20 Kasım 2006 Pazartesi

Jules Laurens'in Türkiye Yolculuğu ve Samsun

Les dessins de Jules Laurens (1825-1901)    Samsoun 10 août 1845

Tarihi eserler karşısında büyülenişimizin bir nedeni de, tam da bizim durduğumuz noktadan yıllar, yüzyıllar önce kim bilir hangi gözlerin onları seyre daldığını düşünmemiz değil midir? Bu yazı da Amasra Kalesi'ndeki çok sevdiğim Ceneviz Kapısı'nın 1847'de Jules Laurens adlı bir Fransız tarafından yapılmış resmini görmemle başladı. Taştaki işçilik solgun kâğıtta da kendini göstermişti. Kapının yanındaki kadın ürkekçe peçesinin ardına saklanıyor; diğer yandaki ihtiyar adamsa eşiğe oturmuş, sert bakışlarla etrafı süzüyordu. Ceneviz Kapısı yeni bir anlam kazanmıştı benim için: Laurens'ın bundan yüz elli üç yıl önce çıktığı üç yıldan fazla sürecek olan olağanüstü serüvenine doğru açılıyordu artık. Bizler, gezginlerin her şeyi geride bırakıp bilinmeyene gidişini anlamakta daima güçlük çekeriz.

Bu kez, aradan geçen bunca yıla rağmen belki sırrını kulağımıza fısıldar diye Laurens ve yol arkadaşlarının uzun yolculuklarının Riva'dan Trabzon'a uzanan bölümünün peşine düştük.

Laurens'ın yol hikâyesi nasıl başlamıştı? Görkemli surlardan sokaktaki çeşmeye, evdeki süs eşyasından bir konaktaki bezemeye kadar her şeyi belgeleyen resimlerde gördüklerimiz bugün yerinde duruyor muydu?

Sanatçı bir ailenin çocuğu olan Laurens, resim eğitimi aldıktan sonra, on yedi yaşında Paris'e gelir. 1845'te tarihsel konularda yapılmış manzara resimlerinin katıldığı yarışmada başarısız oluşu cesaretini kırsa da, coğrafyacı ve biliminsanı Xavier Hommaire de Hell ile tanışması hayatını değiştirir. Fransız hükümeti De Hell'e Karadeniz, Hazar Denizi ve bu denizleri çevreleyen ülkelerde coğrafya ve tarih alanlarında bilimsel araştırmalar yapma görevini vermiştir. Bir yıllık ön araştırma ve inceleme devresinden sonra, Anadolu ve İran yolculuğu için 18 Mayıs 1846'da Toulon'dan yola çıkan De Hell ve eşinin yanında 21 yaşındaki ressam Jules Laurens da vardır.Laurens, yol arkadaşlarıyla birlikte önce İstanbul'un her tarafını dolaşarak; surların, camilerin, çeşmelerin, mezarların resimlerini yapar.

İstanbul onun için "Bütünüyle büyülü, Binbir Gece Masalları'na layık bir kent"tir. İstanbul çizimlerini, eski surlarıyla İzmit, Roma Köprüsü'yle Sapanca Gölü, bir denizkızının kurduğu İznik, oryantalistlerin en önemli esin kaynaklarından biri olan Bursa izler. 20 Haziran-24 Ağustos 1847 tarihleri arasında Riva - Ereğli - Amasra - Sinop - Gerze - Çarşamba - Ünye - Bolaman - Tirebolu - Trabzon hattı gezilir.

Laurens'ın hızlı ve doğru eskiz yapabilme yeteneğine De Hell'in bilimsel yönlendirişi de eklenince, ortaya her biri belgesel değer taşıyan eskizler çıkar. Bunlardan birinin yapıldığı yeri bulmamız hayli zor oldu. Eskizin adı "Sinop Kalesi"ydi ve çifte surlu Sinop'ta onca burç arasında nereden çizildiğini bir türlü çıkaramıyorduk. Resimdeki güzelim taşlı burcun geçtiğimiz yıllarda boşaltılan ve artık bir müze gibi gezilebilen Sinop Cezaevi'ne düştüğünü ve önünün de bir yapıyla kesildiğini anlayınca her şey çözülüverdi.

Laurens resmini bugün cezaevinin sınırları içinde kalan yerden yapmıştı. Bir diğer eskizi ise, Yeşilırmak'ın bir kıyısından diğerine dev bir kırkayak gibi uzanan tahta köprüsüyle Çarşamba'yı gösterir.

Ahşabın ve renklerin dile geldiği Ünye Sarayı bir yangınla yok olsa da, bir zamanlar Karadeniz Bölgesi'ndeki konakların en büyük ve en görkemlilerinden biri olarak Laurens'ın resimlerinde yaşıyor. Gidip de dönmeyen kaptanların hüzünlü hikâyeleriyle doludur Karadeniz. Bolaman'da beyaz bir şapka gibi, yıkık kale burcunun üzerine konan evde de Mehmet Kaptan'ın yası tutuluyor ve anlaşılan geçen yıllar boyunca dalgalar, ondan geriye sadece kum ve deniz kabuklarını getiriyor: Laurens'ın çizimine göre evin hayli yüksek olan burcu bugün neredeyse yarısına kadar kumla dolu. Karadeniz yolculuğunun son limanı olan Trabzon eskisinden öylesine uzak ki, çizimlerdeki halini tanımakta güçlük çekiyoruz.

Ahşap oymacılığın inceliği, bezemelerdeki motif zenginliği ile geleneksel halk mimarisinin ürünleri olan Gerze'deki dükkânlar, Ünye'de Hazinedaroğlu Konağı, Tirebolu'da Kelalioğlu Sarayı artık yok. Hepsi kentlerin ve kasabaların belleklerinde kaldı. Tarihin yüzünde ise, Jules Laurens'ın çizdiği resimlerin çizgileri ve renkleri duruyor. Denizin şehri kucakladığı kıyılardan "dev bir cetvelle çizgi çeker gibi" yollar geçirilmiş. Unutmadan, Laurens o yıllardaki kentlerin, kasaba ve köylerin genel görünümlerini çizerken oralardaki hayatı da atlamamış: Köprü varsa üzerinden bir atlı geçer; nehir varsa, hele de Fırat'sa, bir kıyıdan diğerine geçiş derdi başlar; kale kapısından kente hararetli sohbetlerle girilir; Diyarbakır Surları önünde yolcular develeriyle birlikte yemek ve dinlenme molası verir. Yaşam telaşı daima sürer.

*/Nezahat Turkan, yazar.
Eskizler, Yapı Kredi Yayıncılık tarafından yayımlanan "Jules Laurens'ın Türkiye Yolculuğu" kitabından alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder