19 Aralık 2006 Salı

Amasya Tamimi ve Atatürk'ün Amasya'daki Faaliyetleri

Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tarihe kadar Musul İngilizler, Antalya ve çevresi İtalyanlar, Adana, Antep, Maraş ve Urfa önce İngilizler, daha sonra Fransızlar ve İzmir başta olmak üzere Batı Anadolu bölgesi, Yunanlılar tarafından işgal altına alınmıştır.

Yine Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra Amasya Tamiminin yayınlanmasına kadar İstanbul’da Ahmet İzzet Paşa, I. ve II. Tevfik Paşa, I ve II. Damat Ferit Paşa kabineleri olmak üzere toplam beş hükümet iş başına geçmiştir.

İşte ülke topraklarının önemli bir kısmının işgal edildiği ve İstanbul’da siyasal istikrarın bulunmadığı bu dönemde, Mustafa Kemâl Paşa, 19 Mayıs 1919 tarihinde Dokuzuncu Ordu Müfettişi sıfatiyle Samsun’a çıkmıştır. Ülkedeki genel istikrarsızlığa paralel olarak özellikle Karadeniz bölgesinde bir de güvenlik sorunu bulunmakta idi ve Mustafa Kemal Paşa’nın görevi, bölgede güvenliği sağlamak, yöredeki silâh ve cephanenin İstanbul’a gönderilmesini sağlamak, ayrıca bazı örgütlerin asker toplamasını önleyerek, bunları kapatmaktı. Mustafa Kemal Paşa, Ordu Müfettişliği talimatına, Genelkurmay Başkanlığındaki arkadaşları vasıtasiyle daha geniş yetkiler de ilâve ettirmiştir.1

Mustafa Kemâl Paşa’nın Samsun’a çıkar çıkmaz üzerinde durduğu konulardan biri, Anadolu’nun diğer bölgelerinde açılmış bulunan Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri ile temasa geçmek; ikinci olarak da Pontuscu Rum Çetelerinin bozduğu bölgenin güvenlik sorununu çözmek olmuştur. Bu konuda Samsun ve Havza’dan İstanbul’a çektiği telgraflar bilinmektedir. Ancak bölgedeki güvenlik sorununun kökü, daha Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar gitmektedir. Bu konu ile ilgili olarak Askerî Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Arşivi’nden aldığımız belgelerde bazı bilgiler yer almaktadır. 11 Mayıs 1917 tarihinde Giresun Kaymakamlığı’ndan Trabzon Vilâyeti kanalı ile III. Ordu Komutanlığı’na gönderilen bir yazıda, bölgedeki Rum Vasil Çetesi’nin faaliyetleri hakkında şu bilgiler verilmiştir:2

2 Mayıs 1917 tarihinde kendilerini izleyen müfrezenin önünden kaçarak Çambaşi-Mesudiye-Koyulhisar kazaları sınırlarının birleştiği yerdeki bir Rum köyüne girmişlerdir. Birkaç saat sonra takip müfrezesi ile şakiler arasında silâhlı çatışma başlamış ve şakilerden ikisi yaralanmıştır. Ertesi gün bölge halkının yardımı ile tekrar Karahisar (Bugünkü Şebinkarahisar’ın Kırık nahiyesine doğru kaçtıkları anlaşılmıştır. Maden köyü halkı şakileri iaşe etmiş, yaralılarına at vermiş, köy halkından Yorgioğlu Nikola ile bir klavuz, çeteye yardım ettikleri için tutuklanmışlar ve bu çetenin hareketi sona erdirilmiştir.

Ancak Ordu, Giresun, Mesudiye, Koyulhisar kazaları sınırları civarında bulunan Kavurdbükü, Kavaklıca, Araşar, Açış, Madenalan, Sinanlı, Oluklu, Dargınca köylerinin bu gibi çetelere yardımcı olmaları; sahilden Koyulhisar istikametine sevk edilmiş olan Rumların, yayla zamanı olması ve yolların da ulaşıma açık bulunması dolayısıyle adı geçen bölgeye gelip eşkıyalık faaliyetlerine devam etmeleri ihtimaline karşı gereken önlemlerin alınması istenmiştir.

Bu çetenin izlenmesi faaliyetlerine Sivas Valiliği de katılmış ve Trabzon Valiliğine kendi sorumluluk bölgelerindeki durum hakkında bilgi vermiştir. Sivas Jandarma Alay Komutanlığından gönderilen bir birliğin adı geçen çeteyi izlediği, ancak Akköy-Keşap üzerinden Giresun istikametine giderek Sivas Valiliği sorumluluk bölgesinden çıktığı anlaşılmaktadır.

Çetenin daha sonra Bulancak’ta bir süre beklediği, buradan kayıklarla denize açılarak firar ettiği görülmektedir. 3

Rum Vasil Çetesinin ele geçirilmesi için III. Ordu Komutanlığı, Trabzon Valiliği, Giresun Sahil Mıntıka Komutanlığı, 2. Kafkas Kolordu Komutanlığı ve III. Ordu Menzil Müfettişliği arasında yazışmalar yapılmış ise de kesin bir sonucun alınamadığı belgelerden anlaşılmaktadır. 4

Kesin sonuç alınamamakla birlikte Birinci Dünya Savaşı yıllarında ordu birliklerinin müdahaleleri ile bölgedeki Rum çetelerinin faaliyetleri bir noktada kontrol altında tutulabilmiştir. Ancak Mondros Ateşkes Anlaşmasının imzalanmasından sonra, ordular küçültülüp, silâhlarının önemli bir kısmı ellerinden alınınca, artık hükümetin Rum çetelerine karşı bölge halkını savunmak için hiçbir kuvvete sahip olamadığı görülmektedir. Bu durum karşısında Rum Pontus Çeteleri genel olarak daha saldırgan bir duruma gelmişlerdir. Türk askerlerinin ellerinden silâhlarının alınmasına karşılık, özellikle İngiltere’nin Samsun’a asker çıkardığı zaman bölgedeki Rum çetelerine 10.000 adet silâh dağıttığı görülmektedir. Buna ilâve olarak Karadeniz bölgesinde sayıları az olan Rum nüfusu çoğaltmak için Rusya’da oturan ve Bolşevik idaresinde yaşayamayan Rumlar, vapurlarla Samsun ve çevresine çıkarılarak Türk topraklarına yerleştirilmişlerdir.

Yurt dışından takviye suretiyle bölgedeki Müslüman nüfusun çoğunluğuna yetişmek mümkün olamayacağı için, Rum çeteleri artık çekinmeden açıkça Müslüman çoğunluğu ortadan kaldırmak için rast geldikleri müslümanları öldürmeye ve daha sonra Müslüman köylerine baskınlar düzenleyerek katliam yapmaya başlamışlardır. Bu dönemde Rum çetelerinin mezalimine sahne olan 12 kaza merkezi şu şekilde tesbit edilmiştir. Bafra, Samsun, Çarşamba, Terme, Amasya, Merzifon, Köprü (Vezirköprü), Lâdik, Gümüşhacıköy, Havza, Tokat. Erbaa, Zara. 5

Pontus çetelerinin faaliyet alanları bakımından Amasya Sancağı önemli bir yer tutmakta idi. Pontus davasını iddia edenlerin kendi tarihî rivayetlerinde Amasya’nın Pontus hükümet merkezi olduğu ileri sürülüyor, Amasya ve çevresinde bu açıdan çok ciddi faaliyet içerisinde bulunuyorlardı. Amasya şehir merkezinde Mondros Ateşkes Anlaşmasından 1920 yılı sonuna kadar Rum çeteleri tarafından işlenen cinayetlerin sayısı 23 civarındadır. Bu cinayetlerde sadece Amasya şehir merkezinde öldürülen Müslümanların sayısı 25’tir. Bundan başka 4 Müslüman yaralanmış, 17 köye saldırı yapılarak eşya ve hayvanlar gasbedilmiştir. Bu köylerden ayrıca 500 liralık ticaret eşyası çalınmış ve 31 diğer hırsızlık ve gasp olayı ortaya çıkarılmıştır. 6

Karadeniz bölgesindeki asayişsizlik olayları, Mustafa Kemâl Paşa’nın Samsun’dan gönderdiği 25 Mayıs 1919 tarihli raporda da teyit edilmektedir. Bu raporda özetle şu görüşlere yer verilmiştir: 7

“Seferberliğin başlangıcında liva dahilinde, özellikle asker kaçaklarından ve Müslüman, Rum, Ermeni gibi unsurlardan ayrı ayrı oluşan birtakım çeteler, adi hırsızlıkla ara sıra da öldürmelerle meşgul olmuşlar, Rum ve Ermeni sürgünü esnasında bu unsurlardan ortaya çıkan bazı çeteler ise, siyasî bir hüviyet kazanmıştır. Rusların istilâsı başlayınca, memleket içinde karışıklık meydana getirmek için bunlar, Ruslar tarafından da teşvik ve denizden desteklenmişlerdir.

Rusların yenilgisinden ateşkese varıncaya kadar olaylar ve eşkıyalık devam etmiştir.

Bugün liva dahilinde Ünye çevresinde bir iki Ermeni çetesinden başka Ermeni çeteleri yok denecek kadar az ve faaliyetleri hissedilmeyecek derecede etkisizdir.

Ateşkesten sonra bütün Rumlar, Yunanlılık millî emelleri ile her tarafta şımardıkları gibi, bu bölgede de Pontus hükümetinin kurulması gibi bir safsata etrafında toplanmış ve bütün Rum çeteleri düzenli bir program altında tamamen siyasî bir hüviyet kazanmışlardır.

Liva dahilinde ezici bir çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar da ürkek bir vaziyette, mal ve geleceklerinin hukukundan, kötü olaylar karşısında kırılmaktan endişe duyuyorlar. Buraya geldiğimi haber alan köylüler, bizzat gözyaşları içinde başvurarak durumlarını arzetmekte ve bunlardan bazıları kendilerine saldıran Rum eşkıya reislerinin isimlerini söylemekten kaçınmaktadırlar. Bu durumun gerektirdiği bütün tedbirlere başvurulmuştur.”

5 Haziran 1919 tarihinde Havza’dan gönderdiği ikinci raporunda ise, özellikle Amasya çevresindeki Rum faaliyetleri hakkında bilgi veriyor: 8

“Rumlar nisbetsiz derecedeki azınlıklarına rağmen Sivas Vilâyetinin Amasya ve Tokat sancaklarında da aynı Canik livasında olduğu gibi çetecilik ve siyasî amaçlı örgütler kurup faaliyet gösteriyorlar. Bugün özellikle Canik’le sınır olması sebebiyle Amasya livası sınırları içinde yirmibir Rum çetesi görülmektedir. Bunların liderleri, faaliyet gösterdikleri yerler ve çıkardıkları en son olaylar kayıtlara geçmiştir. Tokat livasında da dikkat çekici olmak üzere ve yine Canik livası hududunda, Amasya’nın Lâdik ilçesi doğusunda Erbaa ilçesinde, kısmen de Niksar’da avenesi kuvvetli beş Rum çetesi vardır.

Hristiyan azınlıkları şımartıp, çılgınca hareketlere yönelten Rum ve Ermeni kundakçıları, güvenliği yabancılara karşı bozuk göstermek için işgal ve müdahaleyi davet etmek, özellikle yabancı subayların bulunduğu yerlerde hükümetle hiç temas etmeyerek doğruca yabancılara müracaat etmek suretiyle Müslümanlar aleyhine olaylar çıkartılması gibi tutum ve davranışlarını sürdürüyorlar.” 9

Mustafa Kemâl Paşa’nın bir taraftan ülke bütünlüğünün sağlanması yolunda millî cemiyetlerle diyalog kurduğu, diğer taraftan Karadeniz bölgesindeki asayişsizlik durumuna çareler aradığı bir sırada İstanbul’da birbiri peşi sıra gelen hükümetlerle siyasal istikrar bozulmuş ve hükümet üzerindeki İngiliz baskısı iyice artmıştı. Bu baskının bir sonucu olarak İngilizlerin isteği ile 8 Haziran 1919 tarihinde Mustafa Kemâl Paşa, İstanbul’a geri çağrılmıştır. 10

Ancak Mustafa Kemâl Paşa’nın İstanbul’a dönmek gibi bir niyeti yoktur. Nitekim o günleri Nutuk’ta şöyle anlatıyor: “ “Anadolu’ya geceli bir ay olmuştu. Bu süre içinde bütün ordu birlikleriyle temas ve bağlantı sağlanmış; millet mümkün olduğu kadar aydınlatılarak dikkatli ve uyanık bir duruma getirilmiş, millî teşkilât kurma düşüncesi yayılmaya başlamıştı. Genel durumu artık bir komutan ile yürütüp yönetmeye devam imkânı kalmamıştı. Yapılan geri çağırma emrine uymamış ve onu yerine getirmemiş olmakla birlikte, millî teşkilât ve hazırlıkların yönetimine devam etmekte olduğuma göre, âsî duruma geçmiş olduğuma şüphe edilemezdi. Bundan başka ve özellikle girişmeye karar verdiğim teşebbüs ve faaliyetlerin köklü ve şiddetli olacağını tahmin güç değildi. O halde, yapılacak teşebbüs ve faaliyetlerin bir an önce şahsî olmak niteliğinden çıkartılması, mutlaka bütün bir milletin birlik ve dayanışmasını sağlayacak ve temsil edecek bir hey’et adına olması gerekli idi.11

Konuyu siyaset bilimi açısından değerlendiren Prof. Dr. Sina Aksin, şu yorumu yapıyor: “Mustafa Kemâl’in İstanbul’a çağrılması, O’nun Anadolu’daki durumunu etkilemiştir. En azından elindeki geniş yetkileri artık eskiden olduğu gibi kullanamayacaktır. Bunun için Anadolu’da giriştiği teşebbüs ve faaliyetleri, tamamen kendi insiyatifinde olan kişisel faaliyetler olmaktan çıkartıp, bütün bir milletin birlik ve dayanışmasını sağlayacak ve temsil edecek bir hey’etin ortaya çıkması, kendisinin de bu hareketin önderi olması gereği ortaya çıkmıştır. Bu, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde elde edilecektir. Ancak kongrelere kadar komutan arkadaşlarının da bu statüyü kabul etmeleri gerekliydi. Amasya toplantısı ve kararları bunu sağlayacaktır. 12

10 Haziran 1919 tarihinde Havza’da yayınladığı bir tamimle Mustafa Kemâl Paşa. Üçüncü Odu Müfettişiiği’ndenl3 ulusal önderliğe geçişin hazırlıklarına başlamıştır. Bu tamime göre, bazı yerlerdeki Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak Cemiyetleri gönderdikleri telgraflarda, milletin hukuku ve istiklâlini müdafaa gayesiyle kendisinin girişimlerde bulunmasını istemişlerdir. Buna karşılık Mustafa Kemâl, millî emeller uğrunda milletle beraber sonuna kadar çalışacağına mukaddesatı adına söz verdiğini bildirmiştir. Böylece Mustafa Kemâl Paşa, millî mücadelenin önderliğine aday olmuş oluyordu.14

Mustafa Kemâl Paşa ve beraberindekiler, Havza’da bu tamimi yayınladıktan sonra 12 Haziran 1919 günü Amasya’ya geçmişlerdir.15 Mustafa Kemâl Paşa ve beraberindekiler, Amasya’da coşkulu bir kalabalık tarafından karşılanmışlardır. Karşılamada şehrin önde gelen kişileri hazır bulunmuşlardır: 16

Hacı Hafız Tevfik Efendi (Müftü, İl Genel Meclisi Üyesi), Abdurrahman Kâmil Efendi (Vaiz), Topçuzade Mustafa Bey (Belediye Başkanı), Hoca Burhaneddin Efendi, Şeyh Cemaleddin Efendi, Harputîzade Hasan Efendi, Ali Efendi (Eytam Müdürü), Hacımahmutzade Mehmet Efendi, Miralayzade Hamdi Efendi, Kofzade Hafız Mustafa Efendi, Şirinzade Mahmut Efendi, Melekzade Süleyman Efendi, Kahvecizade Mehmet Efendi, Veysibeyzade Sıtkı Bey, Seyfizade Ragıp Efendi, Arpcızade Hürrem Bey, Topçuzade Hilmi Bey, Yumukzade Hamdi Efendi, İsmail Hakkı Paşa, Yörgüçzade Rasim Efendi, Lütfi Bey, Komiser İsmail Bey, Komiser Muavini Osman Efendi, Abdurrahman Rahmi Efendi (Telgraf Memuru)

O günkü coşkuyu ve heyecanı yaşamış olan Vaiz Abdurrahman Kâmil Efendi’nin torunu Nafiz YETKİN, hatıralarında karşılama törenini şu şekilde anlatıyor: 17

“Mustafa Kemâl Paşa Amasya’ya geldiği zaman, ben 12 yaşında Amasya Mekteb-i Sultanî, İbtidaî beşinci sınıfta idim. Babam Mekteb-i Sultanîde yabancı dil, Arapça, Farsça ve din dersleri öğretmeni idi. Çok iyi hatırlıyorum, okulda Mustafa Kemâl Paşa askerleri teftişe gelecekmiş.

O’nu karşılamaya gideceğiz diye konuşmalar oluyordu. Öğretmenlerde bir telâş var, biz yaşımız icabı olsa gerek bu teftişten bir şey anlamıyoruz. Nihayet 12 Haziran Perşembe günü sabahı temiz elbiselerimizi giyerek okula geldik. Öğretmenler bizi gözden geçirdikten sonra sıraya dizdiler. Amasya’nın Samsun tarafından gelen yolun üst kısmında bulunan Cülus tepe denilen yere getirdiler. Bir düdük sesi ile dur ve rahat emri verdiler. Bizleri çimlerin üzerine oturttular. Cülus tepenin daha ilerisinde bulunan Gezirlik mevkiinde yayalar ve daha ileri ve Boğaz mevkiinde atlı arabası olan kişiler Mustafa Kemâl Paşa’yı karşılamak üzere gitmişlerdi.

Biz Cülus tepede bizi bekleyen bir nöbetçi öğretmen ile kaldık. Diğer öğretmenler daha ileri gitmişlerdi. Akşam yaklaşıyor, biz halâ bekliyorduk. Şu heyecanlı ânı hiç unutamam. Amasyalı Ziya Efendi adında bir jandarma çavuşu vardı. Atını koşturarak bulunduğumuz yere geldi. Mustafa Kemâl Paşa’nın geldiğini bildirdi. Biz çılgınca alkış tutturduk. Tutturduk ama haberi geldi, Mustafa Kemâl Paşa gelmedi. Öğretmenlerimiz soluk soluğa koşarak yanımıza geldiler. Hemen bir düdük sesi ile bizleri bir araya toplayıp yolun kenarına getirerek, muntazam bir şekilde dizdiler.

Hava kararmaya başladı. Orada bulunan fenerleri yakılmış, önlerinde siyah kalpaklı, yakası açık, cepleri üzerinden ceketli, çizmeli, mahmuzları pırıl pırıl parlayan dizden yukarısı geniş pantolonlu, sert adımlar atan kahramanın yanında bulunan arkadaşları ile birlikte geldiğini gördük. Arkasında atlı, arabalı, yaya yürüyen karşılayıcılarla birlikte önümüze kadar geldi durdu. Etrafa bakmıyordu, halk kaynaştı, etrafında toplandı. Paşa hiç konuşmuyor, keskin bakışlarla etrafa göz gezdiriyordu. Mustafa Kemâl Paşa, etrafı süzdükten sonra, Merhaba Amasyalılar! dedi. Halkla birlikte biz de Çok yaşa Paşam! diye karşılık verdik.

Karşılıklı tanışma merasiminden sonra Mustafa Kemâl Paşa otomobiline bindi, kalabalık halkın büyük tezahüratı ile birlikte yavaş yavaş şehrin merkezine doğru hareket etti. Kuş Köprü (Künç Köprü)’ye kadar gelindiği zaman, köprünün girişinde, ikinci bir kalabalık ahalinin sevgi gösterileriyle karşılaştılar. Bu sevgi gösterisi karşısında, Paşa otomobilinden indi, Merhaba Amasyalılar! dedi. Artık Amasyalılarla tek yürek olunmuştu. Dilek ve istekleri dinlemeye başladı. Hem yürüyor, hem dinliyordu. Bu yürüyüş Hükümet Konağı’nın önünde noktalandı.”

Mustafa Kemâl Paşa, Amasya’ya geldiği gün hükümet konağında misafir edilmiştir. Daha sonra Amasya’da kaldıkları sürece 5. Kafkas Tümeninin karargâhı olan Saraydüzü Kışlası’nda ikamet etmişler ve Amasya Tamimi de bu binadan bütün yurda duyurulmuştur. 18
(…)

/Doç. Dr. Mehmet Evsile*


KAYNAKÇA:
1 Tuncer Baykara, Türk İnkılâp Tarihi ve Atatürk İlkeleri, İstanbul. 1991. s. 68.
2 Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı (ATAŞE) Arşivi. Klasör: 2883, Dosya: 335-B. Fihrist: 7-1.
3 ATAŞE Arşivi, Klasör: 2883, Dosya: 335-B. Fihrist: 7.
4 ATAŞE Arşivi. Klasör: 2883, Dosya: 335-B. Fihrist: 7-2. 7-3, 7-5, 7-9 ve 7-10.
5 Pontus Meselesi, (Hazırlayan: Yılmaz KURT), Türkiye Büyük Millet Meclisi Yayını, Ankara. 1995, s. 188.
6 Atatürk İle İlgili Arşiv Belgeleri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara 1982, s. 30-32 (Belge: 29).
7 Atatürk İle İlgili Arşiv Belgeleri. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayını, Ankara 1982. s. 30-32 (Belge: 29).
8 A.g.e., s. 34-36 (Belge: 34).
9 Yukarıdaki belgelerden çetecilik olaylarının Ünye-Erbaa-Niksar-Koyulhisar-Şebinkarahisar-Giresun hattı arasında yoğunlaştığı görülmektedir. Bugün de bazı terör örgütlerinin aynı bölgeyi eylem alanı olarak seçmeleri dikkat çekicidir. Bunun, bölgenin coğrafi özelliklerinden kaynaklandığı düşünülebilir.
10 Kemal Atatürk, Nutuk (Hazırlayan: Zeynep Korkmaz), Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 1995, s. 20.
11 Kemal Atatürk, a.g.c, s. 21.
12 Sina Aksin, İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele, İstanbul. 1992 (2. Basım), Cilt: I. s. 423.
13 Mustafa Kemâl Paşa, Dokuzuncu Ordu Müfettişi sıfatiyle Samsun’a çıktıktan yaklaşık bir ay kadar sonra İstanbul hükümeti, yaptığı bir düzenleme ile ordu birliklerini üç müfettişlik bölgesine ayırmıştır. Mustafa Kemâl Paşa’nın sorumluluk sahası. Üçüncü Ordu Müfettişliği olarak tesbit edilmiştir. 14 Haziran 1919 talihinden itibaren Mustafa Kemâl Paşa resmî yazışmalarında Üçüncü Ordu Müfettişi sıfatını kullanmıştır. (Mustafa Onar. Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı Yazışmaları I, Kültür Bakanlığı Yayını. Ankara, 1995. s. 69-70.
14 S. Akşin, a.g.e.. Cilt: 1, s. 423-424.
15 Hüseyin Menç, Millî Mücadele Yıllarında Amasya Portreler - Belgeler, Ankara, 1992, s. 24 Mustafa Kemâl Paşa’nın Amasya’ya geldiği tarih. Prof. Dr. Sina Akşin’in adı geçen eserinde (s.424), 13 Haziran 1919 olarak verilmektedir. Bugün Amasya’da o günün hatırasını yaşatmak üzere bir lisenin adı. 12 Haziran Lisesidir, Amasya şehir stadyumunun adı, 12 Haziran Stadyumu’dur. 12-22 Haziran tarihleri, valilik tarafından Amasya Festivali olarak kullanmaktadır. Resmî kutlamalarda 12 Haziran tarihi esas alındığı için biz de Mustafa Kemâl Paşa’nın Amasya’ya geldiği tarih olarak 12 Haziran gününe riayet ediyoruz.
16 H. Menç, a.g.e., s. 27. Buradaki isimlerin çoğunluğu. Cemâl Kutay’ın Kurtuluş Savaşı’nııı Maneviyat Ordusu isimli eserinde yer almıştır. Diğerlerini yazar, kendi mahallî araştırmaları sonucunda tesbit etmiştir. Konu, şerefli bir konu olduğu için biz o kişileri de Atatürk’ü karşılama şerefinden mahrum bırakmamak için bunların tamamının karşılama hey’etinde oldukları bilgisine itibar ediyoruz.
17 H. Menç. a.g.e. s. 32-33.
18 H. Menç. a.g.e, s. 104. Bu bina bugün ayakta değildir. 1922 yılında kurulan Merkez Ordusunun da karargâhı olarak hizmet görmüş, daha sonra yıkılarak yerine eski Orduevi binası yapılmıştır. Amasya Valiliği’nin bu binayı Atatürk’ün ikametgâhı olduğu zamanlardaki fotoğraflarınagöre yeniden inşa etmek şeklinde bir projesi olduğu bilinmektedir.

* Ondokuz Mayıs Üniversitesi Amasya Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi -
- ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 40, Cilt: XIV, Mart 1998

www.atam.gov.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder