26 Aralık 2006 Salı

Şahbaba Konuşuyor

Tarih yazıları ile tanınan gazeteci Murat Bardakçı’nın dikkatle okunmayı hakeden kitabının adı “Şahbaba, Osmanoğullarının son hükümdarı VI. Mehmed Vahideddin’in hayatı, hatıraları ve özel mektupları”.

‘Şahbaba’, torunları Vahideddin’e böyle hitap ettikleri için kitaba da isim olmuş. Murat Bardakçı Osmanlı Hanedanı mensuplarının ellerinde bulunan ve kimseye gösterilmeyen özel arşiv, belge, mektup, hatırat ve fotografları inceleyerek hem Vahideddin’in hem de aile ve yakın çevresinin hikayesini yazmış. Vahideddin’in şimdiye kadar yayınlanmayan natamam haldeki Hatırat’ı gün ışığına çıkartılmış.

Hemen belirtmemiz gerekir ki, Bardakçı kitabında 75 yıldır tartışılan Vahideddin hakkında tarafsız kalmaya büyük özen gösteriyor. Bir tarihçi titizliği ile belgelerle konuşmaya çalışıyor. Kitabın 190 sayfası belgelere ayrılmış. 25 bölümden oluşan eserde 60 sayfa dipnot veriliyor. Bibliyografyası da konuya ilgi duyanları tatmin edecek nitelikte. Bir de kitabın başında ve sonunda teşekkürler var ki bu yazarın kadirşinaslığını göstermesi yanında ülkemizde yeni gelişmekte olan sözlü tarihçilik için de iyi bir örnek teşkil ediyor.

Mustafa Kemal Paşa’nın Yemini
Kitaptan bir bölüm; “ Padişah cuma selamlığına çıkmış, Yıldız Camii’ne gitmişti. Hüzün her zerreye sinmişti. İzmir’in bir gün önce işgal edilmesinin hüznü. Namazını bu elem havasını teneffüs ederek tamamladı Vahideddin. Sonra camiin hükümdarlara ayrılan yerine, ‘Mahfil—i Hümayun’a geçti. Vedaya gelen bir yolcuya ‘uğurlar olsun’ diyecekti.

Odada dört kişiydiler. Zat—ı Şahane, yani Vahideddin, Sadrazam Ferid Paşa, başyaver Avni Paşa ve Mirliva —Tuğgeneral— Mustafa Kemal Paşa. Ortadaki ayakları altın varaklı mermer masanın üzerinde bir Kur’an—ı Kerim duruyordu. Yazısı tezhibinden, tezhibi cildinden nefis el yazması bir Kur’an. Sadrazam dışında herkes askeri üniformalarını giymişti... Zat—ı Şahane de... Bej bir üniforma vardı üzerinde. Herkes ayaktaydı.

Mustafa Kemal Paşa asker adımlarıyla ilerledi, masanın öteki tarafına, padişahın karşısına geçti. Askeri tavrına ruhani bir hava verip, sağ elini Kur’an üzerine koydu ve öbür elindeki küçük kağıdı okumaya başladı:

Hükümet tarafından düzenlenip padişahın tasdikine iktiran eden 21 maddelik özel talimatta açıkça belirtilmiş olan geniş yetkilere dayanarak Anadolu vilayetlerindeki bütün mülki ve askeri memurlar üzerinde icrasına memur bulunduğum teftişleri ve tahkikatı halife hazretlerinin arzusu dahilinde iftihar kaynağım ve padişah kullarının övüncü olan tam bir sadakatle ve elimden gelen bütün kuvvetle yerine getireceğime vallahi billahi.’ Sonra mırıltı halinde ‘Cenab—ı Allah muvaffak etsin’ sözleri işitildi. (Sh.135)

Ferman Tartışmasına Son
Sultan Vahideddin’in Mustafa Kemal Paşa’ya Anadolu’ya geçerken verdiği söylenen ve senelerdir tartışılan ferman ile ilgili olarak kitapta dikkate değer bilgiler bulunuyor. Murad Bardakçı, fermanın bir suretini Vahideddin’in evrakında bulduğunu açıklıyor. Mustafa Kemal’in Samsun’a hareketinden iki gün önceki tarihi taşıyan fermanın bugünkü dile çevirisi şöyle;

‘Yaverlerimden Tuğgeneral Mustafa Kemal Paşa’ya!
Dünya Savaşı’nın müttefikler tarafından kaybedilmesi üzerine ortaya çıkan siyasi durum ceddimin toprağını, hilafet ve saltanat makamını zor ve tehlikeli bir sahaya sürüklediğinden hükümetimin kararı uyarınca tayin olunduğunuz bölgede düzenin sağlanmasının, razı olmayacağım durumların ortaya çıkmasının önlenmesinin, saldırıların defedilmesi için hep birlikte ve elden geldiğince çalışıp gayret gösterilmesinin, milletimin dokunulmazlığının sağlamlaştırılması ve ülkemin saldırgan ellerden kurtarılması için tek bir vücud olarak hareket edilmesinin hükümdarlara mahsus selamımla beraber askere, memurlara ve ahaliye tebliğini emrettim.

14 Mayıs 1919.
Mehmed Vahideddin’

Vahideddin’in Kızı Ne Anlatıyor?
Sultan Vahideddin’in kızı Sabiha Sultan’ın eski başbakanlardan Suad Hayri Ürgüplü’ye anlattıkları da kitapta yeralıyor. Sabiha Sultan şunları söylüyor;

“...Babamın padişah olmadan evvel ve veliahd iken en çok tanıdığı ve takdir ettiği Mustafa Kemal Paşa idi. Yaveri idi ve onunla Almanya seyahatini de yapmıştı. Mustafa Kemal Paşa da ona çok bağlı ve hürmetkardı. Memleketin en feci durumunda başa geçen babam mücadelenin ancak Anadolu’da devam edebileceğine inanmış ve Mustafa Kemal Paşa’yı —bu işi tek başarabilecek insan saydığından— Anadolu’ya kaçmaya teşvik etmiştir. Bunu bize söylediği gibi, bu kararlaşınca yanından çıkıp yaverler odasına giren başyaver Naci Paşa diğer yaverlere bunu gizlice tebşir etmiş ve ‘Şükür, efendimiz Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya geçmeye ikna etmişler!’ demiştir. Rahmetli Yümni Paşa da bunu gayet iyi bilirlerdi.

Aralarında konuşup mutabık kaldıkları hususlar vardı: Evvela birbirlerini tanımıyor, mutabık kalmamışlar, ayrı ayrı iş göreceklermiş gibi hareket edilecek, iş hangi yönden selamete götürülürse sonra birleşecekler. Yegane gaye vatanın selameti, kurtulması, istiklali olacaktı.”


Vahideddin’in Kendi Hatıratı

Vahideddin’in Sanremo’da başyaveri Avni Paşa’ya dikte ettirdiği Hatırat’ın tam metni kitapta veriliyor. Hatıratında Sultan Vahideddin hatalarını itiraf ederek bunları şöyle sıralıyor;

“Birincisi, rahmet olsun biraderim Sultan Reşad’ı müteakib makam—ı saltanatı kabul etmekle hata ettim. İkincisi;Mütareke kabinelerine, başta Ferid Paşa olduğu halde Tevfik Paşalar, İzzet Paşalar, Ali Rıza ve Salih Paşalar gibi milletin, devletin kalbur üstünde görülen ricaline rabt—ı tali’ ederek aldandım. Doğrusu bunların memlekete hizmet edemeyeceklerine ve bana ihanette bulunacaklarına ihtimal vermedim.”

Vahideddin hatıratında kendisinin Anadolu’ya geçmemiş olmasını da hata olarak değerlendiriyor ve gerekçesini şöyle anlatıyor;

“Gerçi ahval—i malume sebebiyle dinime, vatanıma, milletime arzu ettiğim kadar hizmet etmeye vakit ve imkan bulamadım ise de, asla ihanet etmedim. Vakıa sizin mütalaat—ı saiyyenizi kabul edip Anadolu’ya gidemedim... Şimdi burada zelilane ve sefilane kalmaktan ise, Anadolu’da at sırtında olmalıydık. Zaten ecdadımızın taşıdıkları sarıklar, kendi kefenleriydi. Fakat ne yapalım. Bu fikri, Anadoluya gidip ordunun başına geçmem lüzumunu dünürüm bulunan Sadrazam Tevfik Paşa’ya açtığım zaman, büyük bir muhalefete uğramıştım. ‘Böyle bir avantüre giremezsiniz’ dedi. Hatta her kalbe göre şekil alan Sadr—ı Esbak İzzet Paşa ve Ali Rıza Paşa biçarelerini üzerime sevketti... Hayli mücadele ettim. Nihayet mağlub oldum... Çünki bana dediler ki; “Mustafa Kemal Paşa ile muhabere ve mukabele ettik. Ba’de’z—zafer zat—ı hümayunlarına her halde bey’at edecektir. Onun istemediği yalnız Damat Ferid Paşa’dır. Galip gelirse galebe nam—ı hümayunlarına, huda ne—kerde mağlup olursa kendi hesabınadır. Vaktiyle Enver, Tal’at mağlub oldular. Hatalarını tashih için zat—ı hümayunları düvel—i galibe ile şimdi mücahede ediyorsunuz. Allah göstermesin, Anadolu’da zat—ı şahaneleri mağlub olurlarsa vaziyeti kim kurtarır?”


İhanet Etmedim
“...Facialara kalkan olamadım ise de, siper—i saika (paratoner) vazifesi gördüm. Bütün musibetleri üzerime çektim. Kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım. Dinine, devletine, vatanına ve milletine hıyanet edenlerin aziz Allah’ın kahreden kudretli gücüne hedef olması için yakarıyorum...”

“Her tarafı istila eden inkılab ve ihtiras içinde karşı koyma yahut başeğme imkanını bulamadım. Kamuoyunda sükun ve durumda açıklık belirinceye kadar İstanbul’dan geçici olarak ayrılmaya karar verdim...”


Kitabın Son Paragrafı Çok Çarpıcı:
“Türkiye’nin Roma Büyükelçisi Suat Bey’in ‘Vahideddin’in füc’eten vefat ettiği şimdi haber alınmıştır’ yazan telgrafı Ankara’ya geldiği sırada Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal, Adana’daydı. Telgraf hemen Adana’ya ulaştırıldı. Reisicumhur dostlarıyla yemeğe oturmuştu. Haberi işitince “Çok namuslu bir adam öldü” dedi. “İsteseydi Topkapı’daki bütün cevahiri götürür ve öyle bir ordu kurup geri dönerdi ki...”

Murad Bardakçı’nın bu son eseri her sayfasında yeni bilgiler ve belgeler sunuyor okuyucusuna. Dolayısıyla dikkatle okunmayı hakediyor.

/M.Ali Eren

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder