7 Eylül 2006 Perşembe

Samsun'a Çıkmak



Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da çıktığı Samsun'dayım... Kurtuluş savaşları hariç hiçbir askeri zafere hayranlık duymadığımı söylemiştim yıllar önce. Bugün de öyle düşünüyorum


NEDİM GÜRSEL/ SEYİR DEFTERİ
Samsun yakın tarihimizin simgeleşmiş, neredeyse Atatürk'le özdeşleşmiş bir kenti. Karadeniz kıyısında evet, hatta gelişmiş bir liman ama artık Mustafa Kemal'in 19 Mayıs 1919'da yaptığı gibi Samsun'a çıkılmıyor. Uçakla ya da karayoluyla Samsun'a gidiliyor.
Ben de öyle yaptım, Oxford'da tanıştığım, alanında çok değerli ve ne yazık ki edebiyat kuramıyla yakından ilgilenenlerin bile pek tanımadığı "Anlatıcılar Tipolojisi, Roman Roman İçinde" gibi inceleme kitaplarının yazarı Prof. Yavuz Demir'in davetini kırmayarak Samsun'a uçakla gittim. Gider gitmez de adına yakışan bir üniversite görünümündeki 19 Mayıs Üniversitesi'nin önce rektör ve öğretim üyeleriyle, sonra da okumaya meraklı, çalışkan, birbirinden sevimli edebiyat bölümü öğrencileriyle tanıştım.

Seminer konumuz bir edebiyat türü olarak otobiyografi ve çocukluk yıllarımı anlattığım "Sağ Salim Kavuşsak" adlı kitabımdı. Okuyanlarınız belki anımsayacaklardır, bu kitapta dokuz yaşımdan bu yana bir var oluş biçimi olarak sürdürmeye çabaladığım yazarlık serüvenimin bir dökümü, özellikle de ilkokulda yazdığım ölçülü uyaklı "hamasi vatan" şiirlerinin çözümlemesi yer alır.

Kitap büyük ölçüde, dokuz yaşında bir çocuğun nasıl olup da Atatürk ve Mehmetçik şiirleri yazmaya soyunduğunu, bu "çıkış"ın ardındaki ideolojik ve toplumsal yapıyı (kuytu bir taşra kenti olan Balıkesir bağlamında) ele alır.

Yürüyüşün başlangıç noktası
Yıl sonu müsamerelerinde bağıra çağıra okuduğum bu şiirlerin birindeki "Onu bir güneş gibi görmüştüm Samsun'da" dizesi belleğimde yer etmiş olmalı ki, Kurtuluş Savaşımızı başlatan kahramanı, bir güneş biçiminde görmesem bile, önce şahlanan atı üzerinde, sonra Bandırma vapurundan karaya ayak basarken bir duvar kabartmasında gördüğümü söyleyebilirim.

Samsun bir bakıma, Mustafa Kemal'in kişiliğinde cisimleşen yakın tarihimizle, Türk halkının bağımsızlık ve kurtuluş savaşıyla birlikte anılan, ortak belleğimizde bu yönüyle yer etmiş bir kent. Böyle olması da doğal çünkü sonu zaferle biten bir uzun yürüyüşün başlangıç noktası…

Peki hakkında yüzlerce şiir yazılan, kimi siyasetçi ve tarihçiler tarafından efsaneleştirilen, her yıl giderek artan bir coşkuyla kutlanan 19 Mayıs, o dönemde Mustafa Kemal için ne anlama geliyordu, bir de ona bakalım.

Kendisi Samsun'a çıkışını "Nutuk"un başında şöyle anlatıyor: "1919 senesi mayısının 19'uncu günü Samsun'a çıktım. Vaziyet ve manzarai umumiye..." Bu cümleyle başlayan ve 1927'de Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde toplanan ikinci kurultayında okunan "Nutuk", Gazi Mustafa Kemal'in sözleridir. Ama o günlerdeki "durum ve genel görünümü" değerlendiren, mütareke İstanbul'undaki temasları sonucu yetkileri genişletilmiş, bölgedeki karışıklıkları önlemek amacıyla bizzat Damat Ferit Paşa tarafından görevlendirilmiş, yola çıkmadan önce padişah Vahdettin'in onayını da almış 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa'dır.

Bu nedenle abartılı değil, soğukkanlı ve gerçekçi bir üslupla konuşur. Ne yaptığının bilincindedir kuşkusuz, öte yandan epik değil akılcı bir söylemi benimser. Falih Rıfkı Atay'a anlattıklarına bakılırsa, önce Sinop'a çıkmak istemiş, oradan Samsun'a kara yoluyla ulaşmanın mümkün olmayacağı anlaşılınca, yanındakilerle birlikte yeniden vapura binerek Samsun'a çıkmıştır. Çünkü kendi deyişiyle "bundan sonra asıl istediği Anadolu'nun bir kara parçasına ayak basmaktan ibarettir".

Artık düşlemem gerekmiyor
İşte yıllar sonra, yurttaşı olduğum bağımsız bir devletin sınırlarına dahil o "kara parçasında"yım, Bandırma vapurunun tersaneden yeni çıkmış, gerçek boyutlardaki gıcır gıcır maketiyle baş başa. Onarım gerekçesiyle ziyarete kapalı olan vapurun güvertesine çıkabilmem için özel izin gerekti.

Artık Mustafa Kemal ve arkadaşlarını, dokuz yaşındayken yazdığım bir başka 19 Mayıs şiirimde söylediğim gibi "Karadeniz'in azgın dalgalarıyla boğuşan" Bandırma vapurunda düşleyebilirim. Aslında düşlemem de gerekmiyor çünkü Mustafa Kemal'in silah arkadaşları kaptan köşkünün kamarasında oturmuş, Kurtuluş Savaşı'nın planlarını hazırlamaktalar.

Ortalarına da Mustafa Kemal'i almışlar. Albay Refet'in (Bele), Doktor Binbaşı Refik (Saydam) ve Kurmay Albay Kâzım'ın (Dirik) mumyalarını seçebiliyorum. Yanılmıyorsam Binbaşı Hüsrev (Gerede) de var aralarında. 1919 yılının mayıs ayında gibiler, belli ki Nâzım Hikmet'in deyimiyle "ateşi ve ihaneti" görmüşler. Ama yılgın değiller.

Yorgunluğun da en küçük belirtisi yok yüzlerinde. Gelecek güzel günlere inançlarıysa tam. Sonradan yazılacak bir destanın o gün Samsun'a çıkan adsız kahramanları onlar. Bu yüzden Bandırma vapuru, böyle yepyeni değil, Galata rıhtımından ayrıldığı gün kadar köhne görünüyor gözüme. Bu yüzden Mustafa Kemal'in bakışları Kocatepe'deki gibi çakmak çakmak. Ve yine bu yüzden, yani onlar o gün henüz kazanılmamış bir bağımsızlık mücadelesinin öncüleri oldukları için, böylesine saygın kişiler.

Yıllar önce Cumhuriyet gazetesinin bir anketine verdiğim yanıtta, kurtuluş savaşları hariç, hiçbir askeri zafere hayranlık duymadığımı söylemiştim. Bugün de öyle düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder