7 Ekim 2006 Cumartesi

Atatürk’ten Anılar

Eski arkadaşım Fethi bey ve İsmet bey ile birlikte ihtilalci bir komite kurmaya karar verdik. Fethi bey İstanbul’da “Minber” adlı bir gazete çıkardı. Ben de kendisi ile ortak oldum. Gazetenin ne ölçüde başarılı olduğunu bilmem. Herhalde bu benim ilk ve son gazeteciliğim, başarılı olmamıştır. Bununla beraber çevre yapma çalışmalarımı sürdürüyordum. Kendi kendime şu kararı verdim; uygun bir zaman ve fırsatta İstanbul’dan kaybolmak sade bir planla Anadolu içine girmek bir süre adsız çalıştıktan sonra, bütün Türk Milletine felaket haberini vermek! İstanbul casus kaynıyordu, beni ittihat ve terakkinin karşıtı sayıyorlardı.

HARBİYE NAZIRININ ÖNERİSİ
Bir ara harbiye nazırı Ahmet Şakir Paşa beni makamına çağırdı. “Samsun ve çevresinde bir çok Rum köyleri Türklerin saldırısına uğramaktadır. Osmanlı hükümeti bu yabani saldırıların önüne geçememektedir. Bu çevrenin güven ve huzurunu sağlamak insanlık adına borcumuzdur.” gibi bir rapor okudu. Raporlar İstanbul hükümetine verilirken bir de protesto eklenmişti.

-“Emriniz Paşam?”
-“Bu böyle midir sanıyorsun?”
-“Sanmıyorum.”
-“İşte, ben Sadrazam Ferit Paşa ile görüştüm, sizi uygun gördüm. Oraya gidesiniz ve sorunun iç yüzünü anlayasınız.”
-“Pekala yalnız müsaade buyurursanız görevime bir biçim vermek gerek, sizi üzmeyeyim istersiniz, genelkurmay başkanınızla görüşerek bunu saptayalım.”
-“Hay hay” dedi.

Genelkurmay başkanı Fevzi Paşayı aradı, yerinde yoktu. Yirmi günden beri hasta olduğu için gelmediğini söylediler. Merak ettim, çok sonra anladığıma göre sorun şuydu: Suriye Fatih’i general Alenbee, İstanbul’a geleceği zaman harbiye nazırı, Fevzi Paşayı çağırmış ve Alenbee’yi karşılamaya gitmesini istemiş. Fevzi Paşa:

-“Ben bunu yapamam.” demiş ve “Hastayım” diyerek evine gitmiş. Dairede Kazım Paşa ile karşılaştım. Harbiye Nazırı ile görüştü. Kendisinden aldığı direktif şuydu:

“Amaç Samsun çevresinde Rumlara saldıran Türkleri tepelemek. Sonra Anadolu’da birtakım ulusal örgütler beliriyormuş, onları da ortadan kaldırmak. Mustafa Kemal Paşayı bunun için yolluyoruz. Kendisine Sadrazam Paşa ile birlikte bir yetki belgesi vereceğiz!”

Kazım Paşa ile görüşürken kapıların kapalı olmasına dikkat ettim.

-“Onlar ne istiyorlarsa fazlasını ekleyerek bir yönerge kaleme alınız, yalnız, bir iki noktayı ben not ettireyim.”
-“Peki.” dedi.

Benim önem verdiğim yetki sorunu idi. Elverdiğince Anadolu’nun her tarafına buyrultular çıkarabilmeliydim. İstediğim bir başka madde, Samsun’dan başlayarak doğu illerinde bulunan ordu güçlerinin komutanı olmaklığım ve bu güçlerin bulunduğu iller valilerine doğrudan doğruya buyruk verebilmekliğimdi.

Kazım Paşa yüzüme baktı.
-“Bir şey mi yapacaksın?”
-“Evet, bu maddeler olsa da olmasa da yapacağım.”

Samsun‘da Rumlara baskı yapan Türkler’i sindirmek üzere gönderilmek istenen Mustafa Kemal böylece bütün Doğu illeri için ordu müfettişliği yetkisini almıştır. Nezaretten çıkarken heyecandan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyorum. Kanatlarını çırparak uçmaya hazırlanan bir kuş gibiydim.

Sadrazam Ferit Paşa “ Yemekten sonra biraz görüşelim” dedi.
-“Bir harita getirsek de müfettiş Paşa onun üzerinde bize açıklamada bulunsa..”
-“Tutalım, Samsun ve çevresinde ne yapacaksınız?”
-“Efendim, Samsun ve çevresinde bazı karışıklıklar varmış. Yerinde yapacağımız inceleme ile düzeltiriz.”

Kanmamış görünen sadrazam biraz heyecanlı bir sesle sordu:
-“Pekala.. Siz bana harita üzerinde nerelere kadar komuta yürüteceksiniz, gösterir misiniz?”

Kuruntuya düştüğü noktayı hemen anlamıştım:
-“Efendim, daha ben pek iyi bilmiyorum. Aşağı yukarı (Küçük haritaya elimi koydum) şu kadarcık bir parça. Cevat Paşa’nın yüzüne baktım.
-“Efendim” dedi. “Paşa elbette o bölgedeki güçlere komuta edecek. Zaten nerede güç kaldı ki.”
-“Zat-ı şahaneyi ziyaret ettiniz mi?
-“İrade buyrulmadı.”
-“Ben bildiriyorum. Yarın kendilerini ziyaret ediniz.”

Yıldız saray’ının ufak bir salonunda Vahdettin ile diz dize denecek kadar yakın oturduk.
-“Paşa, Paşa!...Şimdiye dek devlete çok hizmet ettin!.. Bunların hepsi artık tarihe geçmiştir!.. Bunları unutun” dedi. “Asıl şimdi yapacağınız hizmet hepsinden önemli olabilir!.. Paşa, Paşa...Devleti kurtarabilirsin!”

Samsun ve çevresindeki asi Türk’leri tepelersem, Vahdettin’in isteklerini yerine getirmiş olacaktım:
-“Merak buyurmayınız efendimiz” dedim. “Yüksek görüşlerinizi anladım, hemen yola çıkacağım.”
-“Başarılı ol” dileğine eriştikten sonra huzurundan çıktım. Yaveri Naci Paşa elinde bir şey tutuyordu.
-“Zat-ı şahane’nin küçük bir anısı” dedi. Kapağının üzerinde Vahdettin’in ilk harfleri işlenmiş bir saatti bu!..
-“Peki teşekkür ederim” dedim.

“Bandırma” vapuru Galata rıhtımında hazır. Tam o sırada dostum Rauf Orbay’ın aldığı bir habere göre ya yola çıkışıma engel olunacağı, ya da vapurun Karadeniz’de batırılacağını söyledi. Beynimde şimşek çaktı hemen otomobile atlayıp rıhtıma geldim. Bundan sonra ancak beni Karadeniz’in coşkun dalgaları arasında yakalamak gerektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder