29 Ocak 2007 Pazartesi

Osmanlı Devletinde Reji Şirketi



 Rejinin, İstanbul'dan Sonra İkinci Sırada Öneme Sahip Samsun Tütün Depoları, Sigara Fabrikası ve Reji İskelesi  / I.Dünya Savaşı yıllarında (1915)



OSMANLI'NIN BORÇLARINI ÖDEYEMEMESİ SEBEBİYLE AVRUPA DEVLETLERİ BAZI GELİRLERE VERGİ TAHSİLATI SEBEPLİ EL KOYMUŞTUR. BUNLARDAN BİRİ DE TÜTÜNDÜR.



“Reji Şirketi” kuruluşundan kaldırılışına kadar, Türk tütününün ve tütüncülüğünün tarihinde üzerinde önemle durulması gereken bir döneme damgasını vurur.


Müşterek-ül Menfaa İnhisarı Duhanı Devlet-i Aliye-i Osmaniye” ya da “Memaliki Şahane Duhanları Müşterek-ül Menfaa Reji İdaresi” isimleriyle de anılan bu şirketin imtiyazı, Duyunu Umumiye İdaresiyle 1882’de başlayan görüşmeler sonucunda, 27 Mayıs 1883 tarihinde yapılan bir anlaşma ile Osmanlı Bankası Müdürü Emil Deveaux’a verilir. Böylece, Viyana’da Anstald Kredi ve Grubu, Berlin’de Banker S. Bleichroeder ve grubu ile Osmanlı Bankası ve ortaklarının katılımıyla oluşturulan Reji Şirketi 14 Nisan 1884’de faaliyete geçer.

Reji Şirketi Şartnamesi gereğince bir anonim ortaklık olup (mad.1) süresi, 1914 yılında sona ermek üzere 30 yıldır (mad. 9) Reji Şirketinin yönetim merkezi “Dersaadet”dir. (mad. 2) Bu şirketle ilgili olarak ortaya çıkacak adli ve ticari sorunların çözümünde Osmanlı Mahkemeleri yetkili kılınır. (Mad. 2)

Reji Şirketi, Şarkî Rumeli hariç olmak üzere, bandrol sisteminin geçerli olduğu vilayetlerin hepsinde, iç tüketime ayrılan tütünleri satın almak, imal etmek ve satmak ve sigara üretimi ile satışı aşamalarını da gerçekleştirme hakkına sahiptir. Bağdat, Musul vilayetleri ile Diyarbakır vilayetinin bazı yerlerinde ise şirket o zamana kadar Osmanlı Hükümetine ödenen resimleri tahsil eder. Ayrıca, Ticaret anlaşmalarına uymak koşuluyla; puro, çiğnenecek tütün ve enfiyeler üzerinden ithalat resmi, ihraç olunan tütünlerden ihracat resmi ile lisans resimlerini tahsil eder. Lübnan ve Girit adası inhisarın dışında kalır.

Şirketin sermayesi başlangıçta 500 Franklık 200.000 paya bölünmüş hisse senedi ile, temsil edilen 100 milyon Frank - 4.400.000 Osmanlı lirasıdır. (Türk Lirası) Reji Şirketi, hasılat elde edilemese bile Duyunu Umumiye’ye yıllık sabit 750.000 Osmanlı Lirası ödeme yapacaktır.

Reji Şirketi, Osmanlı Devletinden aldığı yaaliye Tetkik Kurulu, Malisal haklarla kısa zamanda etkinliğini arttırır. Osmanlı Devleti Reji yönetim kurulunda bir komiserle temsil edilir.

Reji Şirketi, kuruluşundan başlamak üzere hoş karşılanmaz ve sürekli olarak şikâyet konusu yapılır. Ancak Reji’ nin yeni istihdam olanağı yaratmış olmak gibi, olumlu sayılan bazı faktörlerin işlerlik kazanmasına neden olduğu hususunu da göz ardı etmemek gerekir.

Burada Reji’ nin yalnızca Osmanlı Devletinin sosyo-ekonomik yapısı üzerindeki olumsuz etkilerinin üzerinde durulmaktadır.

Reji Şirketi’nin kuruluşunun ekonomik açıdan ilk olumsuz etkisi, Mısır’a yapılan tütün ihracatının Mısır’ın tek taraflı iradesiyle durdurulması olur. Rejinin kuruluşuna kadar Türk tütünü, dünyaca ünlü Mısır sigaralarının ün kazanmasında büyük pay sahibi iken, Mısır sigaraları da Türk tütününün tanınmasında etkili bir paya sahip olmuştur. Ancak, Mısır Hidivliği; Osmanlı Devletinde Reji Şirketi’nin kurulmasıyla, zaten varolan tütün kaçakçılığının daha da artacağını ve öncekinden çok daha fazla tütünün Mısır’a girebileceğini tahmin eder ve başka ülkelerden de tütün ithaline izin vermek üzere ilk kez 3 Mart 1884 tarihinde Yunanistan ile bir anlaşma yapar. Bu durumda Reji Şirketi’nin kuruluş görüşmeleri sırasında belirlenmiş olduğu gibi, Reji’ nin gelir kaynakları arasında gösterilen 150.000 Osmanlı Lirası Mısır’a tütün “ihracat resmi” alacağının 50.000 Osmanlı Lirası olduğunun anlaşılması üzerine Reji Şirketi kuruluş şartnamesinin 13. maddesinin; “Osmanlı Devleti Mısır, Samos (Yunan adası), Tunus ve Şarkî Rumeli ve Crete (Yunan adası)’ye gönderilecek tütünden alınmakta olan ihraç resmini indirme ve kaldırma yetkisini korumakta olup, bu yetkisini kullandığı takdirde Osmanlı Devleti, indirimden ya da tamamen kaldırmaktan kaynaklanan gelir noksanlığını tütün Rejisine ödeyecektir” hükmüne dayanarak Osmanlı Devletine başvurur ve bu farkın kendisine ödenmesini ister. Sonuçta 1884 yılından başlayarak, Osmanlı Devletinin Duyunu Umumiye İdari borçlarına karşılık, Duyunu Umumiye İdaresi’ne Reji tarafından ödenecek olan 750.000 Osmanlı Lirası, 700.000 Osmanlı Lirasına indirilir.

Ortaya çıkan bu durum, parasal azalma - nitekim Reji Şirketinin değerlendirmesi de parasal kayıp olduğu yönündedir – olsa bile aslında Türk tütününün Mısır piyasasındaki birincil önemini yitirmesinin ve ihracatın azalmasının bir ifadesidir.

Osmanlı Devletinde tüketilecek tütün Reji’ nin kapsamına alınmış olup, ihraç edilecek tütün ise, serbest bırakılır. Ancak bazı iddialara göre Reji tütün ihracatçılarının durumunu zorlaştırmak için elinden geleni yapar. Bu zorluklar ise, öncelikle tütün üretimine konulan bazı bürokratik engellemelerden kaynaklanır. Bunlardan ilki ekim için ruhsat alma zorunluluğudur. Üstelik daha başvuru dilekçesinde bile, her tarla ve her yıl için ayrı dilekçe sözkonusu edilir. Kuşkusuz şirket şartnamesinin 6. maddesinde ruhsatın bedelsiz olduğu belirtilmiş ise de “yol parası, pul parası, arzuhalci parası, vekâletname parası” gibi bazı giderler önemli bir toplam oluşturur. Büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen üreticinin dilekçenin içeriğini bildiğine ve kabul ettiğine ilişkin olmak üzere, oturduğu “karye” ya da “Mahalle”nin imam ya da muhtarına bunu tasdik ettirme zorunluluğu bu külfetini daha da arttırır.

Yine sözkonusu Nizamnamenin, 4. maddesi gereğince, tütün üretimi bazı yerlerde kesinlikle yasaklanır;

Merbut haritada gösterildiği veçhile İstanbul’un Saray Burnu ile Akdeniz sahilinden Makr Karyesi Ayastafanos Ayastafanos’tan Florya Küçük Çekmece Yarım Burgaz Derbent Kuru Kavaktepe Çilişan Boğazköyü ile Tuzdağı Ihlâmur Tepeağaçlı Çift Köylerine ve mezkûr köylerden Karadeniz sahiline ve Karadeniz sahilince Rumeli Fenerine ve Rumeli Fenerinden Boğaziçinin sahili üzere Tophaneye ve Tophaneden Haliç sahiline Kâğıthane’ye ve Kâğıthane’den gene Haliç sahili ile Saray Burnuna kadar olan daire ile Üsküdar’dan Akdeniz sahili üzere Pendik’e ve Pendik’ten Tulaybağ Çiliköy ve Kurtköy Kurna Erenli Köy Kurtdoğmuş Muratlı Koşulu Hüsnüköy Buzhane Gülerköy ile Paşa çiftliğine ve oradan Irvaya ve Irvadan Karadeniz sahilince Anadolu Fenerine ve Anadolu Fenerinden Boğaziçinin Anadolu sahili üzerine Üsküdar’a kadar olan daire dahilinde duhan zer’i katiyen memnudur.

Tütün üreticisinin karşılaştığı zorluklardan birisi de, “Ambar” ve “tütünün ambara teslimi konusu olur. Reji Şartnamesi’nin 16. maddesinde belirtildiği üzere tütünün toplanacağı ambarların yapımı Reji şirketine aittir. Reji şirketi tarafından nizamname gereğince kurulan ambarlar, tütün ekimi ve hasadının yapıldığı yerden ambar yapılmamış olup, bu nedenle ilgili maddeler 20. ve 22. çoğu zaman uygulanamaz olur. Ve Reji yine bu nizamnamenin 3. fasıl, 42. madde ve 8. fıkrasına göre; “Her sene senei sabıka mahsulatından olarak Ağustos duhulünde yedi ihtiyatda olmayan bir sebebi mücbire mebni olmaksızın tütünlerini reji ambarlarına teslim etmemiş olanların tütünleri zurraın yedinde ziraat sergisi bulunsa bile kaçak itibar edilip yalnız zabt ve müsadere ile iktifa olunur ve sebebi mücbir tahakkukunda derhal reji ambarlarına nakil ettirilir.” hükmüne dayanılarak her yılın Ağustos ayında ambara teslim edilmeyen tütün kaçak sayılır ve ürüne el konulur. Bu durumda ambarsızlık nedeni ile, Reji’ ye teslim edilemeyen tütünlere, Reji hiçbir karşılık ödemeksizin sahip çıkar. Üstelik mevcut Reji ambarlarının da hiç de sağlıklı koşullara sahip olmadıkları da bir başka gerçektir.

Görülüyor ki Reji Şirketinin, gerek “şartname” gerek “hak ve yükümlülüklere ilişkin nizamname” hükümleri tütün üreticisini çok olumsuz yönde etkilemiş ve bu oluş aynı zamanda önemli bir baskı unsuru oluşturmuştur.

Nitekim bir Osmanlı arşiv belgesinde de belirtildiği gibi, “Reji Şirketinin baskısından ve çok fazla vergi istemesinden şikâyetçi olan Çarşamba halkı ve tütün üreticileri için yapılan tebligatlar henüz icra safhasına konulmamış olup halkın şikâyetleri kesilmemiştir. Buna acilen çare bulunması gerekmektedir.”

Sözkonusu bu belge ile benzer nitelikte şikâyetleri içeren diğerleri, tütün üreticisinin sürekli olumsuzluklarla karşılaştığını, çoğu zamanda bunların ortadan kaldırılamadıklarının açık birer ifadesidir. Zira, Reji Şartname ve nizamnamesindeki hükümler kesin ve bağlayıcıdır. Bu oluş karşısında ise üretici açısından üç seçenek belirir. Ya tüm olumsuzluklara büyük bir cesaret ve güçle karşı koyacak ve ayakta kalmaya çalışacak, ya üretimden vazgeçerek bulunduğu yeri terk edecek ya da kaçakçılık gibi yasal olmayan bir yolu seçecektir. Nitekim bu üç seçeneğe ilişkin örnek vardır.

İlginçliği nedeniyle burada ağırlık üçüncü seçeneğe yani kaçakçılığa verilmektedir. Kuşkusuz tütün kaçakçılığı Reji’ den önce de az da olsa karşılaşılan bir konu olmakla birlikte, Reji’ den sonra büyük boyutlara ulaşır. Bu oluş nedeni ile de Reji' nin kuruluşundan kaldırılışına kadar geçen sürede üzerinde en çok tartışılan konudur.

Donald Quataert; “Kaçakçılık, Rejiye gösterilen tepkilerin en yaygın olanıydı” sözleriyle bu soruna ilişkin görüşünü belirtmektedir.

Reji Müfettişi Nuri Bey, Reji Şirketi’nde yapılacak birtakım değişikliklerle Maliye Hazinesi’ne 3 milyon Osmanlı Lirasından fazla gelir sağlanabileceğine ilişkin Maliye Nazırı Agop Paşa’ya takdim ettiği layiha’da; kaçak tütün miktarının yaklaşık 12-13 milyon kg. olduğu, şartname gereği bütün tütün ürününü satın almaya zorunlu olan Reji’nin buna gücü yetmeyince, tütün ziraatının çıkmaza girmiş olduğu ve fakir düşen üreticilerin ürünlerini daha yüksek fiyat veren kaçakçılara satmaya başladığını belirtir.

Yine başka bir kaynak da, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde o tarihlerde, Reji Şirketi’nin ürettiği ile aynı kalitede ancak onun yarı fiyatına satılan kaçak tütünden imal edilmiş sigarayı içmeyenin hemen hemen hiç olmadığına ilişkin izlenimler; “1914 yılının Temmuz ayının sonlarına doğru, Samsun ilinin güneyine kadar iki gün süresince yapılmış olan seyahat sırasında buralarda Reji Şirketi tarafından imal edilen sigara bulup almanın zorluğu” biçiminde aktarılır.

Tütün üreticisi ve tüccarının Reji Şirketi’ne tepkiyle kaçakçılık yapmasının temel nedeni, şirketin tek alıcı olarak piyasada yer almasıdır. Oysa, Reji yöneticileri yalnızca iç tüketime ayrılan tütünün Rejinin sorumluluğuna girmesi nedeni ile, ihracat yapabilme özgürlüğüne sahip olan üretici ve tüccarın bundan kaçınarak kaçakçılığa sapmış olmasının hiç de hoş görülecek bir yanının olmadığını öne sürerek, kaçakçılığın gerçek nedenini görmezden gelirler ve kaçakçılıktan dolayı Osmanlı Hükümetine sürekli şikâyet eder ve yardım isterler. Morawitz’in deyişiyle “Reji yöneticileri için kaçakçılık müzmin bir felâkettir.”

Reji Şartnamesinin 3. maddesine göre Kaçakçılığı önleyebilmek için görevli memurları Reji atayacak, memurların kıyafetleri ise yine o sınıfta bulunan devlet memurlarının kıyafetlerine uymak üzere Maliye Nezaretince saptanacaktır.

Bu konuyla ilgili başlıca kaynak olarak yararlanılan Osmanlı arşiv belgelerinin bazılarında da bu oluşu izlemek mümkündür. Şöyle ki, “Tütün kaçakçılığına engel olunmak için, Reji idaresine bir yardım maksadıyla İstanbul, Bursa, Aydın ve Selanik vilayetlerinde teşkili kararlaştırılmış kordon bölüklerinin şimdilik tecrübe edilmek üzere kurulduğu faydalı görülür ise diğer vilayetlerde de kurulması, görülmediği takdirde ise kaldırılıp eski haline dönüştürüleceği, şartnamenin 5. maddesinde yazılı olduğu veçhile genişletilmesi icap ederse bunun da ancak Reji idaresinin dilekçesi ve jandarma dairesinin de onayı ile s¤u ve mümkün olabileceği” belirtilmiştir.

Nitekim bu yazışmalardan da görüldüğü kadarıyla Osmanlı Devletinin onayıyla Reji Şirketi teşkilatından bir kolcu gücü yapılanır. Üstelik bu güç Reji Şirketine oldukça pahalıya mal olur. Bazı kaynaklara göre, 1901 yılında 229.916 Osmanlı Lirası –1903 yılında 253.541. Osmanlı Lirası ve 1904 yılında ise 258.000 Osmanlı Lirası harcanır. Başka bir kaynakta da 1911-1912 döneminde yapılan harcamayı 254.000 Osmanlı Lirası olarak belirtmektedir.

Osmanlı Devleti yetkililerinin 1895 yılında Reji kolcularının silâhsızlandırılmasına yönelik kararına kadar, bu harcamalar böyle sürer gider. Öncelikle Trabzon’daki sıkıyönetim yetkilileri, kolcuların silahlarını bırakarak dağılmalarını emreder. Aynı yıl bunun ardından, Halep, Harput, Konya, Bitlis ve Bursa’nın bazı bölgelerinde Reji kolcularının silahları hükümet tarafından teslim alınır. İzmir Valisi Hasan Fehmi Paşa, kolcuların silah taşımalarını yasaklayıp, bu karara uymayanların hapsine hükmeder. 1896 yılının Martında Maliye Nezareti kaçakçılığı önleme görevini Osmanlı askeri gücünün üstlendiğini Reji yönetimine bildirir. Ancak, Osmanlı Devletinin kolcu güçlerine almış olduğu kararlarda son zamanlarda görülen tutarsızlığın bir belirtisi olarak 1901 yılında bu kez Osmanlı Devleti askeri gücünün de tütün kaçakçılarını izlemelerine ilişkin izin kaldırılır. Hatta, 1905’de Sadrazam, “Aydın’daki hükümet yetkililerine şakilerle baş edebilmek için Reji kolcu güçlerinden en iyilerinin seçilmesini” buyurur. Yine 1908’de kaçakçı gemilerine engel olmak için kolcu güçleriyle işbirliği yapılır.

Reji Şirketi’nin, tütün kaçakçılığını önlemeye yönelik kolcu güçlerini oluşturması çeşitli çevrelerde, değişik yorumlara yol açar. Özellikle Osmanlı Devletinin güvenlik güçlerinden büyük destek alması ayrı eleştiriler alır. Hüseyin Avni bunu şu şekilde belirtir. “Devletle arasındaki mukavele mucibi icabınca hükümetin Jandarması ve Polisi de Rejinin zabıta kuvvetleri ve hukuki müessesede ecnebi sermayedarlığını istismara yardım ediyordu."

Konuya ilişkin olarak Haydar Kazgan da; “... Şirketin tütün kaçakçılarıyla mücadeledeki etkinliği Devletin Polis ve Jandarma gücünün çok üstünde bir organizasyona bağlanmış ve bu konudaki müsamahasızlık ve acımasızlık ilkelerine bağlılık türlü hikayeler ile, gazete sütunlarında sayfalarca anlatılmıştır." ifadesini kullanmaktadır.

Hatta bazı kaynaklar: “Reji İdaresi, ülke içinde yayılan teşkilatı ve memur ve kolculardan ibaret geniş kadrosu ile adeta devlet içinde devlet gibidir” derken, bazıları da: “... Belâlılardan ve eski sabıkalılardan oluşmuş bir kolcu teşkilatı kurulduğunu, Jandarmanın refakatinde çalışan kolcuların herkesin şahsına ve aile mahremiyetine sorumsuzca tecavüz ettiğini" belirtmektedir.

Yine, Niyazi Berkes Reji’ den; “... Bir köylü, bu idarenin tekeli altında olan kendi yetiştirdiği tütünden yarım okka bir yana saklayayım dese Reji kolcusu tarafından küt diye alnından vurulurdu” biçiminde söz etmektedir.

Reji dönemi IV. Murat’ın tütün kullananlara karşı uyguladığı kanlı terör rejiminden sonra, bu kez kolcu güçlerin yıkıcı davranışlarıyla birlikte tarih tütün konusunda bir kez daha kanlı sayfalara sahne olur. Nitekim Salih Zeki; “Reji Şirketi’nin Meşrutiyetin ilanına kadar süren idaresinde halk arasında ayıngacı olarak adlandırılan tütün kaçakçılarıyla kolcu ve jandarmaların çatışmalarında çoğunluğu kaçakçılardan olmak üzere 50-60 bin Türk çocuğunun sakatlanmış ya da öldürülmüş olduğunun gerek basın, gerek yetkililerce ifade edildiğini, yalnızca 1901 yılında ise ölenlerin 20 bini aştığının resmi belgelerce de kanıtlandığını belirtmektedir.”

Bir başka kaynakta da verilen sayı yaklaşık 20 bindir. Şöyle ki; “Yapılan istatistiğe göre, bu kolcular ve hatta Osmanlı Jandarmasının birlikte, kaçakçılarla yaptığı müsademeler de 20 binden fazla adam ölmüştür, bu 20 bin telefat her iki tarafa aittir." ifadesi kullanılır.

Morawitz de; “İyi bilgi alan kimselerin sözlerine bakılırsa, dağlık bölgelerde veya bedevi kabileler arasında, kaçakçılığın her sınıf halk arasında suç ortağı bulmasıyla savaşmak hemen hemen imkânsız” olduğunu belirtmektedir.

*** Bu arada “Kaçakçılığı yapanların bir kısmının düşük gelirli askerler olduğu, Abdülhamid’in kaçakçılığı bastırılmadığını, bu malumatı da Reji müdürlerinin ma plãnlarına katılmamış olmasının önemli bir nedeni olarak” büyük bir olasılıkla bu hususun gösterilebileceği iddiaları da kuşkusuz dikkat çekici bir konu olmuştur.

1902 yılına gelindiğinde ise Reji’ye yönelik şikâyetlerin artması üzerine o zamana kadar Reji’ye karşı suskun bir politika izlemiş olan II. Abdülhamit tarafından “Dahiliye ve Evkaf Nazırlarından kurulu bir heyet sorunu incelemek ve görüşmeler yapmak üzere görevlendirilmiştir.” Böylece Reji Şirketi şartnamesi bir kez daha incelenir, hatta Maliye Bakanlığı Müsteşarı Rıza Bey çağrılır ve görüşü alınır. 1908 yılına kadar bu inceleme ve görüşmeler sürer gider. 1908 yılı başlarında ise, Reji Şirketi’nin imtiyaz süresinin bitmesine birkaç yıl kala, başka yabancı sermayedarlar da tütün tekelini ellerine geçirmenin yollarını ararlar. II. Abdülhamit yaveri Müşir Ahmet Zülkifil Paşa’ yı Amerikalı sermayedarların temsilcileri ile görüşmeye yetkili kılar. Ancak yabancı sermaye sahiplerinin nasıl bir sonuca ulaştıkları belli olmadan, 23 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet ilan edilir.

II. Meşrutiyet’in ilanıyla, “... Bir anda bütün yabancı sermaye ve kapitülasyonlara karşı sadece iktidar partisi İttihat ve Terakki de değil muhalefette de, kamuoyunda da hissedilir ve açık bir karşı koyma hareketi görülmeye başlanmıştı! Üstelik Abdülhamit’in yönetimi sayesinde Türkiye’yi sömürdükleri ve bu sebeple bunlara karşı bazı tedbirler almak suretiyle sömürüye son verilebileceğini ve memlekete hayırlı birer kurum bu suretle mümkün olacağı “öne sürülür”. “Bu sebeple iktidar ve muhalefet basını bu şirketi ele alarak devri sabık adı verilen Abdülhamit devrini yerin dibine batırmışlardır.”

Yine 1908’de Namık Kemal, Osmanlı vergi sisteminin genel bir eleştirisini yaparken, en fazla Tuz ve Tütün İnhisarları’nın üzerinde durur ve Tuz ve Tütün İnhisarları’nın “halkın ve devletin aleyhinde olduğuna inandığını belirtir. Ancak, “Tütün Tekeline karşı olmakla birlikte onun yerine nasıl bir sistemin getirilmesi gerektiği yönünden açık bir düşünceye sahip değildir.”

Öte yandan, oluşturulan yeni yönetim ülkenin çıkarlarının gözetilmesi görüşüyle, tütünden elde edilen gelirin arttırılmasının önemi üzerinde durur. Maliye Nezareti’nce bir komisyon oluşturulur. Komisyon bandrol yönteminin Reji’den daha yararlı olduğu, bu sayede tütün alım ve satımının herkes tarafından eşit şartlar altında ve serbestçe yapılabileceği, böylece yaratılan rekabet ortamının, tütün üreticisine daha çok gelir getireceğini öne sürer. Ancak komisyonun bu görüşüne karşılık Meclis-i Mebusan’da da karşıt görüşlü kişiler vardır ve bu durum görüşmelerin sonuçlandırılmamasına neden olur.

1911 yılında Reji Şirketi’nin kaldırılması ve 7 yıl süre ile bir “Devlet İnhisarı’nın” kurulması kararlaştırılır. 1912 yılında da bir “Tütün Tekeli” kanun tasarısı hazırlanır. Ancak bu kez Trablusgarb ve Balkan Savaşları başlar ve “Ordunun iaşesi için lüzumlu olan para”nın bulunması zorunluluğuyla tarihte bir kez daha Reji Şirketi’nin karşısında çaresiz kalınarak, şirket imtiyazının 15 yıl daha uzatılması koşuluyla, Osmanlı Devletine Reji yönetimi tarafından 1 milyon 500 bin Osmanlı Lirası borç sağlanır. Maliye Nazırı Rıfat Bey, Dahiliye Nazırı Talât Bey' dir. Reji Şirketi 1913 tarihli bir protokol ile 1914 tarihinden başlayarak 15 yıl süreyle uzatılır. Bu kez Osmanlı Devleti adına Reji Şirketi tarafından Duyunu Umumiye’ye borç karşılığı yatırılacak, yıllık miktar 800 bin Osmanlı Lirasına çıkarılır. Ancak, 1922 yılı Martında yapılan bir değişiklikle bu miktar 620.118 Osmanlı Lirasına indirilir.

29 Ekim 1923’de Cumhuriyet’ in ilanıyla yabancılara verilmiş olan Reji ve benzeri birtakım imtiyazlar yeniden gözden geçirilir ve 1923 yılının 17 Şubat - 4 Mart tarihleri arasında “İzmir İktisat Kongresi”nde bu konu görüşülüp, sonuçta "Reji İdare ve Usulünün İlgası" ile Tütün ziraat ve ticareti serbest olup ihraç edilecek tütünlerin işlenmiş olması ve tütün rüsumunun müstehliklerden müsasıp surette istifası oybirliği ile kabul edilmiştir."

13 Haziran 1923 tarihinde Reji Şirketi ile Hükümet arasında bir anlaşma yapılır ve ertesi yıl 30 Temmuz 1924 tarihinde şirketin imtiyazı iptal edilerek, "Bütün malları, hakları ve taahhütleri" Türkiye Cumhuriyeti Devletine" geçer.

1925 tarihinde "Osmanlı Devletinin ağır - ve tütün üreticileri bakımından acı, hatta kanlı - miraslarından biri olan Tütün Rejisi 4 milyon Türk lirasına satın alınarak devletleştirilir ve tütün tarihinde yeni bir sayfa açılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder