31 Ekim 2006 Salı

Kara Samsun'da Bulunmuş Bir Stel

Alman İmp. Wilhelm II.             (1859-1918)
Osmanlı İmp. 5. Mehmet Reşat  (1844-1918)
Avusturya İmp. Franz Joseph I  (1848-1916)




İmparatorlar Geçidi
Osmanlı Devletinin I.Dünya savaşı'na İtilaf Devletlerinin yanında girmesinden sonra, Türk basınında Avusturya ve Almanya'yı tanıtıcı yayınlar bir anda arttı. Amaç, Osmanlı Vatandaşlarında İtilaf Devletlerine karşı  yakınlık ve sempati uyandırmaktı. Gelelim Fotoğraf ve stelde yeralan Zat-ı Muhteremlere...


Mehmed 5.Reşat (1844-1918)
Osmanlı padişahlarının otuz beşincisi ve İslam halifelerinin yüzüncüsü.  Saltanatı: 1909-1918 Babası:Sultan Abdülmecid Han - Annesi:Gülcemal Kadın Efendi Doğumu: 2 Kasım 1844 Vefatı: 3 Temmuz 1918

Çocukluğundan itibaren hususi olarak iyi bir tahsil ve terbiye ile büyüdü. Yüksek din ve fen bilgilerini okudu. Arapça ve Fransızca'yı mükemmel bir şekilde öğrendi. Uzun şehzadelik devrinin çoğunu okumakla geçirdi.

1890 senesinde İngilizlerin yardımıyla kurulan ve padişah aleyhtarı Türk, Rum, Ermeni, Arnavut ve Yahudiler ile Bulgar, Sırp ve Yunan çeteleri tarafından desteklenen İttihad ve Terakki Cemiyeti, 1909 yılında Sultan II. Abdülhamid Han'ı tahttan indirdi ve yerine kukla bir vaziyette Mehmet Reşad Han'ı geçirdi. Devlet idaresine tamamen hakim olan İttihatçılar istedikleri kabineyi iş başına getiriyorlar, istemediklerini ise baskı ve tehditle görevden uzaklaştırıyorlardı. Sultan Abdülhamid taraftarı diyerek pek çok kişiyi idam ettirdiler. Herkes ölüm ve hapis korkusu içine düştü. Memlekette can, mal ve namus emniyeti kalmadı. Devlet düşmanlığı, küfür ve dinden dönme moda olmaya yüz tuttu. Her vilayette zalimler, asiler ve zorbalar türedi. Bunun neticesi olarak Arnavutluk'ta isyan hareketleri başladı. Arnavutluk bölgesi mebusları hükümete müracaat ederek şiddet hareketlerine başvurulmadan bölgeye bir nasihat heyeti gönderilmesini istediler. Ancak şiddet taraftarı olan İttihad ve Terakki mensupları, Mahmut Şevket Paşa komutasında büyük bir orduyu Arnavutluk'a göndermelerine ve pek çok kan dökülmesine sebep oldukları halde isyanı önleyemediler. Sultan Reşat 16 Haziran 1911'de Kosova'ya gitti. Beş yüz yirmi iki sene önce dedesi Murad-ı Hüdavendigar'ın zafer kazandığı yerde, yüz bin Arnavut ile Cuma namazı kıldı. Huzuru temin etti. Mahmut Şevket Paşa'nın yirmi iki taburla yapamadığını, Sultan Mehmet Reşat bir gövde gösterisi ile temin eyledi.

Ancak İttihatçıların ihanet derecesine varan gafletleri devam ediyordu. Sultan Abdülhamit Han'ın bizzat körüklediği kiliseler ihtilafını, 3 Temmuz 1910'da neşrettikleri bir kanunla hallettiler. Böylece Balkan milletleri arasında ihtilaf kalmadığından, Osmanlı Devleti aleyhine kolayca birleştiler. Bu birleşme bir süre sonra (8 Ekim 1912) Balkan harbinin başlamasına sebep oldu. Siyaset yapmaktan memleket müdafaasına vakit bulamayan komutanların elinde kalan Osmanlı orduları, Karadağ, Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan karşısında bozguna uğradılar. 30 Mayıs 1913'e kadar devam eden savaş sonunda, Osmanlı Devleti, Yenipazar, Libya, Girit, Rodos, Onikiada, Arnavutluk, Epir ve Trakya'yı kaybetti. Edirne'de Balkan devletleri eline düştü ise de daha sonra müttefikler arasında çıkan anlaşmazlıktan faydalanılarak tekrar kazanıldı. Son facialarla Afrika kıtası ile ilişiğimiz kesilirken, Avrupa'da çok küçük bir toprağımız kaldı. Afrika'da bir milyon iki yüz bin, Rumeli'de ise iki yüz elli bin kilometrekarelik yerimiz elden gitti.

İttihat ve Terakki'nin gafil, cahil, fırkacı, bölücü idaresi neticesinde Osmanlı Devleti, padişahın haberi bile olmadan bu defa da dünyanın süper güçlerine karşı Almanya safında I. Dünya Savaşı'na katıldı (11 Kasım 1914). Dört sene süren savaş sonunda koca Osmanlı İmparatorluğu yağma olundu. Bir milyon kilometrekareden fazla toprak kaybedildi. Asker zayiatının yekünü ise beş yüz elli bini şehit diğerleri yaralı, kayıp ve esir olmak üzere bir milyonun üzerindeydi.

Sultan Mehmet Reşad, memleketin içinde bulunduğu durumun ıztırabı içerisinde 3 Temmuz 1918'de vefat etti. Cenazesi kendisi tarafından hazırlanmış olan Eyüp'teki türbesine defnedildi.

Mehmet Reşad Han, halim, selim ve merhametli bir şahsiyet olup, terbiye ve nezaketi her türlü ölçünün üstünde bulunuyordu. Meşrutiyet anayasası çerçevesinde devleti idare etmek istedi. Ancak İttihatçıların Osmanlı Devleti aleyhindeki faaliyet ve icraatlarının önüne geçecek kudrette değildi. Hükümeti ele geçiren İttihatçıların çoğu, hatta din işleri başkanı olan şeyhülislam Musa Kazım dahi masondu. Bu sebeple Sultan Reşad Han'ın saltanat devri, İttihatçıların keyfî ve mesuliyetsiz icraatları neticesinde büyük hadiseler ile geçti. Neticede üç kıta yedi denize hakim olan Osmanlı Devleti, dünya çapında faaliyet gösteren yıkıcı ve bölücü teşkilatların, planlı, sinsî çalışmaları sonucu yok olma noktasına getirildi.



FRANZ JOSEPH (1848 - 1916)   
Avusturya İmparatoru ve Macaristan Kralı. Habsburg hakimiyetine son veren 1848 İhtilalinde, Avusturya İmparatoru Ferdinand, 18 yaşında yeğeni lehine tahttan çekildi. Böylece Franz Joseph, Avusturya İmparatoru ve Macaristan Kralı oldu (1848).

Franz Joseph imparator olduğu zaman, imparatorluk karışıklıklar içinde çalkalanıyordu. Çekler, İtalya'daki devletler ve Macarlar ayaklanmıştı. Macarlar bir cumhuriyet kurmuşlardı. Lombardiya ve Venedik'i Sardinya Kralı Şarl Albert işgal etmişti. Franz Joseph, kısa zamanda bu ayaklanmaları bastırdı.
  
1859 'dan 1866 'ya kadar, Sardinyalılar ve Prusyalılarla savaşmak zorunda kaldı. 1866 Sadova'da Avusturya ordusu, Prusyalılara karşı yenildi. Almanya'daki, üstünlüğünü kaybetti. İtalya'daki Avusturya'ya bağlı hükümetler, İtalyan birliğine girdi. Franz Joseph, bu durum karşısında, Macaristan'la Avusturya'nın birleştiğini, birbirlerine eşit iki krallık olduğunu ilan etmek zorunda kaldı (1867). Böylece ikili devlet kurulmuş oldu. Bununla beraber Franz Joseph, imparatorluk içinde yaşayan milletlere temiz siyaseti, sempatisi ve cömertliği ile kendisini sevdirdi. Fakat talihsiz oluşu, zaman zaman onu rahatsız etti. Oğlu canına kıydı, karısı bir suikast sonucu öldü. Almanya İmparatorluğu ile ittifak birliğini yaptı. Avusturya veliahtı Franz Ferdinand'ın, Sırplar tarafından öldürümesi üzerine Sırbistan'a savaş ilan etti (1914). Böylece I. Dünya Savaşı'nın çıkmasına sebep oldu. Fakat bu savaşın dünyaya getirdiği felaketleri göremeden, savaşın çıkmasından iki sene sonra öldü.

Bir Anekdot: Yeniköy Sarayı
Saray dediğim, Avusturya Başkonsolosluğu’nun ikamet ettiği tarihî bina. Bu görkemli saray yavrusu, Sultan II. Abdülhamid tarafından, devrin Avusturya- Macaristan İmparatoru Franz-Joseph’e armağan edildiği için, önceleri Avusturya Sefiri’nin sayfiye evi olarak kullanılmış. Cumhuriyet’in ilânından sonra sefaret Ankara’ya taşınınca da, başkonsolosluğa tahvil edilmiş; yapının adı bu yüzden “Palais de Yeniköy”, yani “Yeniköy Sarayı”...


Alman Kayzeri Wilhelm II (1859 – 1941)
II. Wilhelm (doğum ismi: Friedrich Wilhelm Viktor Albrecht),27 Ocak 1859 ile 4 Haziran 1941 yılları arasında yaşamış, Alman ve Prusya İmparatorluklarının son hükümdarıdır. 15 Haziran 1888'den 9 Kasım 1918'e kadar hüküm sürmüş olup, bazı tarihçiler tarafından Frederick William Victor Albert of Hohenzollern olarak da anılır.

II. Wilhelm, 1888 yılında izlemeye başladığı "Dünya Politikası" (Weltpolitik) çerçevesinde Osmanlı İmparatorluğu ile yakın ilişkiler kurulmasına özen göstermiştir. Bu dönemde, Sultan II. Abdülhamit, Rus ve İngiliz ortak tehdidine karşı Almanya'ya karşı yakınlaşma ihtiyacı duymuştur.

II. Wilhelm, 1889,1898 ve 1917 tarihlerinde üç kez İstanbul'u ziyaret etmiştir.

1898 yılında, Bağdat demiryolu hattının tamamlanması için Osmanlı İmparatorluğu ile Deutsche Bank arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma sonucu kurulan "Anadolu Demiryolları Şirketi" bünyesindeki Türk-Alman ortaklığıyla Bağdat Demiryolu hattı projesi hayata geçirilmiştir.

Bu dönemde ayrıca, İstanbul'da Alman okulları ve hastaneleri açılmış, birçok Türk subayı ve öğrencisi Almanya'ya eğitim görmek üzere gitmiştir.

Türklerin Almanya'daki mevcudiyetleri ve Alman ekonomilerine katkıları I. Dünya Savaşı öncesindeki dönemde de görülmektedir. 1913 yılında eğitim ve çalışma amacıyla Berlin'de 1301 Türk yaşıyordu. Çalışanların büyük bölümü tütün sanayiinde istihdam edilmişti. 1913 yılında Berlin'de sanayi ve ticaretle ve bilim ve teknoloji ile ilgili iki Türk gazetesi yayınlanmıştır. 1917 yılında "Yeni Türkiye" (Die neue Türkei) dergisi iki dilde yayınlanmaya başlamıştır.

Sultan Abdülhamit'in Almanya'ya gösterdiği yakınlık, İkinci Meşrutiyetle birlikte iktidara gelen İttihat ve Terakki Partisi liderlerince de sürdürülmüştür. Nitekim, İttihat Terrakki'nin yayın organı "Osmanlı" dergisinin 1 Ocak 1900 tarihinden itibaren Almanca nüsha çıkardığı bilinmektedir.

Birinci Dünya Savaşının öncesinde 1908 Haziran ayında İngiltere ve Rusya'nın Osmanlı mülkünün akibetini kararlaştırmak üzere gerçekleştirdikleri Reval görüşmesine, Almanya'nın katılmamış olması İttihat Terrakki liderlerinde, Almanya'nın Osmanlı'nın vazgeçilmez müttefiki olduğu inancını kuvvetlendirmiştir.

Osmanlı Devleti, Almanya'ya duyduğu büyük yakınlığa rağmen, Birinci Dünya Savaşının ilk aylarında tarafsızlığını muhafaza etmiştir. Ancak, İngiliz ve Fransız Donanmalarından kaçarak İstanbul'a sığınan ve Osmanlı devletince satın alındıkları açıklanan Gobel ve Braslav adlı iki Alman kruvazörünün, "Yavuz" ve "Midilli" isimleriyle ve Türk bayrağı altında 1914 yılında Sivastopol'u bombardıman etmeleri ve Karadeniz'de Rus donanmasıyla çatışmaya girmeleri üzerine, Osmanlı Devleti kendisini Almanya'nın yanında savaşın içinde bulmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu ile Almanya'nın ittifak halinde bulunduğu I. Dünya Savaşı'nda Alman General Liman von Sanders Osmanlı Ordusu'nu yeniden örgütlemekle görevlendirilmiştir. Liman von Sanders, Çanakkale, Filistin ve Suriye Cephelerinde Osmanlı Ordusuna komuta etmiştir.

II. Wilhelm 1917 yılında, üzerinde Osmanlı askeri üniforması ve kalpağı olduğu halde üçüncü kez İstanbul'u ziyaret etmiştir. Aynı yıl Osmanlı Veliaht Prensi Vahdettin de Berlin'e iade-i ziyarette bulunmuştur. Vahdettin'in Berlin ziyareti sırasındaki heyeti içinde Anafartalar Kahramanı ve 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal de "Ordu Temsilcisi" olarak yer lmaktaydı.


Dönemin en güçlü devletleri olan İngiltere ve Fransa karşısında emperyalist “hakları”nı aramaya başlayan Almanya’nın Kayzeri Wilhelm II, 1898’de, önce İstanbul’da II. Abdülhamid’i ve ardından o zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun toprağı olan Filistin’deki kutsal yerleri ziyaret etmiş, kendisini çoğu İngiltere ve Fransa’nın sömürgelerinde yaşayan 300 milyondan fazla Müslümanın koruyucusu ilan etmiş ve genç Alman emperyalizminin önderi, sömürge boyunduruğu altında yaşayan İslam halklarını İngiltere’ye başkaldırmalarını sağlamak için Panislamizmi teşvik etmişti.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası, o sıralar İngiliz emperyalistlerinin denetimi altında bulunan Ortadoğu ülkelerinde bazı entrikalar çevirdiyse de, asıl dikkatini Sovyetler Birliği’ne çevirmiş olması ve kendi gücünü abartması nedeniyle Arap ve İslam halklarının bağımsızlık özlemlerini manipüle etme yolunda önemli bir girişimde bulunmadı. Ama, Kayzer Wilhelm II’nin ardılı Hitler, Şubat 1945’te dikte ettirdiği Vasiyet’inde Nazi rejiminin başarısızlığını değerlendirirken bu hatanın bir çeşit özeleştirisini veriyordu. İlk kez 1959’da yayımlanan bu değerlendirmesinde Hitler, diğer şeylerin yanısıra, İslam’dan daha iyi yararlanamamış olmasının bir hata olduğuna işaret etmekteydi. Ona göre Araplar da tıpkı Japonlar gibi Yahudilikten etkilenmemişlerdi ve onlarla bağlaşma yapılması Akdeniz’de dengeleri faşist bloktan yana çevirebilirdi.

40 yıllık Yani olur mu Kâni : Kayzer taktiği
Avrupa devletleri, bu yüzyılın başında da aynı kılıktaydılar. Alman Kayzeri Wilhelm, bir yandan Abdülhamit'i himayesine alır görünürken, bir yandan da Osmanlı'yı nasıl yutacağının hesabını yapıyordu

Alman Çeşmesi
Yaptıran : Alman Kayzeri II. Wilhelm, Sultan II. Abdülhamid için yaptırmıştır.
Yapım Yılı : H 1316 / M 1898
Yeri : Sultanahmed Meydanı'nda, park içindedir.
Tipi : Meydan çeşmesi.


Balkan Savaşları
Balkan savaşlarını bitiren Bükreş Anlaşması ne Avusturya'nın, ne de Almanlar'ın işine geldi... Çünkü: ) Savaştan galip çıkan iki ulus Yunanistan ve Sırbistan oldu. ) Özellikle Sırbistan'ın güçlenmesi, Bosna'da geniş bir Sırp nüfusu kontrol altında tutan Avusturya'yı telaşa sürükledi.

Avusturyalı Marki, ABD Büyükelçisi'ne her iki Balkan Savaşı'nın çıkmasını, ‘‘Türkiye'nin Sırbistan'ı ortadan kaldıracağı’’ umuduyla önlemediklerini itiraf etti. Ama umutlar boşa çıktı.

Avusturya'nın endişesini paylaşan Alman Kayzeri İkinci Wilhelm, ‘‘Sırplar kumanda etmek için değil itaat için yaratıldılar. Gerekirse kılıcımı kınından çekerim’’ diye tehditler savurdu. (Birinci Dünya Savaşı-Prof Pierre Renouvin/Altın Kitaplar).


Almanya’nın En Büyük Güç Olma Hayali
Wilhelm tahta çıktığında Almanya`yı en büyük güç haline getirmeyi hayal eder ve dünyanın bekçiliğini yapan Britanya Silahlı Kuvvetleri`nin yerini almayı hedefler...  Birilerinin güç ve iktidar kavgalarına Osmanlı`nın bulaştırılarak Alman saflarında yeralması da bu tarihlere rastlar...


Bağdat Demiryolu
`Örneğin bizim güneye giden hattı 1800`lerin sonunda `Trenle Bağdat`a gideceğim` diyerek Alman Kayzeri Wilhelm kurdu. Açılışı da kendisi yaptı. Hala oradayız. Bazen `Kayzer Wilhelm` sağ olsun diyorum. Yoksa bu bile olmayacaktı. Cumhuriyet döneminde Atatürk bu konuda çalıştı ama ondan sonra yatırım yapılmadı. Demiryolu çok geri kaldı.`


Yafa Şehrinin Kapısı
Şehri Yafa (bugünkü Tel Aviv`in güneyindeki Osmanlı şehri, Yafa portakallarının memleketi) Limanı`na bağlayan yolun üzerinde olan bu kapı Hıristiyanlık ve İslam tarihi boyunca şehrin ziyaretçilerinin ana giriş kapısı olmuş ve bunlardan biri, Ömer ibn El–Hattab, kapının hemen içindeki meydana adını vermiştir.

19. yüzyılın sonunda şehri ziyaret eden Alman Kayzeri II. Wilhelm de şehre Yafa Kapısı`nın hemen yanındaki araç girişini kazandırmıştır. Kayzer`in şehre geldiği 1898 yılına kadar Yafa Kapısı ile Davud Kulesi arasında bulunan ve artık asli fonksiyonunu yitirmiş olan kale kuyusu pazar yeri olarak kullanılıyordu. Osmanlı`nın ittifak arayışı içinde olduğu Kayzer kendisini Osmanlı topraklarının da zimni hükümdarı olarak görüyordu. Kudüs ziyareti öncesinde şehrin kapısından atından inmeden gireceğini duyurması, zamanın diplomasi dilinde `şehrin fatihi olmak` manasına geldiğinden iki ülke arasında diplomatik bir krize yol açacakken, Sultan Abdülhamid`in `Kayzer`in şehre kapıdan değil de yeni oluşturulan bir geçişten` sokulması şeklinde bulduğu dahiyane formülle kriz atlatılmış ve şehir kuyunun doldurulmasıyla yeni bir girişe kavuşmuştur. Bugün Eski Şehrin ana araç girişi olarak kullanılan bu geçiş 1917 yılında şehri hazin bir şekilde terk eden Cemal Paşa`nın aracının çıkış yolu ve bir müddet sonra şehre yürüyerek giren İngiliz Generali Allenby`nin de giriş yolu olmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder