2 Eylül 2006 Cumartesi

Oğlum Ölmedi, Onunla Her Gün Konuşuyorum



(VATAN ŞEHİTLERİ - Binlerce şehidin binlerce gazinin ve 15 yıldır ağlayan Türkiye'nin öyküsü - III)
/Osman SERTOĞLU
Her kelimesinde özlemi ve bekleyişi hissettiren Bayramiye Ana, şehit oğlu Savaşla resimlerine bakıp konuşuyor ve onu özlediğini söylemeden bir gün bile geçirmiyor.

İnsan duygularını, sevgisini, umudunu, beklentisini, hasretini mısralarla, dizelerle dile getirir, öyle anlar olur ki, bir an, bir anı, bir olay, kalemden söz olur dökülür beyaz kağıda... Bazen aşkları, anılan tazeler, sevgi olur akar. Bazen de kan olur kaderi yazar.

Bilemem ben,
Onu bunu bilemem
Askerlerimiz şehit ölürken,
Ben içimden gülemem.
Devlet oğul, mürvet oğul,
Fidan oğul, toy oğul,
Anam dedin, babam dedin,
Atam dedin bayrağa,
Hem al bayrak oldun işte,
hem de bayrakta al oğul....

İşte şehit askerimiz Savaş'ın annesine gönderdiği şiirden birkaç mısra. Şehit askerimiz Savaş Koyun'un bu şiiri gönderdiği tarih ile şehit olduğu tarih arasında sadece bir hafta olması düşündürücü, acı öyle ki yürek dağlayıcı.

Savaş Koyun, Samsun'lu, 20 yaşında terhisine iki hafta kala eli kanlı teröristlerin kahpe kurşunlarına hedef olan gencecik bir fidan. Hedefi vatan borcunu tamamladıktan sonra annesinden bile gizlediği sevgilisi ile evlenerek, Bayramiye Ana'ya sürpriz yapıp kalan ömründe huzurlu ve mutlu bir yaşam ile rahat ettirmek.

Gaziosmanpaşa Gazi Mahallesin'deyiz. Şehit Piyade Er Savaş Koyun'un oturduğu evi arıyoruz. Minik esmer tenli zeytin gözlü afacan bir küçüğe sesleniyorum. "Efendim" diye cevap veriyor. Yanıma kadar gelip "Buyur amca, adım Erhan" diye kendini tanıtıyor. Küçük Erhan'a Savaş'ı soruyorum. Cin gibi maşallah. Sanki büyümüş de küçülmüş, sanki mahallenin muhtarı. Herkesi tanıyor. Savaş abisini kahraman olarak tanımlıyor. Mahalle sakinlerinin kendi aralarında yaptığı konuşmaları çok dinlemiş ve etkisinde kalmış olacak ki, gururla anlatıyor. Savaş abisini bir rambo gibi görüyor. Erhan'la eve gidiyoruz.

Kapıyı Bayramiye Ana açıyor. Bir evlat sevgisi ve hasreti ile sarmalıyor kollarıyla bizi. Yüreği hızla çarpıyor. Hissetmemek mümkün değil, öyle anlaşılıyor ki bizi şehit olan evladının yerine koymuştu. Ben onun için Savaş oğuldum.

Bir acı, bir özlem, bir isyan ve bin ağıt var Bayramiye Ana'nın Gazi Mahallesi'ndeki evinde... Yüreği evlat acısı ile dağlanmış Bayramiye Ana'da, yıllarca gözünden bile esirgediği, büyütüp yetiştirdiği, tüm mahalle halkının sevgilisi olan "tığ gibi delikanlı" diye tabir ettiği tek oğlunu vatan için şehit vermiş bir ananın çektiklerini, dudağından dökülen her kelimede acının en derinini bulmak mümkün.

Musluktan boşalırcasına akmaya hazır gözyaşlarında, bir temas, bir söz gibi küçük bir kıvılcım bekleyen buğulu gözlerinde, yine de anneliğin en yüce duygulan şefkat ve sevgi ile birlikte Bayramiye Ana, ilgisiz kalan yetkililere isyan etmeden de edemiyor. Hani küçük bir kıvılcım, hani küçük bir söz onu gözyaşlarıyla birlikte isyana çağıracak nitelikte.

Savaş'ın adı geçtiği her anlatımda, konuya göre değişen yüz hatlarında bütün duygularını ortaya koyan Bayramiye Ana ise vatan uğruna şehit verdiği oğluna olan sevgisi ve hasreti ile yedi yıldır gözleri yaşlı. Ülkeyi parçalamak ve hain emelleri için, Türk askerine, Kahraman Mehmetçiğe kurşun sıkan parmaklara nefret ve lanet yağdıran yüreği acılı ana, dökülen gözyaşları arasında yine de mutlu. Çünkü oğlu vatan için şehit olmuş. Kendisi artık bir şehit anası.

Bayramiye Ana anlattıkça gözleri doluyor. Her damla gözyaşı oğul Savaş'ın resminin üzerine düştükçe, bir yangın büyüyor sanki Bayramiye Ana'nın yüreğinde. Sözlerinde hep özlem, hep bekleyiş var.

ODASINI HERGÜN TEMİZLİYORUM
"Oğlumun öldüğünü kabul etmek zor ana yüreği işte odasını her gün temizliyorum. Savaş'la hep rüyalarımda birlikteyiz. Oğlumun odasındaki resimlerin her birini canlı olarak görüyorum.

Oğlumun odasına girip onunla konuşuyorum. Babası kiminle konuşuyorsun diye kızıyor. Ben de babasına dertlerimi anlatıyorum, içim yanıyor içim, diyorum.

Babası:
 "Oğlumuzu fazla rahatsız etme", dediği anda ben de; oğlum benden rahatsız olmaz, çünkü bana oğlum "Anne, senin oğlun var, hiçbir zaman oğlum yok, deme. Bak kapına gelmem. Ama oğlum var dediğin zaman da, senin kapından hiçbir yere gitmem. Seni hiç kimseye muhtaç etmeyeceğim" diyordu.

Onun öldüğüne hâlâ inanamıyorum. Oğlumun odasını her gün temizliyorum. Temizlemesem içim rahat etmiyor. Mezarlığa gittiğim zaman oğlumun mezarını siliyor ve suluyorum. Sanki oğlumu yıkıyorum gibi bir his oluyor içimde."

AYNI GÜN RÜYAMDA GÖRMÜŞTÜM...
Aynı gün oğlum rüyama girdi ve bana, geliyorum anne beni bekle, dedi. O zaman evimizde telefon yoktu. Ben de hemen postahaneye gidip evimize, telefon çektim. Oğlum beni arasın, rahat rahat konuşayım diye. Ama maalesef telefonu bize bağlayamadılar. Askere gideli bir yıl olmuştu. Babasına, sen işyerinden ara görüş, ben komşunun telefonundan konuşurum, dedim.

Benim oğlum Fenerbahçeliydi. Evden dışarı çıktım, bir kanarya kuşu gelip, burnumun üstüne kondu. Kuş burnumun üstünde durabilir mi? Burnumu ısırmaya başladı. Kuş'a, "Oğlum dedim, sen gelmedin, Feneri'ni-Kanaryanı mı yolladın. Sana da, silahına da kurban, dedim. Kuşa, Savaş'ıma git, ona iyi olduğumu ve onu beklediğimi söyle, dedim. Kuş aşağı inip, 3 defa, cik cik etti. Sanki ağlar gibi yukarıya, yüzüme baktı. Kuşun o halini görüce bir tuhaf oldum ve ağladım. Eve girdim. Beyim, burnuna ne oldu diye sordu. Ben de yaşadığım olayı anlattım. Ağladım, Ağladım.

VE O GÜN...
"Tunceli-Kozak'ta, alnından vurulmuş. Daha sonra, Oğlumu Diyarbakır'a, hastaneye götürmüşler. Hastane'de beş gün yatmış. Birşey söyleyeceğim ama, askeriye beni hiç yanlış anlamasın, askeriyenin şöyle bir hatası oldu. Bana oğlumun vurulduğunu söylemediler. Bana söyleselerdi, ben hemen atlayıp Diyarbakır'a giderdim. Neden diye sorarsanız, oğlum beni gördüğü zaman belki daha iyi olup iyileşebilirdi. Ben askeriyeyi bu konuda hatalı buluyorum. Doktorlar bütün uğraşlarına rağmen, oğlumu kurtaramamışlar."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder