17 Ağustos 2006 Perşembe

Birlikte Yaşadığımız Günler



Samsun Bafra çok ilginç kültürel öyküleri olan bir yer. Tıpkı Anadolu’nun birçok kenti, eski kent merkezleri gibi. Bafra’da, bugün yaşayanların kültürü “72 millet birdir bize” sözüne uygun düşen eski köklere sahip. 

Konuştuğum beyefendi, Bafralı eski ailelerden birine mensup: “Arka mahallemizin adı Ermeni mahallesiydi. Ermeni çocuklarla birlikte oynardık. Haygan teyze ailemizin bir parçasıydı son yıllara kadar. Onun kocası Zeki. Zeki amca Müslüman mezarlığına gömülmeyi vasiyet etmişti. Hoca mırın kırın etti; ama Bafra ahalisi bırakmadı yakasını. Şimdi Zeki amca Müslüman mezarlığında, karısı Haygan teyze Ermeni mezarlığında yatıyor.


Zeki amca müthiş biriydi. 1923’ten beri bugün bile yayına devam eden Bafra gazetesinde köşe yazardı. Yıl 1957 idi, Zeki amca bir köşe yazısı yazmış ve Samsun Maarif Koleji’ne kadar geldi. Yazıyı tahtaya iğneledi gitti. Hepimiz merakla toplaştık tabii. O zamanlar köylere taksi-dolmuş olarak motosiklet çalışırdı. Hepsinin egzozu sökülmüştü. Onların çevre kirliliği yaptığını, bu kirliliği önlemek gerektiğini yazmıştı. Bizim okulda bütün öğretmenler yabancıydı. Tam bir vatandaş sorumluluğu taşırdı. Okula kadar üşenmeden gelmesi ve o zamanlarda çevreden söz etmesi bugün bile inanılmaz. Lazanar Mahallesi vardı, Sürmene yakınında Lazların oturduğu mahallede erkek çocuklarla oynardık, küfür kıyamet olurdu. Haygan teyze bizi çağırırdı ve “Oğlum kibar konuşun.” diye uyarırdı, hiçbirimiz karşı çıkmazdık. Bafra’da çok şık bir sinema salonu vardı. Sinemanın sahibi Galip amca gaziydi. Sinema işletmecisi ise Ermeni Kenan Bey. İstanbul’dan tiyatrolar, konser için sanatçılar gelirdi ve gördükleri şık salon karşısında şaşırırlardı. Kent kültürü ve terbiyesi vardı. Hâlâ yaşayan Ermeni Kemal amca var. En sevilen isimdir Bafra’da. Biçerdöver, traktör tamiri yapar. Ermeni evlerinde bile Türkçe konuşulurdu. Biz çocuklar da oyun dili olarak Türkçe kullanırdık. Çelik çomak, beş taş, bozanak çevirme (topaç), tel tekerden oluşan araba, oyunlarımızın başlıcalarıydı. Dedemin aşçısı Rum teyzeydi. At arabası yapan çok tatlı dilli, hep “yiğenim” diyen Yusuf amca çocukları çok severdi. Yunanistan’a gitmemek için döndüğü söylenirdi. Kızları bugün başörtülü, içimizden biri gibi yaşıyor. Yunanistan’a gittiğimde buradan gidenlerin hiç mutlu olmadığını gördüm, yaşadım.”

Yunanistan’da Yeni Bafra adıyla kurdukları yeri bile görmüş. 1923-24’lerde Kurtuluş Savaşı sırasında Rum çeteleri oluşmadan önce yüzlerce yıl muhabbetle yaşamış farklı din ve kültürler. Bafra’da 20 sene öncesine kadar süren geleneksel panayır da ortak eğlencenin bitmesiyle son bulmuş. Bu panayıra cumartesi Türkler, pazar günü Ermeni ve Rumlar gidermiş eğlenmeye.

Namus, şeref ve söz değerliymiş. 1960-75 arasında kesintisiz belediye başkanlığı yapan Ali Kale kaçak bir tek kata bile izin vermemiş. En yakın akrabası bile ruhsat alamamış. Hiçbir kaçak yapıya elektrik vermemiş. O ölünce ancak villa yaptığı halde kaçak olduğu için elektrik alamayan adamın elektriğe kavuşmasının öyküsünü dinledim. Bugün hâlâ kullanılan olimpik yüzme havuzunu ve birçok sosyal tesisi yapan bu namuslu başkan Karadenizli bir balıkçı sonunda. Teknesiyle Batum’a gidip gelen, Kurtuluş Savaşı’na silah taşıyan o ruh artık yok. Torpil yapmayı zül sayan, yanlış yapana acımayan Ali Kale bugün “demode” galiba. Şimdi siyasetçiler ‘arkadaşım’, ‘akrabam’ diyor bir daha da bir şey demiyor yani.

1980’den itibaren mezarlıklar yok edilmiş, eski evler yıkılmış, kaçak almış başını gitmiş. Eski kültür yerle bir edilmiş... Bu maalesef Anadolu kentlerinin hemen hepsi için geçerli. 1980 bir milat, yok etme ve yok olma adına. Sosyalleşme ve toplumsallaşma durmuş. Yerini ev içi ve ayrı hayatlar almış. Yeni toplumsallaşma biçimi çeteleşme üzerinden gerçekleştirilmiş. Hayatımızın ve kültürümüzün değerleri mezarlıklar, eski evlerimiz gibi yok edilmiş hunharca. Köksüz bir dünyaya fırlatılmış çocuklarımız.

/Nevval SEVİNDİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder