28 Mart 2007 Çarşamba

Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun Gezisi

Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK 
Samsun – Çarşamba demiryolunun
inşaatına başlama töreninde konuşurlarken

Samsun Demiryolu'nun Temel Atma Töreni ve Reisicumhur Gazi Mustafa Paşa'nın Samsun Gezisi
Kemal Arı  /Araştırma Görevlisi
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ilk yıllarında, demiryolu yapımına verilen önemin büyüklüğü bilinmektedir. Öyleki; demiryolları, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk tarafından, bir ülkeyi “medeniyet ve refah nurlarıyla aydınlatan kutsal bir meşâle” olarak nitelendirilmiş1; ulusal amaçlar yönünden demiryollarının çoğaltılması, genel yol politikasının en önemli unsurunu oluşturmuştur2. Gerek yabancı işletmelerin elinde bulunan demiryollarının satın alınması ve gerekse, hükümetler ve yerli sermayenin yapımıyla kısa denilecek sürede önemli bir demiryolu şebekesi oluşturulmuş; Türk Kurtuluş Savaşı’nda, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde ölüm-kalım savaşımı vermiş olan Türk ulusunun, Cumhuriyet döneminde “ulusal bir gurur” ve “övgü” nedeni saydığı bu konu; “Demir ağlarla ördük anayurdu dört bastan” dizesiyle, bütün ulusun büyük bir coşkuyla söylediği Cumhuriyetin kuruluşunun 10. Yıl Marşında işlenmiştir. Cumhuriyetin kuruluşu ile, Türk insanının önünde açılıveren bu yeni evrede, demiryolu yapımına bu denli önem verilişinin nedeni; başlatılan kalkınma ve bir iktisat devleti olma düşünce, arzu ve çabasında ve uygar bir ulus olmada demiryollarına duyulan gereksinimdir. Bu durum, yeni bir kimlik edinme çabası içinde olan Türkiye’nin, yeni amaçlara yönelişte, “ulusal davası “ haline dönüşmüştür. Ulusal sınırlar içinde kalkınmış bir ülke, bayındır bir vatan, güçlü bir devlet; gürbüz bireylerden oluşmuş aydınlık kafalı, refah içinde bir halk yaratma arzusu; bu yeni dönemde, bu yeni devletin genel amacı olmuştur.

Ülke bir iktisat ülkesi olacaksa köyü kasabaya, kasabayı kente, kentleri de büyük ihracat ve ithalat merkezlerine bağlayacak sağlam, verimli ve yüksek kapasiteli yollara gereksinim vardı. Oysa, Osmanlı Devleti’nin yüzyıllar boyu izlediği politikalar Anadolu’ya pek bir şey kazandırmamıştı. Bu nedenle, Anadolu’da taşımaya elverişli hiçbir yol yok gibiydi. Atatürk: “Dün liva olan bugünkü vilayetlerimizde, yediyüz senede, yediyüz kilometre yol yapılamaz mı idi?.. Senede bir kilometrelik yol yapılamaz mı idi?” diye sorarak; Anadolu’nun içinde bulunduğu genel yolsuzluk sorunu konusunda, Osmanlı Devleti’ni tarih önünde, yapabilecekken yapmadıkları hakkında sorgulamaktaydı3.

O zamana değin Anadolu Türkü vergi vermiş, askere gitmişti4. 20. yüzyılın başına değin, Türk toplumu, sanayi toplumu olmak bir yana, tarım toplumu olma kimliğini bile kazanamamıştı5. Kapalı bir toplum yapısı, kendi kendine yeten bir tarım üretimi vardı. Kapalı ekonomiden kurtulmak için; kullanılabilecekten fazla ürün üretmek, pazara inmek, mal alıp-satmak gerekiyordu. Bu ise, kolay ve ucuz biçimde ulaşım yapılabilmesi ile mümkündü. Oysa Türk köylüsü, bunları yapabilecek alışkanlığa ve olanaklara kavuşabilmiş değildi. Türlü olanaksızlıklar içinde Türk köylüsü fazla ürün yetiştiremiyor; yetiştirse pazara indiremiyor; indirse, sattığı malın tutan, çekilen zorlukların karşılığı olamıyordu. Ürün kalitesiz, oran az, üretim araçları yetersiz; yol şebekesi ise zayıftı. Öküz ve karasabanla ekilen, köylünün kol gücüyle üretilen ürünü iskelelere ve büyük yerleşim merkezlerine taşımak için çekilen zorluk, düşünülebilenin de ötesindeydi. Taşıma pahalı, kent pazarlarında fiyat yüksekti. Yolların yetersizliği yüzünden, cumhuriyet idealinin savaşçıları için, onur kinci durumlar ortaya çıkıyordu. İstanbul, İzmir ve Karadeniz sahillerindeki kentlerin iaşesi için, Amerika, Romanya, Bulgaristan ve Sovyetler Birliği’nden un getiriliyordu; ama, örneğin, Harput, Malatya ve Konya gibi tahıl fazlası olan yerlerde, gereksinimi olan yerlere taşınamayan buğday, ‘heba’ olup gidiyor; toprak altında saklanmaya çalışılan buğday çürüyüp giderken, kıyı kentlerinde açlık çekiliyordu6. Kıyı kentlerinde de pek çok un fabrikası ve değirmen vardı; ama, yol yokluğu ve taşıma araçlarının yetersizliği ve ilkelliği yüzünden buralara buğday götürülemiyor, bu değirmenler ve fabrikalar işlemiyordu. Bu durum karşısında, Amerika’dan deniz yolu ile un getirilmekteydi7. İç Anadolu’yu diğer bölgelere bağlayan karayollarının büyük bölümü patika biçimindeydi. Demiryolları ise yetersiz; şimendiferler de düşük kapasiteli ve onanma muhtaç bir haldeydi. 1923 yılında, Konya Mebusu Hacı Bekir Efendi, kıyı kentlerindeki iaşe sorununun TBMM’nde görüşülmesi sırasında şunları söylemekteydi: “Bendeniz otuz senedir, buğday ticaretiyle iştigal eden bir adamım. İstanbul’a her sene külliyetli zahire ihraç edenlerdenim. Anadolu’da külliyetli zahire olduğu zaman, mahsûl meydana geldiği halde, hiçbir vakit İstanbul’a şimendiferle buğday nakledilip de İstanbul’un doyduğunu görmedim... Her vakit için Bulgarya, Romanya, Amerika unlarına, buğdaylarına İstanbul’un ihtiyacı vardır”8.

1923 yılında, kıyı kentlerinde buğdayın kıyyesi 14-15 kuruşken, Ankara’da 7-8 kuruştu9. Bu çelişkili durumun tek nedeni, yolların ve taşıma araçlarının yetersizliğiydi. Örneğin, Amerika’dan bir çuval unun gemiyle İstanbul’a getirilmesinin tutan, Çorum’dan ya da Merzifon’dan Samsun’a, ancak şose yollardan ve at arabalarıyla ya da kağnılarla taşınabilen bir çuval unun taşıma tutarından, neredeyse iki kat daha azdı10.

Bu durumda yapılması gereken şey, üretimi artırmak, dünya piyasalarında yer edinebilmek için yollar, limanlar, şimendiferler yapmaktı. Bunun bilincinde olan Atatürkçü kadro, o zamana değin görülmemiş bir ilgi ile soruna yaklaştı” ve 1924 yılında 16 milyon lira gibi o zamana göre oldukça yüksek bir ödeneği, Nafia Vekâleti’ne verdi12. Bu paranın 10 milyon lirası demiryolu yapımı, 3 milyon lirası da şimendifer alımı için kullanılacaktı; oysa, 1923 yılında Nafıa Vekâleti’nin bütçesinin tümü, yalnızca 2.110.000 liraydı13.

Gerçekten de demiryolları, yoksulluk zincirini kıracak en etkili yatırımlardı. Türkiye’de varolan kömür havzaları ve kurulacak çağdaş kömür işletmeleri ile, dışa bağımlı kalınmadan ulaşım sorununun çözümü düşünülmekteydi. Gerçi eski idareler de demiryollarına az-çok ilgi göstermişlerdi; ama, o zaman, mevcut demiryollarının yapımını ve işletmeciliğini yabancı sermaye üstlenmiş; yabancılar, demiryollarının kontrolünü, verilen türlü ayrıcalık ve garantilerle, neredeyse tümden ele geçirmişlerdi. Ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri batı ülkelerine, hammadde gereksinimleri için transfer edilmişti14. Ama, geçmişin acı deneyimlerinin sonuçlarını görmüş ve yaşamış olan Atatürkçülerin, Türk toplumunu bir dev ahtapotun kolları gibi saran yokluk ve gerilik zincirini kırmak için, her şeyden önce ve her yönden “ulusal” politikalar güttükleri ortadaydı. Bu ulusal politikalarda, yerli sermaye de üzerine düşen görevi yapmalı; üstelik, kimi büyük projelerde etkili olan çekimserlik ve cesaretsizlik unsuru kırılmalıydı. İşte, ulusal demiryolları yapmada ve yerli sermayede görülen bu gibi olumsuz unsurların kırılmasında ilk ve en etkili örnek, Samsun-Çarşamba Demiryolu’nun yapımı olmuştur. Üstelik bu demiryolu, bu özellikleri yanında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ölümsüz önder Atatürk’ün temelini atması ve söylediği kimi güzel değerlendirmelerle de onurlanmıştır.

Mustafa Kemal Paşa’nın, 19 Mayıs 1919 tarihinde ayak basarak, özgürlük ve bağımsızlık ateşini yaktığı kent olan Samsun, Karadeniz’in bütün kıyı çizgisinin, tarih boyunca sosyo-ekonomik, kültürel oluşum ve biçimlenişinde önemli bir rol oynamıştır. Coğrafî konumu gereği, İç Anadolu’ya ve Anadolu’nun diğer bölgelerine, deniz ulaşımı dışında, denize paralel uzanan dağlar nedeniyle sanki dağlardan örülmüş bir duvarın kıyıya sıkıştırıp bıraktığı Karadeniz kentlerini Samsun bağlıyordu. Orta ve Doğu Karadeniz kentlerinin bağlantısını kesen dağlar, ancak Samsun’dan geçit veriyordu. Bu nedenle bu kent; kara ve demiryolu taşımacılığı konusunda, uzun kıyı şeridinin ekonomik potansiyelini başka bölgelere aktaracak, değişmez bir miğfer gibiydi. Bundan dolayı, demiryolu ve karayolu yapımında çizilen projelerde, Karadeniz’e çıkmanın yolu, Samsun’dan geçiyordu. Bu durum gözönünde tutulduğundan, Samsun-Sivas demiryolunun yapımına başlanmış ve bu demiryolunun temeli 9 Kasım 1923’te atılmıştı. Cumhuriyet hükümetlerinin pek önem verdikleri bu yolun inşaatı hızla devam ediyordu. Ama, bir başka sorun da şuydu: Samsun-Sivas demiryolu, Samsun’u İç Anadolu’ya ve oradan da yurdun başka bölgelerine bağlayacaktı; ama, yol vermez dağların dibinde, kıyıya sıkışıp kalmış Karadeniz kent, kasaba ve köylerini, bu demiryoluyla hangi yol şebekesi birleştirebilecekti?

Karayollarının durumu, tek sözcük ile “perişandı”. Samsun’u Doğu Karadeniz’e bağlayacak şoseler vardı; ama, pek çok yerde bu şose yollar sık sık bozuluyor, zaman zaman çamur batağı ve çakıl yığını altında kalıyorlardı. Küçük yerleşim merkezlerine ise, ancak patika yollardan ulaşılabiliyordu. Samsun-Çarşamba arasındaki yol şoseydi. Başta Mert Irmağı olmak üzere, irili ufaklı pek çok nehir ve dere, yağmurlu günlerde taşıyor, yollar bozuluyordu. Çarşamba Ovası, tahıl ürünleri ve bahçe bitkileri yönünden, büyük bir potansiyele sahipti. Aynı şey Bafra Ovası için de geçerliydi. Samsun-Çarşamba ve Samsun-Bafra şose yollarının yapım ve onarımı için hükümetten para istenmiş; eldeki olanaklarla da, hiç zaman kaybedilmeden Samsun-Çarşamba karayolunun onarımına başlanmıştı15. Ama istenilen bu para alınamadı; çünkü Nafıa Vekâleti, yalnızca Samsun-Havza yolu için ödenek ayırmıştı. Böylece, sözkonusu yolların yenilenmesi, özel idare bütçelerinin “himmet” ve “gayretine” kalmıştı. Bu olanaklar zorlanarak, 1924 yılı için, Çarşamba, Terme, Bafra, Alaçam yollarının onarılmasında kullanılmak üzere, özel muhasebe bütçesine 123.000 lira konulmuş; bu paranın 33.000 lirası Çarşamba, 50.000 lirası Bafra, 20.000 lirası Terme ve 20.000 lirası da Alaçam yollarında kullanılmak üzere ayrılmıştı. Bu paranın 42.000 lirasını Maliye Vekâleti’nin ödemesi beklenirken, elde hazır bulunan 81.000 lira, Samsun Valisi Fahri Bey’in gayretleri sonucu 150.700 liraya çıkarılmış; bu koşullar altında, “hummalı” bir çalışma başlatılarak, Abdal Irmağı’ndan kayıklarla çekilen taşların kullanılmasıyla, Samsun-Çarşamba yolunun onarımına girişilmişti16.

Oysa, hem Çarşamba ve ötesinin, hem de Bafra ve ötesinin ekonomisini güçlendirebilmek için, bu çabalardan elde edilecek sonuç yeterli değildi. Sorunun çözümü ancak, Samsun-Sivas demiryolunun, bu havzalara uzatılabilmesi ile gerçekleşebilir gibiydi. Olabilecek en kısa zamanda yurdun önemli merkezlerine demiryolu şebekesini uzatmak, yaşamsal bir önem taşıyordu. Ulusal bir ekonomi, ulusal sermaye yaratma arzu ve özleminde olan Türkiye’nin, demiryolu yapımı gibi önemli bir mühendislik ve inşaat dalında yerli kaynaklarla, yani yerli sermayenin finanse etmesi ile bir örnek yapıt ortaya koyabilmesi ile gelecekte büyük işler yapabilme özlemini, gerçekleştirmeye dönük bir adım atabilmesi kolaylaşacaktı. İşte bu özlem ve istek, temeli 1924 yılında atılan Samsun-Çarşamba demiryolunun yapımı ile gerçekleşmiş oldu. Böylece, bu demiryolu, Türkiye’de ilk kez yerli sermayenin finanse etmesiyle gerçekleştirilen ulusal yapıt olma onurunu taşır ve bu yapıt, Türk sermayesinin ulusal davalardaki simgesi olmuştur.

1924 yılında, Samsun-Çarşamba-Bafra çizgisinde yapımı plânlanan demiryolunun inşaat imtiyazını, Samsun’un tanınmış sanayicilerinden olan Nemlizadeler kazandı. Alınan imtiyazın koşullarına göre, demiryolu hattı bir uçtan Samsun’dan Çarşamba ve Terme’ye ve bir uçtan da Bafra ve Alaçam’a kadar uzanacaktı. Hat genişliği standart ölçülere göre 75 santimdi. Samsun-Çarşamba kısmının inşası zorunlu olarak, imtiyazı alan şirketçe yapılacaktı. Diğer kısımlar için, mukavelename tarihinden sonraki üç sene için “hakk-ı Miyar” verilmiştin. Haber gazetesinin başyazarı Aziz Sami’nin de belirttiği gibi, Samsun böylece “mühim demiryolu ağının merkezi olmaya namzed” olmuştu18. Bu koşullar içinde, ön etüdler için, geniş bir mühendislik kadrosuyla çalışmalar başladı; ama, demiryolunun inşaat temeli, ancak 21 Eylül 1924 tarihinde, Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal tarafından atılabildi.

Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa, önceden belirlenen gezi plânı gereği, Doğu ve Orta Karadeniz kentlerini de kapsayacak bir geziye çıkmıştı. O, 31 Ağustos günü, n Eylül ig24’te Bursa’nın kurtuluşunun ikinci yıldönümü kutlama törenlerine katılmak için, Bursa’ya gelmiş; 11 Eylül 1924’te, Bursa’dan Mudanya’ya geçmişti. Mudanya’da Hamidiye kruvazörüne binerek, İstanbul üzerinden, Trabzon’a hareket etmişti. 15 Eylül 1924’te Trabzon’a gelen ve büyük bir törenle karşılanan Gazi, ilk kez geldiği bu kentte, 17 Eylül 1924 tarihine kadar kaldı19. Trabzon’da belediye meclisi üyelerini, yabancı konsolosları ve dernek üyelerini kabul eden Gazi, gezi gereği Rize’ye, oradan da Samsun’a geçmeyi düşünüyordu. Henüz Trabzon’dayken; ön etüdleri tamamlanarak fennî raporları Nafıa Vekaleti’nce onaylanan Samsun-Çarşamba demiryolunun yapım imtiyazını kazanan Nemlizade Mahdumları’ndan, Galib Bey’in şu telgrafını aldı:

16 Eylül 1340
Trabzon’da; Hamidiye Kruvazöründe Reisicumhur Gazi Paşa Hazretlerine:

İlk eser-i celil-i devletleri olarak imtiyazı tasdik ve şirketimizi tevzif buyurulan Samsun-Çarşamba-Bafra temdid-i şimendifer hattının güzergâh tayini ve haritalarının tanzimi gibi muamelât-ı evveliye hitam bularak evrak-ı fenniye Nafıa Vekâlet-i celilesince tasdik edilmiştir. Bu hafta içinde ameliyata başlanması takarrür ettiği bir sırada, zât-ı sâmî-i fehimanelerinin Karadeniz sahilini şerefbahş seyahatte olmalarını maal-mesârr istihbar ettiğimizden; müessisleri, heyet-i fenniyesi Türk olan şirketimizin şimdiye kadar harita üzerinde meydana getirdiği eserin, bundan böyle toprak üzerinde başlayacak ilk ameliyatının zât-ı sâmî-i devletleri tarafından lütfen ifa buyurulması istirhamını arza müsâde-i celilelerini rica eyleriz. Raikân buyurulacağından katiyyen emin olduğumuz lütf-ü celil-i devletleri tarih-i cumhuriyetimizin sahife-i iktisadiyâtında ilk defa imza buyurduğumuz imtiyaz müsadesinin taraf-ı devletlerinden fiilen başlanmış bir eserini yazdırıp Türk milletinin de hatıra-i şükranına hin eyleyecek ve Türk sermayedarına da taziyânen şevk-ü gayret olacaktır. Samimiyet-i nahiyemizden doğan istirhamatımızı lütfen kabul ile Samsun halkını tesrir ve istihzarat-ı lâzıme için teşrif-i devletlerinin zamanını emir buyurmanızı ihtiramat-ı mahsusamıza terdifen rica ve arzeyleriz, paşa hazretleri.

Nemlizade Mahdumları
Galib


Nemlizadelerden Galib Bey’in telgrafını alan Mustafa Kemal Paşa, O’na şu karşılığı verdi:

16 Eylül 340
Samsun’da; Nemlizade Mahdumları Galib Bey’e,

Samsun-Çarşamba-Bafra temdidi şimendifer hattının toprak üzerinde başlayacak olan ilk ameliyesinde bulunmak benim için fevkalâde mucib-i meserrettir. Ancak Samsun’a yevm-i muvasalatımızı henüz tesbit mümkün olmadığından inşaatın bu yüzden tehir edilmemesini de rica ederim.

Reisicumhur
Gazi Mustafa Kemal


Galib Bey’in gönderdiği telgraf metnine20, Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği bu karşılık21, O’nun ulusu ilgilendiren konularda ne derece titiz ve ne kadar heyecanlı olduğunun en güzel örneğidir. İnşaata başlama tarihinin gecikmemesini isteyen Atatürk, bu örnekte de görüldüğü gibi, ulusal ülküye yönelik projelerin gecikmesine asla dayanamayacak “millî his” sahibi bir insandı.

Gazi’nin bu isteğine uyulmuştur. Resmî temel atma töreni, O’nun geleceği güne ertelenmiş; ama, demiryolunun geçeceği güzergâhta, yapılabilecek işlere devam edilmiştir. Böylece, ulusal sermaye için bir haz, övgü ve cesaret sembolü olacak bu eserin inşaatını başlatma onuru, Atatürk’ün temel atmasıyla kazanılmıştır. Gazi ise, 20 Eylül gününe kadar Rize, Giresun ve Ordu’yu gezmiş; Samsun’a ise, 20 Eylül günü gelebilmiştir22.

O gün, Samsun ve Samsunlular, Haber gazetesinin yazdığına göre; “hatırası kalplerde ebediyen menkuş kalacak büyük, tarihî bir gün yaşadılar. Beş yıl evvel üzerinde zulüm ve esaret bulutları dalgalanırken, sessizce bağrında sıktığı aziz misafirini o günlerin yâd-ı hüznüyle tekrar karşılayan memleket; sevinç ve hasret duygularıyla sarsıldı”23. Atatürk’ün Samsun’a bu gelişi; 19 Mayıs 1919 tarihinden sonraki ilk gelişiydi. Gazi’yi taşıyan Hamidiye Kruvazörü, 20 Eylül 1924 günü, öğle üzeri saat bir buçukta Samsun limanına girdi. Sokak ve caddeleri birer mahşer kalabalığı gibi dolduran Samsunlular, sahile doğru, Gazi’yi bir an önce görmek için sabırları taşmış olarak akıyorlardı. Halkın, Tartib Heyeti’nin önceden hazırladığı karşılama programına uyduğu yoktu. Gazi, Tophane Iskelesi’nden Samsun kentine ayak basacaktı. Burada hazırlanmış, meşe ve defne yapraklarıyla süslenmiş bir büyük takın üzerindeki levhada, şu ibare yer almaktaydı: “Samsunlular; Kurtuluş Yolunda Parlayan Deha Yıldızı Minnet ve Şükran Çelen/eleriyle Hâleler”24.

Hamidiye Kruvazörü denizin durgun sularında süzülürken, Samsun valisi Fahri Bey ve fırka kumandanı Gazi’yi gemide karşılamak için iskeleden hareket ettiler. Hükümet erkânı, mebuslar ve mülkiye grupları, fen ve bilim heyetleri, tüccarlar, kent eşrafı, basın üyeleri, baro heyeti, idman ocakları üyeleri, yabancı kuruluş temsilcileri, esnaf kuruluşları; iskelede kurulan taktan itibaren, düzgün bir sıra oluşturmuşlardı. Gemiden atılan selam topları, karşılayanları daha da heyecanlandırıyordu. Gazi’nin Hamidiye Kruvazörü’nden inerek bindiği motor iskeleye yaklaşırken, bütün çevreyi derin bir sessizlik kaplamıştı. Gazi, 19 Mayıs 1919 tarihinden sonra ilk kez, Tophane İskelesi’nde, Samsun topraklarına ayak bastı. O’nun ayak bastığı noktada kurbanlar kesildi. Haber gazetesinin deyişiyle; “Halk gözlerine inanamıyor ve güya pek tatlı bir efsanenin titretici dakikalarını yaşıyordu”25.
Gazi taka yaklaşırken, kadın-erkek, çocuk-genç, yaşlılardan oluşan kitlelerin sahile doğru akını başladı. O, tak önünde, kendini karşılayanların ellerini teker teker sıktı. Gazi’nin yanında kendisine eşi Lâtife Hanım eşlik etmekteydi. Eşiyle birlikte merasim askerlerine yaklaştı ve kontrol etti. İstiklâl Ticaret Mektebi geçilene kadar halkın arasına karıştı. Halkın yarattığı izdihamın artması üzerine, zorunlu olarak arabalara binildi. Halk coşkun bir kalabalık içinde, Gazi’yi izliyordu. Saathane Meydanı’ndan halkı selamlayarak geçen Gazi, Küçüksokak üzerinden belediye meydanına girdi. Meydan okul öğrencileri, askerler ve halkla hınca-hınç dolmuştu. Belediye binasının yakınına kurulmuş bir takın üzerinde şunlar yazıyordu: “Ey zafer Nuru, Büyük Gazi - Bugün Bastığın Her Yer; Beş Yıl Evvel Bize Bahşettiğin İlham İle Titrer”26.

Belediye Heyeti, Öğretmenler Heyeti ve diğer gruplar, arabadan inen Gazi’yi selâmlarken; kız mektebi öğrencilerinden iki kız öğrenci heyecan dolu, kısa bir konuşma yaptılar ve Gazi ile Lâtife Hanım’a birer buket verdiler. Belediye binası içinde, mermer merdiven üzerinde kordon teşkil eden kız mektebi öğrencileri, teker teker Gazi’yi ve eşini selamladılar. Gazi, başkanlık odasında kısa süre dinlendi. Arkasından, Vali Fahri Bey tarafından kendisine takdim edilen heyetleri karşıladı. Bu arada, belediye binası önünde yığılan Samsun halkının yoğun tezahüratı binanın içini bile çınlatıyordu. Bunun üzerine Gazi binanın balkonuna çıktı ve halkı selâmladı27. Saat üçbuçukta, alkış tufanları içerisinde arabasına binen Gazi, eşiyle birlikte, kendisi için ayrılan ve hazırlanan Şahinzade Remzi Bey’in konağına hareket etti28.

Akşamleyin fener alayları kent içinde geçit yaptılar. Gazi Samsun Belediyesi’nin onuruna verdiği akşam yemeğine katıldı. Yemeğin sonuna doğru, Belediye Başkanı İbrahim Veysi bir konuşma yaptı. İbrahim Veysi Bey’in konuşmasına teşekkür ederek yanıt veren Gazi, yurt idaresinde yükümlülük taşıyan heyetin ülkü ve amaç itibarıyla bütün ulusa yayılan unvanının, Halk Fırkası olan “Cumhuriyet Fırkası” olduğunu ve ülkeyi “selâmet ve saadet sahasına” götürecek tek ve belirli yol durumunda bulunduğunu belirtti. Bunun üzerine Belediye Başkanı ayağa kalkarak, Atatürk’ün ardında duran bir koltuğu gösterdi ve: “Bu koltuk Reisicumhur hazretlerinin Samsun’a ilk geldikleri zaman Belediye dairesinde oturdukları koltuktur. Teberriiken buraya getirilmiştir” dedi. Bu güzel anımsatmadan son derece duygulanan Gazi, anılarının tazelendiğinden söz ederek, şu cümleleri de içeren bir konuşma yaptı: “Bu kıymetli memleket, bu temiz şuurlu fedakâr halk; Zaman zaman lâyık olduğu derecede temsil edilememiş bulunmakla beraber; ben Samsun’u ve Samsunluları ilk gördüğüm ve bugün tekrar gördüğüm gibi tasavvur etmekte asla tereddüt etmedim “29.

Gazi, Samsun’daki ikinci gününde, yani 21 Eylül 1924’te, Türkiye’nin ilk kez yerli sermaye ile inşaa ettiği Samsun-Çarşamba Demiryolu’nun temel atma törenine katıldı. Bir gün öncesinden tören alanında zarif bir tak hazırlanmış, aralıklı biçimde gölgelikler yapılmıştı. Bütün çevre temizlenmiş defne yaprakları ve bayraklarla süslenmişti30. Tören alanına devlet erkânıyla gelen Gazi yerini aldıktan sonra, törene geçildi. Demiryolu hattının imtiyaz sahibi olan Nemlizade Galib Bey kürsüye gelerek bir konuşma yaptı. O’nun konuşması şöyleydi:

“Reisicumhur Hazretleri!

Tarihimizde yeni bir devir açan büyük gazanızın simdi yeni bir semeresini görmekle mübâhi bulunuyoruz- Dehanızla bekasını temin eden vatanımızın bir cüz’inde mühim bir teşebbüsün vaz’ı esasına muvaffakiyetle bahtiyarlığımıza kani oluyoruz. Bahusus bu mübâhat, bu bahtiyarlık huzur-u devletinizle ayn bir mümtaziyet ihraz ediyor. Daha doğrusu sâî ve gayretiniz; iktisadî fikirleriniz, feyizli müzaharetinizle tevhid ediyor. Teşebbüsümüz, şimdilik küçük bir mukaddime; fakat esasında mevcut manevi kıymetler, ona geniş bir ufk-u inkişâf bahşediyor. Şimdi siz, lütfen vaz’ı esasını icra buyuracağınız Samsun-Çarşamba Demiryolu yalnız bir teşebbüs-ü nafi değil, memleketimizde ebedi Türk hakimiyetinin nişanesi, Türk iktisadiyatının tamamen millî bir eseri, Türk erbâb-ı fenninin, ecnebi muavenet-i ilmiyesinden müstağni bir numune-i irfanıdır.

Eğer siz; vatan müncisi olmasaydınız, biz Nemlizade mahdumları da bu yolun müteşebbisi olamazdık. Eğer tesis buyurduğunuz cumhuriyet hükümetimizin müzahereti olmasa idi, gayretimiz, emellerimiz böyle yakın bir zamanda tahakkuk etmez, bugünkü merasime muvaffakiyet hasıl olmazdı. Nihayet Reisicumhur Hazretleri, halkta, halkın efkârında bir emniyet ve rabıta husule gelmeseydi, vilâyetin her tarafından memleketimizin hemen her noktasından teşebbüsümüzde mazhar-ı teşvik ve iştirak olmazdı.

Riyaset-i cumhur-u millete intihabınızdan sonra, ilk defa imtiyaznamesini imza buyurduğunuz bu yolun taliin, pek şerefli ve kıymetli mazhariyetiyle ilk kısmının vaz ‘ı esası da yine siz ey gazi-i mükerrem; zât-ı fehametsematınıza tasyib ve müyesser olmuştur. Biz bununla ebediyyen iftihar edeceğimizi arzeder ve vaz’ı esasa mütedair irade-i devletinize intizar eyleriz “31.

Galib Bey’in bu konuşmasından sonra Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa yaptığı konuşmasında şunları söyledi:

“Efendiler,

Vatandaşlarımızın millî bir sermaye ile memlekette demiryolu inşa etmek teşebbüsü, izaha muhtaç olmayan birçok nokta-i nazarlardan fevkalâde mühimdir. Böyle millî teşebbüslerin Hükümet-i Cumhuriyemiz ve riyaset tarafından ne kadar büyük memnuniyet ve mefharetle karşılanmakta olduğu suhuletle tahmin edilebilir. Demiryolu yapmakta ilk millî teşebbüsün tatbikatına başlandığını bizzat görmek fırsatı cidden benim için mutlu bir tesadüftür. Memleketimizin asırlardan beri yolsuz bırakıldığı ve bir demiryoluna olan ihtiyacın şiddeti düşünülürse, bu hususta müteşebbis olanları ne kadar takdir etmek ve onlara ne derece müzahir olmak lâzım geleceği pek güzel anlaşılır. Nemlioğullarını bu teşebbüs ve muvaffakiyetlerinden dolayı hararetle tebrik ederim.

Efendiler, memleketin her tarafında olduğu gibi bu defa ziyaret ettiğim vilâyetlerimizde de, en büyük sıkıntının yolsuzluk olduğu bütün efrad-ı millet tarafından acı bir surette tekrar olundu. Bu teellüme iştirak tabiidir. En derin teessürle alâkadarlardan sordum ki vilâyetin yolu kâfidir, denebilmek için kaç kilometre yol inşasına lüzum vardır. İfade olunan rakamlar ikiyüz, üçyüz, dörtyüz kilometre idi. Bu rakamları gördüğüm vilâyetler için beşyüz hatta yediyüz kilometreye kadar iblağ ettikten sonra düşündüm; dün liva olan bugünkü vilâyetlerimizde yediyüz senede yediyüz kilometre yol yapılamaz mıydı? Daha basit ifade edeyim; senede bir kilometrelik yol yapılamaz mıydı? Bu hesabı bütün milletin yapması ve bunun esbabı üzerinde her gün daha derin düşünmesi lâzımdır. Bu hesap ve mülâhaza bugünkü idare adamları hakkında insaflı bulunmaya da medar olur. Efendiler, bu münasebetle şunu da beyan edeyim ki, memleket idaresinde, bilâperva, zata müteallik müşevveş mütalealarla ne yapılmak arzu ettiğini bilmeyenlere, halkın akl-ı selimine müracaatı tavsiye etmelidir. Halk, köylüler bana her yerde iş programını şu iki kelime ile ihtar ettiler: Yol, mektep. Hatta yoldan bahsederlerken yol köylünün kanadıdır, demeleriyle her şeyden evvel ona ehemmiyet verdikleri anlaşılıyor. Filhakika bütün iktisadiyat birinci kelimede ve her şey ikinci kelimede mündemiçtir. Efendiler, merkezi Anadolu’nun iskelesi olan Samsun’u Sivas’a rabtedecek olan demiryoluna başlanırken, Nemlioğulları’nın hakiki programa fiilen tevessülleri ne kıymetli bir misal olmuştur. Samsun-Çarşamba Demiryolu’nun ne kadar feyiz ve refah yolu olacağını düşünerek iftihar edebilirler”32.

Gazi bu konuşmasını bitirince, temel atma törenine geçildi. Önceden hazırlanan gümüş kazma ve kürekle temele ilk harcı Mustafa Kemal Paşa, ondan sonra da Vali Fahri Bey koydu. Demiryolu boyunca kesilen kurbanlarla törene son verilirken; Gazi, “maiyet-i erkânıyla” hükümet dairesine geçti33.

Böylece, Türkiye’de ulusal sermaye ile ilk kez yapımına başlanan demiryolunun temeli, Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın eliyle atılmış oluyordu. Yeni iktisat devletinin onur kaynağı olan bu girişim, Türk girişimciler için de bir cesaret örneği olmuştur.

Gazi Mustafa Kemal Paşa ise, üç gün daha Samsun’da kalmıştır. Temel atma töreninin yapıldığı alandan, memurlara iltifat ederek ayrılan Gazi, Fırka Kumandanlığını, Askerî Hastane’yi, Ayyıldız Spor Klübü’nü ve beş yıl önce, yani 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında karargâhını kurarak ikamet ettiği Mıntıka Palas’ı gezdi34. Mıntıka Palas’ın sahipleri, Gazi için güzel anılarla dolu bu binayı O’na armağan ettiler35. Gazi, bu güzel armağandan pek çok etkilenmiştir. Bu bina, daha sonraları Gazi’nin Samsun’a çıktığı zaman kullandığı eşyaları sergileyen bir müze haline getirilmiştir.

İkamet ettiği Remzi Bey’in konağına geçen Gazi, sevgi dolu tezahüratla ve milli marşlar söyleyerek geçen küçük bir gruptan etkilenmiş ve bu grubu pencereye çıkarak selâmlamıştır. Daha sonra da, otomobille, İstiklâl Tiyatro Binası’na gitmiştir. Bu bina, Ayyıldız Spor Klübü tarafından, oldukça göz alıcı biçimde döşenmişti. Bu sırada Samsun’da pek alışılmamış bir görüntü de bu binada gerçekleşmiş, Haber’in deyimiyle; Türk Tiyatro Salonu’nda, Türk hanımları da “arz-ı vücûd” etmişlerdi36.

Gazi Mustafa Kemal Paşa, Samsun’daki üçüncü gününde, gününün bir kısmını, kendisini kaldığı evde ziyaret edenlerle geçirdi. Lâtife Hanım da, gruplar halinde gelen Samsunlu kadınlarla ilgilendi. Akşam ise, İstiklâl Ticaret Mektebi’nin daveti üzerine, okul salonunda öğretmenler tarafından verilen çay ziyafetine katıldı. Mustafa Kemal Paşa, bu toplantıda Atatürkçü düşünce sisteminin; diğer bir deyişle Atatürkçü İdeoloji’nin bilimsel yönünün açıklanmasında kullanılan ünlü cümlesinin de yer aldığı önemli bir konuşma yaptı: “Muhterem hanım, muhterem beyefendiler. Bu çay ziyafetini tertib edenlere suret-i mahsusada teşekkür ederim. Bu vesile beni Samsun’un çok münevver bir muhitinde bulundurmuş oldu. Bu vesile beni dimağları ilim ve fen ile müzeyyen olan kıymetli insanlardan mürekkeb bir heyetin huzurunda pek mesut etti.. Dünyada hersey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir, ilim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir...”37.

Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa, ertesi gün (23 Eylül 1924), Samsun’a iskân olunan Drama ve Kavala göçmenlerinin ziyaretlerini kabul ederek, onların durumları hakkında bilgi aldı, gereksinimlerini öğrendi ve arzularını dinledi. Eşi Lâtife Hanım da, Samsunlu hanımlara karşılık ziyaretinde bulundu38. Gazi ise, ayrıca belediyede ilgili kişilerle bir toplantı yaparak, şehrin sorunları, gereksinimleri hakkında bilgi aldı. Geri kalan zamanını ise, Samsun Kütüphanesi’nden getirttiği tarih kitaplarını okumakla geçirdi39. Aynı gün, Samsunda kaldığı süre içinde ‘ikamet’ ettiği Şahinzade Remzi Bey’in evinde, aile albümüne anı olarak şu cümleleri yazdı: “Samsun’da kaldığım günler zarfında misafir olduğumuz Şahinzade Remzi Bey’in hanesinde sahib-i hâne tarafından gördüğümüz misafirperverliği ve nezaketi suret-i mahsusada kaydederim”40.

Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da kaldığı dört günün sonunda; 24 Eylül 1924 tarihinde, çarşamba günü, sabah saat 9’da, Erzurum’a gitmek için Samsun’dan ayrıldı41. Haber gazetesi, Gazi’yi uğurlayan yazısının bir yerinde şunları söylüyordu: “Mücahede-i istihlâsa başladığınız Samsunumuz, sizi kucağında taşıyarak, mahsud ve mesud olduğu dört günde, bizim istikbal yolumuzu dehânızın nurlarıyla tenvir ve irahe buyurdunuz. Vecd ve heyecan içinde, kalbimize hîn ettiğiniz ulvî hitablarınız, ahenin düsturlarınız teati ve telâkki yolunda rehberimiz olacaktır”42.

Bu dört gün içinde, kentin sosyo-ekonomik, kültürel pek çok sorunlarıyla ilgilenen büyük önder; Türkiye’nin ilk kez ulusal sermaye ile yapılmış olan Samsun-Çarşamba Demiryolu’nun temelini 21 Eylül 1924 tarihinde atmıştır. Ülkenin o gün için, içinde bulunduğu köklü sorunlar ortasında, yola duyulan gereksinim; pek çok sorunun çözümünde anahtar rolü oynuyordu. Uzunluğu 45 km. olan Samsun-Çarşamba Demiryolu 1925 yılının sonunda büyük ölçüde tamamlanmış; ne var ki, 1950’li yıllardan sonra karayollarına ağırlık veren ulaşım politikalarının ilgisizliği yüzünden, gittikçe eski işlevini yitirmiş; sonuçta, 1980’li yıllarda bu demiryoluna yeniden el atılmış ve yol yenilenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik alanlardaki kalkınma hamlelerinde, demiryollarının olumlu işlevinin ne olduğu bilinmektedir. Bu yönden de, Samsun-Çarşamba Demiryolu’nun olumlu katkıları, küçümsenebilir gibi değildir. Yukarıda da değinildiği gibi, ekonomik yönden, ‘ulusal diriliş in sembolü olacak ve başka pek çok ve daha büyük yapıtın ortaya konulabilmesi için de, Türk girişimciler açısından, ‘kendine güven’ duygusunun berkitilmesinde büyük rol oynayacak olan bu yapıt; temeline ilk harcın, 20. yüzyılın başında, Türkler’i yok olmanın eşiğinden kurtarmış olan Mustafa Kemal Atatürk’ün elinden konulması onuruna erişmiştir.

KAYNAK:
1 Atatürk’ün, TBMM’nin V. dönem, III. toplanma yılını açış konuşmasından; bk: Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.I, Ankara, 1961, s.416.
2 Cumhuriyet döneminde limanların, demiryollarının ve karayollarının birlikte ele alınarak, yurdun en ücra köşelerini büyük kentlere ve limanlara bağlanması gereğine değinen plânlama için bk: Umur-u Nafıa Programı, İstanbul, 1923; yine bk: Ziya Gürel, Kurtuluş Savaşı’nda Demiryolculuk, TTK yay., Ankara, 1989.
3 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, Ankara, 1981,5.193.
4 a.g.e., s.121.
5 Başlıca şu eserlere bk: Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin iktisadi Tarihi (1923-1950), Yurt Yayınlan: 4, Ankara, 1982; Çağlar Keyder, Dünya Ekonomisi İçinde Türkiye (1923-1929), Yurt Yayınlan: 3, Ankara, 1982; yine bk: Tevfık Çavdar, Milli Mücadele Başlarken Sayılarla Vaziyet ve Manzarai Umumiye, İstanbul, 1971.
6 Aziz Sami, “Yollarımız”, Haber, (Samsun’da çıkan haftalık gazete), 14 Şubat 1924.
7 Türk deniz ticaret filosunun kuruluşu, Osmanlı Devleti, Türk Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin ilk yıllarında nicelik ve nitelik yönlerden karşılaştırmalı durumu için bk: “Türk Ticaret-i Bahriyesi”, Ayın Tarihi, II/6, ss.617-622.
8 TBMM Zabıt Ceridesi, I, 3, C. XXVI, Ankara, 1960, s.242.
9 a.g.e., s.243.
10 Haber, aynı sayı;
“ Üretilen çözüm yollarının genel niteliğinin, her yönden ulusal çıkarlara uygunluğu ve ulusal ekonomi ilkesiyle paralellik taşıdığı dikkat çeker.
12 TBMM Zabıt Ceridesi, II, I, C. VI, Ankara, 1968, s. 169.
13 a.g.e., s.169; 1924 yılı bütçesinin genel harcama kalemi 128 milyon 900 bin lira; gelir kalemi ise, 120 milyon 400 bin liraydı; bk; a.g.e., s.166; bu rakamlara göre, 1924 yılında Nafia Vekâleti’ne verilen 16 milyon liranın ne derece büyük bir oran olduğu ortadadır.
14 Konu ile ilgili olarak başlıca şu eserlere bk: Orhan Kurmuş, Emperyalizmin Türkiye-ye Girift, 3. baskı, Ankara, 1982; İlber Ortaylı, II. Abdülhamit Döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, Ankara, 1981; Lothar Rathman, Berün-Bağdat: Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Girişi, (Haz: R. Zarakolu), 2. baskı, İstanbul, 1982; yine bk: Unsal Yavuz, “Askeri Strateji Açısından Türkiye’deki Demiryolları (1856-1923)”, Birinci Askeri Tarih Semineri, Bildiriler: II, Ankara, 1983, ss.179-187.
15 Haber, 13 Mart 1924.
16 Aziz Sami, “Yolların İnşaatı”, Haber, 3 Nisan 1924.
17 Haber, 27 Mart 1924.
18 Aziz Sami, aynı makale.
19 Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri ‘nin Sonbahar Seyahatleri (1924), Ankara, 1925, ss.66-81; yine bk: Utkan Kocatürk, -Doğumundan Ölümüne Kadar- Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, tş Bankası yay., t.y., ss.248-249; ayrıca bk: aynı yazar, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, TTK yay., Ankara, 1983, s.417; Mehmet Önder, Atatürk’ün Yurt Gezileri, İş Bankası yay., Ankara, 1975, s.296.
20 Haber, 18 Eylül 1924.
21 Haber, aynı sayı.
22 Utkan Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, s.250; aynı yazar, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, s.418.
23 Haber, 24 Eylül 1924.
24 Haber, aynı sayı.
25 Haber, aynı sayı.
26 Haber, aynı sayı.
27 Haber, aynı sayı; yine bk: Mehmet önder, a.g.e., s.303.
28 Haber, aynı sayı.
29 Konuşmanın tamamı için bk. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, Ankara, 1981, ss. 190-192.
30 Haber, aynı sayı.
31 Haber, aynı sayı.
32 Haber, aynı sayı; tam metin için yine bk. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C.II, s.193-194.
33 Haber, aynı sayı; kısmen bk. Mehmet Önder, a.g.e., s.303.
34 Haber, aynı sayı.
35 Mehmet Önder, a.g.e., s.303.
36 Haber, aynı sayı.
37 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, s. 194-199.
38 Haber, aynı sayı.
39 Mehmet önder, a.g.e., s.304.
40 Cemal Kutay, Bilinmeyen Tarihimiz, İstanbul, 1974, s.400; Mehmet Önder, a.g.e., s.304.
41 Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, s.420.
42 Gazi’yi uğurlama programı ve Samsun Belediyesi’nin Gazi’ye gösterilen sıcak ilgiden dolayı Samsun halkına teşekkürü: Haber, aynı sayı. 
  ----------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder