26 Nisan 2006 Çarşamba

Tütün Rejisinin Silahlı Çeteleri

“Gidelim gidelim be Halilim/ Çökertmeye varalım/ Kolcular görünce Halilim nerelere kaçalım/ Teslim olmayalım Halilim aman kurşun saçalım”
Doç. Dr. Oktay GÖKDEMİR Mersin Üniversitesi

Tarihten bir ders: Bu yazı, Türk köylüsünün en önemli geçim kaynaklarından biri olan tütün tarımında yabancı sermaye kuruluşlarının geçmişte ve günümüzde oynadıkları oyunun ne olduğunu ortaya çıkarmaya yöneliktir.

Atatürk’ün deyişiyle “Gaflet, dalalet, hatta hıyanet içinde bulunan erk sahipleri” tarih bilincinden yoksun olduklarından bugün özelleştirme adı altında dünyanın en kaliteli tütünlerini yabancı sermayeye açmaya çalışıp Tekel’i özelleştirmek istemekle aslında 1883’ten 4 Mart 1925 tarihinde devletleştirilmesine kadar tam 42 yıl Türkiye’de tütün üreticisine türlü sıkıntılar çektiren, oluşturduğu silahlı kolcularla on binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olan Tütün Rejisi ’nin bir başka türünü kurumsallaştırmak istemektedirler.

Gerçekten de tarih bilincinden yoksun küreselleşme ideologlarının (!) “sömürülelim de refah düzeyimiz artsın” söylemleriyle gündemi belirlediği bir dönemde pek çok kimsenin ne olduğunu bilmediği Tütün Rejisi örneği, emperyalizmin sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin üretken güçlerini kendi çıkarları doğrultusunda nasıl tek taraflı dönüştürebildiğinin en açık göstergelerinden birisidir.

Osmanlı tütün tarımında yabancı sermaye ile kurulan ilk kuruluş olan Tütün Rejisi, emperyalizmin sermaye dışsatımı (ihracı) çağında Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılı emperyalist ülkelerce içine düşürüldüğü borç tuzağının doğal bir sonucu olarak kurumsallaşmıştır. 14 Nisan 1884’te faaliyete geçen Memalik-i Şahane Dûhanları Müşterekü’l Menfaa Reji Şirketi ya da Tütün Rejisi, 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı ekonomisinin candamarı olarak nitelendirebileceğimiz tütünün üretim ve değerlendirme aşamalarında tek yetkili olmuştur.

Reji kurulmadan önce tütünden elde edilen vergileri toplama işi 1875 yılında Galata bankerlerinin yönetimindeki Rüsum-u Sitte İdaresi’ne bırakılmıştı. Muharrem Kararnamesi ile devlet mali açıdan iflas ettiğini alacaklı devletlere bildirince, tütün gelirlerini toplama işi bu kez Düyûn-u Umumiye İdaresi’ne terk edilmiştir. Bir süre sonra Düyûn-u Umumiye içerisindeki Fransız tahvil sahipleri bu idareyi tütün ekiminden doğrudan doğruya pay almaktan vazgeçirerek tütün tarımını ayrıca düzenleyip vergilendirmek üzere yeni bir örgütlenmeye gidilmesi yolunda ikna etmeleri sonucunda Reji Şirketi, Osmanlı İmparatorluğu ile Düyûn-u Umumiye İdaresi arasında yapılan 27 Mayıs 1883 tarihli bir sözleşme ile kurulmuştur. Tütün Rejisi’nin kurulmasıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda yerli tütün üretimi artık tam anlamıyla Osmanlı Bankası, Credit Anstalt ve Bleichröder banka gruplarının denetimi altına giriyordu. 19. yüzyılda tütün, bozulan Osmanlı ekonomisinin en önemli gelir kaynaklarından birisiydi. Zira imparatorluk genelinde küçük üreticiliğin yaygınlaşması tütün tarımındaki gelişmelere koşut (paralel) olarak artmıştır.

 Rejinin kuruluşu öncesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda kişi başına tütün tüketiminin yılda 950 ile 1500 gram arasında değişmesi ve yine “Dûhan Resmi” adı altında üreticilerden alınan tütün vergisinin Osmanlı ekonomisine sağladığı büyük kaynak Reji’nin iştahını kabartmıştır. Böylelikle Reji, tarımın yılda 100.000 lirayı aşkın öşür getiren ve dönem sonunda ihracat değerinde ilk sırayı alan hemen hemen en zengin kesimini denetleme hakkını ele geçirmişti. Gerek Düyûn-u Umumiye, gerek Osmanlı İmparatorluğu ve gerekse Reji, bu yeni düzenlemeden oldukça kârlı çıkmayı umuyorlardı. Düyûn-u Umumiye, Reji’ye bir tür ortak olmakla daha fazla kâr elde edebileceğini düşünüyordu. Gerçekten de Reji, Düyûn-u Umumiye’ye sabit gelir güvencesi verirken gelir toplama ile ilgili sorunları ve giderleri de üstleniyordu. Düyûn-u Umumiye’nin tahvil sahipleri, aynı zamanda adı geçen üç banka grubunun da tahvil sahibi olduklarından tütün tekelinin Reji’ye devri aslında aile içi bir devir işlemiydi. Otuz yıl süreyle tütün tarımında tek yetkili kılınan şirketin bu imtiyaz süresi 1913’te yeniden uzatılmıştır. Merkezi İstanbul idi. Şirket Doğu Rumeli hariç bandrol usulünün geçerli olduğu bütün yerlerde tütün satın almak, imal etmek ve satmak hakkına sahipti. Cebel-i Lübnan ve Girit dışında bütün yerlerde devletçe toplanan tütün gelirleri de artık şirket tarafından tahsil edilecektir.

Tütün tarımında Reji’nin faaliyete geçmesi ile birlikte iddia edildiği gibi tütün üreticilerinin refah düzeylerinde hiçbir farklılık oluşmamıştır. Üretici, Reji ile birlikte canından olabilecek ilişkiler ağı içine alınmış, üretmiş olduğu tütününe Reji tarafından verilen düşük fiyatlar nedeniyle yasadışı yollardan tütün kaçakçılığı yapmaya başlamıştır. Yani Reji tütün tarımındaki küçük üreticiliği dönüştürerek onu üretken bir hale getirecek mekanizmaları uygulama alanına koymamıştır. Aksine, tütün ekim alanlarını sınırlayarak yarım dönümden az topraklarda tütün ekimini yasaklayarak, üreticiye tarlasına tütün ekebilmesi için vereceği ruhsatnameyi türlü zorluklardan sonra vererek bir anlamda üretimin yolunu kesmeye çalışmıştır.

Tütün kaçakçılığını önlemek amacıyla oluşturduğu silahlı birliklerle toplumsal çatışmaların önünü açmış ve binlerce insan yaşamını yitirmiştir. Reji’nin oluşturduğu silahlı “kolcu” birlikleri, bir yabancı sermaye kuruluşunun girdiği ülkede neler yapabileceğine en güzel örneklerden bir tanesidir. Kaçak tütün satışlarını engelleyebilmek amacıyla Reji tarafından istihdam edilen yaklaşık 7000 kolcu; birtakım suçlardan hüküm giymiş, toplum içindeki konumlarını kaba kuvvete dayanarak güçlendirmek isteyenlerden oluşuyordu. Ellerindeki silahlarıyla çok büyük bir güç konumuna ulaşan kolcular, tütün kaçakçılığını önlemek bahanesiyle halka türlü işkenceler yapıp, ölümle biten pek çok silahlı çatışmada bulunmuşlardır. Reji’nin faaliyette bulunduğu dönem boyunca 50-60 bin civarında insan yaşamını yitirmiş; sadece 1901 yılındaki çatışmalarda ölen insan sayısı 20.000’i aşmıştır.

Niyazi Berkes ’in ’200 Yıldır Neden Bocalıyoruz?’ adlı eserinde de belirtildiği üzere, “...bir köylü bu idarenin tekeli altında olan kendi yetiştirdiği tütünden yarım okka bir yana saklayayım dese Reji kolcusu tarafından küt! diye alnından vurulurdu.” Yapmış oldukları yasadışı uygulamalarla yalnızca tütün üreticilerine değil, bütün halka işkence eden Reji kolcuları, aynı zamanda Türk folkloruna geniş bir malzeme bırakmışlardır.

Bugün dillerden düşmeyen “Çökertme Türküsü”nün şu sözleri, Reji kolcularının Türk halkının bilinçaltında ne gibi bir yer işgal ettiğine en güzel bir örnektir: “Gidelim gidelim be Halilim/ Çökertmeye varalım/ Kolcular görünce Halilim nerelere kaçalım/ Teslim olmayalım Halilim aman kurşun saçalım” yine, “Kör olsun kolcu Avni / öksüz bıraktı seni / Nenni tosunum nenni / Sabret gelir zamanı” sözlerinde olduğu gibi annelerin beşikteki çocuklarına ninni malzemesi olan Reji kolcuları işte bu zulümleri gerçekleştirmişlerdir. Silahlı kolcu birlikleriyle adeta devlet içinde yeni bir devlet olan Reji’ye karşı başta tütün üreticileri ve “ayıngacı” olarak tanımlanan tütün kaçakçıları ile halk büyük tepki göstermiş ve sonuçta örgütlü olmayan, ama yine de önemli bir başkaldırı olarak niteleyebileceğimiz bir sivil direnişin örneğini vermişlerdir.

 Reji’ye karşı oluşturulan bu tepki, şirketin cumhuriyet döneminde devletleştirilmesinde önemli etken olmuştur. Atatürk, bağımsızlığın sadece siyasal alanda değil ekonomik alanda da olması gerçeğinden hareket ederek Tütün Rejisi’ni 4 Mart 1925 tarihinde devletleştirmiştir. Bugün dışarıdan verilen reçetelerle, Atatürk’ün kurduğu Meclis’te Tütün Yasası’nı kabul ettirmişlerdir. Reji örneği iyi değerlendirilmemiştir. Yazıklar olsun!..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder