29 Aralık 2006 Cuma

Patrik, TC'de 'ekümen' Olamaz



Bugün Anadolu’da Rum azınlığın bulunmadığını, buna karşılık Patrikhane’nin Kayseri, Adana, Samsun, Konya, Bursa, Niğde gibi şehirlere atanmış metropolitler bulundurduğunu anlatıyor. Bunun Patrikhane’nin halen “Megalo Idea” peşinde olduğunun göstergesi olduğunu söyleyen Erenerol, metropolit sayısının Lozan’a göre Rum azınlığın kalabileceği bölgelere göre azaltılması gerektiğini söylüyor.


Mustafa Kemal Paşa, 20 Ocak 1923’te Hakimiyet–i Milliye gazetesinin Patrikhane ile ilgili sorularına verdiği cevapta, “...Bir fesat ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlık yaratan, Hıristiyan vatandaşlarımızın huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımız üzerinde barındıramayız...” diyordu.

Atatürk’ün belirlediği bu ölçüler içerisinde Lozan Konferansı’na katılan Türk delegasyonu başkanı Ismet Inönü de verdiği demeçte, Rum azınlığın kendi dini liderlerini seçmelerine saygılı kalacaklarını, fakat mevcut Patrikhane’nin kalmasını asla kabul etmeyeceklerini söylüyordu.

Ne var ki, Lozan’da Ingiliz ve Yunan delegasyonunun baskılarına boyun eğilmek zorunda kalınıyor ve Türk tezinden taviz veriliyordu. Ingiliz Delegasyonu Başkanı Lord Curzon’un tutanaklara geçilmek kaydıyla verdiği, “Patrik yalnız dinî kalacaktır. Hiçbir vakit siyasete karışmayacak, idari bir iş görmeyecek, siyasi müessese ve alet olmayacak. Türk hükümeti böyle birşey sezerse tard etmek hakkını haiz olacaktır” şeklindeki güvenceye rıza gösteriliyordu. Lozan Andlaşması’nın hükümleri arasında yer almayan, ancak tutanaklarda kayıtlı bu sözlü güvence Patrikhane’nin Cumhuriyet Türkiye’sindeki statüsünü de belirliyordu.

M.Ü. Fen–Edebiyat Fakültesi öğretim görevlisi, tarih profesörü Cevdet Küçük bu konuda Aksiyon’a yaptığı açıklamada, Patrikhane’nin Lozan’a göre Türk kanunlarına tabi, Istanbul’daki Rum vatandaşlarına hizmet vermekle sorumlu bir Türk kurumu olduğunu vurguluyor. Patrikhane’nin Lozan’a göre “ekümen–cihan patriği” vasfı da taşımadığını, tek sığınağının Türk hükümeti ve Türk milletinin hoşgörüsü olduğunu ifade ediyor. Küçük, Patrikhane’nin “ekümen” vasfının aslında Türkiye açısından zarar değil, fayda getireceğini, ancak Patrik’in “megalo idea”nın öncüsü kilise gibi davranmasının rahatsız edici olduğunu vurguluyor. Küçük, bu yönüyle dinî olduğu iddia edilen “ekümenlik” vasfının, siyasi anlam kazandığını kaydediyor.

Konuyla ilgili sorularımızı cevaplayan Emekli Büyükelçi Ilhan Akant da, Patrikhane’nin ekümenikleşmesinin siyasi boyutları olduğunu ileri sürüyor. Aynı zamanda uluslararası hukuk uzmanı da olan Akant, Patrikhane’nin Yunanistan tarafından Avrupa’nın dinî bağlarını da kullanarak Istanbul’da bir Ortodoks devleti kurdurmak için kullanıldığını söylüyor. Patrik Bartholomeos’un adaları ziyareti sırasında Yunanistan Başbakanı Andreas Papandreu ile görüşme yaptığını da hatırlatan Büyükelçi Akant, Lozan’a göre Patrik’in muhatabının Istanbul Valiliği olduğunu, bu tür ilişkiler için izin alarak, önceden bilgi verilmesi gerektiğini kaydediyor.

Patrikhane’nin “ekümen” iddiasına Türk siyasilerinin ihmalleri sayesinde “hükmî şahsiyet” kazandırdığına dikkat çeken Akant, Lozan Andlaşması ile birlikte bütün “uhud–u atika”’nın, yani bütün eski andlaşma ve imtiyazların ortadan kalktığını, bu durumda Patrikhane’ye Fatih Sultan Mehmet döneminde verilen ayrıcalık ve hakların da otomatikman kalktığını vurguluyor. Patriğin yurtdışı seyahatlarıyla kendine “ekümen–cihan patriği” sıfatını yeniden kazandırma girişimlerinin de Lozan’a aykırı olduğunu vurguluyor. Patrik’in siyasi faaliyetlere girişmiş olmasının da Türkiye’ye kendisini atadığı gibi, görevden alma hakkını sağladığını vurguluyor.

Emekli Büyükelçi Ilhan Akant’ın Patrikhane konusunda ısrarla üzerinde durduğu bir diğer husus ise, Lozan’a göre Türkiye’deki Rum azınlığın statüsünün Batı Trakya ile, Patrik’in konumunun ise seçilmiş müftülerle aynı olduğu. Yunanistan’ın Batı Trakya’da müftüleri kendi atadığını, Türk azınlığın seçtiği müftüleri tanımayarak Mehmed Emin Aga örneğinde olduğu gibi hapse attırdığını hatırlatan Akant, Türkiye’nin de yetkilerini aşan patriği görevden alarak, “mütekabiliyet” esasınca yeni patriği, seçilmeden ataması gerektiğini vurguluyor. Türkiye’nin daha ciddi politikalar izlediği takdirde Patrikhane’nin bu tür girişimlerde bulunamayacağını da belirten Akant, Brüksel’de Avrupa Birliği (AB) nezdinde açılmak istenen bürodan Dışışleri’nin ciddi tepkisi üzerine nasıl vazgeçilmek zorunda kalındığını misal gösteriyor.

“Patrik çizmeyi aştı” kapak dosyamız konusunda görüşlerini bildiren Türk Ortodoksları Patriği Selçuk Erenerol da Patrik Bartholomeos’un “ekümenikleşme” gayretleriyle kendisine tanınan yetkileri aştığını dile getiriyor. Patrikhane’nin “cihan patriği” olabilmesi için, 7 Patriklik (Moskova, Sofya, Belgrad, Bükreş, Kudüs, Iskenderiyye, Antakya) ve 14 müstakil başpiskoposluk (Yunanistan, ABD, Kanada, Ukrayna, Polonya, Arnavutluk, Çek, Finlandiya, Afrika, Gürcistan, Kıbrıs Rum Kesimi, Çuvaşlar, Gagavuzlar) tarafından oluşan Sen Sinod Meclisi’nin karar vermesi gerektiğini, ancak böyle bir toplantının bugüne kadar yapılmadığını söylüyor. Osmanlı ve Bizans imparatorlukları sırasında Patrikhane’nin başındaki “ekümenik–cihan patriği” sıfatının ise, bu iki imparatorluğun “cihan devleti” olmalarından kaynaklandığını, bunların ortadan kalkmasıyla bu sıfatın da ortadan kalktığını belirtiyor.

Erenerol, Patrikhane’nin mali denetimden uzak olduğunu da doğrulayarak, yeni iddialarda bulunuyor. “Patrikhane, Yunanistan’daki manastırların verimli topraklarında üzüm elde ettiğini, bunları şarap ve sirke yapıp, satarak gelir elde ettiğini söylüyor. Buradan elde ettiklerini de Merkez Bankası yoluyla Türkiye’ye getiriyorlar. Oysa Merkez Bankası’ndan kendileri hesabına yatırıldığı iddia edilen paralar, Patrikhane’nin bir aylık masrafını bile karşılamaz” şeklinde konuşan Erenerol, 20 metropolit, 4 despot, 40 kadar papaz, zangoç, sivil müstahdem, kapıcı gibi personelin maaşlarının, Merkez Bankası’yla gelen miktarı aştığını iddia ediyor. Patrikhane’ye başta Yunanistan, ABD ve Kanada olmak üzere bütün dünyada mevcut Ortodoks zenginler tarafından para gönderildiğini ileri sürüyor.

Patrikhane’nin bugünkü konumuna gelmesinde Türk siyasilerin ihmallerinin rol oynadığını belirten Türk Ortodoksları Patriği Erenerol, Patrikhane’ye 1948 yılında Athenagoras’ın ABD’den gelerek patrik seçilmesinin bu konuda verilmiş ilk büyük taviz olduğunu vurguluyor. Bu durumun Rumlar’da “Demek ki baskıyla oluyormuş” zihniyetinin oluşmasına, taviz üstüne taviz koparmaya başlanmasına sebep olduğunu belirtiyor.

Erenerol, Athenagoras döneminde verilen, ancak bir an önce düzeltilmesi gereken tavizler arasında metropolit sayısının 6’dan 20’ye çıkarılmasının da bulunduğunu ısrarla vurguluyor. Bugün Anadolu’da Rum azınlığın bulunmadığını, buna karşılık Patrikhane’nin Kayseri, Adana, Samsun, Konya, Bursa, Niğde gibi şehirlere atanmış metropolitler bulundurduğunu anlatıyor. Bunun Patrikhane’nin halen “Megalo Idea” peşinde olduğunun göstergesi olduğunu söyleyen Erenerol, metropolit sayısının Lozan’a göre Rum azınlığın kalabileceği bölgelere göre azaltılması gerektiğini söylüyor. Buna göre Patrikhane’ye bağlı metropolit sayısının 6’ya düşmesi gerekmekte: Birincisi Istanbul Başpiskoposu (Patrik) olmak üzere, Kadıköy, Adalar, Trabya, Gökçeada ve Beyoğlu başpiskoposlukları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder