24 Nisan 2006 Pazartesi

Samsun İlimizi Tanıyalım -I



SAMSUN İLİNİN TARİHİ
Samsun’da ilk yerleşmeler tarih öncesi dönemlere kadar uzanmaktadır. İlk yerleşmenin Samsun ‘un 14  km doğusunda Tekkeköy ilçesinin hemen güneyinde yer aldığı tespit edilmiştir. Buradaki mağaralarda düz yerleşim yerlerinde yapılan kazılarda PALEOLİTİK (eski taş devri- M.Ö.600,000-10,000) ve MEZOTOLİK (orta taş devri-M.Ö.10,000-8,000) çağa ait eserler bulunmuştur.

Samsun ‘un bilinen en eski halkı Faska ‘lardır. Son tunç çağında (M.Ö.1600-1200) bu bölgede yabani bir kavim olan Faska ‘ların oturduğu Hitit yazılı kaynaklarından da alınmıştır. Faska ‘ların mert ırmağı ağzında bugün Dündar tepe ve öksürük tepe olarak bilinen yerde bir site kurdukları ileri sürülmektedir.

Samsun ve Karadeniz ‘in kıyıları coğrafi konumu nedeniyle bu kıyıları ele geçirmek isteyen bir çok koloninin saldırısına uğramıştır.

Önce Frig ‘lerin egemenliğine giren bölge (M.Ö.1182), M.Ö.7.yy ‘ın ilk çeyreğinde  Frig devletini yıkan Kimmer ‘lerin eline geçmiştir. M.Ö.8.yy. ortalarında Anadolu ‘da Yunan kolonileri kurulmaya başlanmıştı. Karadeniz kıyılarında en çok koloni kuranlar İon şehir devletlerinden  Miletos (Millet) lulardır.

Grekler(Yunanlılar) Samsun yöresine geldiklerinde Kızılırmak ‘ın batısındaki bölgede Paphlagonlar dedikleri halk yaşamakta, Themiskyra ‘dan (Terme) doğuya doğru ise AmazonlarKhalyblerTibarenoslar ve Mossynoikoslar adı verilen halk toplulukları bulunmaktadır.

Antik kaynakların belirttiğine göre bugünkü Samsun ‘un kuzey batısında Kara Samsun denilen yerde, ENETE adı verilen küçük bir site bulunmaktaydı. Bu yerleşme M.Ö.6.yy başında Miletoslular tarafından zapt edilerek kolinize edilir ve yeniden inşası yapılarak AMİSOS adı verilir.

Bu çağlarda şehir pek çok defalar el değiştirmiştir. M.Ö.5, yy ‘da Atinalılar; M.Ö.4,yy ‘da önce Persler daha sonra da Makedonyalılar(büyük İskender) egemen olmuştur. M,Ö.331. yılında Büyük İskender Amisos ‘u bağımsız şehir olarak ilan etmiştir.

Amisos M.Ö.3.yy “ın ortalarında merkezi Amasya ‘da olan PONTUS DEVLETİ ‘nin sınırları içersine girmiştir. Amisos, Pontus kralı Mithridates VI. zamanlarında(M.Ö.120.-M.Ö.63) en parlak dönemini yaşamıştır.

Pontus Krallığı ile Roma İmparatorluğu arasında uzun süren savaşlar esnasında şehir Pontuslularla, Romalılar arasında el değiştirmiştir. Ancak M.Ö.47”de CAESAR”ın Zile yakınlarında Pontus Ordularıyla yaptığı savaş sonunda Amisos kesin olarak Roma egemenliğine girmiştir. Bu savaş sonucu  kısa sürede kazandığı zaferi yüceltmek için CAESAR, “geldim, gördüm, yendim (veni,vidi,vici) şeklinde o meşhur sözlerini söylemiştir. Caesar “Amisos”a bağımsızlığın vermiştir.

395 yılında Roma İmparatorluğunun Batı ve Doğu olmak üzere ikiye ayrılması ile Amisos şehri Doğu Roma (Bizans)toprakları içinde kalmıştır.

Hıristiyanlığın yayıldığı Bizans döneminde Amisos bir Piskoposluk merkezi olmuştur.

Müslümanlığın doğuşundan sonra 634-635 lerde Bizans’a İslam seferleri başlamıştır.

863 de Malatya Emiri Ömer.B.Abdullah Amisos ‘u fethetmiştir. Ancak seferden dönerken Müslümanlar ağır bir yenilgi almışlardı. Müslümanların Bizans ‘a karşı düzenlediği seferler 1000 yıllarına kadar aralıklarla devam etmiştir.

1000 yıllarının ilk yarısında artık Bizans Anadolu’daki eski üstünlüğünü kaybetmiş durumdadır.

1040 yılındaki Dandanakan savaşı ile bağımsız bir devlet olan Selçuklular Anadolu ‘ya akınlara başlamışlardır.

1071 Selçukluların Bizans ile yaptığı Malazgirt Savaşı zaferle sonuçlanmış, zaferi izleyen 5-6 yıl içerisinde Anadolu Selçuklularının egemenliğine geçmiştir.

1071”den sonra Amisos, Anadolu ‘da kurulan Türk devletlerinden DANİŞMENTLİLER ‘in bölgesinde yer almıştır.

1086 “da Danişmentliler Amisos ‘u kuşatmışlarsa da ele geçiremezler. Ancak  Amisos ‘un yakınında devlet kurarlar. Bundan sonra eski kente “Hıristiyan samsun “denir.

Anadolu Selçuklu Devleti zamanında (1185) Samsun Kılıçarslan ‘ın oğullarından Rüknettin Süleyman şah ‘ın payına düşer. Bu tarihten sonra şehrin adı SAMSUN olarak geçmeye başlar. Hıristiyan samsun önce Bizanslıların; 14 yy”ın ilk yıllarından başlayarak da uzun süre Cenevizlilerin yönetiminde kalır.

Anadolu Selçuklu Devletinin zamanında Anadolu inşa ettiği Türk birliğinin Moğol istilasıyla 1243 ‘de dağılmaya başlamasıyla Müslüman Samsun, sırasıyla ilhanlıların, Pervaneoğullarının (1297), Çandaroğullarının (1322) ve Tacettinoğullarının (1348) denetimine girer.

Osmanlıların güçlenerek genişlemeye başladığı dönemde 1393 ‘te Canik Beyliklerinden Kubat Oğullarının eline geçer. Yıldırım Beyazıt 1398 ‘de Müslüman Samsun ‘u tekrar alır. Yıldırım Beyazıt tarafından tekrar oluşturulan Anadolu ’daki Türk Birliği Beyazıt ‘ın 1402 de Timur ile yaptığı Ankara Savaşında yenilmesiyle, bozulur. Osmanlı egemenliğine alınmış beylikler Timur tarafından tekrar canlandırılır.

1043 yılından sonra Kubatoğulları, Taşanlaroğulları, Çandaroğulları ve Tacettinoğulları beylikleri tarafından yönetilir.

Anadolu ‘da tekrar birliği oluşturmak için seferlere başlayan Osmanlı Devletini ikinci kez kuran Çelebi  Sultan Mehmet  her iki samsun ‘u 1413 de Osmanlı yönetimine katmıştır.

Cenevizliler aşağı şehri yakıp gemilerle kaçmışlardır. Samsun bu dönemde liman açısından Sinop ‘tan sonra ikinci planda kalmıştır.

Çelebi Sultan Mehmet Canik ‘i oğlu Şehzade Murat ‘ın idaresindeki Amasya sancağına bağlar (1419). Şehrin valiliğini ise Tacettinoğlu Hüsamettin Hasan Bey ‘e verir. Ancak 1421'de Osmanlı ‘da çıkan karışıklıklardan yaralanmaya çalışan Tacettinoğlu Hüsamettin Bey bağımsızlığını ilan eder. Bunun üzerine Amasya Sancakbeyi lala Yörgüç Paşa Samsuna gönderilir ve Samsun tekrar Osmanlı toprakların katılır. (1428)

Osmanlı yönetiminde Samsun; Canik bölgesinin merkezi olarak Amasya ‘ya sonra da Sivas ‘a (paşa sancağı) bağlanır. 1514 yılında ise Erzincan eyaletine bağlanır. 15yy ‘da Samsun kazakların saldırısına  uğramıştır.

18.yy ‘da Samsun limanı kuzey limanları ile (özellikle kırım) önemli ticari ilişkiler kurmuştur. Ancak Osmanlı ‘nın 1774 ‘de kırımı terk etmesi bu ticareti canlanmaya başlayan kenti olumsuz  etkilemiştir.

Samsun 19 yy.’ın ilk yarısında Hazinedaroğulları yönetiminde kalmıştır. Bu dönemde buharlı gemilerin Karadeniz ‘de  ticareti   canlandırması; ayrıca,  kaliteli   tütün  ekiminin  Bafra çevresinde  başlayarak
Samsun yöresine yayılması kentte gelişmelere neden olmuştur. Bu dönemde   Samsun’un  Türk nüfusu
artığı gibi Avrupalı tütün alıcıları ve çeşitli hammadde tüccarları Samsun 'a  yerleşmeye  başlamıştır.

1869”da çıkan bir yangında Samsun ‘un hemen hemen tamamı  kül haline gelmiştir. Ancak o dönemde zengin bir ticaret merkezi haline gelmiş olan Samsun yangından sonra çabuk kalkınmıştır.

I.Dünya savaşı sırasında deniz ticareti felce uğradığı için, ekonomik yönden büyük sıkıntılar çeken Samsun, 1915 ‘te Rus Savaş gemileri tarafından 4 kez topa tutulmuş ve büyük ölçüde hasar görmüştür.

I.Dünya Savaşından sonra parçalanan ve düşmanlar tarafından istila edilen vatanımızı kurtarmak için harekete geçen Mustafa Kemal  Paşa 9.ordu müfettişi sıfatıyla bandırma vapuruyla 19 Mayıs 1919 ‘da Samsuna gelerek, milli mücadeleyi başlatmıştır. Samsun bu özelliği nedeniyle kurtuluş savaşımızın bir simgesi durumuna gelmiştir.

19 Mayıs Gazi Mustafa Kemal Paşa tarafından ”Gençlik ve spor Bayramı” olarak ilan edilmiştir. İlan edildiği  1936 yılından beri her yıl “19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaktadır.

19 yy. sonlarında Trabzon vilayetine bağlı mutasarraflık olarak yönetilen Samsun, 1925 ‘te il olmuştur.



SAMSUN ADI

Samsun’un ilk ismi Amisos olup şehir İyonyalılar (Miletliler) tarafından kurulmuştur. Ancak, bundan önce Gaskarlar tarafından da burada bir yerleşim yeri kurulduğu (M.Ö. 3500) bilinmektedir. Bu yerleşim yerinin ise denizden gelebilecek tehlikelerden korunabilmek ve yerleşmenin kolayca sağlanabilmesi amacı ile kıyıdan uzak vadi içinde ve yamaç eteklerinde bulunmaktadır. (Bugünkü Mert Irmağı Kılıçdede Mahallesi sınırları içerisinde kalan ve Gazi İlköğretim Okulu karşısındaki Öksürük Tepe –Dündartepe- çevresindeki alan ile Sosyal Meskenlerin olduğu alan) Bu yerleşim yerinin kurulduğu dönemdeki adının, şehrin eski isimlerinden olan Enete, Simisso, Sinusso ve Peiraeurs’dan hangisi olduğu tespit edilememiştir. Selçuklu Türkleri bu şehri fethedince mevcut yerin hemen yanına yeni bir yerleşim yeri daha kurmuşlar ve buraya “Samsun” ismini vermişlerdir. “Samsun” ismi, Selçuklu Türklerinin verdiği özel bir isim, olup eski “Amisos” ile ne kelime olarak ve ne de mana olarak herhangi bir ilgisi yoktur. Türkler şehir merkezine Samsun, İl sınırları ile çevrili bölgeye ise “Canik ” demişlerdir.



BAFRA İKİZTEPE KAZILARINDA SAMSUN BÖLGESİNİN PROTOHİSTORYASI


 Genel olarak M.Ö.7000 ile M.S.500 yılları arasında düşen neolitik, kalkolitik, tunç ve demir çağlarını kapsayan zaman dilimi, bildiğimiz gibi Anadolu’da protohistorik çağ olarak tanımlanmıştır. Samsun bölgesinde 1940 ‘lı yıllardan sonra başlatılan  ve 1971 yılından günümüze kadar İstanbul üniversitesi adına Türk Tarih Kurumu ve Kültür ve Turizm Bakanlığının mali desteğinde yürütülen bilimsel arkeolojik yüzey araştırmaları ve kazıları sonucunda gerek kıyı, gerekse iç bölgelerin ilk defa geç kalkolitik çağda iskan edilmiş olduğu ve takip eden tunç ve demir çağlarında Samsun bölgesinin yoğun bir biçimde iskan görmeye devam ettiği saptanmıştır. Samsun bölgesin de ilk ciddi  araştırmalar 1930 lu yılların sonlarında başlanmıştır. Araştırmalar sonucunda toplam 74 protohistorik çağ yerleşmeleri saptanmış ancak günümüze kadar birkaçı kazılıp araştırılmıştır.

Araştırma yapılan bu merkezlerde saptanan iskanlar şu devirleri yansıtır.

1. Akalan: Demir çağı
2. Dündar tepe: Eski Tunç ve Orta Tunç Çağları
3. Tekkeköy: Eski Tunç Çağı
4. Kale doruğu: Eski Tunç ve Orta Tunç Çağları
5. İkiz tepe: Geç Kalkolitik, Eski Tunç ve Orta Tunç Çağları    

Geriye kalan 69+ yerleşim yerinin yapılan yüzey araştırmalarına göre iskan edildikleri protohistorik Çağ evreleri de şöyle sıralanır.


Geç kalkolitik Çağ: Havza’da, Ladik’ te, Kavakta, Çarşambada, Samsun ili Merkezde, Bafra’da, Alaçam’da, vezir köprüde.
Orta ve Geç Tunç Çağı:  Alaçam’da,  Bafra’da, Vezirköprü’ de.
Demir Çağı: Samsun merkezde, Havzada, Kavak’ ta, Ladik’te, Vezirköprü de.

İkiz tepede geliştirilen sistemli kazılarda saptanan veriler ve ele geçen diğer eserler;
1.Özellikle kıyı bölgesinde insanların ahşap evlerde oturdukları,
2.Kadına ve boğa ya taptıkları,
3.Eski Tunç Çağının 3.evresinde ölülerini şehir dışı bir mezarlığa ve diğer çağlarda bebekleri çömleklere koyarak ev içlerine gömdükleri.
4.Yaşamlarını genellikle avcılıkla ve tekstil ürünleriyle ile sürdürdükleri,
5.Madencilikte çok ileri  gittikleri, Geç kalkolitik Çağda saf bakır, daha sonra ise ar senli-bakırdan silah,alet,takı ve semboller yaptıkları anlaşılmıştır.



AMAZONLAR

Amazonlar M.Ö. 1200 yıllarında yaşamış efsanevi kadın savaşçılardır. Thermodon (Terme çayı) kıyısında kurmuş oldukları Themiskyra kentinde yaşamışlardır.

Oklarının yayların iyi çekebilmek için kadınların çocukken sağ memelerini kestiklerini ve bundan dolayı kendilerine “memesiz” demek olan “Amazon” adının verildiği söylenir.

Yunan mitolojisinde Amazonların savaş tanrısı Ares ile iyiliksever Harmonia'nın (afrodit) çocukları olarak bahsedilir.

Göçebeliğin hakim olduğu avcı ve toplayıcı yaşam tarzından yerleşik hayata geçilmesi ve tarımın başlamasıyla ortaya çıkan artı ürün toplumlara bolluk ve bereket i getirmiştir.
  
Bereket ise, kadınla simgeleşmiş böylece bereket Tanrıçası Kyble ortaya çıkmıştır.

Yerleşik hayata geçiş kadınların toplumdaki yerini etkilemiş, kadının saygınlığı ve etkinliği artmıştır. Kadının statüsünün yükselmesi zaman içerisinde bazı toplumlarda ana etkili yaşam tarzı doğurmuştur.

Amazonlar işte bu ana erkliliğin savaşçı şekline bürünmüş olup ana doludaki temsilcileridir. Kadınlara verilen önemi simgelediği içindir ki ana tanrıca kybele ye tapmaktadırlar.

Amazonların ilginç yaşam felsefeleri çeşitli kaynaklarda çarpıcı olarak tekrarlanmıştır. Günlük yaşamlarında erkeklerin yanlarında işçi ve uşak bulundurdukları, nesillerin devam ettirebilmek için savaşlarda esir aldıkları erkekler beraber oldukları,  sonradan da bunları öldürdükleri rivayet edilmektedir. Törelerinde bir erkekle beraber olabilmek için en az  üç erkeği öldürmeleri kuralı ve bu ilişkilerden doğan çocukları sakatladıkları, öldürdükleri yada babalarına verdikleri, kız çocuklarını ise at sütü ve kudret helvası ile besledikleri ve güçlü yetiştirdikleri bilinmektedir. Dünyanın 7 harikasından biri olana Artemis Tapınağı ile ilişkili oldukları ve tapınağı amazonların yaptıkları yada orada rahibelik ettikleri, tapınağı adak olarak kestikleri memeleri ise süsledikleri efsanelerde anlatılmaktadır.

Amazonların Yunan güzel sanatlarında yer alan figürlerinde sağ omuzlarından aşağı doğru indirip, kalça üzerinden bir şeritle bağladıkları hafif bir gömlek giydikleri, başlarına yunan miğferi taktıkları, kol, bacak ve ayaklarını ise çıplak bıraktıkları görülmektedir. Asyalılar gibi giyindiklerinde ise vücutlarını boyunlarına kadar sıkı  sıkıya örtüp, bacaklarına ise bir çeşit mayo giydikleri, başlarına ise Frigya başlığı taktıkları ifade edilmektedir.

Amazonları atların üzerine semer yerine sadece bir örtü örtmekteydiler. Atın üzerinde çok güzel ok atıp, mızrak  fırlatırlardı.

Tarihin ilginç ve çekici savaşı kadınları olan amazonlar tarih boyunca güzel sanatlara konu olmuşlardır.

M.Ö.5. yy. da bir Amazon heykeli dikilmesi için Efes 'te yarışma açılmıştır. Bu yarışmaya katılan sanatçıların hazırlamış bulunduğu  Amazon  kadını heykelleri günümüze kadar ulaşmıştır. Bu eserlerin en meşhurları Berlin ve Roma Capitolu ‘ne müzelerinde yer alan ”Yaralı Amazon" heykeli ile Vatikan ‘daki ”Amasone mattei” heykelleridir. Ayrıca Rublensin ünlü ”Amazon Savaşçısı” isimli tablosu da en tanınmış eserlerinden biridir.
http://oku.blogcu.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder