10 Eylül 2006 Pazar

Seyyid Hâlid-i Zîlan



SEYYİD MEVLANA HÂLİD-İ ZÎLÂN HZ. (m.1825-1954)
İnsanları Hakk'a dâvet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakîkî saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin otuz beşincisidir. Miladi 1825 yılında Batman iline bağlı Zilan köyünde doğmuştur. Soy kütüğü Hazreti Hüseyin, Hazreti Fatıma ve Hazreti Ali yoluyla Allah Resulüne ulaşan Hâlid-i Zilan Hazretleri “Seyyid”  olup, ceylan derisi üzerine yazılı ve Osman padişahlarının tasdiklerini hâvi şecerelerinin çok yakın tarihe kadar ellerinde bulunduğu bilinmektedir.

Bilindiği üzere, Allah Resulü’nden dört halife döneminden sonra, Emeviler ve Abbasilerden bir kısım Ehl-i Beyt’e bütün Arabistan yarım adasını dar etmişler. Yezid’in emirliği ve Zalim Haccac’ın Hicaz eyalet valiliği döneminde ise Kerbela Faciası ve Medine katliamları ile tüm Arabistan’ı Ehl’i beyte yaşanılmaz bölge durumuna düşürülmüştür.      

Bundan sonra peygamber evlatları, kendilerine sığınma hakkı tanıyan bölgeler arayışına çıktılar. Bunlardan biri kısmı Horasan’a Türkistan’a gidip yerleşirken, bir kısmı Güneydoğu Batman iline bağlı Gercüş ilçesinin Becirmen köyüne, bir kısmı Erciş ilçesi sınırları içerisinde bulunan Zilan yaylasına yerleştiler. Bir kısmıda Sosan ilçesinin Yeni Çağlar köyüne gelip kaldılar, bu bölgeye de yine Zilan adı verilmektedir. Seyyid Hacı Zilanı Hazretleri işte bu Zilan’a yerleşen seyyidler zincirinden bir halkayı teşkil eder.      

Tevahür derecesinde günümüze kadar ulaşan rivayetlere göre Yavuz Sultan Selim Han döneminde bu soylu aileyi, Zilan’da Seyyid Osman Efendi adında bir zat temsil etmektedir.

Yavuz Selim Han İran üzerine sefere çıktığında, yöreden gerçekten, Seyyid Osman Efendi ile görüşmek istediğini bildirmiş, halen Batman il sınırları içerisinde bulunan ve “Kaza Kürşi” diye anılan yerde buluşup uzun süre görüşmeler yapmışlardır.

Yavuz Sultan Selim han, Seyyid Osman efendi’ye hayli iltifatta bulunmuş Hazretin seyyidliğini dikkate alarak, ülkesinin istediği yerinde aşireti ile birlikte yerleşme imtiyazı tanımış, bütün vergi ve resmi mükellefiyetten muaf kılındıklarına dair eline birde ferman vererek kendisini kavmin ve bölgesinin Nakibul Eşrafı tayin etmiştir.

Bundan sonra bütün Osmanlı padişahlarının bu nezih aileyi saygıda kusur etmedikleri görülmüştür. Hacı Hâlid-i Zilan Hazretleri, Seyyid Osman efendi Hazretleri’nin on ikinci batında torunudur. Bu zatın evlatları zamanla büyük bir aşiret haline gelmişlerdir. Tarihi geçmişini birkaç satırla özetledikten sonra, Hâlid-i Zilan Hazretleri’nin hayat hikâyesine de kısaca göz atmak gerekir. Hazret, 19 Aralık 1954 yılında 129 yaşında Beşiride vefat ettiğine göre, 1825 yılında doğduğu da anlaşılmaktadır. Hazretin 129 yaşında vefat ettiğini, küçük kardeşi Seyyid Bahaddin Efendi hazretleri kesin bir dille ifade etmiştir.

Sultan Hazretleri 8 yaşında iken İlahi sırlara nâil oldu. Hazreti Sultan bu yaşlarda Ümmi İlahi idi fakat Allah-ü Teala’nın lütuf ve ihsanına kavuşarak Levh-i Mahfuz Hazreti Sultan’a bu yaşta gösterilerek Şahkûbâd ilmini tamamladı.

Küçük yaşta olmasına rağmen pek çok alim müşkillerini Hazreti Sultana gelip sorarlar idi. Zira O, Allah-ü Tealanın izni ile bu yaşta âlim olmuştu. Yanına gelen büyük âlimler O’nu görünce kendilerini “Deryada Bir Damla Su Gibi” görürlerdi.

Çiftçi bir aileden gelen ve 12 yaşında iken çift sürmek üzere öküzlerle birlikte tarlada bırakılan küçük Hâlid-i’in öküzün hal dilini dinleyerek sabahtan akşama kadar hiç çift sürmeden akşam eve dönmesi üzerine, babası Seyyid Abdurrahman Câmî nin dikkatini çekti. Ve bu olaydan sonra babası tarafından ilim tahsiline bırakıldı. Hazreti Sultan bir gün rüyasında Sevgili Peygamber Efendimizi gördü. Rüyasında Peygamber Efendimiz; “Gülpınar’a gideceksin, benim manevi emanetim var O’nu alacaksın” diye buyurmuşlar. Bu rüyayı annesine anlattı. Annesine; “babamdan müsaade al ben gideyim” dedi. Hazreti Sultan Çok genç yaşta da meşrebine uygun bulunduğu Seyyid Hâlid-i Gülpınarî Hazretleri’nin hizmetine girdi. Yirmili yaşlarda sülûkunu tamamlayıp kendisinden hilafet aldı.

Hocası Hâlid-i Gülpınarî talebesi Mevlana Seyyid Hâlid-i Zilana şöyle buyurdu:
 “ Eğer; Allah (c.c.)’ın ve Resulünün feyzi sizde ise seni köyden taşlayıp, kovarlarsa,  bilki .“

Hocası Hâlid-i Gülpınar’ın bu sözü aynen Zilan köyüne yaklaştığı zaman akrabaları ve amcası Seyyid Muhammed-i Zilan kovdurmuştur. Bu olaya hocası Hâlid-i Gülpınari çok sevinmiştir. Çünkü Allah ve Resulullah’ın aşkı, muhabbeti ve feyzi Mevlana Seyyid Hâlid-i Zilan’dadır.

Bütün bunlara rağmen Mevlana Seyyid Hâlid-i Zilan yoluna devam etti ve her türlü engellemelere karşı koyabildi. Ancak bu bakışlar sonucu bölgesinde sık sık yer değiştirme durumunda kaldı.

Bir asrı aşan irşad hayatında, dünya mevkiine ve zenginliğine meyletmedi. Gerek güneydoğuda gerekse Anadolu’nun muhtelif yörelerinde bulunduğu zamanlarda hep insanların irşad ve İslami bağlılıklarına yardımcı oldu. Anadolu’daki sevenlerince “Hazreti sultan” olarak isimlendirilen Seyyid Seyyid Hâlid-i Zilanı Hazretleri, küfürle ettiği mücadele kadar, cehalet ve koyu taassupla da mücadele etti. Taliplerinin dış görünümlerinden ziyade iç güzelliklerini esas aldı. Teferruat sayılacak şeylerle uğraşırdı.

Kaderin cilvesine bakınız ki çok geçmeden kendisine dünyayı dar eden yakınları ve rakiplerinin tamamı birer birer dünyadan çekilip gittiler.

Hazreti Sultan bir yıl sonra hacca gitmeye karar verdi. Büyük oğlu Seyyid Abdülkuddüs ve yeğeni Abdulkadir ona refakat ettiler.

Hac vazifesini deniz yolunu kullanmak suretiyle gerçekleştirdi. Hicaza giderken Suriye sınırlarında Vapur alabora oldu. Bütün Hac yolcuları Mevlana Seyyid Hâlid’in yanına gelerek; “Ey Allah (c.c) dostu duanız makbuldür, dua edin bu sıkıntıdan kurtaralım”  dediler. Hazreti Sultan ayağa kalkalarak bastonunu vapurun ortasına vurdu, muhabbeten çok sevdiği Muhyeddin-i Arabi Hazretlerine; “Şaka yapma, bende şaka yaparsam Şam’ı alt üst ederim.” Buyurdular. Bunun üzerine vapurda bulunan bir Hacı adayı Hazreti Sultan’ın yanına yaklaşarak “ o ki bu kadar birbirinize nazınız geçiyorsa, tasavvufta ”Yusuf Hamedani’nin yanına Seyyid Abdulkadir-i Geylani Hazretleri gitti. Yusuf Hamedani Hazretleri Abdulkadir-i Geylaniye buyurdu ki: ”Öyle görüyorum ki Allah Resulünün ayakları Abdulkadir-i Geylani Hazretlerinin omuzuna, Abdulkadir-i Geylani Hazretlerinin ayakları da tüm Velilerin omzuna olsun” bu söze ne dersiniz buyurdular.

Hazreti Sultan;
Ben çok severim Abdulkadir-i Geylani hazretlerini,
Ben severim Hallac-ı Mansur Hazretlerini,
Ben severim Muhyeddin-i Arabi Hazretlerini,
Ben severim Ahmed-i Bedevi Hazretlerini,
Ben severim Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerini,”

Herkes devrinde o makamı alır, şimdi ise o makam ve Allah Resulunün ayakları kimin omzunda olduğunu buna göre tasavvur edin”

Ve bir cezve haliyle bir insan yere düşerek nida etti. “Şu anda görüyorum ki Allah Resulünün ayakları Mevlana Seyyid Hâlid-i Zilan’ın omzunda, O’nun ayakları da tüm velilerin omzundadır.”

Hicaz dönüşü çok geçmeden küçük oğlu Alaeddin Efendi vefat etti. Oğlunun vefatına Hazreti Sultan çok üzüldü.

Seyyid Hâlid-i Zilan Hazretlerinin hizmetinde bulunmak için Siirt ten gelen Hamo adında bir mürid, aileden birine darılarak Samsun’a gitti. Orada inşaat işçiliği yapmaya başladı. Daha sonra Samsun’da Seyyidlik yapan Açık Baş Ömer Efendi’nin müridleriyle tanıştı. Onlarla oturup kalkmaya başladı. Ömer Efendinin müridlerinden, geçimini hamallık yaparak sürdüren Abdullah efendi adında bir zatın dikkatini çekti. En kısa zamanda Hazreti Sultanla görüşüp ona teslim oldu. Hamo iki yıl kadar Samsunda kaldıktan sonra tekrar Giresun’a döndü. Bu sıralarda Seyyid Hâlid-i Zilan Hazretleri önce Samsuna oradan Havzaya gitti. Bir müddet tedavi için Havza kaplıcasında kaldı. Kısa sürede hayli kişi onun muhabbet halkasına katıldı. Daha sonra Bafra, Çarşamba dolaylarında taliplerin halkası genişledi.
Giresun’da bir topluluk zikir sırasında, ihbar üzere polisler zikir meclisini bastılar. Bunun üzerine Seyyid Hâlid-i Zilan Hazretleri ve yanında bulunanlar tevkif edilerek hapse atıldılar cezaevinde bulunduğu sırada 300 kadar mahkûmun arkasında namaz kıldığını gören savcı, ıslah edici durumunu görerek kısa zamanda hapisten çıkarılmalarını sağladı.

Seyyid Hâlid-i Zilan Hazretleri aile ferleriyle birlikte Giresun’da tam on yıl kadar kaldılar. Yaralı olan sağ kolunu doktorlar Giresun’da ameliyata aldılar. Bundan sonra Sultan Hazretleri Giresun’dan başka bir yere nakledilmelerini istedi. Ankara’ya ulaştırdıkları dilekçelerine, “Söke”ye gönderilmeleri şeklinde cevap geldi. Sevenlerinin gözyaşları arasında Giresun’dan uğurlandılar. Gemiyle Samsun’a gelip, karaya çıktılar ve Samsun vekili Abdullah efendi’nin evinde misafir oldular. Bu misafirlik bir hafta sürdü. Bu süre zarfında Samsun’da Hazreti Sultan’ın bir çok kerameti görüldü. Ve unutulmaz hatıralar bıraktı.

Nihayet trenle Söke’ye doğru uğurlandılar. Söke’ye yerleştikten kısa bir süre sonra, yarım kalan bir mahkûmiyetinden tekrar tevkif edildi. On iki gün daha hapiste yatıp tahliye olundu. Söke’deki sürgün yılları iki yıl kadar sürdü. Demokratik partinin iktidar olmasıyla, sürgünde bulunanların tamamına af çıktı. Onlarda bu aftan yararlanıp Beşiri’ye döndüler.

Sultan Hazretleri oğlu Seyyid Muhammed Zilan Hazretlerinin hastalığına çok üzülmüştü. Sonunda onu Diyarbakır hastanesine yatırdılar. Bir hafta sonra ise Muhammed Efendi orada vefat etti. Cenazesi Beşiri’ye getirildi. Naşı daha sonra Seyyid Hâlid-i Zilan Hazretleri’ne türbe olacak Kanireval’deki türbeye defnedildi. Seyyid Hâlid-i Zilan Hazretleri, oğlu Seyyid Muhammed Hazretlerinin vefatına çok üzüldü. Çokta yaşlanmıştı. Dünya hayatında yetiştirdiği süluk yoluyla icazet verdiği önce babası Seyyid Abdurrahman lakabı Seyh Câmî Hazretlerini yetiştirdi. Daha sonra Hâlid-i Gülpınari Hazretlerinin sülükten gönderdiği Ahmet Belfırat Hazretleri daha sonra oğlu Seyyid Muhammed-i Zilan Hazretleri, 1953’te oğlu Seyyid Kasım-ı Zilanı sülüke sokarak yerine oğlu Mevlana Seyyid Kasım-ı Zilan Hazretlerini postuna oturtturmuştur.

Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretleri gibi; “babasına sülük yoluyla icazet verdiği için” Hazret-i Sultan’a “MEVLANA” denilmiştir. Hazreti Sultan’ın Babası Seyyid Abdurrahman bazı sohbetlerinde; “ben Seyyid Halid’in babasıyım, ama maneviyatta Seyyid Halid benim babamdır, üstadımdır” diye buyurmuşlardır. Bu yüzden Seyyid Halid’i Zilan Hazretlerine “Seyyid Mevlana Muhammed Hâlid-i Zilan” ve “Hazret-i Sultan” denilmektedir.

Seyyid Mevlana Muhammed Hâlid-i Zilan hazretleri Giresun’da sürgünde iken başka bir yere gönderilmek için samsun üzerinden trenle havzaya doğru hareket edilir. Halid-i Zilan Hz. müridleri kendisini bir kez trende görebilmek için tren garının yanında bulunan arazide toplanır. Tren on dakika mola için durduğunda efendi hazretleri trenden inerek topluluğun ortasına oturup sohbete başlar bu arada vakit dolmuş treni hareket ettirmeye çalışan makinist ve görevliler bir türlü treni çalıştıramaz böylece Halid-i Zilan Hz.leri tam dört saat sohbet eder ve hitamında trene biner kendileri trene biner binmez tren çalışır.

Seyyid Mevlana Muhammed Hâlid-i Zilan Hz.’leri Giresun’a sürgün olduğu ilk yıllarda bir çadır içinde bütün aile kalmaya çalışırlar. Zaman sonra çocuklar acıkmaya ve üşümeye başlarlar ve bu şikâyetlerini Halid-i Zilan Hz.’lerine bildirirler. Efendi Hz.leri de namazdan sonra yörenin en zengini olan bir yahudinin evinin yolunu tutar yardım istemek için eve yaklaştığında ‘’GAVUR‘’ kokusu geliyor diye gerisin geri döner ve camiye gelir. Cemaat efendi Hz.lerini sarıklı ve cübbeli görünce vaiz vermelerini isterler Efendi Hz.leride vaiz ettikten sonra namazı da kıldırır. Hazret-i Sultan’ın anlattıklarının etkisinde kalan halk; Seyyid Mevlana Muhammed Hâlid-i Zilan hz.lerinin maddi ihtiyaçlarını karşılar.

19 Aralık 1954 tarihinde bir Pazar sabahı, emanetini sahibine, yüceler yücesi Allah’a teslim etti. 129 yıllık büyük çınar fani vücudunu toprağa teslim ediyordu. Ruhu ise atalarının yanına, Allah Resulü’nün “liva’ü-hamd” inin altına doğru uçuyordu.

Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.
Kaynak: Pamuk Yayıncılık İstanbul ve Anadolu Evliyaları Ansiklopedisi s.176

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder