27 Aralık 2006 Çarşamba

Kurtuluş Savaşı Sırasında Kurulması Düşünülen Rum-Ermeni Konfedefasyonu -II

İstanbul’daki Amerikan Yüksek Komiseri Bristol, 3 Kasım 1920 tarihli raporunda, Rumların Pontus olarak adlandırdıkları bölgede Hristiyan halka yönelik muamele konusunda başlatılan olumsuz propagandaya işaret ederek, Türklere yönelik suçlamaların abartılı ve bu bölgedeki koşulların son iki yıla oranla çok daha iyi olduğunu, Rumların Pontus üzerindeki iddialarını bölgede nüfus çoğunluğuna sahip oldukları savına dayandırmalarının kabul edilemez olduğunu, zira raporda da görüleceği gibi Türk nüfusun Rum nüfustan en az iki kat daha fazla olduğunu Rumların da bildiklerini, yine ilişikte sunduğu raporun ve orada yer alan belgelerin Rum taleplerinin emperyalist boyutta olduğunu kanıtladıklarını, ayrıca Yunanlıların bir yıl önce sömürge yönetimi konusunda eğitim almak üzere İngiltere’ye resmî görevliler gönderdiklerini bildiriyor ve Yakın Doğu politikası konusunda İngiltere ile Yunanistan arasında gizli bir anlaşmanın olduğunun kanıtları bulunduğuna dikkat çekiyordu. Bristol’ün Rum-Ermeni ilişkileri konusundaki değerlendirmeleri de çok ilginçti. Ona göre, Rumlarla Ermeniler ticaret ve iş alanında doğal düşmanlardır. Rumlar Ermenilerden nefret ederler, çünkü Ermeniler ticarette Rumlardan genel olarak üstündürler. Ayrıca Rum ve Ermeni patrikleri arasında daima çok keskin bir düşmanlık vardır ve bu duygu, din adamlarınca kendi cemaatlerine aşılanmıştır.25

Bristol’ün raporunun ekinde yer alan 1 Kasım 1920 tarihli Amerikan istihbarat raporu ise, gerek içinde yer alan belgelerin içeriği açısından gerekse bu bilgileri aktaran kaynakların nitelikleri bakımından yadsınamaz bir öneme sahiptir. Bununla birlikte, bölgede görev yapan üst düzey Yunan yetkilileri tarafından hazırlanan raporların Fransız Deniz İstihbaratı tarafından gizlice ele geçirilmiş olması, raporda yer alan bilgilere biraz da olsa kuşkuyla bakılmasına neden olsa bile bunların doğruluğunu destekleyen deliller de mevcuttur. Örneğin Rum-Ermeni işbirliği konusundaki bilgilerin raporların hazırlandığı tarihlerdeki gelişmelerle doğrulanması çok da güç olmayacaktır. 1 Kasım 1920 tarihli Amerikan istihbarat raporunun temel aldığı belgeler, Nisan 1919 ile Ocak 1920 tarihleri arasındaki gelişmelerle ilgilidir ve bu dönem Karadeniz sahilinde bağımsız ya da özerk bir Pontus Devleti kurmak amacıyla yoğun girişimlerin gerçekleştiği bir tarihsel süreçtir. Bunun yanı sıra 1919 sonlarından itibaren Pontus-Rum Konfederasyonu için görüşmeler de başlatılmıştır. Raporda, Venizelos’un Pontus politikası hakkında şu değerlendirme yapılmıştı: “...İzmir’in işgalinden ve bunun öncesindeki sahte iddialara dayalı tahriklerden daha evvel, Venizelos tarafından temsil edilen Yunan Hükümeti’nin, Türk nüfusun Rum nüfusun en az iki katı olduğu belgelerde açıkça görüldüğü halde, Anadolu’nun Pontus olarak bilinen Karadeniz bölgesinde benzer amaçlara ulaşmayı hedeflediği yönünde bariz kanıtlar bulunmaktadır. Daha sonra bu entrika Kafkaslar’ın güneyine ve hatta Güney Rusya’ya kadar genişlemiş, eski Türk ve Rus topraklarında Yunanistan’ın denetleyici güç olarak rol alacağı bir Rum-Ermeni “Cumhuriyeti” kurulmasını ve Rus Ermenistanı’nın gönderilecek Yunan birlikleriyle kontrol altında tutulmasını amaçlayan bir plân üzerinde odaklanmıştır.” Raporda bu değerlendirmeden hemen sonra Başbakan Venizelos’un 25 Nisan 1919’da Paris’ten Yunanistan Dışişleri Bakanı’na gönderdiği bir telgrafa yer verilmesi, Paris Barış Konferansı’nda Şubat 1919’da sunduğu ünlü muhtırada Yunanistan’ın taleplerini sıralarken taktik gereği Pontus’tan hiç söz etmeyen Venizelos’un Pontus konusunda izlediği iki yüzlü politikayı gözler önüne serme amacı taşıdığı söylenebilir. Venizelos, telgrafında, Samsun ve Trabzon’dan gelen temsilcilerin ayrı ve bağımsız bir siyasî yaşam için Pontus vatandaşlarından meydana gelen ve gelecekteki bir ordunun nüvesini oluşturacak küçük bir askerî gücün örgütlenmesinde kendilerine yardımcı olmalarını istediklerini, istenen bu yardımın acilen sağlanması gerektiğini, bu örgütlenme için en uygun kişinin Albay Katheniotis olduğunu, şayet albay bu görevi kabul ederse ilk önce İstanbul’a, daha sonra da Pontus doğumlular arasından seçilecek 20 subay yardımcısını almak üzere Atina’ya gitmesi gerektiğini ve bu subayların maşlarının Yunanistan tarafından ödeneceğini bildiriyor, ayrıca bu konunun gizli tutulmasını salık veriyordu. Amerikan istihbarat raporunda, bu telgraf hakkında şu değerlendirme yapılıyordu: “Karadeniz’de Yunan askerî kontrolü altındaki Pontus’u oldubittiye (fait accompli) getirerek Barış Konferansı’na sunma hedefi ve bunun mimarının gizlilik ve entrika öğütleyen halihazırdaki Yunanistan Başbakanı olduğu gözden kaçırılmamalıdır.”26

Amerikan istihbarat raporunda, Türkiye’nin paylaşılmasına yönelik entrikanın dokuz ay içinde Transkafkasya’yı da içine alacak şekilde genişlediğine işaret edilerek, bunun kanıtı olarak da 25 Ocak 1920’den sonra verilmiş tarihsiz bir Şifahi Nota’da yer alan şu bilgiler gösteriliyordu: Ermenistan ve Pontus, bir Pontus-Ermeni federasyonunun temelini atmışlardır. Ortak askerî harekât koşullarını belirleyen anlaşma, 10/23 Ocak 1920’de Tiflis’te Ermenistan ve Rumlar tarafından imzalanmıştır. Mevcut veya oluşturulacak Pontus askerî gücünün İngiltere’nin yönetiminde olacağı varsayılarak, Ermenistan Ordusu’nun İngiltere dışındaki herhangi bir gücün etkisine girmesi durumunda Pontus Ordusu’nun Ermenistan Ordusu karşısında belli derecede bağımsız olması arzulanmaktadır. Böylece Kafkaslar’da Pontus-Ermeni Cumhuriyeti’nin stratejik savunmasını sürdürecek ve Yunan Hükûmeti’nin yardımından tamamen yararlanabilecek bir İngiliz-Yunan ordusu kurulabilir. Bu ordu hakkında raporda yapılan değerlendirme ise şöyleydi: “Burada sözü edilen İngiliz-Yunan kuvveti ile Haziran 1920’de Mustafa Kemal’e karşı İzmir’den ilerleyen kuvvetin örgütlenmesi arasındaki benzerlik o kadar açıktır ki, Batı Anadolu’nun değişik kökenli insanları arasında büyük kargaşa ve acıya yol açmış olan bu ikinci askerî ittifakın geçen Ocak ayında başladığı söylenebilir...”27

Her ne kadar Tiflis’te Pontus-Ermeni federasyonunun temeli atılmış olsa bile, Amerikan raporunda üzerinde önemle durulan ve İstanbul’daki Amerikan Yüksek Komiseri Bristol tarafından da vurgulanan bir nokta vardı: Ermeni ve Rumlar arasındaki gerçek ilişkiler. Kars bölgesindeki Yunan entrikalarının baş düzenleyicisi Albay Polemacrhakis’in hazırladığı bir rapora göre, Kars bölgesindeki Rumlar, Ermeniler ile ittifak görüşmeleri yapmalarına karşın Türklerden çok Ermenilerden nefret ediyorlardı. Fakat bu raporu 24 Eylül 1919 tarihinde Yunanistan Dışişleri Bakanı’na ileten Tiflis’teki Yunan siyasî memuru Stavridakis’in de doğruladığı ve Albay’ın vurguladığı bir başka gerçek vardı: Karslı Rumlarda derin nefret uyandıran, aslında Rumların Ermenilerle işbirliği yapmasıydı. İstanbul’daki Yunan Yüksek Komiseri Canellopoulos ise, 6 Temmuz 1919’da Atina’ya gönderdiği telgrafta, Pontus ileri gelenlerinin ve Kafkaslar’daki çeşitli Pontus örgütlerinin, Ermeni egemenliğine karşı Türkler ile işbirliği yoluyla veya Yunanistan mandası altında veya Ermenistan ile egemenlik ortaklığı yaparak bile olsa bağımsız bir cumhuriyetin kurulmasını öngördüklerini, zira Pontus halkının Ermenilere karşı beslediği olumsuz duyguların yanı sıra Yunanistan’la birleşme arzusunun burada rol oynadığını bildiriyordu.28

1 Kasım 1920 tarihli Amerikan istihbarat raporunda Rum-Ermeni işbirliği konusunda yapılan yorum da son derece gerçekçiydi: “İngiltere’nin hizmetine sunulmuş bir Rum-Ermeni ittifakı!” Ancak Karslı Rumları Pontus’ta subay ve asker olarak kullanmayı düşünen, bunun yanı sıra Pontus’u geri almak için yalnızca Kafkas ve Pontus Rumlarına değil, aynı zamanda Güney Rusya ve Kırım’da yaşayan Rumlara da güvenen Yunanistan Hükûmeti’nin 1919 sonbaharında bölgedeki Yunan yetkililerinden aldığı raporlar, Pontus politikasında Rumlara ne kadar güvenilebileceği konusunda yol gösteriyordu. Şöyle ki, “Karslı Rumların Pontus’a yerleştirilmelerinin sağlayacağı avantaja güvenilemeyeceği, çünkü bu kişilerin oraya gitmek konusunda arzulu olmadıkları gibi dillerini de unuttukları ve yalnızca Türkçe ve Rusça konuştukları”, “Kırımlı Rumlarda Rum/Yunan ulusal duygularının çok zayıf olduğu” yolunda raporlar geliyordu. Stavridakis’in 1919 Kasımının sonunda Tiflis’ten gönderdiği telgraf ise, Yunanistan’ın Kafkas politikasındaki dönüm noktasını göstermesi açısından önemliydi. Telgrafta, artık sadece yerli Rum çetelerinin kışkırtılması değil, aynı zamanda kapsamlı bir askerî harekât öngörülüyordu. Plân, Trabzon Metropoliti Hrisantos tarafından da onaylandıktan sonra, “Pontus ve Kafkaslar’a yönelik askerî örgütlenme programını birlikte geliştirmek” amacıyla Hrisantos ve Stavridakis düzenli olarak Albay Katheniotis ile görüşmeye başlıyorlardı. Stavridakis, telgrafında Pontus plânı hakkında şu değerlendirmeyi yapıyordu: “...Pontus plânının altında daha büyük bir amaç yatmaktadır: İzmir’in işgaline koşut olarak Kafkaslar’da da Küçük Asya ve aynı zamanda Türk ulusçularının karşısına set oluşturulması; Türk ulusçularının, şu an işin içinde olan ve iyi politika ile müttefikimiz haline getirebileceğimiz diğer Müslüman ırklara sığınmalarının ve o yönde yayılmalarının önünün kesilmesi...”29

Raporun son bölümünde yer alan konu, yine Pontus-Rum “ittifakı” ile ilgiliydi: Yapılan değerlendirmeye göre, bölgede görev yapan Yunan yetkililerinin de belirttiği gibi, “halkları arasında pek sevgi bulunmayan Rum Pontus ve Rus Ermenistanı” arasındaki sözde “‘ittifak” doruk noktasına ulaşmıştı. Trabzon Metropoliti Hrisantos, İstanbul’da görev yapan Yunan Yüksek Komiseri Canellopoulos’a 17 Ocak 1920 tarihinde, Ermenistan’daki Rum Konseyi Başkanı Manousso’ya iletilmek üzere, aşağıda yer alan ve Ermeni Hükümeti tarafından kabul edilen Rum isteklerini haber veriyordu. Üzerinde uzlaşma sağlanan konular şunlardı: 1.Trabzon vilâyeti (Samsun, Amasya, Sinop’un kazaları ve Karahisar kazası ile birlikte) Ermenistan ile bir Pontus-Ermeni Konfederasyonu oluşturacak, 2. Her bir devlet tam bir özerkliğe, ayrı bir parlâmento ve yasama organı ile ayrı bakanlıklara ve düzenli orduya sahip olacak, 3. Ancak, hem savaş hem barış zamanında ortak bir kumandan ve tek bir savaş bakanı yönetiminde ortak silâhlı güçleri olacak, 4. Dış politika, para, posta, telgraf ve her türlü iletişim araçlarında birlik sağlanacak, 5. İki devletin temsilcilerinden oluşan Yüksek Komiserlik, konfederasyonla ilgili bütün ortak sorunların giderilmesinden yükümlü olacak, 6. Barış konferansında hazır bulunacak Rum ve Ermeni delegeler iki halkın bağımsızlığını gerçekleştirmek amacıyla ortak isteklerde bulunacaklar.30

Yunanistan’ın Karadeniz, Doğu Anadolu, Tiflis gibi stratejik bölgelerdeki üst düzey görevlilerinin genellikle Yunanistan Dışişleri Bakanlığına gönderdikleri bilgiler doğrultusunda hazırlanan 1 Kasım 1920 tarihli Amerikan istihbarat raporunun sonunda şu soru soruluyordu: Böyle bir örgütlenmede hangi ülke hakim unsur olacak? Yanıt ise şöyleydi: “Düzenli, daimi bir yönetime ve Yakın Doğu’da tek hazır orduya sahip ve hepsinin ötesinde İngiltere’nin desteğini, Amerika’nın sempatisini kazanmış bir Yunanistan; yoksa düzensiz, tükenmiş, aç, sefil, gizli derneklerin bencil entrikaları ve iç kavgalarla hırpalanmış, şimdi yarı Bolşevik, uluslaşamamış ve dağınık bir ırkın oluşturduğu Ermenistan değil.”31

Görüldüğü gibi 1 Kasım 1920 tarihli Amerikan istihbarat raporunda, Karadeniz bölgesi, Transkafkasya (Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan) ve Rusya’ya yönelik Yunan entrikaları ve İngiltere’nin bunlarla bağlantısı, Yunanistan’ın Pontus politikası ve Venizelos’un Ermenilerle işbirliği yapma çabaları hakkında ilginç değerlendirmeler yer alıyordu. Örneğin, Batı Anadolu’dan başlayarak Karadeniz, Güney Kafkasya, hatta Güney Rusya’ya kadar uzanan Yunan entrikasının, eski Türk ve Rus topraklarında Yunanistan’ın denetleyici güç olarak rol alacağı bir Rum-Ermeni “Cumhuriyeti”nin kurulmasını ve Rus Ermenistanı’nın gönderilecek Yunan birlikleriyle kontrol altında tutulmasını amaçlayan bir plân üzerinde odaklandığı yolundaki değerlendirme hiç de göz ardı edilecek gibi değildi. Esasında bu yorum, Yunanistan’ın Tiflis Yüksek Komiseri Stavridakis gibi bölgede izlenen politikalarda etkili bir şahsiyetin yaptığı değerlendirmeye paraleldi. Stavridakis, Mondros Mütarekesi sonrası İngiltere’nin Anadolu ve Kafkaslar’da Yunanlıları kullanarak izlediği politika çerçevesinde bir değerlendirme yaparak Pontus plânını gözler önüne sermişti. Şöyle ki, İzmir’in işgaline paralel olarak Kafkaslar’ın denetim altına alınmasına dayanan ve bu şekilde bir tampon bölge oluşturularak Anadolu’nun diğer Müslüman ülkelerle bağlarının kesilmesini hedefleyen, hatta Türk ulusçularının işgalcilere karşı verdiği mücadeleyle kötü örnek oluşturmasını engellemeye yönelik çok amaçlı bir plânın varlığı ortaya çıkmış oluyordu.

Gerçekte Panislâmizm, İngiltere, Fransa gibi Müslüman sömürgeleri bulunan emperyalist ülkelerin en büyük korkularından biriydi. Güçlü istihbarat örgütleri kanalıyla Anadolu ve Kafkaslar’daki Panislâmist faaliyetleri izleyen bu ülkeler, Pontus-Rum Konfederasyonu girişimlerinin başladığı dönemlerde Anadolu’da kurulduğunu öğrendikleri örneğin bir Muvahhidin derneğinden son derece rahatsız olmuşlardı. Öyle ki, İngilizlere, bu derneğin ilk toplantısına Mustafa Kemal’in yanı sıra Mısır, Suriye, Arabistan, Kırım ve Güney Kafkasya’dan Müslüman delegelerin katıldığı yönünde haberler gelmişti.

Stavridakis’in Pontus plânına ilişkin değerlendirmesi, Venizelos’un Ekim 1920’de Lloyd George’a bildirdiği plânla da örtüşüyordu. Paris Barış Konferansı’nın başlangıcında Yunanistan’ın toprak taleplerinden söz ederken taktik olarak Pontus’tan söz etmeyen, fakat İzmir’in işgali görevinin Yunanistan’a verilmesiyle birlikte strateji değiştiren Venizelos, bağımsız bir Pontus devleti kurulduğu takdirde Ermenistan ve Gürcistan ile işbirliği yapılarak Bolşeviklere ve Müslüman ülkelere karşı bir set oluşturulacağı düşüncesindeydi. Venizelos’un bu yaklaşımı, İtilaf Devletleri’nin o dönemde izledikleri Kafkas politikasına uyum sağlıyordu. Şöyle ki, Kurtuluş Savaşı’nı başlatan, hem askerî hem de ekonomik desteğe ihtiyaç duyan Türkiye’ye yardım ancak Doğu’dan gelebilirdi. Zaten 1919 Eylülünden itibaren Azeriler ve Bolşevikler ile temaslar başlamış ve Bolşeviklerin yardım yapacağı anlaşılmıştı. Ancak, Sovyet Rusya ile Türkiye arasındaki karayolu Gürcistan ve Ermenistan gibi devletlerce kapatılmıştı. Sovyet malzeme yardımının sağlanabilmesi için Kafkas engelinin yok edilmesi gerekiyordu. Ancak Ocak 1920’de İtilaf Devletleri, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’ı fiilen tanımak ve silâh yardımı yapmak kararı almışlardı Dolayısıyla İtilaf Devletleri, Türklerle Bolşevikler arasına Kafkas ulusları aracılığıyla bir set çekmek istiyorlardı.32

Amerikan raporunda “İngilizlerin hizmetine sunulmuş bir Rum-Ermeni ittifakı” olarak nitelendirilen Rum-Ermeni işbirliğinin 1920 Ocağında ulaştığı aşama ise, Erivan ve Tiflis’te gerçekleşen Rum-Ermeni Konfederasyonu görüşmeleri oluyordu. Raporu bu aşamada ilginç kılan nokta, Trabzon konusunda Ermenilerle Pontusçu Rumlar arasındaki konfederasyon görüşmelerine bizzat katılan Trabzon Metropoliti Hrisantos’un ikinci tur görüşmelerin bitiminde, 17 Ocak 1920’de, İstanbul’daki Yunan Yüksek Komiseri Kanelopulos (Canellopoulos)’a Ermeni hükûmetinin daha önceki görüşmelerde üzerinde uzlaşmaya varılamayan bazı Rum isteklerini kabul ettiğini ve Trabzon Vilâyeti ile Ermenistan’ın birlikte bir “Pontus-Ermeni Konfederasyonu” oluşturacağını bildirmesiydi. Zira bazı kaynaklarda Rum-Ermeni Konfederasyonu’nun kurulması konusunda Tiflis’te iki tarafın uzlaşmaya varıp varamadıkları hakkında farklı bilgilerin yer aldığı düşünülürse, Amerikan istihbarat raporunun -konfederasyon konusunda anlaşma sağlandığı bilgisini veren kişinin unvanı ve konumu göz önüne alındığında- önemli bir tartışmaya ışık tutarak bir boşluğu doldurduğu söylenebilir. Bunun yanı sıra Ermeni hükûmetinin Pontusçu Rumlarla uzlaşmaya vardığı konuların Hrisantos tarafından detaylarıyla verilmesi, yine Amerikan raporunu ilginç kılan bir başka boyutu oluşturmaktadır.

İşte Paris Barış Konferansı sırasında Anadolu’nun taksimi projesi çerçevesinde ortaya çıkan, bir yandan Anadolu’yu iki ateş arasında bırakarak işgalleri kolaylaştırmayı, diğer yandan Anadolu ile Bolşevikler ve Müslüman ülkeler arasında bir set oluşturmayı amaçlayan ve bu doğrultuda bölgedeki Ermeniler ile Rumların kullanılmasını öngören geniş kapsamlı bir uluslar arası plân dahilinde kurulmaya çalışılan Rum-Ermeni Konfederasyonu’nun geleceği, her ne kadar Erivan ve Tiflis’te bu konuda önemli adımlar atılmış olsa bile, çok net değildi.

Konfederasyonun geleceğinde Rumlar kadar Ermenilerin de önemli rolü vardı. Ancak Tiflis’teki görüşmelerin sona ermesinden ve 25 Ocak 1920’de burada bir askerî anlaşmanın imzalanmasından sonra Paris’te Bogos Nubar Paşanın Yunan Elçisi Romanos’a Erivan ve Tiflis anlaşmaları sanki hiç yapılmamış gibi Pontuslu Rumların Ermenistan’a dahil olmayı kabul edip etmediklerini sorması oldukça şaşırtıcıydı. Bunun da ötesinde Londra’da toplanan barış konferansında (12 Şubat-10 Nisan 1920), Kateniotis’in Bogos Nubar Paşa ile görüşerek konferansta Tiflis anlaşmalarından söz etmesini özellikle rica etmesine karşın bu konuda hiçbir sonuç elde edilememişti. Ne var ki yine de Londra Konferansı, 27 Şubat tarihli oturumunda Trabzon’u ileride kurulması tasarlanan Ermeni devletinin sınırları dışında bıraktı.33

Trabzon sorunu, Birinci Londra Konferansı’nın devamı niteliğinde olan ve Osmanlı Devleti ile yapılacak barış koşullarına son şeklin verildiği San Remo Konferansı (18-26 Nisan 1920)’nın sonuna doğru bir kez daha gündeme gelecekti. Üstelik Amerikan kamuoyunu kendisine önerilen Ermenistan mandası konusunda ikna etmeye çalışan, bu nedenle Trabzon’un da Ermenistan’a bağlanmasını sağlamaya çalışan Amerikan yönetimi tarafından gündeme getirilecekti. Sonuçta, sorun 22 Nisan tarihli oturumda tartışılmasına karşın, konferansın sonunda Ermenistan sınırının çizilmesi için Başkan Wilson’a başvurulmasına karar verilecektir. San Remo Konferansı’nı izleyen Hrisantos ile Trabzon’lu işadamı Konstandinis ise, 30 Nisan tarihinde bir memorandum vererek artık sadece yeni kurulacak Türk devleti içerisinde Pontus’u içine alan bir idarî birimin kurulmasını ve bu birimin başına Milletler Cemiyeti tarafından bir vali atanmasını isteyeceklerdir. Buna karşın, Venizelos uzun vadeli düşünüyor ve sorunun ancak yirmi veya otuz yıl sonra çözülebileceğini savunuyordu.34

Sonuç olarak, ABD’nin kendi toprakları dışındaki sorunlarla ilgilenmesine karşı çıkan Amerikan Senatosu, 1 Haziran 1920’de Wilson’un Ermeni mandası önerisini oy çokluğuyla reddetmiştir. Trabzon ise, Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalama ve paylaşma projesi olan Doğu Sorunu (Şark Meselesi)’nun geldiği son aşama ve Osmanlı topraklarının resmen paylaşıldığı sözde bir barış antlaşması olan 10 Ağustos 1920 tarihli Sèvres Antlaşması’nda Erzurum, Van, Bitlis ile birlikte Ermenilere bırakılmıştır. Bununla birlikte Karadeniz’de devam eden Pontusçuluk faaliyetleri, Ankara Hükûmeti’nin ilgi odağını oluşturmaya devam etmiştir. Ne var ki, Sèvres Antlaşması’nın yürürlüğe konmasını arkasına Türk ulusunu da alarak engelleyen Ulu Önder Atatürk’ün Misak-ı Millî sınırlarının korunması yolunda ödünsüz ve kararlı politikaları sayesinde Türk topraklarının paylaşılması projesinin önemli bir parçasını oluşturan Pontus Sorunu, Batılıların bütün yaptırımcı politikalarına set çekilerek bitirilmiştir.

Ancak, konu bitmekle beraber bu kez azınlıklar tartışmaları çerçevesinde ve Ermeni sorunu şeklinde uluslar arası platformda ısıtılmaya başlanmıştır. Ve yüzyıllık tarihî hesapların görüleceği Lozan Barış Konferansı’na Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Kasım 1922’de Dışişleri Bakanı İsmet Paşayı başdelege sıfatıyla gönderirken kendisine verdiği on dört maddelik talimatın en başında “Doğu Sınırı: Ermeni Yurdu söz konusu olamaz, olursa görüşmeler kesilir” cümlesi yer almaktaydı. Nitekim, Batılılar, konferansta konuyu beş kez gündeme getirdilerse de, İsmet Paşanın kararlı ve ödünsüz tavrı karşısında vazgeçmek zorunda kalmışlardır.35 Böylece, Lozan Barış Antlaşması’nın Rum, Ermeni hayallerini ortadan kaldırarak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ulusal coğrafyasını belirleyen bir tapu tescil belgesi olduğu yolundaki değerlendirme, doğru ve gerçekçi bir tarihi tespitin ifadesi olmaktadır.36

/Prof. Dr. Bige Sükan Yavuz*

KAYNAKÇA:
1 Salâhi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C. I, Ankara, TTK, 1973, s. 21.
2 Nuri Yazıcı, Milli Mücadelede (Canik Sancağı’nda) Pontosçu Faaliyetler (1918-1922), Ankara, AÜ Basımevi, 1989, s. 27.
3 Sonyel, C.I, s. 22.
4 Yazıcı, a.g.e., s. 26-27; Dimitri Kitsikis, Yunan Propagandası, İstanbul, Meydan Neşriyat, 1963, s. 31-32.
5 Ercüment Kuran, “Milli Mücadele Esnasında Pontus Rum Devleti Kurma Teşebbüsleri”, Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, Samsun, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi, 1988, s.79.
6 Abdullah Saydam, “Kurtuluş Savaşı’nda Trabzon’a Yönelik Ermeni-Rum Tehdidi”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. VI, No. 17 (Mart 1990), s. 427-428.
7 Kuran, Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, s. 79.
8 Kitsikis, a.g.e., s. 337.
9 Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, C.I, İstanbul, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., 1991, s. 97-98; Yazıcı, a.g.e., s. 18-19.
10 Mahmut Goloğlu, Anadolu’nun Millî Devleti Pontos, Ankara, 1973, s. 246-249. Mütareke döneminde Pontus projesi çerçevesinde izlenen politikalardan biri de, Trabzon ve yöresine Kafkasya’dan, Rusya’nın Karadeniz sahillerinden ve Osmanlı Devletinin diğer bölgelerinden Rum göçmenler getirerek iskân etmek, bu şekilde bölgede nüfus çoğunluğu sağlamaktı. Karadeniz kıyılarına dışarıdan 250.000 civarında Rumun getirilerek iskânı plânlanmış ve mütarekenin ilk altı ayında Trabzon’a 8000’den fazla Rum göçmeni gelmişti. Daha sonraki dönemde de Trabzon ve yöresine Rum göçmenlerin ve göçmen kıyafetli çetecilerin çıkarılmasına devam edilmişti. Bkz. Sabahattin Özel, Millî Mücadelede Trabzon, Ankara, TTK, 1991, s. 45-46.
11 Mesut Çapa, Trabzon ve Giresun’da Rum Faaliyetleri (1919-1922), (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, AÜ Türk İnkılap Tarihi Ensitüsü, 1986), s. 50-51.
12 Yusuf Sarınay, “Pontus Meselesi ve Yunanistan’ın Politikası”, Pontus Meselesi ve Yunanistan’ın Politikası (Makaleler), Ankara, Atatürk Araştırma Merkezi, 1999, s. 25. İngiliz İstihbarat Örgütü, bölgedeki Panislamist faaliyetleri yakından izliyordu. 2 Ocak 1920 tarihli bir İngiliz istihbarat raporuna göre, Muvahhidin derneği adlı Panislamist bir örgüt kurulmuş ve11 Kasım 1919’da Sivas’ta ilk toplantısını yapmıştı. Derneğin amacı, o sırada yabancı koruyuculuğu veya egemenliği altında bulunan tüm İslâm ülkelerinin kurtuluşunu sağlamak ve onları Osmanlı Halifesi’nin başkanlığı altında, tüm dünyayı kapsayan bir İslâm Konfederasyonu içinde birleştirmekti. İngiliz istihbaratının iddiasına göre, derneğin ilk toplantısına katılanlar arasında Mustafa Kemal ve Rauf Orbay gibi Türk ulusçularının yanı sıra Mısır, Suriye, Güney Kafkasya, Kırım gibi İslâm ülkelerinden gelen temsilciler de bulunuyordu. Bunun yanı sıra 14 Kasım 1920 tarihli bir İngiliz istihbarat raporuna göre, Azerbaycan Cumhuriyeti, Enver Paşanın askerî gücünün ulusal güçlerle birleşmesi ve genel bir İslâm Federasyonu’nun kurulması konularını görüşmek üzere Mustafa Kemal’e bir temsilci göndermişti. Ayrıca Kara Vasıf’ın 28 Ekim 1919’da bir Gürcü delegesiyle görüşerek Ermeni hak iddialarına karşı karşılıklı eylemlerde bulunmak için bir ön anlaşma imzaladığı bildirilmişti. Bkz. Salâhi R. Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihbarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri, Ankara, TTK, 1995, s. 50-52.
13 Kuran, Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri, s. 80; Goloğlu, a.g.e., s. 248.
14 Saydam, a.g.m., Sayı: 17 Mart 1990, s. 428-429.
15 Stefanos Yerasimos, “Pontus Meselesi ((1912-1923)”, Toplum ve Bilim, No. 43-44, (Güz 1988-Kış 1989), s. 50-56. Kitsikis ise,“Yunan Propagandası” başlıklı yapıtında, 1920 başında Tiflis ve Erivan’a giden Hrisantos’un Ermeni Hükümeti ile bir Rum-Ermeni Konfederasyonu için anlaşma imzaladığını ileri sürmektedir. Bkz. Kitsikis, a.g.e., s. 336.
16 Kitsikis, a.g.e., s. 267-268.
17 A.g.e., s. 268-269.
18 Ali Güler, Yakın Tarihimizde Pontus Meselesi ve Rum-Yunan Terör Örgütleri, Ankara, 1995, s. 108-111.
19 Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C.I, s. 172.
20 Yerasimos,Toplum ve Bilim, No. 43-44, (Güz 1988-Kış 1989), s. 56.
21 Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C.I, s. 217.
22 Mine Erol, Türkiye’de Amerikan Mandası Meselesi 1919-1920, İleri Basımevi, Giresun, 1972, s. 7, 16-18.
23 Seçil Akgün, “Ana Hatlarıyla General Moseley Raporu: Türkiye’de Amerikan Mandası”, Belleten, C. XLVIII, No.189-192, s. 95-98.
24 Çağrı Erhan, der., American Documents on Greek Occupation of Anatolia, Ankara, Center for Strategic Research (SAM), 1999, s. 71-86.
25 A.g.e., s. 71-72. Pontusçular, Avrupa başkentlerine gönderdikleri temsilcileri kanalıyla Pontus Cumhuriyeti kurulması yönündeki tezlerini tanıtarak Paris Barış Konferansı’nda taraftar kazanmaya çalışmışlardı. Trabzon Metropoliti Hrisantos, 25 Mayıs 1919’da,Paris’te bulunan İngiliz Başbakanı Lloyd George’a Pontus bölgesindeki 1.764.000 nüfustan 850.000’inin Rum, 836.000’inin Müslüman ve 78.000’inin Ermeni olduğunu, Rum nüfusun Kafkasya ve Güney Rusya’dan dönen 250.000 Rumu da kapsadığını bildirmişti. Halbuki Türk istatistiklerine göre, Trabzon ilinde 60.000 Hristiyan ve 317.000 Müslüman; Giresun’da 10.000 Hristiyan ve 169.000 Müslüman; Samsun’da ise 60.000 Hristiyan ve 180.000 Müslüman nüfus bulunuyordu. Yine Hrisantos’un iddiasına göre, Rumlar entelektüel ve ekonomik açıdan daha önemli bir unsurdu. Bkz. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C.I, s.40.
26 American Documents on Greek Occupation of Anatolia, s.75-77.
27 A.g.e., s.77-78. Stefanos Yerasimos, “Pontus.meselesi” başlıklı araştırmasında, 25 Ocak 1920’de Tiflis’te Yunanlılarla Ermeniler arasında bir askeri anlaşmanın imzalandığından söz etmektedir. Bkz. Yerasimos, Toplum ve Bilim, No. 43-44, (Güz 1988-Kış 1989), s. 57.
28 A.g.e., s.80, 82.
29 A.g.e., s. 83-85.
30 A.g.e., s. 85-86.
31 A.g.e., s. 86.
32 Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C.I, s. 173, 177, 180.
33 Yerasimos, Toplum ve Bilim, No. 43-44, (Güz 1988-Kış 1989), s. 57-58.
34 A.g.m., s. 60-61.
35 Bilâl N. Şimşir, “Lozan ve Çağdaş Türkiye’nin Doğuşu”, 70. Yılında Lozan Barış Antlaşması Uluslararası Semineri 25-26 Ekim 1993, Ankara, İnönü Vakfı Yay., 1994, s. 25 vd.
36 Sadık Tural, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Tapu Tescil Andlaşması: Lozan”, 80. Yılında Lozan Barışın ve Tam Bağımsızlığın Adı, Haz. İlhan Turan, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., 2003, s. XVIII-XXXI.
  ----------------------
* Ankara Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi -

- ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 55, Cilt: XIX, Mart 2003

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder