25 Mart 2007 Pazar

Safevi Devletinin Kuruluşunda Rol Oynayan Türk Boy Ve Oymakları



Safevî devletinin kuruluşu İslam ve Türkiye tarihinde gerçekten mühim bir hadisedir. Bu hadisenin en mühim neticesi İslam aleminin merkezinde yeni bir alemin meydana gelmiş olmasıdır. Başlıca vasfı Şiîlik olan ve İran'ı içine alan bu devlet, varlığını zamanımıza kadar devam ettirmiştir. Bu konunun en dikkate değer tarafı, Şiîliğin İran'a Anadolu'dan getirilmiş olmasıdır. Şiîliği İran'a getiren unsur da Safevî devletini kuran ve Kızılbaş adı ile anılan Anadolu Türkleridir. Anadolu'lu Türklerin Safevî devletini kurmaları ve bu unsurun zor kullanarak Şiîliği İran'ın rakipsiz bir mezhebi haline getirmesi bu güne kadar iyi araştırılmamış, anlaşılmamış bir konudur.




Çepnilerin 24 Oğuz boyundan biri olduğu malumdur. Çepniler, Anadolu'nun fetih ve iskânında pek mühim roller oynamış boylardan biridir. Çepnilerden kalabalık bir kümenin eskiden beri Şiî veya Şiîliğe mütemayil olduğu görülüyor. XVI. yüzyılda onlardan bir bölüğü Halep Türkmenleri, mühim bir küme de Sivas, Tokat ve Amasya bölgesindeki Ulu Yörük arasında yaşadığı gibi yine bu boya mensup pek kalabalık bir topluluk da Trabzon, Bayburt, Gümüşhane, Giresun ve Canik (Ordu, Samsun) bölgesinde oturuyordu. İşte Safevîler hizmetindeki Çepniler de bu sayılan topluluk ve bölgeden idiler.



Rumlu
Bu boy başlıca Sivas'ın Koyulhisar (Koylahisar) ve Karahisar (Şebin) kazaları ile yine Sivas'a bağlı diğer yöreler ve Tokat-Amasya bölgelerindeki köylü Kızılbaşlar tarafından meydana getirilmişti. Nur Ali Halife, Pirî Beğ ve Div Sultan bu teşekkülün en tanınmış beğleridir. Div Sultan'ın asıl adı Div Ali (Beğ)dir. Kendisinin Tokat bölgesi halkından olduğu anlaşılıyor. Görüldüğü gibi Div Sultan devletin kuruluşuna katılmıştı. Dirliği (tiyul) Sad Çukuru (Erivan bölgesi) olup emîrü'l-ümeralığa sadece şahsî kabiliyetleri sayesinde yükselmiştir. Kendisinden başka yine Rumlu'dan Badıncan (Patlıcan) Sultan (Erdebil valisi), Kazak Sultan, Sofiyan Halife ve Aygud Bey'i tanıyoruz.

Ustacalu (Ustaclu)
Bu boy aslında başlıca Sivas, Amaysa-Tokat bölgesinde yaşayan ve bazı oymakları Kırşehir'e kadar yayılan Ulu Yörük adlı büyük topluluğa mensup idi. Şeyh Cüneyd ve Haydar'ın Anadolulu müridlerinin mühim bir kısmını Ustacalular teşkil ediyordu.

Oymağın adını, Ustaca (usta gibi veya belki Usta Hacı) adlı bir şahıstan aldığından şüphe edilmez. 906 (1500) yılında erzincan'da buyruğundaki ikiyüz atlı ile Şah İsmail'in katına gelen Mirza Beğ oğlu Muhammed Beğ, Ustaca'nın neslinden idi. Bu Muhammed Beğ, Çaldıran'da Safevî ordusunun sol koluna kumanda eden meşhur Ustacaoğlu (yahut Ustacaluoğlu) Muhammed Han'dı. Muhammed Han'ın bu tarihte Kılıç Han adlı bir oğlunu tanıyoruz. Ustacalulardan Şah İsmail'in sofracıbaşısı diğer Muhammed Beğ'in 920 (1514) de Çayan Sultan lakabı ile emîrü'l-emüralığa getirildiğinden, 929'da (1523) ölümü üzerine mevkiinin oğlu Bâyezid Sultan'a verilmişti. Yine Ustacalu'dan Korucubaşı Saru Pire'nin Çaldıran savaşında öldüğü görülmüştü. Bu tarihte Çayan Sultan'ın kardeşi Köpek Sultan (asıl adı Mustafa idi), Karınca Sultan, Menteşe Sultan (Şeyhlü obasından Korcubaşı Suru Pire'nin kardeşi), Bedir Beğ, Kürd Beğ, Kara Han'ın oğlu Abdullah Han, Kadı Beğ, Sofu oğlu Ahmed Sultan (Kirman valisi), Kazuk lakaplı Hamza Sultan, Taceddin Beğ gibi emirler de bu boydan idiler. Ustacalu Hızır Ağa atını vermek suretiyle Şah İsmail'in savaş meydanından kaçmasını temin etmişti. Bu suretle Ustacalular Şah İsmail devrinde devleti kuran oymakların başında gelmektedir.

Tekelü
Yukarıda bir kaç defa söylendiği gibi bunlar esas itibariyle Teke İli veya sadece Teke denilen Antalya bölgesi Türklerinden idiler. Aralarında Hamid-ili (Isparta-Burdur bölgesi) ve Menteşe ili (Muğla vilayeti) halkından kimseler de vardı. Tekelüler devletin mühim bir rol oynadıktan başka 916 (1510-1511) yılında Şah Kulu Baba isyanı dolayısıyla 15.000 kişinin İran'a gelmesi ile çok daha fazla kuvvetlendiler. Devletin kuruluşunda rol oynayan ve mühürdarlık mevkiine getirilen Tekelü mühürdar Saru Ali 912 (1506) yılında Şamlu Abdi Beğ ile Kürd Sârım üzerine gönderildi ise de başarı gösteremeyip yapılan çarpışmada öldürüldü. Yine devletin kuruluşunda rol oynayan diğer bir Tekelü beği de Burun Sultan olupbu tarihte Meşhed emiri idi. Yukarıda adı geçen emirlerden başka Tekelü Yeğen Sultan, Çuha (Çuka) Sultan, Reis Beğ ile Şerefeddin Beğ'in de Şah Kulu Tekelülerinden önce Şah İsmail'in hizmetinde bulunduklarını biliyoruz. Hatta Şah Kulu Baba Tekelülerinin İran toprağına ayak bastıklarını öğrenen Şah İsmail bunların durumunu anlamak için Çuha Sultan'ı göndermişti. Fakat bu tarihte başlıca Burun Sultan, Çuha (Çuka) Sultan, Karaca Sultan (Hamedan valisi), Ahi Sultan, Çirkin Hasan, Telelilerin en başta gelen beğleri idiler. Bunların da Şah Kulu Tekelülerinden önce İran'a gelmiş olmaları pek muhtemeldir.

Şamlu
Şamlular, yazın Sivas'ın güneyindeki Uzun Yayla'da, kışın Halep-Ayıntab (Gaziantep) arasında yaşayan ve Osmanlı devrinde Halep Türkmenleri denilen oymakların umumî adıdır. Bu umumî isim Safevîler'den çok önce Anadolu'da kullanılıyordu. Şamlular, Şeyh Çüneyd'den beri Erdebil tarikatının en eski müritleri arasında yer almışlardı. Şeyh Haydar'ın en başta gelen halifelerinden Hüseyin Beğ, Şamlu'ya mensup idi. Devletin kurulması üzerine lala lakabını da taşıyan Hüseyin Beğ, evvelce kaydedildiği gibi emîrü'l-ümerâlığa getirilmişti. 914'te Şah İsmail, saltanat vekilliğini Reştli Tacik Emir Necm-i Zerger'e verip malî işlerden Türk emirlerinin ellerini çektirmişti. Bu misalin de gösterebileceği gibi devletin kurulmasında büyük emeği geçmiş olan bazı emirlere karşı zaman geçtikçe teveccühü azalan Şah İsmail ertesi yıl Lala Hüseyin Beğ'i emîrü'l-ümerâlıktan azledip Şirvan taraflarında bir yerin valiliğine göndermiş ve 916 (1510-1511)da Horasan'ın fethi üzerine onu Herat Valisi tayin etmiştir. Tarikatın bu en eski mensubu ve Şah İsmail'in en yakın iki emirinden biri olan Lala Hüseyin Beğ gördüğümüz gibi Çaldıran savaşında ölmüştür.
Şamlu'dan diğer büyük bir emir de Abdi Beğ idi. Abdi Beğ'in üçyüz atlı ile Erzincan'da Şah İsmail'e katıldığını yukarıda söylemiştik. Devletin kurulması üzerine Tavcı (başı) olan Abdi Beğ, 912 (1506-1507) de Kürd Sârım ile yapılan savaşta ölmüştü. Şamlu'nun hangi obasından olduğunu bilemediğimiz Abdi Beğ'in Durmuş ve Hüseyin adlı iki oğlunu tanıyoruz. Bunlardan ilki kısa bir zamanda yükselerek en muteber emirler arasında yer almıştır. Durmuş Han'ın Çaldıran savayında Ustacalu Muhammed Han'ın düşmana dinlenme ve savaş düzenine girme fırsatı vermeden hücum edilmesi teklifini reddettirdiğine yukarıda da işaret edilmişti. Durmuş Han 929 (1522-1523) yılında Musullu Emir Han'ın yerine Herat valisi tayin edilmiş ve Şam Mirza'nın lalası olmuştur. Şamkulu'dan diğer bir emir de Zeynel Han idi. Kendisinin mezkur tarihte Esterabad valiliğinde bulunduğu görülüyor. Şamlular bundan sonra da itibarlarını devam ettirmişlerdir.

Zülkadr (Dulkadir)
Bu boy, Safevî kaynaklarında seksen bin ev olduğu söylenen Maraş ve Boz Ok (Yozgat) bölgesindeki Dulkadır elinin, daha ziyade Boz Ok'da yaşayan oymaklarından bazılarının kollarından meydana gelmiştir. Şah İsmail'in babası Haydar'ın en yakın müridlerinden Dede Abdal Beğ bu teşekkülden idi. Daha o zaman Şamlu Hüseyin Beğ gibi "beğ" ünvanını taşıması kendisinin asilzade zümresine mensup olduğunu gösterir. Devletin kurulmasından sonra Abdal Beğ'in korucu başılığa getirilmiş olduğunu görüyoruz. Daha sonra Savuc Bulağ ve Reyy valisi olan Abdal Beğ 915 (1509-1510) de azledilmiş ise de ertesi yıl Özbekler'den fethedilen Merv şehri valiliğine atanmıştır. 919 (1513-1514) yılında Özbetlerin hücumu üzerine Abdal Beğ, Merv'i bırakarak kaçmıştı. Safevî hükümdarı Abdal Beğ'i bu hatasından dolayı kadın kılığına sokup bir eşeğin sırtında ordugâhta dolaştırmış, herhalde hânedanın emektar bir emiri olduğu için öldürülemeyerek eski mevkiine iade etmiştir. Fakat bu hâdiseden sonra Dede Abdal Beğ'den bir daha bahsedilmiyor.

Devletin kuruluşuna katılan diğer bir Dulkadir beği de Keçel Beğ lakabı ile tanınmış olan İlyas Beğ idi. Şah İsmail 909'da Fars'ı fethedince bu geniş bölgenin valiliğini İlyas Beğ'e vermişti. Fakat ertesi yıl bir hatası yüzünden onu öldürttüğü gibi yerine tayin ettiği Süleyman Beğ'i de aynı akıbete uğrattı. Bunun üzerine Şiraz valiliğine Afşar Mansur Beğ getirildi. Mansur Beğ, Ak-Koyunlu Uzun Hasan Beğ'in daha Diyarbakır'da iken yakın emirlerinden biri olup İran'ın fethi üzerine kendisine Kûh Gîlûye valiliği verilmişti. Şah İsmail'in Fars'ı ele geçirdiğini gören Mansur Beğ, başına Kızılbaş tacını giyerek dirliğini muhafaza edebildi. Ancak Mansur Beğ'in Şiraz valiliği pek az sürmüş ve burası yine Dulkadir'den Emet Beğ'e (Sarı Şeyhlü obasından) verilmiş ve Emet Beğ bu tayinden sonra Halil Sultan lakabı ile anılmıştır. Fakat Çaldıran savaşında gevşeklik gösterdiği ithamı ile Halil Sultan da öldürülerek yerine Zulkadr'ın Çiçekli obasından Korucu Başı İzzettin tayin edildi. Bunun lakabı da Ali Sultan idi. Zulkadrlar Şah Abbas'ın zamanına kadrar Fars bölgesini ellerinde tuttular. Evvelce kaydedildiği gibi Diyarbakır'da öldürülen Dulkadırlı Alâüddevle'nin oğlu Şah Ruh Beğ'in oğulları Mehmed ve Ali, İsmail'in yanında oldukları gibi Dulkadır beğliğinin 1515'te Şehsuvar Oğlu Ali Beğ'e verilmesi üzerine Dulkadırlıların bir kısmı Şah İsmail'in hizmetine girdiler.

Varsak
Bilindiği gibi Varsak, Tarsus bölgesindeki Türkmen oymaklarının adıdır. Şeyh Cüneyd'in Varsaklar arasında dolaşıp onlardan bir çoğunu kendisine bağladığını biliyoruz. Böylece Varsaklar'ın bir kısmı Safevîlerin siyasî faaliyetlerine katılmışlar ve devletin kuruluşunda rol oynamışlardır. Kemah kalesi kumandanı Yusu Beğ ve muavini Muhammed Beğ ile askerlerinin Varsaklardan olduğunu görmüştük. Safevî hizmetine girmiş olan Varsakların çoğu hassa askeri olan korucular arasına dahil edilmişlerdir. Şah İsmail, Selim'in İran'dan döndüğünü bildirmek üzere Horasan'a korucu Varsak Kara Üveys'i göndermişti. Kanunî devrinde de Tarsus ve Adana bölgesinden bir çok varsak oymaklarının Kızılbaşlığı kabul ederek İran'a gittikleri, Osmanlı tahrir defterlerinde kırmızı mürekkep ile kaydedilmiştir. İsmail'in halefi olan Tahmasb'ın devrinde Varsaklardan Kasım Halife ile Mustafa Beğ'i tanıyoruz. Varsakların kendilerine mahsus şiir ve türküleri vardı ki, buna varsağı denilmektedir. Varsağılar Safevî sarayında ve Kızılbaş beğleri arasında zevkle dinlenen şiir ve türkülerden biri idi. Bu varsağıların İstanbul'da da tanınması ve hatta IV. Murat'ın varsağılar söylemesi, bunların İran'da rağbet görmüş olmasından ileri gelmiş olabilir.

Çepni
Çepnilerin 24 Oğuz boyundan biri olduğu malumdur. Çepniler, Anadolu'nun fetih ve iskânında pek mühim roller oynamış boylardan biridir. Çepnilerden kalabalık bir kümenin eskiden beri Şiî veya Şiîliğe mütemayil olduğu görülüyor. XVI. yüzyılda onlardan bir bölüğü Halep Türkmenleri, mühim bir küme de Sivas, Tokat ve Amasya bölgesindeki Ulu Yörük arasında yaşadığı gibi yine bu boya mensup pek kalabalık bir topluluk da Trabzon, Bayburt, Gümüşhane, Giresun ve Canik (Ordu, Samsun) bölgesinde oturuyordu. İşte Safevîler hizmetindeki Çepniler de bu sayılan topluluk ve bölgeden idiler.

Arabgirlü
Bilindiği gibi Arabgir bugün Malatya'ya bağlı bir kazadır. Bu kaza halkından da bir miktar Kızılbaş'ın İran'a gittiği görülüyor. 929 (1523) tarihinde bu oymağın başında Emir Ali Kulu (Kuli) Beğ vardı. Arabgirlüler daha sonra Şamlu'ya dahil olmuşlar ve onun bir obasını teşkil etmişlerdir.


Turgudlu
Çağdaş ve muteber, müellifi meçhul kaynağımızda 906 (1500-1501) yılında Erzincan'da İsmail'in katına gelenler arasında Karaman ili halkından da müridlerin bulunduğu söylenir. Gerçekten Şah İsmail Karaman Oğulları ile dünürlük kurmuş, en muteber boybeği ailesi olan Turgud Oğulları'ndan Musa Beğ'e 918 (1512) yılında gönderdiği Türkçe bir mektupta Karamanlı Ahmed Ağa'nın isteği üzerine hareket olunmasını ve onunla söz birliği ederek vaki olan işlerin bildirilmesini yazmaktadır. Biz Şah İsmail'in ölümünden beş yıl sonra (935=1528-1529) Tahmasb'ın emirleri arasında Turgud Oğlu Hasan Sultan'ı görüyoruz. Hasan Sultan adı geçen hükümdarın aynı yılda yaptığı Horasan seferine katılmıştı.

Şikârî'nin Karamanoğulları Tarihi'nde Karaman Oğlu Kasım Beğ'in çeribaşısı Pir Bayram ile yine büyük emirlerden Kökez Oğlu'nun altı bin er ile Şah İsmail'in hizmetine girip Tebriz'i Şah'a alıverdikleri ve Horasan cenginde Kökez'i (oğlu olacak) ve Pir Bayram'ı tutup öldürdükleri anlatılır. Şikârî'nin bu sözleri Karaman Oğulları beğ ve askerlerinden bir kısmının Safevî devletinin kuruluşuna katıldıklarını teyit etmesi bakımından şüphesiz bir değer taşımaktadır. Hasan Sultan'dan başka yine Turgudoğullarından Kasım Ali adlı bir beğin de Safevî devletini hizmetinde bulunduğu görülüyor. Turgud Oğullarından Kanunî'nin oğlu Şehzâde Bâyezid'in en başta gelen emirlerinden Pîr Hüseyin Beğ de Bâyezid ile birlikte İran'a gitmiş ve Bâyezid'in öldürülmesinden sonra hayatına dokunulmamıştı.

Bozcalu
Haleb Türkmenlerine bağlı oymaklardan biri idi.

Acirlü
Bunun da Halep Türkmenlerine mensup olduğu anlaşılıyor. Fuzûlî'nin divanının eski ve doğru nüshalarından biri bu oymağa mensup bir beğ için istinsah edilmiştir.

Hınıslu
Şeyh Haydar'ın ileri gelen emirlerinden Ayğut Oğlu İlyas Beğ'in bu oymaktan olduğu anlaşılıyor. Hınıslı oymağının Kürd menşeli olduğu söylenir. Bununla beraber beğlerinin Ayğut, Kara Güne, Deli Budak gibi Türkçe adlar taşımaları bu oymağın aslen Türk olmasa bile kuvvetli bir şekilde Türkleşmiş olduğunu gösteriyor.

Çemişkezeklü
Mensupları Tunceli'ne bağlı Çemişkezek kazası halkından olan bu oymağın da kaynaklarda Kürd olduğu yazılıdır. Bu oymak da pek ehemmiyetsiz bir rol oynamıştır.
İşte Safevî devletini kuran, onun asıl dayanağı olan ve hâkim unsurunu teşkil eden oymakların belli başlıları bunlardan ibarettir. Bu oymakların meyadan getirdiği Safevî Kızılbaş topluluğu Anadolulu yeni bir teşekküldür. Mezhebî bakımdan olduğu gibi siyasî bakımdan da Ak-Koyunlulardan ve Kara-Koyunlulardan farklı bir topluluktur. Kara-Koyunlu devletinin yıkılmasından sonra bu devlete mensup oymakların çoğu veya hepsi Ak-Koyunlu hizmetine alınmışlardır. Ak-Koyunlu ulusunun bir kısmı ile Kara-Koyunlu oymakları da Safevîlere tabi oldular ve zamanla devlet hizmetine alındılar. Fakat bunlar Kızılbaşlılığı kabul ettikleri halde çoğu birinci derecede bir mevkie sahip olamadılar.
      
Bunlardan Kaçarların XV. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu'daki Boz-Ok (Yozgat) bölgesinden Gence bölgesine geldikleri anlaşılıyor. 897 (1492) yılında Ak-Koyunlu hanedanından İbe Sultan Kaçar askerini yanına alarak Alıncak kalesi hakimi Kazak Seyyidî Ali ile anlaşıp Uzun Hasan Beğ oğlu Maksud Beğ oğlu Rüstem'i hükümdar ilan etmiş, Baysungur'u ve Biçen oğlu Süleyman Beğ'i yendikten sonra Rüstem'i Ak-Koyunlu tahtına geçirmişti. İbe Sultan ertesi yıl yine Kaçar askeri ile beraber Gilan'a girip Karkiya Mirza Ali'nin ülkesini garet etmiş ve Gilan askerinden bir çoklarını öldürmüştü. Bunun sebebi adı geçen Kârkiya Mirza Ali'nin Kazvin ve Rey'deki bazı Bayındırlı emirlerini öldürmesi ve Sultaniye'yi de yağmalası idi.

Rüstem Beğ 902'de (1496-1497) Göde Ahmed Beğ'e mağlup olunca Kaçar Beğine sığınmış ve ondan yardım istemişti. Kaçar Beği Rüstem'e yardım etti ise de vukubulan çarpışmada Rüstem yakalanıp öldürüldü. Bu sırada Kaçarların başında Kaçar hânedanının bilinen en eski atası Ziyad Beğ'in bulunmuş olması muhtemeldir. Şeyh Haydar'ın müridleri arasında Kaçarlardan Pîrî Beğ'i görüyoruz. Pîrî Beğ İsmail'in Şirvan Şah Ferruh Yesar ve Akkoyunlu hükümdarları Elvend ve Sultan Murad ile yaptığı savaşlara katılmış ve yiğitlikler göstermiştir. Hatta Şah İsmail şecaatından dolayı kendisine Toz Koparan lakabını vermişti. Piri Beğ'den 909 (1503-1504) yılından itibaren bir daha bahsedilmiyor. Kendisinin Ziyad Oğullarının değil, Kaçar'ın başka bir obasının başı olduğu anlaşılıyor. Kaçarlardan diğer bir emir de Eçe Sultan'dı. Eçe Sultan buyruğundaki az bir kuvvetle 921'de (1515) Yakub Beğ oğlu Sultan Murad'ı yenerek Safevî hükümdarından Kudurmuş Sultan lakabını almıştır. Şah İsmail zamanında Kaçarlardan bu iki beğden başkasını tanımıyoruz. Adları geçen bu iki beğin de yüksek mevkilerde bulunmadıkları görülüyor. Bu husus kalabalık, ehemmiyetli bir boy olduğu anlaşılan Kaçardan ancak bir kısmının İsmail'in faaliyetine katılmış olması ile izah edilebilir.

Kamaranlu oymağına gelince, bu oymak Kara-Koyunlular devrinden beri Erran'da yaşıyordu. Adını Karaman adlı bir beğden almıştı. Buna göre adı geçen oymağın Anadolu'daki Karaman ile ile hiçbir münasebeti olmasa gerektir. Bu oymağa mensup Bayram Beğ ile Rüstem Beğ, Şeyh Haydar'ın ve İsmail'in yakınlarından idiler. Devletin kurulmasından sonra Bayram Beğ, divan beği olmuş ve Horasan'ın fethi üzerine de Belh, Murğab, Garcistan yörelerini içine alan geniş bir eyaletin valisi tayin edilmiştir. Kendisi 918 (1512) yılında Özbekler ile yapılan bir savaşta öldürülmüştür. Bayram Beğ'in Muhammedî adlı bir oğlunu tanıyoruz ki 933 (1526-1527) yılında Tekelüler ile Ustacalular arasında yapılan bir savaşta ölmüştür. Karamanlılar bütün Safevî tarihi boyunca ikinci derecede bir oymak olarak kalmışlardır.

Ak-Koyunlu Ulusu'nun iki büyük oymağından biri Musullu adını taşıyordu (diğeri Pürnek). Daha önce yazıldığı gibi Şah İsmail'in Dulkadr ülkesine yaptığı sefer esnasında Musullu Gülâbî Beğ oğlu Emîr Beğ, bulunduğu Diyarbakır bölgesinden Safevî hükümdarının katına gelerek Kızılbaş tacını giymiştir.Bundan son derece memnun kalan Şah İsmail, ona mühürdarlık mansıbını vermişti. Bu suretle Musullu boyunun mühim bir kısmı başlarında Uzun Hasan'ın ünlü beğlerinin torunları olmak üzere Safevî hizmetine girdi. Safevî hizmetine giren Musullu beğleri arasında Sofu Halil Beğ'in torunları da vardı. Şah İsmail Musullu beğlerden birinin kızı ile evlenmiş ve bu evlenmeden onun en büyük oğlu Tahmasb dünyaya gelmiştir.

Şah İsmail 1516'de Tahmasb'ı Horasan valisi tayin ederken Emir Beği de hanlık ünvanı ile oğlunun lalalığına getirmiştir. Emir Han (1522) yılında azledilmiş aynı yılda ölmüştür. Emir Han'ın birliği (koşun) kardeşi İbrahim Han'a verilmiş ve bu emir Bağdad valiliğine tayin edilmiştir.

Bayat boyundan olan meşhur şair Fuzulî'yi Bağdad'da himaye eden işte bu Musullu İbrahim Han'dır. Musullu oymağı Pürnek ve diğer bazı Ak-Koyunlu oymakları ile (mesela Kazaklar) birlikte Safevî kaynaklarında Türkmen adı verilen boyu meydana getirmiştir. Bu boy Doğu Anadolu'daki Ak-Koyunlu ulusu kalıntısından beslendiğinden bilhassa II. İsmail ve Muhammed Hüdâbende zamanında birinci sıradaki Kızılbaş oymakları derecesinde bir ehemmiyet kazanmıştır. Afşar'a gelince, Şah İsmail zamanında bu boydan Dana Muhammed Beğ, Şah Ruh Beğ ve Sultan Ali Mirza bilinmektedir. Bu Afşar beylerinden Dana Muhammed Beğ, Şeybek Han ile yapılan savaşta (1511) bir ok isabeti ile ölmüştü. Şah Ruh Beğ'in ikinci Horasan seferinde (1513) adı geçiyor. Sultan Ali Mirza'ya gelince o, Çaldıran'da "şah benim" diyerek Şah İsmail'in esir alınmasını veya öldürülmesini önlemişti. Adı geçen beylerin Mansur Beğ ailesi ile münasebetleri vardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder