23 Kasım 2006 Perşembe

Samsun'dan Trabzon'a



Yolculuğumuzun birinci safhası bizi eskiden İris Nehri diye bilinen Yeşilırmak deltası üzerinden Samsun'un Doğu’suna götürüyor. 34 kilometrelik bir araba yolculuğundan sonra Çarşamba'da ırmağın üzerinden geçiyoruz.

Çarşamba'yı 21 kilometre kadar geçince ulaştığımız deltanın Doğu ucunda küçük liman kasabası Terme var, Terme Suyu diye bilinen nehrin ağzına kurulmuş. Kasabanın ve nehrin isimleri eski isimlerinden türemiş: Terme'ye Themiskyra, Terme Suyu'na Thermodon denirmiş eskiden.

Bütün yazarlar, Themiskyra ve Thermodon'un üstündeki ovaların ve onların üstündeki dağların Amazonlara ait olduğundan söz etmişlerdir. Amazonlar yılın on ayını çift sürmekle, tarım ve hayvancılıkla, özellikle de at eğitmekle geçirirlerdi, ama en gözü kara olanları ava çıkar, savaş idmanı yapardı. Sağ ellerini her işi yaparken, özellikle mızrak atarken rahat kullanabilmeleri için sağ göğüsleri bebekken dağlanırdı. Ok, yay ve hafif kalkanlar kullanırlar, vahşi hayvan postlarından miğfer, giysi ve kemer yaparlardı.

Terme'nin otuz kilometre ilerisinde, Ünye'ye varmadan hemen önce, deniz kıyısındaki Aynikola Köyü çıkar karşımıza. Yerli denizcilerin koruyucusu olan Aziz Nikolaos'tan almıştır adını koy, denizciler karaya bir geçitle bağlanan bir adacık üzerine onun adına bir kilise yapmışlardır.

Antik Oinoe şehrinin üzerine kurulu küçük bir liman kasabası olan Ünye'ye geliyoruz. Eski Oinoe şehrinden geriye hiçbir şey kalmamış ama kıyıda, körfezin en korunaklı yerinde, bir Ortaçağ kalesinin harabesi var, muhtemelen Bizans İmparatoru I. Andronikos Komnenos (1183 - 85) tahta çıkmadan önce yaptırılmış.

Ünlü bir Bizans kalesi olan tarihi Oinoe Kalesi'nin, 560 no.lu Ünye - Niksar karayolunun beşinci kilometresindeki Kaleköy'de bulunan Çaleoğlu Kalesi olduğu tespit edilmiştir. I. Andronikos Komnenos 1183'te Konstantinopolis'te tahta çıkmadan önce kısa süreliğine bu kaleyi tımar olarak elinde tuttu, imparator olduktan iki yıl sonra tahttan indirilip öldürüldü, oğlu ve veliahtı David de aldığı korkunç yaralar sonucu kısa sürede öldü.

David'in iki küçük oğlu Aleksios ve David Konstantinopolis'ten kaçırıldı ve halaları Gürcistan Kraliçesi Tamar'ın yanında korumaya alındı. 1204'te Konstantinopolis Latinler’in eline geçtiğinde Aleksios ve David Komnenos ile Gürcü yandaşları Trabzon'u ele geçirdiler ve Pontos'la Paphlagonia'da bağımsız bir krallık kurdular.

Böylece Trabzon İmparatorluğu doğdu, Aleksios ve David Komnenos bu imparatorluğu ortaklaşa yönetiyorlardı, kurdukları hanedan iki buçuk asır sürecek, Konstantinopolis'te tekrar kurulan Bizans İmparatorluğu'ndan sekiz yıl daha uzun ömürlü olacaktı. David, Büyük Komnenos diye bilinirdi, 1214'te öldükten sonra bu unvan kardeşine geçti, ondan sonra da Trabzon'daki Komnenos hanedanının diğer imparatorlarına.

Latinler Konstantinopolis'i fethettikten sonra Partitio Romaniae adında bir belge hazırladılar, bu belgede bölünen Bizans İmparatorluğu'nun Venedikliler ve Dördüncü Haçlı Seferi şövalyeleri arasında bölüştürülecek muhtelif parçalarının bir listesi vardı. Partitio Romaniae'dc sözü edilen Bizans mülklerinin en Doğu'da olanı Oinoe'ydi ama bu liste yapıldığı sırada Aleksios ve David Komnenos ile Gürcü birlikleri kasabayla, kalesinin yönetimini ele geçirmiş, burayı da Trabzon İmparatorluğu'na katmışlardı.

Çaleoğlu Kalesi aynı zamanda efsanevî Atmaca Kalesi'dir, edebiyatta ilk olarak, Jean d'Arras'ın yazdığı on dördüncü yüzyıl romansı Mélusine'de görülür. Mélusine, hem Kıbrıs'ı hem de Kilikia Ermeni Krallığı'nı yöneten hanedandan Lusignan kontu Raimondin'in karısıydı. Efsaneye göre, Mélusine'in kız kardeşi prenses Merlier, kıyamete kadar bu kalede mahpus tutulmaya mahkûm edilmişti. Gardiyanı bir atmacaydı ama aynı zamanda kalenin etrafında şövalyeler de nöbet tutuyordu. Şövalyelerin görevi atmacayı uyanık tutmak ve yemeden, içmeden, uyumadan, sohbet etmeden üç gün boyunca kalenin dışında beklemekti.

Ödül olarak mahpus prenses, 'maddî' olmak kaydıyla, her dileklerini yerine getiriyordu ama ondan 'vücudunu ya da evlilikle veya başka yollarla aşkını talep edemiyorlardı.' Uygunsuz isteklerde bulunan şövalyelerin dokuz nesli bahtsızlıktan kurtulmuyordu. Bir Ermeni kralı nöbetini tuttuktan sonra prensesi istemiş, ceza olarak da o ve torunları kendilerini bitmeyen bir savaşın içinde bulmuşlardı.
(…)

Terme'nin 30 kilometre Doğu'sunda, Ünye'ye varmadan önce Aynikola denilen birkaç evden meydana gelen bir kıyı köyüne geldik. Burası adını, anakaraya dar bir yolla bağlı bir adacık üstünde adına bir küçük kilisenin vakfedildiği yerel gemicilerin Pîr'i olan AZİZ NİKOLA'dan almıştır.

/John FREELY
The Redhouse Guide to THE BLACK SEA COAST of TURKEY



Çalışmanın Tamamı: http://unyezile.com/freely.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder