24 Eylül 2006 Pazar

Kadı Burhaneddin Devleti

Karamanoğulları'nın, Osmanlılar'a bağlanmasından sonra Anadolu'da merkeziyetçi bir idare kurmak ve Anadolu birliğini sağlamak düşüncesinde olan Bâyezid, Canik bölgesindeki bazı Türk beylerini idaresi altına almak için harekete geçer. Bu gayenin gerçekleşmesi için 1398 ilkbaharında o taraflara doğru bir sefere çıkarak Canik Beyi Kubadoğlu Cüneyd'in üzerine varır. Sonunda bunun merkezi olan Müslüman Samsun'u zapt eder. Osmanlı hâkimiyeti altında bulunmak sartıyla Cüneyd Bey'e Ladik ve diğer bazı kaleler bırakılır. Samsun ve havalisi bir sancak itibar edilerek, Bulgar Kralı Sisman'in, Müslüman olan oğlu Aleksandr'a verilir.

Yıldırım Bâyezid, daha sonra Bafra ve Giresun bölgesindeki beyler ile Çarşamba ve Terme havalisine hâkim olan Taceddinoğulları' nı, sonra da Havza ile Merzifon'a hâkim olan Taşanoğullar'ını Osmanlılara bağlar. Bu bölgelerin zaptı ile Karadeniz bölgesindeki Osmanlı sınırı, Trabzon Rum İmparatorluğu sınırına kadar dayanmış oluyordu.

Anadolu'daki bu başarılar sonucunda Yıldırım Bâyezid, Kadı Burhaneddin Devleti'nin kuzey, batı ve güneybatı taraflarını ele geçirmişti. Fakat Sivas merkez olmak üzere Anadolu'nun büyük bir kısmı hâlâ Kadı Burhaneddin'in idaresinde idi. Yıldırım Bayezid ile Kadı Burhaneddin birbirlerine bu kadar yaklaşmış olmalarına rağmen müşterek bir düşmana karşı koymak için işbirliği yapmaktan çekinmediler. Bu tehlike, doğudan gelen ve daha sonra Anadolu'yu kasıp kavuracak olan Timur tehlikesiydi.

Anadolu'ya geleceği haberi alınan Timur'un, Kadı Burhaneddin'e elçi gönderdiği ve kendisine tabi olmasını istediği anlaşılmaktadır. Bunun üzerine Kadı Burhaneddin, Osmanlı hükümdarı ile Mısır Sultani (Memlûk)na mektuplar göndererek tehlikeyi haber vermiş ve "bilesiniz ki ben her ikinizin de komsusuyum ve benim memleketim sizin memleketiniz demektir. Ben, sizin hududlarınızın siperiyim ve askerlerinizin öncüsüyüm. Yoksa ben ona nasıl mukavemet edip ve nasıl müsademe edebilirim. Halbuki onun ahvalini işitmişsinizdir. Nice ordular bozmuştur. Eğer siz bana imdad ederseniz ben ona karşı dururum, beni yalnız bırakırsanız beni ona karşı harcamış olursunuz. Sizin önünüzde bulunan ben, size gelecek belalara kâfiyimdir. Maazallah eğer ondan bana bir zarar gelirse pek me'muldur ki size de sirayet edecektir. Benim, Timur'un mektubuna cevap vermemekliğimii sizden alacağım cevaba göre bir cevap olacaktır."

Yıldırım Bâyezid, Kadı Burhaneddin'in mektubundan son derece memnun olup mütalaasını beğenmiş ve kendisine su cevabı göndermişti:

"Eger Timur seni bırakıp giderse ne âla. Şayet vazgeçmezse karşı koyacak bir orduyu ona karşı sevk ederiz ve onun için istediğin kadar ona mukavemet et. Basiret ve hüsnü niyet üzere olup onun askerinin çokluğundan korkma. Zira nice az cemaat (topluluk) çok cemaata galebe etmiştir. Eğer sizce lüzum görürseniz bizzat kendim geleyim ve askerimle oraya ineyim. Sizin bayraklarınız daima başta ve ayakta olsun. Ben, senin kılıcına kol ve sana pazu olayım."

Fakat bu muhabere devam ederken, kaderin bir cilvesi olacak ki, Timur daha Anadolu'ya gelmeden Kadı Burhaneddin vefat eder.

1398 yılında Kadı Burhaneddin'in, Akkoyunlu hükümdarı Karayülük Osman Bey ile yaptığı savaşta ölmesi, Osmanlıların onun ülkesine sahip olmalarına sebep oldu.

Sivas, Kayseri ve çevresi hükümdarı Kadı Burhaneddin, bir zaman kendisine tabi olan ve daha sonra muhalefete kalkışmış bulunan Akkoyunlu aşiretinin reisi Karayülük Osman Bey'i takib ederek onunla meydana gelen muharebede yakalanıp katledilmişti. Sivas halkının kararı ile oğlu Alaeddin Ali Bey (Zeynelâbidin) babasının yerine hükümdar olmuştu. Fakat Karayülük diye şöhret bulan Osman Bey, Sivas'ı muhasara edip almak istediğinden Sivas'ın ileri gelenleri Osmanlı hükümdarını yardıma çağırmışlardı. Yıldırım Bâyezid bu daveti kabul ederek oğlu Süleyman Çelebi vasıtasıyla Sivas üzerine yirmi bin atlı ve dört bin yaya göndermişti. Bu birlik, Karayülügü mağlub ederek Sivas'ı kurtarmıştı.

Süleyman Çelebi, Sivas'ı kendisi zapt etmeyip babasını davet ettiğinden büyük bir kuvvetle gelen Yıldırım Bâyezid, şehre girmişti. Bâyezid, Kadı Burhaneddin'in oglu Zeynelâbidin'i, enistesi olan Dulkadiroğlu Nasiruddin Bey'in yanına gönderdi. Böylece Kadı Burhaneddin'in ülkesi (Sivas, Tokat, Niksar, Sarkî Karahisar, Kayseri, Kırşehir ve Aksaray), yani Orta Anadolu'nun doğu kısmı da Osmanlı Anadolu birliğine katılmış oldu. Bâyezid, oğlu Süleyman Çelebi veya Mehmed Çelebi'den birini buraya vali tayin eder. Kadı Burhaneddin'in devlet erkanını ve bütün askerlerini maiyetine alır. Böylece, Kara Tatarlar da Osmanlı Devleti'nin hizmetine girerler.

Kadı Burhaneddin Ahmed'in ülkesinin alınmasından sonra Osmanlı Devleti, Anadolu'nun yarısından fazlasına hâkim oluyor, kuvvet ve kudretçe Mısır Memlûk hükümdarlığına rakib olacak bir hale geliyordu. Ayni zamanda Mısır Devleti'nin hâkimiyeti altında bulunan Malatya ve çevresi ile Divriıi ve civarını da tehlikeye sokmuş oluyordu. İş bu kadarla da kalmıyordu. Zira Memlûk hâkimiyetini tanımıı olan Dulkadiroğulları Beyliği de tehlikeye giriyordu. Bu durumdan endişelenen Memlûk hükümdarı Berkuk, Bâyezid'in çok kısa zamanda kazandığı bu parlak zaferlerden ürkmeye baslamış ve bilhassa onun Hiristiyan dünyasında elde ettiği zafer ve fetihler dolayısıyla, kendi Müslüman tebeasının ona karşı doğacak sevgi ve hissiyatını da düşünerek, o dönemde Mısır'da Malikî Mezhebi'nin baş kadısı olan meşhur Ibn Haldun'a kendisinin Timur'dan çekinmediğini, asıl Bâyezid'den korkmakta olduğunu söylemişti.

Yıldırım Bâyezid'in Bati ve Iç Anadolu'nun tamamını idaresi altına alarak doğuya doğru bir genişleme siyaseti gütmesi, Osmanlı Devleti ile Timur'un İmparatorluğunu da karşı karşıya getirdi. Bu arada Osmanlı Devleti tarafından bağımsızlıklarına son verilen Anadolu beyleri, bu iki Müslüman devleti karşı karşıya getirmek için gayret sarf ediyorlardı. Bunlar, savaş ateşini alevlendirmek için olayların üzerine körükle varmaya başladılar.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder