8 Eylül 2006 Cuma

19 Mayıs'ın Anlamı Ve Türkiye


/ TOKTAMIŞ ATEŞ 

19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Samsun'a ayak basarken, salt ulusunun değil, emperyalizmin sömürüsü altındaki tüm halkların kaderini etkileyecek bir sürecin başlangıcını oluşturuyordu. 19 Mayıs'ı anlamaya çalışırken, öncelikle ve temel olarak yapılması gereken, Ulusal Kurtuluş Savaşımız'ı anlamak ve doğru yorumlamaktır. Bunun için de, bu savaşın hangi koşullar altında, kimlere karşı ve nasıl yapıldığını anlamak gerekir.



19 MAYIS'I HAZIRLAYAN KOŞULLAR              
Osmanlı İmparatorluğu, tarihin belirli bir dönemine damgasını basmış büyük bir "Cihan İmparatorluğu" idi. Ancak yine tarihin belirli bir döneminde çağdaşı "Batı" ülkelerinden geri kalmış ve bir yandan ekonomik çöküntü, bir yandan da siyasal olarak dağılma olgularıyla karşı karşıya gelmişti.
              
Osmanlı İmparatorluğu'nda ekonomik çöküntüyü hazırlayan temel neden, Batı toplumlarında burjuvazinin öncülüğünde girişilen kapitalistleşme sürecine ve sanayi devriminin yapılamamasıydı. Osmanlı İmparatorluğu'nun bu konuda başarılı olması mümkün değildi. Çünki, gerek Osmanlı toprak düzeni, gerekse "Osmanlı Dünya Görüşü" buna elverişli değildi. Topraklarda son çağlarda belirli bir "Mülkleşme" olmasına karşın, tımar düzeni tarım kesiminde burjuvazinin oluşması için gereksinmesi duyulan servet birikimine izin vermiyordu. "Osmanlı Dünya Görüşü" de ticareti hor görüyor, bunu azınlıkların tekeline bırakıyordu.
              
Osmanlı İmparatorluğu'nda sözü edilen siyasal dağılmayı hazırlayan temel neden kapitalizm, daha doğrusu kapitalizmin doğurduğu bir düşünce akımı olan ulusçuluk olmuştur. İmparatorluğu oluşturan farklı unsurlar ve özellikle Rumeli topraklarında yaşayan uluslar, dış desteklerin de etkisiyle ulusçu düşünceyi kısa bir sürede ve heyecanla benimsemişler ve zaten ekonomik yapısı sallanmakta olan İmparatorluk'tan kopup ayrılmışlardır.
              
Ekonomik yapıdaki bozukluğun nedenlerini bulmak çabasındaki İmparatorluk yönetimi, örnek olarak alınması istenen "Batı"ya, çok sayıda öğrenci göndermiş, hem bu işin sırrını çözmelerini, hem de sorunun çözümü için gerekli bilgileri edinmelerini sağlamaya çabalamıştır. Ancak çoğunluğu paşa çocuklarından oluşan bu öğrenciler, işin ekonomik ve teknik özüne inememiş, gözleri kamaşmış birer Batı hayranı olarak geri döndüklerinde model olarak Batı'nın üstyapı kurumlarını getirmişlerdir.
              
Siyasal dağılmayı engellemek için de ulusçuluğa karşı seçenek olarak Osmanlıcılık, İslamcılık gibi düşünceler geliştirilmeye çalışılmış, ancak burada da başarılı olunamamıştır. Özellikle Arap Ulusçuluğu Birinci Dünya Savaşı sırasında İmparatorluğun sırtına saplanan son bir hançer olmuştur.


KİMLERE KARŞI YAPILDI?             
Mustafa Kemal, fırtınalı bir havada Samsun'a doğru yol alırken, nasıl bir yükün altına gireceğinin hiç kuşkusuz bilincindeydi. Ülkenin güneydoğusundaki "Arap kardeşler"e güvenemeyecekti. Asırlardır kader birliği içinde yaşayan "Kürtler"in, bağımsız bir devlet istediği savunuluyordu. Ermenilerle savaş sürüyordu. O Ermeniler ki, asırlardır aynı topraklarda ortak bir yaşantıyı özgürce paylaşmışlardı. Gerek Doğu Karadeniz, gerek Marmara ve Ege'de Rumlar "Bizans İmparatorluğu" umutları peşindeydiler. İtalya, Roma İmparatorluğu'nu yeniden kuracak, Akdeniz ve Ege sahillerini istiyordu. Aynı yerlerde, özellikle Batı Anadolu'da gözü olan İngiltere bunları kendi adına Yunanistan'a ikram etmek niyetindeydi. Fransa, Musul petrollerini İngiltere'ye sunmuş, bunun karşılığında Suriye'deki "milliyetçiler"in rehberliğini üstlenmişti. ABD Başkanı Wilson ünlü on dört maddelik bildirisinde, Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı ulusların bağımsızlık çabalarını destekleyeceğini müjdeliyordu.
              
Osmanlı aydınları dağınık ve şaşkın bir durumdaydılar. Kimisi çiftçilik yapmayı kuruyor, kimisi ABD mandasının bir kurtuluş olacağını savunuyor, kimisi de İngiltere'nin insafına sığınmayı umuyordu. Silahlarını bırakan ordu dağıtılmıştı. Kırgın ve umutsuz subaylar, İstanbul'un birahanelerinde ya da Anadolu'nun ıssız yörelerinde avuntu aramaktaydılar. Yıllar süren savaş, halkta büyük bir bezginlik yaratmıştı. Hiçbir olasılık, yeni bir savaş kadar korkutucu görünmüyordu.


SONUN BAŞLANGICI: MİSAK - I MİLLİ              
Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da Anadolu'ya çıkarken kimlere karşı dövüşeceğini biliyordu, ancak kesin bilmediği bir şey vardı: Kimler bu savaşta kendisiyle birlikte olacaklardı?
              
Kısa bir süre içinde sırtından üniformasını çıkarmak zorunda kalacağını ve böylece Anadolu'daki en yüksek rütbeli kumandan sıfatını da yitireceğini biliyordu. Anadolu'nun tozlu yollarında tek başına mı kalacaktı, yoksa şurada burada başladığı duyulan direnme eylemleri güçlü kişiliği çerçevesinde kenetlenecek ve bütünleşecek miydi?
              
Bir halk çocuğu olan ve halka sonsuz inanan Mustafa Kemal, Samsun'a çıkarken, halkın kendini bağrına basacağına güveniyordu. Gerçekten, olaylar beklediği gibi gelişti. Mustafa Kemal adı, bir umut ışığı gibi Anadolu'ya boydan boya dolaştı. Aydın'daki "Efe" de, Antep'teki "Gazi" de, İstanbul'daki karamsarlık kuyusuna düşmüş subay da, Mustafa Kemal'in Amasya yoluyla Sivas ve Erzurum'a gittiğini ve "Müdafa-i Hukuk Cemiyeti'nin Temsil Heyeti Başkanı" olarak Ankara'ya geldiğini duydu. Telgraf telleri yıllardır ilk kez umutlu haberler taşıdılar Anadolu'nun dört bir yanına.
              
Osmanlı İmparatorluğu'nun son "Mebusan Meclisi"nin seçimleri bu hava içinde yapılmıştı. Ülkenin her yanında seçimleri "Müdafa-i Hukuk" adayları kazanıyorlardı. Bunların birçoğu seçim bölgelerinden İstanbul'a giderken Ankara'ya uğruyor, Mustafa Kemal'den direktif alıyor, umutlarını ve inançlarını bileyerek İstanbul yolunu tutuyorlardı. Mustafa Kemal'in ilk kez 19 Mayıs 1919'da Samsun'dan Anadolu'ya basan ayaklarının sesleri artık İstanbul'da da yankılanıyordu. Dahası, Mustafa Kemal meclis başkanlığı söz konusu edildi. Zaten Mustafa Kemal bu meclisin ömürsüz olduğunun, kavganın Anadolu'da, Anadolu için ve Anadolu Halkıyla birlikte olacağının bilincindeydi.
              
Gerçekten son Osmanlı Mebusan Meclisi çok kısa ömürlü oldu. Ancak çok olumlu bir iş yaptı ve daha sonra gerek savaş sırasında, gerekse barış mandasında Ankara Hükümeti'nin vazgeçilmez ilkelerini oluşturan "Misak-ı Milli"yi onayladı. 16 Mart 1920'de İstanbul işgal edilince de oturumlarına ara verdi. Daha sonra 23 Nisan 1920'de Ankara'da Millet Meclisi açıldığı zaman, İstanbul'daki Meclis'in ara verilen oturumlarının sürdürüldüğü varsayıldı. Mustafa Kemal artık kavganın başındaydı.

SEYRETMEK İÇİN İZMİR'DEN AKDENİZ'İ              
19 Mayıs 1919'da başlayan sürecin ilk aşaması 23 Nisan 1920'de Millet Meclisi'nin açılması olmuştur. Kavganın kime karşı ve kim tarafından yapılacağı açıktı. Kavga "emperyalizme" ve "sömürgeciliğe" karşıydı.

a-)Osmanlı İmparatorluğu'nu dağıtmak isteyen Başkan Wilson'un ABD'sine ve onun Ermenistanı'na;

b-)1.Dünya Savaşının galibi mağrur İngiltere ve onun şımarık çocuğu Yunanistan'a;

c-)Aralarındaki çıkar gelişmeleri yüzünden zaman zaman değişik tavırlar takınmalarına karşın özde farklı olmayan İtalya ve Fransa'ya

d-)Ve son olarak İstanbul'u işgal eden müttefikleri çiçek yağmurlarıyla karşılayan İstanbul'un işbirlikçi çevrelerine karşıydı.
             
 Kavgayı kimin yapacağı da açıktı. Mustafa Kemal'i 19 Mayıs 1919'da Samsun'da bağrına basan Anadolu'nun; müttefikler İstanbul'u işgal ederken evinin, dükkanının, kahvesinin perdesini, kepengini kapatıp bu görüntüyü izlemeyen İstanbul'un halkı yapacaktı.
              
Dağınık halk, Mustafa Kemal'in çevresinde kenetlendi. Anadolu'nun savunması söz konusuydu, insanca yaşamak, özgürlük söz konusuydu. Laz, Kürt, Gürcü, Çerkez, Yörük, Pomak, Türkmen, Abaza denilmedi; Alevi, Sünni, Nasturi denilmedi. Mustafa Kemal'in aydınlık yolunda el ele, gönül gönüle kenetlenildi. Ve "Bizi ezmek isteyen emperyalizm" ve onun işbirlikçileri dize getirildiler ve büyük ozanın dediği gibi:

"Sonra, 9 Eylül'de İzmir'e girdik.
Ve Kayserili bir nefer.
Yanan şehrin kızıltısı içinde gelip; öfkeden, sevinçten, ümitten ağlaya ağlaya, Güney'den Kuzey'e, Doğu'dan Batı'ya, Türk Halkıyla beraber, Seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder