25 Mart 2007 Pazar

Âli Beğ



Âli Bey, 1890-1893 yılları arasında Trabzon Valiliği yaptı. Sosyal hayatı geliştirmeye çalıştı. Samsunlu Hristiyan bir kızla evlendi. Edebiyatımızda, ilk defa kelimelere ters ve mizahî anlamlar veren odur. Lehçetü'l-Hakayık (Hakikatlerin Dili), bu tür sözlerden meydana gelen bir kitaptır.


Âli Beğ, Türk tiyatro tarihinin en önemli simalarından biridir. Ahıskalı Kethüda Yusuf Cemil Efendinin oğlu olup 1844 yılında İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Babası, özel hocalar tutarak oğlunu yetiştirmiş ve devrin geçerli batı dili olan Fransızca'yı öğretmişti.

Bâb-ı Âli Tercüme Odasına memur olarak giren Âli Bey, taşra mutasarrıfı olmuş, valilik yapmıştır. 1877'de Osmanlı-Rus Savaşı başladığında Âli Bey, Osmanlı Eyaleti olan Bulgaristan'ın Varna şehri Mutasarrıfıydı. Savaşın aleyhimize sonuçlanması üzerine İstanbul'a döndü. Tecrübe, vatanseverlik ve yabancı dil bilme özellikleriyle bilinen Âli Bey, Düyûn-i Umumiye (Devlet Borçları İdaresi) Müfettişliğine atandı. Düyun-ı Umumiye Müfettişi olarak doğu vilâyetleri ile Irak'ta bulundu, oradan Hindistan'a geçti.[83]

Âli Bey, 1890-1893 yılları arasında Trabzon Valiliği yaptı. Trabzon Tarihi, bu göreve 1888 tarihinde geldiğinden bahisle onunla ilgili şu ifadelere yer vermektedir: "Âli Beyefendi, geniş ve ileri görüşlü bir devlet adamıydı. Padişah Sultan Abdülhamid'in tiyatroya karşı olan düşmanlığını bildiği hâlde Trabzon'da tiyatro çalışmaları yaptırdı. Jurnal edilmesine rağmen yılmadı. Sosyal hayatı geliştirmeye çalıştı. Samsunlu Hristiyan bir kızla evlendi. Âli Bey, spora da değer verir, ata binmesini sever, valiliğe atla gidip gelirdi."[84]

Âli Bey, valilik görevinden sonra tekrar Düyûn-i Umumiye'ye döndü ve buranın genel müdürü oldu. Bu görevinden dolayı Direktör Âli Bey adıyla anıldı. 3 Şubat 1899 tarihinde vefât etti. Mezarı Anadoluhisarı'nda Göksu Mezarlığındadır.[85]

Ölümünden sonra ondan bahseden Servet-i Fünun dergisi, yönetici olarak bulunduğu yerlerde kültür faaliyetine çok değer verdiğinden bahisle, "Kendisiyle övünebileceğimiz Osmanlı ediplerindendi." demektedir.

Bir yanda devlet görevi yaparken bir yandan da çağının düzensizliklerini konu edinen tiyatro ve mizah yazılarıyla edebiyat dünyasında yer almıştır.

Diyojen gazetesinin başlıca yazarı olan Âli Beyin, "Gölge etme, başka ihsan istemem." sözünü dilimize kazandırdığı da söylenir. O, Güllü Agop tiyatrosunun telaffuz öğretmenliğini yapmıştır. Bu sahnede oynanmak üzere, Geveze Berber, Kokona Yatıyor, Misafir-i İstiskal, Çıngırak, Abdi Ağa gibi oyunları kaleme almıştır. Fransız yazarı Molier'den Ayyar Hamza ve Memiş Ağa gibi eserleri adapte etmiş ve bu eserler sahneye konulmuştur.

Âli Beyin, zamanın Üsküdar Mutasarrıfı bulunan Harputlu Tosun Paşayı alaya alan Tosun Ağa isimli eseri, tiyatro tarihimizde belirli bir kimseyi hedef alan ilk eserdir. Yine o devirden kalma İstanbul-Koşuyolu'ndaki muhteşem köşkü, bugün Emniyet Müdürlüğü tarafından kullanılmaktadır.[86]

Edebiyatımızda, ilk defa kelimelere ters ve mizahî anlamlar veren odur. Lehçetü'l-Hakayık (Hakikatlerin Dili), bu tür sözlerden meydana gelen bir kitaptır. Son zamanlarda da basılan bu kitabın içinde ayrıca, Kokona Yatıyor, Misafir-i İstiskal, Ayyar Hamza gibi tiyatro ve Seyahat Jurnalı gibi gezi yazıları da yer almaktadır.[87]

Lehçetü'l-Hakayık'tan örnekler:

Aferin: Ucuz ihsan.
Âlim: Bir şey bilmediğini bilen.
Avanak: Yakayı ele veren hırsız.
Avukat: Suçluların çamaşır yıkayıcısı.
Beşik: Annelerin en kıymetli mücevherlerine mahsus mahfaza.
Çocuk: Ailenin gerçek reisi.
Damat: Kaynana sahibi.
Diken: Gülün bekçisi.
Dün: Bugünün arka tarafı.
Falcı: İstediğimizi söyleyen kimse.
Geveze: Namzet (aday), dil pelesengi de denilir.
Hasta: Sıhhatin değerini anlamaya başlayan adam.
İftira: Ne kadar koparılsa ve temizlense de iz ve eser bırakan zararlı bir ot.
İhtiyat: Gençlikte lâzım ama insan ihtiyarlıkta sahip olabiliyor.
İkramiye: Züğürt tesellisi.
İnsan ömrü: Dönüş bileti satılmayan bir seyahat.
İsraf: Delik kese.
Kabiliyet: Affolunmaz hata.
Rüya: Buluttan yapılmış beşik.
Sağır: kulağı kör.
Sevda: Sis.
Silâh: Karagün dostu.
Şair: Söz kantarcısı.
Şemsiye: Dostluk gibidir, yağmur zamanı bulunmaz.
Şeytan: Kadınların vefakâr dostu.
Şiir: Darası alınmış söz.
Tarih: Kurt masalı. Züğürtledikçe eski defter karıştırmak.
Taş: Soğumuş gönül.
Tecrübe: Sonbahar çiçeği.
Timsah: Tohuma kaçmış kertenkele.
Ütü: Geveze sözüne bakınız.

---
[83] Osmanlılar Ansiklopedisi, c. I, İstanbul 1999, s. 198.
[84] Mahmut Goloğlu, Trabzon Tarihi, Ankara 1975, s. 211.
[85] SO. 4/862.
[86]  Mehmet Mermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, İstanbul 2001, c. 3, s. 1441.
[87] Lehçetü'l-Hakayık, Haz. Şemsettin Kutlu, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul (1973?).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder