17 Mart 2007 Cumartesi

Birinci Kuşağın Ağzından Mübadele



Atatürk’ün, “Mübadiller kaybedilmiş toprakların mirasçısıdır” dediğini söyleyen Samsun Mübadele Derneği Başkanı Hamdi Kurubaş Aksiyon’a konuştu.


Balkanlardaki diğer göçlerden, her türlü karakteristik özellikleri itibariyle ayrı bir yer ve öneme sahip 1923 Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi. 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan mübadele sözleşmesinin 84’üncü yıldönümünde hayatta kalan birinci kuşak mübadil sayısı 10’lu rakamlarla ifade ediliyor artık. Aramızdan ayrılanları ‘vatanım’ dedikleri toprakların özlemiyle yanıp tutuştu gözlerini kapatıncaya kadar. Hâlâ hayattakilerden o günleri hatırlayanların kalplerinde şimdi o ateş. Kor gibi ama saf ve temiz.

Eski Yugoslavya ve Bulgaristan göçlerinin aksine, mübadelenin Türkiye’de hep esrarlı bir sis perdesinin gerisinde kaldığı görülüyor nedense. Bu tarihî nüfus değişimiyle ilgili en büyük sivil oluşum Lozan Mübadilleri Vakfı’nın (LMV) geçmişi bile 5-6 yıl öncesine dayanıyor. Ortodokslar ile Müslümanların Türkiye ve Yunanistan arasında karşılıklı mecburi göçe tabi tutuldukları mübadeleyle irtibatlı önemli sivil oluşumlardan biri de 2003’te Samsun’da doğuyor. Kurucu Başkan Akın Üner, 22 kişi ile yola çıktıklarını ancak üye sayısının giderek arttığını söylüyor Samsun Mübadele ve Balkan Türk Kültürü Araştırmaları Derneği’nin. Üye sayısı 7’ye katlanmış geçen sürede. Son 6 ayda 60 kişi daha katılmış aralarına. Aksiyon’un da izlediği 12 Ocak 2007 tarihindeki genişletilmiş yönetim kurulu toplantısında internet sitelerini tanıttılar ( www.samsunmubadele.org.tr ) üyelere.

AYNI EVDE BİR YIL EZİYET
Dernekte dönüşümlü başkanlık sistemi uygulanıyor. Toplantıda 2007 hedeflerini anlatan Başkan Hamdi Kurubaş, 62 yaşında ikinci kuşak mübadil. Vefat eden babası Samsun’a ayak bastıklarında 7 yaşındaymış. Yunanistan’ın Sarışaban bölgesindeki Nedirli köyünden gelmişler, Samsun’a 6 kilometre mesafedeki Düvecik köyüne yerleşmişler. Nedirli’deki arazilerinin verimliliğinden ve hayat standartlarının iyiliğinden söz edermiş sık sık babası. Göç çok sıkıntılı geçmiş. Kolay değil, ne var ne yoksa geride bırakılıyor; hiç bilinmeyen topraklara ve şartlara yelken açılıyor. Bir kopuş söz konusu vatandan. Zaten diğer Balkan göçlerinden mübadeleyi ayıran en temel fark da bu. Akraba, eş, dost kalmaması bıraktıkları izleri koruyup kollayacak.

Sözlü tarih çalışması çok önemli bu tür nüfus hareketlerinin kayda sağlam geçebilmesi için. Maalesef bu konuda da pek atak davranamamışız. Yunanistan daha ilk günden işi sıkı tutmuş. Lozan Mübadilleri Vakfı ve Samsun Mübadele Derneği’nin en büyük hedeflerinden müze, 1930’larda kurulmuş komşuda. Dernek yöneticileri Samsun’da 12 birinci kuşak mübadille yüz yüze görüşmüş. Bunlardan biri Derecik mahallesinde ikamet eden bilinen en yaşlı mübadil Havva Vural. 84 yıl önce Yunanistan’ın Drama şehrine bağlı Karacabey köyünden göçen 103 yaşındaki Vural, görüşmeden yaklaşık bir hafta sonra vefat etmiş.

Birinci kuşakların neler anlattıklarını soruyoruz Kurubaş’a. Acaba mübadele sözleşmesi öncesinde herhangi bir problemle karşılaşmışlar mıydı Müslümanlar? Yunanistan ile savaş başlayıncaya kadar bir sıkıntı yokmuş. Çünkü Türk ve Yunan köyleri iç içe değilmiş. Ne zaman Kurtuluş Savaşı’nda Yunan ordusu bozguna uğramış, işler değişmiş. Daha savaş sırasında 1 milyon civarında Rum, Anadolu’dan kaçarak Yunanistan’a sığınmış. Bu muazzam bir nüfus artışı demek komşu için. Neredeyse yüzde 25. Kaçan Rumların önemli bir bölümü Müslüman köylerine yerleştirilmiş. Bir evde ikişer aile ikamet etmek zorunda kalmış aylar boyunca. Bu süre bazı köylerde bir yılı bulmuş. İster istemez anlaşmazlıklar ve sıkıntılar cereyan etmiş. Hele bir de sözleşme metnine imza atılınca, her gün eziyet katsayısı yükselmiş. Kısa zamanda toparlanmak, evi terk edip yollara düşmek o günün imkânlarına göre bir hayli zor. Bazı köylerin limanlara uzaklığı 5-10, bazılarının ise 40-50 kilometre.

Samsun ve ilçelerine Selanik, Kavala, Drama ve Sarışaban’dan 40 bin civarında mübadil gelmiş. Çoğu ziraatçı, önemli bir kısmı tütüncüymüş. Eski arazilerinde de aynı işi yapıyorlarmış. Mübadelede imkânlar el verdiğince coğrafya ve iş sahalarının birbirine benzemesine özen gösterilmeye çalışılmış. Mesela İzmir ve çevresine de daha ziyade esnaf ve tüccar aileler nakledilmiş. Peki, herkes ev imkânına kavuşmuş mu?

OSMANLI SÖMÜRGECİ DEĞİLDİ
“Anlattıklarına göre şöyle bir şeyle karşılaşmışlar. Rumlar buradan giderken bıraktıkları yeri yakıp yıkmışlar. Kalanları da buradaki Türkler, bir daha dönmesin bunlar diye yakmışlar. Hiçbir şey kalmamış. Geldiklerinde bir müddet şehirde iskân edilmişler. Samsun o zamanlar bataklık. Sivrisineğin bol olduğu bir yer. Hayatını idame ettirebilmek için bir meşgale lazım. Neticede bir müddet sonra köye çıkıyorlar. Nüfus başı 6 dönüm arazi veriliyor. Hiçbir zaman Yunanistan’da bırakılanla denge sağlanamamış. Kimisine 5, kimisine 3 dönüm. Ev yapımı için devlet kereste ve teneke vermiş ama kimininki yetmiş, kimininki yetmemiş. Kendi imkânlarıyla yapmışlar evleri. Bazı yerlerde daha gelinmeden iskân edilecek evler yapılmış. Ama devletin imkânları da o günün şartlarında sınırlı. Devlet her yere uzanamamış. Harpten yeni çıkmış. Maliyesi, ekonomisi zayıf.” diye konuşuyor Kurubaş. Babaannesinin eski toprakların özlemini çektiğini, hiç aklından çıkaramadığını, sürekli “Vatanımız şöyleydi, böyleydi.” deyip durduğunu söylüyor.

Osmanlı fethettiği Balkan topraklarına Anadolu’dan nüfus yerleştiriyordu. Yunanistan’dan mübadele edilenlerin ataları da bir zamanlar Anadolu’da yaşıyordu aslında. Bunlara Evlad-ı Fatihan diyoruz. Kurubaş da köklerinin Konya Karaman’a dayandığını dile getiriyor. Mübadele kavramının Samsun için ayrı bir anlamı var. Kurtuluş Savaşı’nı Samsun’dan başlatan Atatürk de Selanikli. Hatta onun hemşerilerini getirip Samsun’a yerleştirdiği söylenir halk arasında. Atatürk ve mübadele kelimelerinin yan yana söylendiğinde kendisinde neler çağrıştırdığını sorduğumuz Kurubaş, ilk başta Atatürk’ün bir sözüne vurgu yapıyor: “Mübadiller kaybedilmiş toprakların mirasçısıdır.” Kurubaş’tan mirasçısı kelimesini biraz detaylandırmasını istiyoruz: “Çünkü Osmanlı İmparatorluğu orayı yurt edinmiş. Yıllarca oraya her türlü hizmeti ve alt yapıyı götürmüş. Köprüler, kervansaraylar, imarethaneler, camiler yapmış. Birçok Osmanlı eseri var hâlâ Balkanlarda ayakta kalan. Oraları yurt olarak benimsememiş olsaydı bu eserleri yapar mıydı Osmanlı? Düşünsenize 600 yıl hüküm sürmüşüz oralarda.” Kurubaş, Osmanlı’nın hiçbir zaman sömürgeci bir tavır içine girmediğinin ve asimilasyon politikası gütmediğinin altını da çiziyor: “Bu kadar uzun süre orada kalmamızın sebebi de budur. Ne dili ne de dini değiştirmişiz. Herkes hür ve eşit yaşamış. Bir vatandaş, tebaa olarak.”

Derneğin ana amaçlarından biri sayılı mübadele şehirlerinden Samsun’da kültürel değerlerini gelecek kuşaklara aktarabilmek. 2007’de mübadele ve Balkan kültürünün ele alınacağı bilimsel bir kongre düzenlemeyi planlıyor. Mübadele müzesi kurulması öncelikli hedeflerinden biri. Sarışaban, Drama ve Selanik’i kapsayan bir Yunanistan gezisi de gündemlerinde.

AB’DEN KÜLTÜREL MİRAS ÖDÜLÜ
Bu arada Lozan Mübadilleri Vakfı’nın öncülüğünde 2004’ten bu yana yürütülen “Ortak Kültür Mirasımız-1923 Nüfus Mübadelesinden Kalan Mimari Mirasın Korunması ile İlgili Yerel Bilincin Geliştirilmesi” adlı projenin Avrupa Birliği (AB) Kültürel Miras/Europa Nostra ‘Diploma’ ödülüne layık görülmesi de 2006’nın sevindirici gelişmelerinden biri. Mustafapaşa Belediyesi, Koruma ve Restorasyon Uzmanları Derneği, Mimarlar Odası ile Yunan sivil toplum kuruluşu ICOMOS’un desteklediği proje çerçevesinde 18-24 Eylül 2004 tarihlerinde Kapadokya bölgesindeki Mustafapaşa beldesinde; 21-27 Ekim 2004 tarihlerinde ise Girit’teki Rethymno’da birer hafta süreli konferanslar, atölye çalışmaları ve sergi faaliyetleri gerçekleştirilmişti. AB’ye üye ve aday ülkelerden 214 başvuruyu değerlendiren jüri dört kategoride 34 çalışmayı ödüllendirdi. 27 Haziran 2006 tarihinde Madrid’de düzenlenen uluslararası ödül töreninde LMV Genel Sekreteri Sefer Güvenç ve Proje Bilimsel Koordinatörü Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu da hazır bulunmuştu. Ulusal ödül töreni ise geçtiğimiz Cuma günü (19 Ocak 2007) İstanbul’da yapıldı.
/Emin Akdağ


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder