25 Aralık 2006 Pazartesi

19 Mayıs: Sözde Pontus Soykırımı




19 MAYIS: SÖZDE PONTUS SOYKIRIMI YUNANİSTAN KAŞIYOR MU? KAŞINIYOR MU?

Yunanistan, 1916-1923 yılları arasında, Anadolu'nun Doğu Karadeniz bölgesinde yaşayan Rum Ortodoks nüfusun, Türk makamlarının sistematik imha politikasının kurbanı olduğunu ve bundan kurtulanların, ancak Yunanistan'a sığınmakla canlarını kurtardıklarını iddia etmektedir.

24 Şubat 1994 tarihinde, Yunan parlamentosu "19 Mayısı", "Pontus Yunanlılarının Türklerce Katlini Anımsama Günü" olarak kabul etmiştir. Ama tarih ve olgular, Yunan iddialarıyla çatışmakta ve çok farklı bir yönü işaretletmektedir.

Yunanlı politikacıların konuşmalarında sık sık; "Türkiye'nin kan kaybından ölmesi için, yaralarını kaşıyacağız.." yönündeki söylem ve politikalarının bir ürünü olan PONTUS konusu, Atina'yı bağlayan bir mesele değildir.

1922'den önce Doğu Karadeniz sahillerinde yaşayanlar, azınlıklardan biri olan, Bizans kökenli Rumlardı.

Bunlar, Osmanlı İmparatorluğunun sınırları içinde 450 yıl huzur içinde yaşamış, imparatorluğun zenginliklerinden fazlasıyla payını almış olan Hıristiyanlardı. Yunanistanla uzak yakın hiçbir kan bağları yoktu.

Yunan Yayılmacılığı, Anadolu Ruamları'nın felaketi olmuştur. Venizelos'la başlayan "Meğali İdea" politikası, Türkiye'deki Rumları ayaklandırarak toprak talepleriyle devlete isyan ettirmiştir. Tıpkı 1820'lerde Rus,İngiliz ve Fransızların kışkırtmalarıyla Osmanlı İmparatorluğunun sınırları içinde bulunan değişik kökenli (Sırp, Arnavut, Makedonyalı, Bulgar, Anadolulu vs) insanların uydurma bir Yunan Devleti kurmak için Türklere karşı ayaklandırıldıkları gibi. Bu hareketin asıl amacı bir Yunan Devleti kurmak değil, yabancı büyük devletlerin Osmanlı İmparatorluğunu parçalayarak petrol zenginliklerini yağmalamak olduğunu Yunanlı tarihçiler yazıyor.

1918'lerde yaratılan "Pontus" ve "Ermeni" meselelerinin Osmanlı İmparatorluğunun aleyhine malzeme olarak kullanılması da nedeni Anadolu'yu parçalamayı amaçlıyordu. Ve göz ardı edilemeyecek bir gerçek de aradan 80 yıl geçtiği halde, Türkiye Cumhuriyetini; "Pontus Rum Devleti", "Ermenistan Devleti","Kürt Devleti" şeklinde parçalama çabası içinde bulunanların hala daha var olduğu gözleniyor.

Önceleri, basit bir folklorik öğe olan "Pontus" terimine, 1974 Kıbrıs olaylarından sonra, Türkiye aleyhine hasmane duyguları körüklemek amacıyla ideolojik bir içerik yüklendi. Yunanlı siyasiler, "Pontus" fikrinin sömürülmesinin, Türk devletinin temelini oluşturan politik ve kültürel ilkeleri berhava etme çabalarına hizmet edeceğini ve Batı Trakya'daki Türk azınlığı mensuplarını kovmak için bir gerekçe teşkil edeceğini düşündüler.

Yunan tarafının öncelikli hedefi, muhtemelen mikro milliyetçi duyguları kışkırtmak suretiyle, Türkiye'nin çok kültürlü etnik yapısında istikrarsızlık yaratmaktır. Amaç, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü bozmaktır.

Dolayısıyla, bu bağlamda, Yunanistan'ın aşağıda sıralanan hedeflere ulaşma çabasında olduğu söylenebilir:
· Yunanistan'ın Türkiye'yi işgaline engel olan Mustafa Kemal'in görüntüsünü karalamak;

· Dünya kamuoyunu, Türkiye tarihinin soykırımlarla dolu olduğu yolunda kandırmak;

· PKK terörizmini, "bir özgürlük savaşı" olarak takdim etmek ve "Pontus Yunanlıları" ile "Kürtler" arasında bir bağ kurmak suretiyle, PKK ile Türkiye karşıtı bir cephe oluşturmak;

· Onlara hayali bir "Pontus kimliği" atfederek, sözde Pontus Yunanlıları arasında Türk aleyhtarı duyguları teşvik etmek;

 PONTUS NEDİR?
"Pontus" kelimesi, eski Yunan dilinde, "Pont-Euxin" yani "Karadeniz" sözcüğünü ifade etmektedir. Yunan propagandası PONTUS'dan bahsederken Trabzon ve cıvarının 4000 yıldan beri Yunan toprakları olduğunu iddia eder ve sahiplenir. Yunanlı Tarihçi Yorgos KORDATOS ise, "Büyük Yunan Tarihi" adlı kitabının birinci cildinde,"Atinalı tüccarların gemileriyle Trabzon yaşayan insanlardan çaldıkları inekleri Atina'ya ve Mısır'a götürüp sattıklarını" yazar.

Oysa İngiliz yazar Nil Asserson, "Black Sea_Karadeniz" adlı kitabında, "Bu topraklarda, 4000 yıldan beri Tatar, Kırım Türkü, Çerkez, Bizanslı Rum, Laz, Abaza gibi çeşitli soylardan ve dinden insanların problemsiz olarak bir arada yaşadıklarını" belirtiyor.

Asserson, kitabının bir bölümünde şöyle diyor; "Yunan Meğali İdea'sı ile Elenizm Milliyetçiliği bu topraklara ayak bastığı an vahşeti de beraberinde getirdi"

Gerçekten Atinalılar bu bölgeye ilk ayak bastıkları andan itibaren hayvan hırsızlığı yapmakla yetinmemiş, orada yaşayan insanları, gemilerine yükleyerek esir pazarlarında sattıklarını gene Yunanlı tarihçi KORDATOS'un kitabından okuyup öğreniyoruz.

"Bazı Tarihçiler Pontusluların Yunan kökenli olduklarını iddia ederler. Oysa Karadenizin bu bölgesinde yaşayan topluluklar yukarıda da belirttiğimiz gibi farklı kökenden gelen insanlardır ve bunların arasında yaşayanlar, Yunanlı değil Romeos'lar yani Bizanslı Rumlardır".

Karadeniz bölgesinde Elen etkisinin kökleri, Sinop ve Trabzon'da, M.Ö.. VI. yy.'da şehir-devletler kuran, İyonyalılara kadar dayanmaktadır. Makedon Kralı Philippe ile oğlu Büyük İskender, Persleri Güneydoğu Karadeniz kıyılarından sürüp, bölgede kendi nüfusunu pekiştirdi.

Haçlılar İstanbul'u ele geçirmek için saldırılara başlayınca İstanbul'da yaşayan Bizanslıların bir bölümü Doğu Karadeniz bölgesine göç ederek Pontus Krallığını kurdular. Pontus Krallığı, 250 yıl ayakta kalmayı başardı ve daha sonraları; yani, İstanbul'un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesinden sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliği altına girdi.

GÜLÜNÇ SOYKIRIM YALANLARI
Yunanistan, Doğu Türk Karadeniz bölgesinde "700,000" Rumun yaşadığını ve bunların 350,000'in boğazlandığını iddia ederek dünyayı kandırıyor.

Karadeniz bölgesinde yaşayan Rum nüfusuna ilişkin yabancı ve yerel kaynakların gelişigüzel incelenmesi bile, Yunanlıların telaffuz ettiği "700,000" iddiasının ne kadar uydurma olduğunu hemen açığa çıkarmaktadır.

Amerikan Hükümetince görevlendirilen King Krane Komisyonu, 28 Ağustos 1919'da hazırladığı bir raporda, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yaşayan Rumların sayısını 200,000 olarak belirtmektedir.

Fransa Dışişleri Bakanlığı'nca yayımlanan, "Documents Diplomatiques", 1893 ve 1897 tarihleri arasında Osmanlı tarafından yapılan nüfus sayımlarına atfen, Rum nüfusun Trabzon'da 193,000 olduğunu kaydetmektedir. Nüfus değişimi sırasında, Karadeniz bölgesinden, 100,000 kadar Rum Yunanistan'a göç etmiştir.

Yabancı kaynaklara göre; Trabzon, Samsun ve civarında yaşayanlardan, 100 bin kadar Rum'un Türk-Rus savaşından sonra Rusya'ya göç ederek, Sivastopol ve Odessa'ya yerleşmişler. Bolşevik yönetim, Çar'ı tekrar iktidara getirmek isteyen İngilizler ile olan ilişkileri yüzünden onları devamlı gözaltında bulunduruyor ve baskı uyguluyordu. 1928'e gelindiğinde İngilizler hesabına çalışan Yunanlı ajanlar, Kilise kanalıyla, Rusya'daki Pontus Rumlarının arasına sızarak Bolşeviklerin aleyhine faaliyetlerde bulunmaya başlayınca, yüz binlerce Rum tutuklanmış, okulları ve kiliseleri kapatılmıştı. 1936'da ise 170 bin Rum toplu halde Sibirya'ya sürgün edilmişlerdi.

İkinci Dünya savaşı sırasında Sibirya'dan dönen Rumlar, Kırım'a yerleşmişlerdi. Rumları yönlendiren Kilise tekrar gücünü kazanmak için harekete geçince, bu konularda acımasız olan Stalin, Rumlara karşı bir temizlik hareketi başlattı. 14-15 Haziran 1945'de Rus gizli polisi NKVD seri bir operasyonla 100 bin Rum'u hayvan vagonlarına doldurup kapılarını mühürledikten sonra, aç ve susuz Sibirya'ya yolladı.

Günlerce süren bu yolculuk sırasında çok sayıda ölen oldu. Bu sürgünün en kayda değer yanı, Rumların Sibirya köylerinde yaşayan Müslüman ailelerin yanına yerleştirilmeleridir. Halbuki 1915'de Samsunda yaşayan Rumlar, Balkan Harbi göçmenleri olan Arnavut Müslümanları, Müslüman oldukları için değil evlerine köylerine bile sokmak istememiş, Türk jandarmasına silah çekmişlerdi.

Stalin'in, Sibirya'ya sürgün ettiği 100 bin Rum'dan geriye ancak 40 bin kişi dönebildi. Kısacası 1928'den 1955'lere kadar Rus Yönetiminin Rum kurbanlarının sayısı 150 bin olarak hesaplanıyor.

SOYKIRIM YAPAN KİM; TÜRKLER Mİ,  YUNANLI ÇETELER Mİ?
Osmanlı İmparatorluğu'nun hızla çökmekte olduğu, 20. yüzyılın ilk bölümünde, Yunanistan'ın yolladığı subaylarına kurdurttuğu 40 kadar çete; Türk köylülerini soydu, yaşlı, kadın ve çocuk ayırımı yapmaksızın en az 2000 Türkü katletti.

1918 Ateşkes Anlaşması'ndan sonra, Yunanistan ile Anadolu'da yaşayan Rum azınlık Osmanlı Padişahı'nın bölgede kontrolü sağlamakta içine düştüğü zaaftan faydalanan Yunanlıların emrindeki çeteler, Karadeniz kıyısında, antik Pontus Devleti'ni model alan etnik bir Yunan Devleti kurma girişiminde bulundular.

Bölgeyi, o tarihlerde ziyaret eden pek çok yabancı gözlemci Rum çetelerinin Türklere karşı nasıl vahşice davrandıklarına tanık olmuş, gördüklerini yazmışlardır. Amerikan Yüksek Komiseri Mark Bristol, Karadeniz kıyısında yaptığı bir geziden sonra yazdığı bir raporda, Yunanlıların körüklediği anarşiye dikkat çekmişti.

Şubat 1920'de, Zile'ye yaptığı ziyaret sırasında, bir Yunanlı teğmen ise Piskopos Efthimios'un Türk devlet makamlarına karşı takındığı tehditkar tavırlar karşısında şaşakalmıştı. Yunanlı Teğmen Karasiaskos, Efthimios'un, Samsun Valisi'nin hapisteki bir çete reisini serbest bırakmaması halinde, şehre 5000 silahlı çeteci göndereceği tehdidinde bulunduğunu anlatır.

Doğu Karadeniz'de, Rum ve Ermenilerin ayaklanmaları devam ederken, Türkiye'deki Müttefik işgal kuvvetleri; bilinçli bir şekilde, Türk güvenlik güçlerinin asilere karşı mücadelesini "soykırım" olarak çarpıtıyorlardı. Onların asıl amacı, bölgedeki kargaşadan yararlanarak, kendilerine, Ateşkes Anlaşmasına rağmen, bölgeyi işgal etmek için fırsat yaratmaktı.


PONTUS KONUSU TÜRKİYE'Yİ PARÇALAMA OYUNUNUN BİR PARÇASIDIR.
Yunanistan'ın, şu günlerde (Mayıs-2005) PONTUS SOYKIRIMI masalını Amerika, Fransa, İngiltere ve İtalya'da gündeme getirerek Türkiye aleyhine propaganda malzemesi olarak kullanmaya başladığı görülüyor.

Bugün, NATO Müttefiklerimiz olan yukarıda isimlerini saydığımız ülkelerin; 1917'de Yunanistan ile Türk Devletini parçalayarak, üzerinde bir Rum Cumhuriyeti kurmak için nasıl bir ortaklık kurmuş olduklarını aşağıdaki mektuptan okuyup öğrenmek mümkündür.

Trabzon Metropolitine hitaben yazılmış olan bu mektubu gönderen Chardini adında bir FRANSIZ Albayı'dır. Bu mektup bugün benzeri daha yüzlerce mektupla birlikte Türk Devletinin arşivlerinde yerini almış bulunuyor.

Mektubun tam tercümesi şöyledir: 
TİFLİS: 11-24 Aralık 1917 
Efendim;
Geçirmekte olduğumuz şu sıkıntılı günlerden ancak bütün iyi niyetlerimizi birleştirerek kurtulabiliriz. Kafkasya'da Ermeni-Gürcü kolorduları kuruluyor. Müttefik devletlerin ellerindeki güçlerin bütünü bu hareketleri desteklemeye hazırdırlar. Daha önce belirttiğimiz gibi, dostumuz Rum milleti unutulmamıştır. İsteğimiz üzerine Kafkas hükümeti bir Rum tümeninin kurulması için gerekli yetkiyi vermiştir. Askerleri Kars, Tiflis, Batum ve Trabzon'da toplayacaklar. Bu tümene şahsen tanıdığım bir
general komuta edecek. Bu kişi aslen Rum olup, Rumca konuşmaktadır. Adı Ananiyas'dır.

Efendim Trabzonda da bir Rum gönüllü Alayının kurulması elimizdedir. Bu alay önce şehrin huzuru için çalışacak ve sonra da Rus, Ermeni ve Gürcü gönüllüleriyle birleşerek, Türklere karşı savaşacaktır.

Efendim, ortak amaçlarımızın gerçekleşmesi ve Trabzon'da, Rum gönüllü alayının kurulması için General Kolosovski'ye yardım ederek kişiliğinizi kullanmanızı hükümetim ile arkadaşlarım İNGİLİZ ve AMERİKALI'lar adına yüksek kişiliğinizden rica ediyorum. Birkaç güne kadar gelecek FRANSIZ subaylarını bekliyorum. Bunlardan birisini özellikle Rum alayını kurması için size göndereceğim. Kolosovski'ye de benim tarafımdan şimdiye kadar alay için ayırdığı Rus subaylarını vermesini söyleyiniz. Gerektiği zaman Amerika Konsolosu Mistir Zenge'nin aracılığı ile benimle haberleşebilirsiniz. Bu kişi size Alayın kurulmasıyla ilgili bilgileri verecektir.

Bu yeni görevin güçlüğü gözden kaçmamaktadır. Bütün güçlüklerin üstesinden geleceğinize inanıyorum. Hizmetlerinizden dolayı Fransa ve diğer Müttefik devletlerin son derece duygulandıklarını bilmenizi isterim.                                                                                                  
ALBAY Chardini

Bu ve benzeri belgeler arşivlerin karanlığından gün ışığına çıkınca, kimlerin soykırım kurbanı oldukları anlaşılacak, böylece Türk Devletinin ve insanının var olmak için kimlerle ne savaşlar verdiği açıklık kazanacak. Türk Devleti ve insanının o yıllarda yarattığı mucize bir YAYILMACI savaşı değil, bir ÖLÜM KALIM mücadelesiydi.

YUNANLI TARİHÇİNİN KALEMİNDEN PONTUS GERÇEĞİ

"Hristos SAMUELİDİS, 1900'ların başında Samsun'da doğmuş bir araştırmacı-yazardır. 1970'de Atina'da yayınlanan "Mavri Thalasa-Karadeniz" adlı kitabının da yazarıdır. Bu kitapta yazarın yaşadıklarına dayanarak yazdıkları; Sadece Yunanlıların PONTUS konusundaki yalanlarını ortaya çıkarmakla kalmıyor, Türk tarafının haklılığını bir kez daha gözler önüne seriyor.

SAMUELİDİS'in, 306 sayfalık "Karadeniz" adlı kitabından alınmış aşağıdaki bölümler, Türkiye'yi parçalamak için Pontus adı altında, oynanan kirli oyunların yalnızca birkaçını anlatıyor.

"Yunanistan'dan gelen Amasya Metropoliti KARAVANGELİS, Samsun'a ayağını basar basmaz, yaptığı ilk iş Rum halkını Türklere karşı ayaklandırmak için propaganda yapmak olmuştu. Rum gençlerine tüfek dağıtarak onları Yunanistan'dan gelen subaylara eğittirdi. Anavatanla (Yunanistan) irtibatı sağlayan Teğmen KARAVANGELİS, Atina'dan Samsun'a tüfek ve cephane gönderilmesini istedi. Bir hafta sonra silah ve cephaneler bira fıçıları içinde gizlenmiş olarak Samsun'a getirilmişti. Silahları bize teslim eden bir Yunan Yüzbaşısıydı.

Silahları Kadıköy'de, Mercanis'in kahvehanesinde gizlemiştik. Bu silahları birkaç gün sonra Türklere karşı mücadeleye katılacak gençlere dağıttık."

"Balkan Savaşı başladığında Türkler, Rum gençlerini Osmanlı vatandaşı oldukları için askere alarak cepheye yollamaya başlamıştı. Mitropolit KARAVANGELİS; Rum gençlerinin, Yunan Ordusuna karşı, Türk Ordusu saflarında savaştırılacakları için çılgına dönmüştü. Bu arada 20 Rum genci Türklere karşı savaşmak için gizlice Yunanistan'a kaçmışlardı. Zorla Türk ordusuna alınan Rum gençleri, savaşın başlamasından beş ay sonra firar ederek Samsun'a gelmişlerdi. Altıncı aya gelindiğinde, Türk ordusundaki tüm Rum ve Ermeni gençleri firar etmişlerdi. Pontuslu Rum firari gençler Türk ordusunun Makedonya'da Yunanlılara karşı uğradığı hezimeti öğrendikçe firar edip Türk gücünü zayıflattıkları için kendileriyle övünüyorlardı."

"Çanakkale savaşında, topçu olarak askerliklerini yapan Rum gençleri, Yunan gemilerini vurmamak için denize karavana atış yapıyorlardı. "

"Samsun'un en zengin tütün tüccarı olan isim yapmış bir Rum Türklere karşı savaşacak Rum çetelerinin silah satın almaları için Kiliseye büyük miktarda para vermişti. Hatta depoları Pontuslu Rum çetecilerin bir ikmal üssü durumundaydı."

"Ermeniler, Ruslarla birlikte Türklere karşı savaştıkları ve Van'da ve Adana'da Türkleri katlettikleri için Samsun'da korku içinde yaşıyorlardı. Türklerden kaçan Ermenilerden bir bölümünü Metropolit KARAVANGELİS kilisede saklamıştı."

"Rus savaş gemileri Trabzon'a yanaşıp karaya asker çıkarmaya başlamalarıyla Rumları bir sevinç havası sarmıştı. Kiliselerin kampanaları çalarken, papazlar limana inmiş karaya ayak basan Rus general ve amiralini çiçeklerle karşılıyorlardı. Türkler ise ortadan kaybolmuşlardı."

"Osmanlı Devleti, Balkan Savaşlarının sona ermesiyle Türkiye'ye gelen Arnavut göçmenlerin bir bölümünü yerleşmeleri için Samsun'a yollamıştı. Bunlar Rumların yaşadıkları köylere yerleştirilmeleri için ferman çıkmıştı. Samsunlu Rum Tüccar, Cemaatin lideri olan Despota giderek, Müslüman göçmenlerle bir arada yaşayamayacaklarını söyleyerek tepki göstermesini istediler. Despot Mutasarrıf Halil Hamdi Efendiye giderek bu durumu bildirdi. Halil Paşa, Despot'a " Despot Efendi bunlar topraklarından sökülüp atılmış zavallı insanlardır. Huzur bulmak için bir ümitle bize gelmişlerdir. Bunların acılarını dindirmek bize düşer" deyince, Despot tepki göstererek, "Bu bizim değil sizin probleminizdir. Biz onlarla yan yana yaşayamayız, onlar da sizin gibi Müslüman'dırlar, onları siz barındırın, bizim sırtımıza yüklemeyin."cevabını vermişti. Mutasarrıf "Ferman var.." deyip göçmenleri Rum köylerine yerleştirme konusunda ısrar edince, Rumlar silaha sarılarak Jandarmaya direnmişlerdi."

"Rum çeteci Kaptan Vasilusta, Türk ordusundan firar eden geçlerden oluşturduğu bir çete ile Sivas'ta bir askeri hapishaneyi basarak oradaki bütün Türk muhafızları öldürmüş, esir bulunan bir Rus generalini kaçırmışlardı. Bu olay Rusları çok etkilemişti.  Bu olaydan on gün sonra Vasilusta, Rusların işgali altında bulunan Trabzon'a gitmişti.  Orada görüştüğü Rus İstihbarat subayı Yarbay ARTATOF, ona Samsunda, Türklere karşı bir direnme hareketi başlatmasını istemişti."

"Rum çeteleri Türklere karşı mücadele için mantar gibi ürüyorlardı. Eylül ayı ortalarında Rum çetecilerin başı Vasilusta ile KOSMİDİ Rusların kendilerine verdiği 2.000, tüfeği gizlice Samsun'a getiren bir Rus savaş gemisinden bir koyda boşaltmışlardı."

"1917 Ocak ayında Rusya'da Çarlık Yönetiminin devrilmesiyle birlikte, Rus askerleri Trabzon'dan ayrılmaya başlamışlardı. Askeri ve sivil Rus yönetimi İhtilal Komitesinin emrindeydiler. Rum Metropoliti Hrisanthos da Komitenin kontrolünde bulunuyordu.

Ruslar artık bizimle değil kendi sorunlarıyla ilgileniyorlardı."

"1917 Kasım ayında Marsilya'da bulunan Pontus'lu zengin bir Rum işadamı, Fransa'nın Nis şehrinde Elefterios VENİZELOS ile buluşarak onunla PONTUS'un bağımsızlık mücadelesini görüştü. Rus askerleri Trabzon'dan çekildikten sonra Metropolit harekete geçerek toplantılar düzenledi Rum,Ermeni ve Gürcülerden oluşan bir gönüllü birliği Türklere karşı savaşmaları için Kafkas Cephesine gönderildi. Ruslar Kafkas cephesinden çekilmeye başladıklarında Pontuslu Rumlardan oluşan bir tümen Türklere karşı savaşı sürdürdü. Trabzon'daki Rum liderler, Rusların onları terk ettiklerini görünce Rum, Ermeni ve Gürcü Birlikleri takviye edecek yeni güçler oluşturmak amacıyla Trabzon ve Samsun havalisinde yaşayan Rum erkekleri toplayarak ellerine silah verdiler. Böylece Türklere karşı
direnebileceklerdi. "

"Venizelos, 1919 Haziran ayında Ukrayna'ya güvenilir adamlarını yollamıştı. Bunlar, beraberlerinde bol para ile Bolşeviklere karşı savaşan General Denikin'i desteklemeye gitmişlerdi. Venizelos, Clemenseau ve Lioyd George'nin isteği ile Türk Devleti'ni parçalamak için Pontus devletini kurmak amacıyla Samsun'a Giritli ve Anadolulu Rum çeteciler yollamıştı. Bunlara verilen talimat, Ermenilerle işbirliği yapmalarıydı. Londra, Kuzey Anadolu sahillerinde bağımsız bir Rum-Ermeni devletinin kurulmasını kararlaştırmıştı. Ermeni ihtilalcilerin başında bulunan Nubar Paşa, Paris'te yaşıyordu. Nubar Paşa, Venizelos ile yaptığı görüşmeler sonucunda, çok sayıda ajanını, Yunan ajanlarına yardımcı olmaları için Samsun'a yollamıştı.

"1919'un Nisan ayı başlarında Rum kilisesinin piskopos'u Zilon ile Rum eşkiyalarının başı Pandelis, görüşmek için kendilerini davet eden İngiliz Kuvvetlerinin komutanına gittiler. İngiliz komutan Solder, "Bildiğiniz gibi Türkiye ve Almanya savaşı kaybetti.  Galipler bizleriz. Sizi biz koruyacağız artık silaha ihtiyacınız yok sizi biz koruyacağız, bunun için silahlarınızı bölgenizdeki polis karakoluna teslim edin." dedi. Kendisine silahlarımızı teslim etmeyeceğimizi bildirdik."

"İngilizler Samsun'da bulundukları sürece hiç açık vermeden bölgenin Bağımsız bir PONTUS olması yolunda çalışmalarını çok gizli bir şekilde sürdürüyorlardı. Tespit ettikleri alan Samsun, Trabzon ve Sivas'ı içine alıyordu. "

"1919 Ağustos ayında Yunan ordusunun içinde 2 Pontuslular taburu kuruldu. Bunlardan biri Selanik'te, diğeri Atina'da üslenmişti. Bu taburlar kurulacak PONTUS Devletinin ordusunun ilk birlikleri olacaktı. Gece gündüz tatbikat yapıyor ve heyecanla Trabzon'a ayak basacakları günü bekliyorlardı. Aralık ayında Atina'daki Pontus taburu Selanik'e aktarıldı ve diğer taburla birleştirildi. 1920'lerin başında her an yola çıkma emri beklenirken emir gelmişti ama Trabzon'a değil İzmir'e."

"Bu arada Pontus Komitesi bir toplantı yaparak bazı kararlar aldı. 1919'da Türk Ordusu güçsüzdü ve dağılmıştı. Pontus cephesinde Rum gençlerinin oluşturacakları 18.000 kişilik bir güç Türklere Kuzey ve Orta Anadolu'da problem yaratabilecek ve Yunan Kuvvetleri Anadolu'yu fazla güçlük çekmeden işgal edebileceklerdi."

"Pontus Komitesi, Rus ordusunda General Rütbesiyle görev yapan Pontus'lu Rum Ananias ile gene onun emrinde Çarlık ordusunda görev yapan 500 subay ve erden ek bir kuvvet düzenledi. Anadolu Rumlarından oluşacak 10.000 kişilik bir ordu hazır sayılıyordu. Böylece Yunan Askerleri Anadolu'yu işgale başladıklarında hiçbir güçlükle karşılaşmadan Mustafa Kemal'in üssü olan Sivas'a kolayca ulaşacak, onu yok edebileceklerdi."

"Mustafa Kemal Anadolu'da örgütlenmeye başlayınca; PONTUS'lu gençlerin Türklere karşı savaşmak için Yunanistan'ın onlara irtibat subayı olarak yolladığı Pontus kökenli Üsteğmen Karaiskos, Yunanistan'dan acele olarak silah ve cephane gönderilmesini istedi. Atina'dan kısa süre sonra gelen gizli bir mesajda bol miktarda silah ve cephanenin bir gemiye yüklendiği ve geminin Samsun'a doğru yola çıktığı bildiriliyordu. Yunanlı İstihbarat subayı Karaiskos, Samsun'da Kızılhaç temsilcisi örtüsü altında faaliyetlerini gizliyordu."

Yunanistan'ın yolladığı silahlarla donatılmış Rum çeteciler omuzlarına astıkları fişekliklerle at üzerinde Samsun sokaklarında dolaşıyor, Türk halk üzerinde korku yaratıyorlardı. Tepki gösteren Türkleri ise yolun ortasında kırbaçlıyorlardı.

ARTIK EN SON NOKTAYA GELİNDİ

Türk Devleti'nin toprak bütünlüğü ve insanı'nın can güvenliği Yunanistan'ın tehditleri altında varlığını sürdürmesini artık kimse beklemesin.

Yunanistan'ın, Devlet olarak Türkiye'nin karşısında yerini aldığından beri geçen yaklaşık 160 yıl, her zaman Türkiye için bir yara olarak kalmıştır.

Yunanistan'ın yıllarca beslediği PKK terör örgütüyle olan ilişkileri ile bu yarayı bir kez daha kaşımıştır. Türk insanı terörün acılarını yaşadıkça, aklına ilk gelen Yunanistan oluyor. Bunun da ne anlama geldiğini anlatmamıza gerek yok. Yunanistan ise bildiğini okumaya devam ediyor. Bakalım bu daha ne kadar sürecek?"

/Cem BAŞAR 
Kaynak: Kıbrıs Strateji

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder