25 Aralık 2006 Pazartesi

Mustafa Kemal’in Bir Çift Gözleri Vardı Havza’da

Gökyüzü yağmur yüklü bulutlarla kaplı. Cama düşen her yağmur tanesi arkasında izler bırakarak kayıyor geriye doğru. Ağaçlar yeşilin bin bir renkte tonunu sergiliyor. Rüzgar da dalgalanan yeşil başaklı buğday tarlaları, şelfesi ıslak asfalt yola düşen köyler, köylüler, dağlardan evlerine dönen çobanlar, hayvan sürüleri geçiyor penceremden bir bir. İnsan oğlunun teknolojiden daha ilerdeki hayal dünyası..Zaman trenindeki yolculuğumda gözlerim bir yere takılıyor. Bundan 87 yıl önce bir yere. Buraya şu ağaçları, tarlaları, köyleri, evleri bir bir geride bıraktığımız işte bu mekanlara.

Yine havanın yağmur yüklü bulutlarla kaplı olduğu bir günde, hafiften yağan bir yağmur altında üç hurda otomobil ilerliyor patika yollardan. Biraz gittikten sonra birden susuyor otomobillerin sesi. Kapılar açılıyor,içinden sırtında paltosu başında yünden kepi olan insanlar iniyor yere. Şoförler hemen arabayı tamire koyuluyorlar.Mavi bir çift göz süzüyor etrafı.Bayırda açmış bir çiçeğe takılıyor engin bakışlar.İçinde beliren kararlılık hüzüne karışıyor.Rum çetelerinin kol gezdiği ,I.Dünya Savaşı'ndan sonra Pontus-Rum faliyetlerinin ilk ortaya çıktığı bu mekanlarda etrafa korku salan derin bir sessizlik hakim.

Bir gurup insan yürüyor ağır adımlarla varılacak menzile doğru. Havza'ya doğru. Belki bugün belki yarın Lefterlerin, Piç Vasilerin, Alekoların, Kara İlyaların kanlı çizmeleri altında ezileceğini bilse de bayırdaki mor menekşe, engin bakışlı mavi gözleri ayrılırken hüzünle selamlıyor Büyük kurtarıcının arkasında yürüyenler dalgın ve düşünceli..Gözlerinin önünden Alekolar Kara İlyalar geçiyor bir bir. İşte “Kasnakcımermer Köyü'nden iki müslüman köylüyü bu iki zavallıyı, ters bir yönde sırt sırta bağlayarak diri diri yakmak suretiyle, Nebyan ve çevresinde senelerce devam edecek kanlı sahnenin ilk açlışını yapmaları. Ondan sonra görevine giden bir jandarmayı, birliğine katılmaya çalışan bir askeri, tarlasında saban süren bir çiftçiyi öldürmeleri, yollarda rastgeldikleri müslüman kadınlarının iffetine saldırmaya başlamaları. Nebyan bölgesindeki yoğun Rum köylerinin arasında kalan 6 kadar müslüman köylerin en büyüklerinden olan 150 haneli Çaşur Köyü'ne bir gün ansızın baskın yapmaları ve Köyü baştan sona, bir hane bile istisna etmeksizin yakmaları. 367 kişilik Köy halkını beşikteki çocuktan, en yaşlı ihtiyarına kadar tamamen vahşice öldürmeleri. Bu köyden sadece olay, esnasında köyde bulunamayanların kurtulabilmesi. Bu kanlı ve vahşi olaydan sonra cüretlerini artıran cânilerin Koşaca ,Boyalı, Türkmenler, Kasnakçı, Kuşyakası, Çepniler köylerini de yakıp halkı istisnasız öldürmeleri.” Ve kim bilir şu anda Kara İlyalar, Piç Vasil ler belki yeni bir zavallıyı öldürüyorlardı acımasızca. Belki de bayırda bıraktıkları mor menekşenin üzerine basıyorlardı kanlı çizmeleriyle.

Birden duygulu bir ses tonu bozar sessizliği " Dağ Başını Duman Almış marşını biliyor musunuz? Kimseden ses çıkmaz. Volkan patlaması bir ses yayılır Mustafa Kemal Paşa'nın gür soluğundan:

Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufuktan şimdi doğar
Yürüyelim arkadaşlar

Sesimizi yer gök su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
  
Bu gök deniz nerede var
Nerede bu dağlar taşlar
Bu ağaçlar güzel kuşlar
Yürüyelim arkadaşlar

Sesimizi yer gök su dinlesin
Sert adımlarla heryer inlesin

Her geceyi güneş boğar
Ülkemizin günü doğar
Yol uzun olsa da ne var
yürüyelim arkadaşlar

“Biraz önce başlarını yere eğmiş etraftaki içlere korku salan sessizliğin de etkisiyle Rum çetelerinin vahşetini düşünen bu insanlar yavaş yavaş seslerini yükseltip Mustafa Kemal'in sesine eşlik etmeye başlamışlardı. Sanki tüm milletin bağımsızlık sesi yurdu kurtarmak amacıyla Anadolu'ya çıkan bu kişilerin seslerine katılmıştı.Anadolu bir yürek olmuş atıyordu.19 Mayıs'la özdeşleşip Türk gençliğinin gönül nağmelerini yansıtacak olan ve ilk kez Havza yollarında okunan bu marşla şenlenmişti ortalık.Bir ara bu seslere arkalarından yetişen hurda mercedeslerin sesleri eşlik eder oldu.”

Omuzlarındaki yükü çok daha ağır olan bir insanı taşıyan üç hurda otomobil ilerliyordu Havza'ya doğru ağırdan ağırdan…

 "Nüfusunun büyük bölümünü Rumların ve Ermenilerin teşkil etmesinden dolayı istihbarat teşkilatı ile jandarma takiplerine konu olup, sık sık baskınlara uğrayan, hemen hemen bütün maddi varlığı ezilmiş, kendisi de eritilmiş,. Bu tarihler arasında ilçeye iskan edilen muhacirler (Kafkas ve Tatar göçmenleriyle Doğu Anadolu ve Karadeniz'den gelip yerleşenler) genel iaşeyi tamamen yok etmiş, sefaleti ve her geçen gün artan ölümleri de beraberlerinde getirmiş bir kasaba; 1914 yılında I. Dünya Savaşı için ilan edilen Genel Seferberlik; sosyal hayatını, ilerlemesini tamamen ortadan kaldırmış,Grup grup cepheye giden gençleri; Çanakkale'nin, Sarıkamış'ın, Galiçya'nın, Sina'nın, Irak'ın, Arabistan'ın meçhul ufuklarında Allah’ına kavuşmuş geride bıraktıkları aileleri de yoksulluktan ve sefaletten dolayı ölümle pençeleşen bir kasaba.." Havza şimdi ağır ağır yol alan hurda mercedesin içindeki kurtarıcıyı bağrına basmaya hazırlanıyordu.

İlk cüreti ilk cesareti gösterecek ilk teşkilatı kuracak olan insanlar yollara dizilmiş gözleri ufukta büyük kurtarıcıyı ve silah arkadaşlarını karşılayacak olmanın heyecanıyla coşuyorlardı..

"Havzada inecek kalmasın!" diye yankılanan gür bir ses tonundan sonra kalktım yerimden. Ağır adımlarla indim otobüsün merdivenlerini. Yüzümü okşayan ılık bir havada yürüdüm gündelik işleriyle meşgul cıvıl cıvıl insanların arasından. Şimdi Mustafa Kemal yoktu belki ama 25 Mayıs festivaline hazırlanan meydandaki dev posterinde etrafı süzen masmavi bir çift gözleri vardı Havza'da...

/Mustafa Turgut  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder