18 Aralık 2006 Pazartesi

Milli Mücadele’de İlk Miting




Milli Mücadele’nin ilk mitingi samsun’da yapılmıştı. Samsun’un Havza İlçesinde yapılan bu mitingi Mustafa Kemal de izlemişti. Aslında Milli mücadeleyi halka anlatmayı ve halkın katılmasını sağlamayı amaçlayan bu mitingin düzenlenmesini isteyen Mustafa Kemal’di. Mustafa kemal’in samsun’a çıktıktan sonra gittiği Havza’da düzenlenen, Milli Mücadelenin bu ilk mitinginin oldukça ilginç bir öyküsü vardır.



Mustafa Kemal, Havza Belediye Başkanı İbrahim Bey’e, “Halka yol göstermek icap eder.” Dedi…
“Halkın Sesini Çıkarması Zamanı Gelmiştir.”

Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’da Anadolu topraklarına çıkarak başlattığı Milli Mücadele’nin ilk mitingi de Samsun’da yapılmıştı. Mustafa Kemal bu ilk mitingin bir camide düzenlenmesini istemiş ve havza ilçesindeki mitingi kendisi de yakından izlemişti. Milli Mücadeleyi halka anlatmayı ve halkın katılmasını sağlamayı amaçlayan ve bir bakıma ulusal kurtuluş hareketinin halk kitleleri içinde ateşlenmesini sağlayan bu ilk Havza mitinginin ilginç bir öyküsü vardır.

Samsun’a çıktıktan bir hafta sonra Havza’ya giden Mustafa Kemal Paşa, burada Ali Baba’nın otelinde misafir edilmişti. Önce halk temsilcileriyle görüşüp milletin mücadeleye hazır olduğunu saptayan Mustafa Kemal, otelin sahibi Ali Baba vasıtasıyla Belediye Başkanı İbrahim Bey’i çağırmıştı.

Havza Belediye Başkanı’yla görüşen Mustafa Kemal Paşa, kendisine özetle şunları söylüyordu:
“Halkın sesini çıkarması zamanı gelmiştir. Ondan önce, bu halka bu halka yol göstermek icap eder. Binaenaleyh, önümüzdeki Cuma günü, namazdan sonra Büyük Cami’de mevlüt okutunuz. Mevlüt bitince dışarıda fişek atılarak işaret verilsin. Böylece her üç camiden halk ellerinde bayraklarla ve tekbir getirerek alayla çıkıp miting yerinde toplansın. Miting yeri, bu otel ile Belediye Dairesi arasındaki sahadır.”

Mustafa Kemal Paşa’dan bu emri alan Havza Belediye Başkanı İbrahim Bey, daha sonra şunları anlatıyor:
“Mustafa Kemal Paşa biraz düşünerek: “Dur, dedi, bu arada yapılması gereken bir iş daha var. Cami’de mevlüt bittikten sonra, hitabeti kuvvetli bir arkadaşınız, halka silahlanmak lazım geldiğinden, zira düşmanların elinde esir bulunan Padişahtan bir medet ummanın manasız olacağından bahisle bir nutuk irad etsin.”

Bu emri aldıktan sonra Paşa Hazretlerine sordum:
“- Miting yerinde kimin söz söylemesini münasip görüyorsunuz efendim?

Çenesini avuçlayıp bir lâhza daldıktan sonra:
“- Bir Hoca Efendi”, dedi.

Bu durum karşısında arkadaşları toplayarak, gerekli hazırlıklara başladık. Civar köylerden birinde bulunan Hoca Sıtkı Efendi’ye haber gönderdik.

Artık her hazırlığımız tamamdı. Cuma geldi çattı. Namaz kılınıp bitti ve mevlüt okundu. Şeker bulunmadığından Cemaate külahlar içinde çekirdeksiz kuru üzüm dağıtıldı.

Sıra mitinge geldi. Halk toplanmış, sahayı doldurmuş, tam nutuk başlayacak. Fakat bu işe memur ettiğimiz Hoca Efendi’yi koydunsa bul!.. Sağa sola adam koşturduk; nafile!... Yok, yok!...

Paşa da oturduğu yerden sinirlendiğini belirten bir halle bizi gözetliyor. Baktım, halk da sabırsızlanıyor, hemen Paşa’nın yanına vardım.

- Efendim, dedim. Buyurunuz. İcap eden şeyler miting mahallinde söylenecektir.

Hiç sesini çıkarmadan yerinden kalktı.

Ben elimde bayrak en önde gidiyordum. Havza’nın en büyük Şeyhi Ali Baba ile diğer bütün Hacılar, Hocalar ve Dervişler de ağır ağır beni takip ediyorlar. Ortalık tekbirlerle uğulduyor. Diğer Camilerden çıkanlar da sokak başlarında bize katılıyorlardı. Fakat halka hitap edecek olan Hoca Sıtkı Efendi hâlâ bulunamadı. Bizi bir telaş aldı, ne yapacağız diye düşünüyoruz.

O sırada, Mustafa Kemal Paşa’nın maiyetinde bulunanlardan Doktor Refik Bey (Saydam), önüme çıkarak;

- İbrahim Efendi, ne düşünüyorsunuz? Halk işte hazır, toplanmış bekliyor. Ne söylenecekse söylensin, diye konuştu.

İyi ama kim söyleyecek?

Bu müşkül durumda arkadaşlardan Fuat Bey’e rica ettik, kürsüye çıktı ve şöyle konuştu;
“-İşte!... Yunanlıların yaptığı mezalimi görüyorsunuz. Biz de burada bir istila tehlikesi karşısındayız. İhtiyatlı, tedbirli, uyanık bulunmak ve hemen silahlanıp düşmana karşı koymak lazımdır.”

Ondan sonra ben kürsüye çıktım, aynı mealde bazı şeyler söyledim ve;
- Burada, bu Havza sokaklarında gördüğünüz Rum Çeteleri, asker kaçakları filan olmayıp, yunanlıları eskiden beri güdükleri siyasi maksatlarının mahsulü birer icra kuvvetidir. Bunların emel ve gayeleri artık meydana çıkmıştır. Bunun için canımıza kasteden düşmana karşı alınması gereken tedbirleri almak vazifemizdir. Haksız işgallere nihayet verilmek üzere gerektiği şekilde protesto edeceğiz. Bizi tevkil eder misiniz? Dedim.

Ortalık;
- Hay hay!.. sesleriyle çınladı

Kürsüden indim ama içimde bir ukde vardı. Biliyordum ki, Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin huzurlarında yapılan bu ilk miting emirlerine ve arzularına uygun biçimde yapılamamıştır. Bundan üzülüyordum. Tam o sırada yanıma şeyhimiz Ali baba’nın oğlu otelci küçük Ali Baba geldi;

- Paşa sizi çağırıyor, dedi.

Hemen yanlarına koştum. Odalarında pencerenin önünde, sokakta dağılmakta olan halka bakıyordu. Yüzlerinden anladım ki, durumdan memnun değiller. Başlarının çevirerek sert bir sesle;

- Yaptığınız işi beğendiniz mi? Dedi.

Ellerimi oğuşturarak;
- Efendim, dedim, bu işe memur ettiğimiz hatip Hoca Efendi, Rum Eşkiyasının tehdidine maruz kalmış olmalıdır ki bulunduğu köyden buraya gelemedi. Biz de çok mütessir olduk. Fakat hatibin geleceğinden emin olduğumuz için, ona göre hazırlanmıştık. Bu sebeple emrivaki karşısında şaşırdık. Lazım geldiği şekilde hareket edemedik. Affınızı dilerim.

Mustafa Kemal Paşa, birden bire yumuşayan bir sesle şöyle dedi;

- Ben de sizin gibi bir ferdim. Ve aranızda sonuna kadar, fert olarak çalışacağım. Bu memleketi hep beraber kurtaracağız. Ortada gizli kapaklı hiçbir şey yoktur ver olmamalıdır. Samimi, doğru ve açık kalpli olmalıyız. Bu mitingin tekrar ama noksansız olarak yapılmasını isterim.

Mustafa Kemal Paşa’nın bu isteğine uyularak Havza’daki miting bir hafta sonra tekrarlandı ve bu kez gerçekten görkemli ve heyecanlı bir biçimde gerçekleştirildi.

İlk mitinge gelemediği için mitingin sönük geçmesine neden olan hatip Hoca Sıtkı Efendi, bu olayı şöyle anlatmaktadır;

"- Havza’dan Bayram Con bey’in bana gönderdiği haberi çok geç aldım ve “Sıtkı Hoca korktu da gelemedi” şayiasını duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Hemen cüppemi sırtıma alıp doğru Havza’ya koştum. “Ben korkak adam değilim. Neler emrediyorsanız edin, derhal yapayım” dedim. “Önümüzdeki Cuma günü miting tekrar edilecek ve sen çıkıp halka hitap edeceksin” dediler. “Hazırım” cevabını verdim.

O gün geldi. Camiler, sokaklar, meydanlar, her taraf bağrı yanık halk ile doldu. Mustafa Kemal Paşa Hazretleri de  şimdi belediye dairesi olan o zamanki Ali Baba Otelinin penceresinden bize bakıyordu.

Tekbir ve tehliller (Lailaheillallah) ile ağır ağır yürüyerek meydana vardık. Olanca takatimi kullanarak, heyecan içinde şunları söyledim;

"- Ey Cemaat!... diyordum. Düşmana karşı koymak için elde sopa lazımdır. En gücü yetmeyen, en fakir Müslüman ve Türk bile bugünden tezi yok, birer sopa olsun edinmelidir. Buna da iktidarım yok, diyebilen var mı? Varsa, o da evindeki kazmayı, keseri, bıçağı, o da yoksa yumruğunu hazırlasın. Artık zamanı gelmiştir. Hazreti Allah(cc) da, Peygamberimiz Efendimiz(sav) de böyle emrediyor."

Böylece mükemmel bir miting yapıldı. Dualar edildi ve topluluk tekbirlerle dağıldı.

Biraz sonra Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Belediye Reisi İbrahim Bey’i çağırttı ve şunları söyledi;
“-Memnun oldum. İstediğimiz gibi bir miting yapıldı. Hoca Efendi de pek güzel konuştu. Artık benim de burada vazifem tamam oldu. Daima sizinle muhabere edeceğim. Müsterih olun. Ben de sizin gibi bir fert olarak, inşallah kazanacağımız zafere kadar beraber, el ele çalışacağız” diyerek vedalaştı ve ertesi günü Amasya’ya müteveccihen buradan ayrıldılar.

Milli Mücadele’nin ilk mitingi Mustafa Kemal Paşa’nın emir ve gayretleriyle Samsun’un Havza ilçesinde işte böyle gerçekleştirildi.

Atatürk, zaferden sonra 20 Eylül 1924’te yeniden Samsun’a gittiği zaman, Belediye’de onuruna verilen yemekte, samsun'a ilk gelişinin anısını şöyle anlatmıştı;

“- Düşmanlar İzmir’e çıktığı ve bütün vatanı parçalamaya karar verdikleri günlerde idi ki, İstanbul’dan çıkarak, Samsun’a gelmiştim. Bu güzel şehirde yabancı askerler dolaşıyordu. Ahalinin dahil ile bağlılığı, Merzifon’da bulunan yabancı askerlerle kesilmişti. Karadeniz’e açık olan bu şehir ve onun vatanperver halkı düşman donanmasının tehdidi altında bulunuyordu. Fakat, bunlara rağmen ben Samsun’u ve Samsun’luları gördüğüm zaman, memleket ve millete ait bütün tasavvurlarımın, kararlarımın her halde kabili istihsal olduğuna bir defa daha kuvvetle kâni oldum.

Samsun’luların vaziyetlerinde gördüğüm, gözlerinde okuduğum vatanperverlik ve fedakârlık beni müsbet kanaate ulaştırmaya kâfi gelmiştir.”

KAYNAK;
Yakın Tarihimiz, Milliyet Gazetesi Kültür ve Tarih Eki, Sayfa 106-109

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder