25 Ekim 2006 Çarşamba

Pontuscu Gözüyle Pontus İsyanı (1908-1923) -II

Pontuslulardan Sonra Uydurulan Pontus Bayrakları


Zulme Karşı bir İsyan: VASIL USTA
I. Paylaşım Savaşı'ndan önce ilan edilen genel seferberlik asker kaçaklarının sayılarını hızla artırır. Milis örgütü Samsun'da hızla gelişmektedir. Jandarmayla girilen çatışmalarda milislerin başarılı direnişi sonrasında, yine direnen Pontus ‘ köylüleri devletin saldırılarına uğrar. Direnen köyler ateşe verilir, asker kaçaklarının aileleri üzerinde baskı artar. Halka zulüm edenler bu sefer karşılarında milislerin cezalandırma eylemlerini bulurlar. Milisler jandarmanın her saldırısını eylemlerle karşılamaktadır.

Devlet tarafından tespit edilen köyler, direnen milislerin olduğu köylerden köylüler sürülür, evleri ateşe verilir. Zalimin zulmü karşısında eli silah tutan erkekler dağlarda üslenen gerillalar etrafından örgütlenmeye başlar.

Bu gerilla gruplarının önderlerinden en tanınmış olanı Vasil Usta'dır. Vasil usta ilk olarak jandarma baskısından kaçan köylülerden 35 kişilik bir birlik kurar. Vasil ustanın karısının namusunu korumak için dağa çıktığı söylenir. Samsun ve çevresinde 1916 Haziran'ından başlayarak bu ilk gerilla grubunu örgütler Vasil Usta.

Yerasimos, Vasil ustanın anılarından "Sivas'a kadar gidip, Niksar, Tokat, Reşadiye havalisinde" genel ayaklanmayı başlatmak üzere 10.000 kadar gönüllü topladığını ileri sürdügünü aktarmaktadır. 1916 Eylül ayında Batı Pontus ‘ gerillasının komutanı olur. Düzenli orduyla girilen çatışmalardan, Jandarma ve devlet yanlısı çetelerin cezalandırılmasına dönük eylemler gerçekleştirir.

En son 80 kişilik birliği ile gittiği Pontus ‘ köylerine eziyet edenleri cezalandırma eyleminde, askerler tarafından izlenirler. Ordu yakınlarında askerlerle girdikleri çatışmadan Vasil usta ve 9 arkadaşı sağ olarak kurtulur. Vasil ustanın bu çatışmadan sonra 1916 18 Ekim'inde Trabzon'a sığındığı ve savaşın sonuna kadar orada kaldığı söylenmektedir.

Vasil Usta'nın eylemlerine karşılık Osmanlı devleti İttihat ve Terakkici, devlet yanlısı çetelerle, Giresun-Tirebolu'da katliamlarına başlarlar. Bunun arkasını sistemli bir sürgün ve soykırım izleyecektir. Giresun çevresindeki katliamlar Topal Osman çetesi tarafından gerçekleştirilmiştir.

1916 yılında Pontus ‘ halkını hedef alan sürgün bir top yekûn imha planıdır. Zamanın Kafkasya cephesi komutanı olan Vehip Paşa "Rus cephesi üzerinde bulunan tüm Pontus ‘luların, güvenlik nedeniyle cepheden 50 km kadar geriye aktarılmalarını emreder". Plan şudur: Tirebolu'dan başlayıp Bafra, Samsun, Sinop hattında bulunan Pontus ‘luları Anadolu'unun iç kesimlerine sürmek. Açlık, yorgunluk ve hastalığın yol açtığı ölümlerle "kansız bir katliam" yapmaktır.

Sürgün başlatılır. Cepheden 50 km geriye değil, 200 km geriye halk sürgün edilecektir. Her 20 km'de bir yorgunluğun, hastalığın kırdığı, çoğunluğu çocuk, kadın ve yaşlıların oluşturduğu Pontus ‘lular devlet yanlısı çetelerin saldırısına uğrar, katledilir. Samsun Havza'da ise insanlar evlerin içine doldurularak ateşe verilir.

"...Aralık sonuna kadar 18 köy tamamen, 15 köy kısmen yakılmıştır. Aynı gün genel sürgün uygulaması, Karvangelis'in, ilk çeteleri örgütlediği, Samsun'un Rum varoşu, Kadıköy'de başlatılır. 4.000 kişi önce Havza'ya, ardından Çorum'a gönderilir. Giresun çevresindeki Rum köylülerin nakli de aynı tarihte başlatılır. Onu Ocak sonunda Bafra ve çevresi, Şubat' da Çarşamba ve Ünye izleyecektir. Buralarda yasayan 30.000 kadar insan Ankara vilayetine doğru yola çıkartılır. Büyük sürgün dalgası Şubat ayı sonunda durulur. Ordu'lu Rumlar 3.500 kişiyi götüren Rus donanmasını buraya getirmesinin ardından, 1917 Ağustos' unda sürülecektir. Sinop'ta yaşayan Rumlar 6 Temmuz'da nakledilirler..."

Milisler sürgünleri durdurmayı başaramamış olsalar da, bazı bölgelerde sürgünler kısmı olarak önlenmiştir. Vasil ustanın sonradan yerini alan Dimitri Harambidis'in yönettiği "ayıtepe çetesi" yeniden yakılan köylerden kaçan köylüleri örgütleyerek dağlarda "Kurtarılmış bölgeler" oluşturan yeni gerilla grupları toplarlar. Ayıtepe'de düzenli ordunun saldırıları gerilla grupları karşısında işe yaramaz. Düzenli ordu ile gerilla ordusu arasında çatışma Karadeniz'in iç bölgelerinde devam eder. Gerillanın direnişi sonucunda, etkisizleşen ordu gerilla ile uzlaşma yapmak zorunda kalır.

Batı Pontus ‘'ta silahlı direniş hüküm sürerken, Doğu Pontus ‘'da tam bir uzlaşma hakimdir. Hirisanters Filippidis Trabzon'u yönetmekten başka bir tutkusu olmayan bir uzlaşmacıdır. Daha doğru terimi ile, burjuva olmanın gereklerinin farkındadır. Silahlanmış halk metropolitin etkisiyle olup biteni seyrederken, Metropolit, Osmanlı Valisi M. Cemal Azmi ile Trabzon'u yönetmektedir. Yani, daha o günden belli ki, burjuvazi ile hiç bir koşulda ittifak yapılamayacak, burjuvazi ve onun temsilcileri, her koşulda kurulu sistemi korumayı görev bileceklerdir.

Osmanlı devleti metropolitin uzlaşmacılığını bir fırsat olarak değerlendirmiştir. Batı Pontus ‘'da Pontus ‘ halkı kırımdan geçirilirken, Doğu'da aynı halk uzlaşmadan yanadır. Böylece direnişi bölme, zayıflatma taktiği güderler. Giresun bölgesinde Topal Osman'in gerçekleştirdiği katliamlarla, Doğu Pontus ‘ halkına uzlaşmanın bozulduğu koşullarda aynı sonun kendilerini beklediği mesajını veriyorlardı ki Giresun, Doğu Pontus ‘'a sınırdır. Topal Osman'ın katliamlarını burada yoğunlaştırmasının nedenlerinden biri de metropolite gözdağı vermek gereğindendir.

1916 yılında Osmanlı valisi Cemal Azmi, Trabzon metporolitine Ruslar şehri işgal etmeden önce "Bu memleketi Rumlardan aldık, şimdi Rumlara iade ediyoruz" diyerek şehrin yönetimini bırakır. Metropolitin tutumu Osmanlı devletince çok iyi bilinmektedir. İleride şehrin "geri alınmasını" metropolitle uzlaşarak sağlayacaklarını ummaktadırlar.

Pontus ‘ direnişi boyunca metropolit Doğu Pontus ‘ halkının kaderini, güçlü olanla uzlaşmada aramıştır. Diğer yandan Trabzon ve çevresinde dağda üslenmiş gerilla birlikte vardır. Ne var ki bu gerilla gücü Bati Pontus ‘'taki kardeşlerinin direnişlerini çoğunlukla seyretmişlerdir. Metropolit eğilimleri olduğu gibi hareketi frenlemiştir. Daha sonra, Yunanistan ile takas edilen, bu varlıklı Trabzon Pontus ‘larıdır. En azından ağırlıkla onlardır.

Trabzon'un Ruslara bırakılmasının ardından, Trabzon metropoliti Ruslarla şehri yönetmeye başlar.

Ekim Devrimi ve Pontus ‘ İsyani
Ekim devriminin hemen ardından Doğu Pontus ‘ Trabzon Sovyetine katılır. Ekim Devrimi Anadolu'da anti-işgalci tarzda gelişen halk hareketini derinden etkilediği gibi, kimlik ve özgürlük arayışında olan halkların mücadelelerini de ciddi biçimde etkiler. Ekim Devrimi ile Pontus ‘ hareketi de siyasi olarak güçlenir. Özgürlük ve bağımsızlık isteği artık tüm Pontus ‘'da yükselmektedir. Halkların kendi kaderlerinin kendilerinin tayin etmesi gerektiği görüsü Pontus ‘'da ifadesini, bağımsız bir devlet için savaşımda bulur.

Batum'da, Batı Pontus ‘'da, Yunanistan'da ve dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmış olan Pontus ‘lular 1917 Ekim ayı içinde Karadeniz Pontus ‘ halkının temsilcilerinin de katıldığı Konferans Atina'da toplanır. Bu konferansta "Karadeniz'de bir Pontus ‘ devletinin kurulması" kararı alınır.

1918 Şubat ayında zamanın eski Giresun Belediye Başkanı olan Kaptan Yorgi'nin oğlu olan Contantin Costantinidis tarafından "Tüm Pontus ‘lular Kongresi" toplanır. Kongre Troçki'ye bir mektup gönderir. Contantin nezdinde bu mektupta Ekim Devrimi ülkesine "art bölgeleriyle birlikte Sinop'a hatta Sinop'un ötesine kadar uzanan bölgede Pontus ‘ Cumhuriyeti kurma " isteklerini belirtirler.

Atina'da toplanan Konferans ve örgütlenme ise yunan devletinin, Venozilos'un etkisin taşır. Pontus ‘ halkının geleceği için bu kongre Venozilos'un etkisiyle ileride "müttefiklerin" himayesini istemekten başka bir şey yapmaz.

Ancak Pontus ‘ topraklarında mücadele giderek kızışmakta, isyan ateşi büyümektedir. Ekim Devrimi'nden sonra çekilen Rus ordusunun arta kalan silahları ile donanan köylüler, düzenli ordu ve ittihat terakkici çetelere karşı kıyasıya bir savaşa tutuşur. Rusların Trabzon'dan çekilmesiyle, Osmanlı devletinin iştahı yeniden kabarır. Doğu Pontus ‘'daki uzlaşma yerini dağlarda gerillayla düzenli ordu arasında çatışmalara bırakır. Pontus ‘'un da isyana katilisi tüm Pontus ‘luları heyecana boğar. Trabzon metropoliti yine devletle uzlaşma yolunu ister. Osmanlı devletinin dayattığı şartları kabul ederek, Trabzon teslim edilir. Böylece Doğu Pontus ‘ yeniden sessizliğe gömülür. Elbette bu sessizlik, Pontus ‘ tarihinde büyük bir ihanetin de adidir.

Batı Pontus ‘'da (Samsun Sancağında) ise gerilla sürekli güçlenmektedir. 1918 yılına girildiğinde Osmanlı denetimi iyiden iyiye zayıflamıştır. Orduya karşı daha etkin bir konum kazanmıştır batı Pontus ‘ gerillası. Düzenli ordunun yetişemediği yerde devlet yanlısı Topal Osman çeteleri Samsun yöresinde kaybolan devlet otoritesini sağlamakla görevlendirilir.

Bu çeteler bölgede yaşayan halklar üzerinde zulümle denetim kurarlar. Topal Osman'ın örgütlediği çeteler, Pontus ‘ isyanı sırasında Pontus ‘ halkının kırılmasında kullanılmışlardır. Ayni şekilde Kürt isyanlarının bastırılmasında da Laz çeteleri rol almıştır. Ama elbette, TC devletinin tarihinin halkları birbirine kırdırmak olduğunu biliyoruz. Sonra da sıra Laz halkının kırılmasına gelmiştir.

"... Germanos ve ona bağlı Zilon (Zile) piskoposu Eftimios, çete şeflerini Samsun piskoposluğunda toplayarak, Samsun, Bafra, Çarşamba, Ünye, Fatsa, Niksar, Merzifon, Havza, Erbaa, Ladik, Amasya ve Vezirköprü bölgelerinde" örgütlenme kararı alırlar. Pontus ‘ gerillası daha örgütlü ve merkezileşmeye başlayan bir hareket haline gelmektedir. Yıl 1919'dur.

1919 yılında Pontus ‘ isyanının bastırılışına değin Pontus ‘'un kaderi Yunanistan'ın askeri müdahalesine ya da 'müttefiklerin' müdahalelerine angaje edilmeye çalışılır ki, Samsun ve Trabzon illerini yöneten petropolitlerin tutumu direniş yılları boyunca hep bu doğrultuda olmuştur. Aralarında farklılıklar olsa da öz olarak kendi gücüne dayanmak yerine, dışarıdan gelecek yardımla kurtuluş aranmıştır. Böylece Pontus ‘ isyanı içinde iki eğilim var olmuştur. Biri şehirlerde ve kilise çevresinde varlıklı burjuvaların eğilimidir. Diğeri ise, daha çok köylülüğe dayanan, şehirlerde zanaatkarlara dayanan mücadeleci eğilimdir. Ki, isyanı başlatan onlardır, isyanı satanlar metropolit'lerdir. Ekim Devrimi'nin etkisiyle yayılan "Bağımsız Pontus ‘ Devleti" düşüncesi, yerini çoğunlukla Pontus ‘'un federe bir devlet olarak Ermenistan'a bağlanarak Fransız himayesi altına alınmasına bırakmaya başlar. Yunanistan Pontus ‘'la olan tarihsel bağları kullanarak, mücadelenin rotasına buraya oturtmaya çalışmıştır. Kimi zaman ise bu düşünce diğer Pontus ‘'lular tarafından tepkiyle karşılansa da diplomasi alanındaki politika karşı çıkanları yeniden o noktaya getirmiştir.

Örneğin Yunanistan'ın Pontus ‘'un Ermenilerle kurulacak bir federe devlete bağlaması politikasını şiddetle protesto eden Batum Pontus ‘ ulusal Konseyinin tercihi Osmanlı devletiyle uzlaşma olmuştur.

Ekim Devrimi'nin emperyalist kuşatmaya alınması ve dünya devriminin dalgasının geri çekilişinin Pontus ‘ meselesine etkileri de son derece olumsuz olmuştur. Ekim Devrimi'nin geri çekildiği 1920 -19121 yıllarında, başlangıçta Trocki'ye Bağımsız Pontus ‘ Devleti için mektup yazan Costantinidis'in son vardığı nokta, TC devletinin bünyesinde Pontus ‘'u da içine alacak bir idari birimin kurulması ve bunun BM'ye bağlanarak oranın atayacağı bir vali ile yönetilmesi olmuştur. Samsun metropoliti de 1920'de bunu savunmaktadır.

Diğer yandan Yunanistan'ın askeri alanda kazanacağı zaferlerle Pontus ‘'un kurtulacağı yanılsaması da bu süreci beslemiştir. Yunanistan fiili anlamda Pontus ‘ gerillasına hiçbir ciddi destek vermemiştir. Yunanistan için sorun Ege olmuştur. Pontus ‘ meselesi de TC'ye karşı bir koz olarak kullanılmak istenmiştir.

Metropolitlerin, Pontus ‘ Ulusal örgütlenmelerinin dış politikalarındaki direnişi yenilgiye götüren, bu dış müdahale beklentilerinin, ayni şekilde gerilla mücadelesini (Bati Pontus ‘'da) etkilediğin söyleyeceğiz. Beklenti doğmuş olsa da Doğu Pontus ‘ gerillası direnişi son güçlerini tüketene kadar sürdürür.

Pontus ‘ davasının Yunanistan'ın çıkarlarına feda edildiği düşüncesi Yunanistan ordusunda yer alan Pontus ‘lar arasında da endişeye yol acar.

"Pontus ‘ Birlikleri 1920 Şubatında İzmir cephesine gönderildiler. Askerlere her ne kadar Pontus ‘ yolunda oldukları anlatılmaya çalışıldıysa da, astsubaylar arasındaki homurdanmalar ciddi boyutlara vardı. Nitekim bunlardan birisi, asteğmen Karaiskos, Atina komitesi ile anlaşarak Samsun'a giderek bölgedeki dağınık güçleri bir aya getirmeye karar verir..."

Pontus ‘ gerilla grupları doğru bir önderlikten yoksun ama sezginleriyle kendi güçlerine dayanarak mücadeleyi devam ettirmektedir. Müttefiklerin ve Yunanistan'ın kendilerini oyaladıkları, artik onlar için sır değildir. İşte bu bölgeye güçleri örgütlemek için giden astsubay örneği durumu yeterince açıklamaktadır. Bölgede Amasya Piskoposu Eftimias'tan çeteleri örgütlenme sorumluluğu alarak birlikleri dolaşır. Aralarında çıkan anlaşmazlıkları yatıştırır. Samsun'un Hacı Ismail Köyü'ne karargah kurar ve burada birlikler arasında daha sıkı bir örgütlülük kurar. Hatta Çerkes birlikleriyle de ittifak kurar. Silah takviye yapmak için İstanbul'a döner. Ancak Yunan Yüksek Komiserliği tarafından Pontus ‘'a dönmesi engellenir.

Gerilla örgütlenmesinde, yerel örgütlenmede durum bu iken, Gedmanos Yunanistan müdahalesinden yanadır. Trabzon metropoliti ise Türklerle işbirliğinde karar kılmıştır. 1920 yılı gerilla örgütlenmesinde beklenti içine (Yunan müdahalesi) girildiği bir yıl olmuş ve çoğunlukla müdahale beklemiştir. Bu arada şehir merkezlerinde, köylerde Topal Osman çetesi katliamlarına başlamıştır. Köyleri denetim altında tutmak yerel eşrafın tasfiyesi için saldırılarını sürdürür. Aynı yıllarda bölgedeki gerilla sayısı hakkında Atina'daki Pontus ‘ komitesinin Yunan Genelkurmayına verdiği raporda durum şöyledir :

 "... Amasya bölgesinde, Türklerin hoşgörüsüyle Rum köylerinde örgütlenen 4.000 adam I. Dünya Savası'na katılmış, savaş deneyimi bulunan 4 ila 5.000 kadar adam, son olarak General Ananias tarafından yetiştirilen eski Pontus ‘ Birliğinden 10.000 adam."

Şevket Süreyya Aydemir'in I. Ordu Komutanı Nusrettin Paşa'nın anılarından aktarımlarında gerilla sayısı 15.000 üzerinde olduğu söylenmektedir.

"Türk genelkurmayı tarafından yayınlanan resmi raporlarda düzenli orduyla yapılan çatışmalarda ölen Rum çetecilerinin sayısı 11.118" olarak belirtilmektedir.

Bu veriler özgürlük uğruna dağlara çıkan gerillaya katılanların sayısının 15 binin çok üzerinde olduğunu anlatmaktadır. Yine bu sayının çoğunluğu Pontus ‘ olsa da, bölgede yaşayan diğer halkları da içerdiği ve eğer gelişebilseydi, isyanın bu özelliğinin tüm Anadolu'ya yayılma hızını artıracağı muhakkaktır.

1921 yılına gelindiğinde TC devleti düzenli ordu aracılığıyla Pontus ‘ direnişini bastırmaya koyulur. Gerillalar düzenli orduyu yenilgiye uğratır. Ayni tarihte TC devleti Kürt isyanlarını bastırmakla, Kürt halkını katletmekle meşguldür. Koçgiri isyanını bastırmakla görevlendirilen Topal Osman çetesi, düzenli ordunun Batı Niksar bölgesinde yenilgi aldığı yerlerde Pontus ‘ ve yöre halklarını imhaya başlar. Burada çoğunluğu kadın ve çocuk olan halk katledilir.

Ne düzenli ordu, ne de Topal Osman çetesinin bölgede estirdiği zulüm Pontus ‘ direnişini bastıramamıştır. TC ayni tarihte 1916 yılında uyguladığı sürgünün bir benzerini planlamaktadır. Sürgün yine direnişin merkezi haline gelmiş olan Samsun metropolünden başlatılacaktır.

"...Genel ayaklanmadan korkan TC devleti katliam planını uygulamaya koyar. 1921 13 Haziran'ında Genelkurmay başkanı Fevzi Pasa, Merkez ordusu komutanına şunu yazar:

Bakanlar kurulu eli silah tutan Rumların Karadeniz kıyısından uzaklaştırılmasına karar vermiştir; bu karar uygulamaya konulmak üzere size hemen bildirilecektir. Rumların çeteciliğe katılmak üzere dağılmalarını önlemek için gereken önlemleri almanızı rica ederim."

Karar 16 Haziran'da alınır. "Eli silah tutan Rumların çeteciliğe katılmalarını önlemek" ancak onları öldürmekle mümkündür. Kısacası bir halkın toplu imha emri böyle verilmiştir. Artik metropollerdeki gerillanın, milislerin koruyamadığı halkın katledilmesi başlayacaktır.

Yerasimos, katliamın ilk aşamasını şöyle aktarıyor:

"Aynı gün Samsun, Bafra ve Alaçam şehirlerindeki 15 ila 50 yaş arasındaki bütün erkekler tutuklanır. Ertesi gün ilk göçmen kafilesi iç bölgelere gitmek üzere Samsun'dan yola çıkartılır. Yunan kaynaklarının hepsi, kaçanların tanıklıklarına dayanarak bu ilk kafilenin, ilk durak olan Kavak'ta kafileye eşlik edenlerce kurşun yağmuruna tutulduklarını, kafilenin büyük bölümünün katledildiğini yazmakta ancak ölü sayısı üzerinde anlaşamamaktadır. Pavlidis'e göre 330 olan ölü sayısı, Giavrilidis'e göre 701'e çıkmaktadır."

Yine 20 Haziran'da 1.000 kadar erkekten oluşan sürgün kafilesi yolda Topal Osman çeteleri tarafından katledilir. Çoğunluğu öldürülür. "Yunan kaynaklar 25'inde (Haziran) hareket eden dördüncü kafile ile, Bafra'da 17, 21, 24 tarihlerinde hareket eden ve her biri 500-600 kişiden oluşan üç kafile ile Alaçam'dan 18, 21 ve 22'sinde yola çıkan üç kafilenin de ayni akibete uğradığını yazmaktadır...." 1921 Temmuz'unda yeniden bir imha planı olan sürgün gündeme getirilir. Kadın ve çocukların sürülmesi gündeme gelir. Samsun'da kadınların düzenlediği ve tüm Samsun eşrafının katıldığı mitinglerle sürgün protesto edilir. Bu uygulama Temmuz ayında durdurulur.

Ağustos ayında kadın, çocuk, yaşlı tüm Pontus ‘luların sürülmesi gündeme gelir. 1923 yılına kadar katliam ve sürgünler sistemli olarak uygulanır. Köylerde, şehirlerde savunmasız olan halk çoğunlukla katledilir. 1923 yılında "büyük mübadele" olarak bilinen Yunanistan ve TC devleti arasında yapılan nüfus değişiminde 322.500 civarında Pontus ‘lu ülkelerini bırakarak Yunanistan'a geçerler. Geride kalanlar dağlarda 1923 sonrasında da devletle çatışmayı sürdüren Pontus ‘lular ve zengin eşraftır. Böylece kıyımdan arda kalanlar kendi tarihlerini unutmaya yönelir, sessizleşir, ülkelerini terk edenler ise, asimilasyon içinde eritirler.

Ülkesini terk etmeyip kalan Pontus ‘ nüfusu için verilen nüfus sayısı tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Yerasimos 1923'de geride kalan nüfusun 65-70 bin arasında olduğunu, bunların üçte ikisinin 1916-1918 ya da 1920-1923 yıllarında katledildiğini, geriye kalan üçte birinin ise dağlarda savaştığını yazmakta. Ancak Yunan kaynaklarına da yazılarak verilen bu verilerde Müslüman Pontus ‘lular yoktur. Daha çok Hristiyan ortodokslar ele alınmıştır.

Pontus ‘ isyanı askeri açıdan çok güçlü olmasına rağmen yenilmiştir. Bu yenilgide iç ihanetin, burjuva bakışı aşan mücadeleye, buna uygun bir önderliğin geliştirilememesinin çok büyük önemi vardır. Doğu Pontus ‘ sancağındaki silahlı milis güçleri, genel ayaklanma aşamasına gelmiş olan Batı Pontus ‘'daki kardeşlerini yalnız bırakmış, seyretmiştir.

1923 sonrasında ise imhadan kurtulan halkların hızlı bir şekilde Türkleştirilmesi politikası gündeme gelecektir. Örneğin açılan "ulus okullarında" Türkçe bilmeyen Pontus ‘ çocuklarına Türkçe öğretmek ve Türklük ideolojisiyle yetiştirmek uygulanan yöntemlerden sadece biri olmuştur. (Bu daha sonraki süreçte Köy enstitüleri eklenecektir.)

Karadeniz ve Anadolu'da halkların birlikte mücadelesinin yeni olanakları ortaya çıkacaktır. Bunun için, bu gizli kalmış, örtülmüş tarihi ortaya koymak gerekir.

Anadolu, Karadeniz halkların dirilişi için tüm güzellikleriyle yeniden doğacaklar gün için yasam filizlerini bağrında saklamaktadır.

Biz, devrimci sosyalistler, betonun altında saklanmakta olan bu filizlerin üzerine titremeliyiz. Halkların tüm yaşam belirtileri diriliş için açığa çıkarılmalı ve büyütülmelidir. Anadolu topraklarında sosyalizm bu filizleri büyüterek zafere ulaşacak ve Anadolu halklar mezarlığından halklar mozaiyiğine dönecektir. (Kaldıraç, Sayı 12, 12 Şubat 1997)

/Mesut Güler 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder