yerleştirilmek istenmesi, girişimi, jandarmalarla silahlı çetelerin ilk kez karşı karşıya gelmelerine yol acar. Göçmenlerin Cirahman, Öke, Taskeris, Cinit, Andreandon, Cinarli köylerine yerleştirilme girişimleri aynı şekilde, silahlı çatışmalara neden olur. Ve sonunda söz konusu köylerin eşrafına uygulanan baskıya rağmen göşmen yerleştirme girişimi önlenir. Böylece I. Dünya Savaşı'na, Samsun yöresiyle sınırlı görünmekle birlikte bir ön ayaklanma havasında girilir."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder