27 Haziran 2007 Çarşamba

Ünye Tarihi -I



Ünye’nin çok eski ve köklü bir tarihi vardır. Kuruluşu tarih öncesi çağlara yani yazının kullanılışından daha eskilere kadar uzanmaktadır. Bu tarihi,
1) En eski dönem
2) Türk fetihlerine kadar olan dönem
3) İlk fetihlerden Osmanlılara kadar olan devre
4) Osmanlı dönemi
5) İstiklal harbi ve Cumhuriyetten günümüze kadar geçen dönem olmak üzere beş bölümde incelemek faydalı olacaktır.



1.TARİH ÖNCESİ DÖNEMDE ÜNYE ve ÇEVRESİ
Yapılan araştırmalar Ünye ve çevresinin Anadolu’daki en eski yerleşim yerleri arasında olduğunu göstermiştir. Ünye çevresinin prehistorik dönemi ile ilgili olarak en geniş çaplı araştırma, kendisi ve Ünyeli olan Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bilim Dalı Profesörlerinden rahmetli Kılıç Kökten tarafından yapılmıştır.

Kılıç Kökten’in Ünye’nin doğusunda Yüceler köyü civarındaki mağaralarda 1944-45 yıllarında ve 1963 yılında Cevizdere vadisinde yaptığı kazılar sonucu, bu yörede milattan önce kazılarda yontma ve cilalı taş devirlerine ait aletler ve silahlarla toprak kapların yanı sıra, insan ve evcil hayvanlara ait iskelet parçaları da bulunmuştur. Araştırmalar esnasında bulunan çakmaktaşından bir el baltası, Alt Paleolitik döneme aittir ve Karadeniz kıyılarında elde edilen en eski buluntu olma özelliğini taşımaktadır.

Bunun yanı sıra Orta ve Üst Paleolitik dönemlere ait olarak da ikili dilgi kazıyıcı, yuvarlak kazıyıcı, dilgi çakı, tekli diş çentikli yonga uç kazıyıcı, iri yonga kazıyıcılar gibi çeşitli çakmaktaşı aletler elde edilmiştir. Bütün bu bulgulara göre, Ünye çevresinde (M.Ö.)XV.bin yıla kadar uzanan bir yerleşik hayat olduğu kesin olarak anlaşılmıştır.

2.TÜRK FETİHLERİNDEN ÖNCE ÜNYE
Ünye ve çevresinde yazılı tarihlerde adı geçen ilk topluluk Kaşkalardır. MÖ 2000’lerden itibaren tarih sahnesine çıkan Kaşkalar bugünkü Sinop ile Perşembe arasındaki bölgede yerleşmişlerdi. Kaşkalar’da hem göçebe hem de yerleşik hayat tarzı vardı. Kaşkalar zaman zaman Iç Anadolu’daki Hititlerle savaşmışlar ve onlar için yönelen kuzeyden en önemli tehdidi oluşturmuşlardır. Zaman zaman Kaşkalar Hitit başkenti Hattuşaş’a (Boğazköy) kadar ilerlemişlerdi. Hititlerin Kaşkalar’ı durdurduğu hatta kısmi egemenlik altına aldıkları dönemler olduysa da, bu dönemler kısa süreli ve geçici olmuştur. Bu iki komşu ve düşman kavmin ömrü MÖ 12.yüzyılda sona erdi.

Sonraki devirde uzun bir süre Ünye çevresi tam bir devlet yapısı olmaksızın Asya kaynaklı ve Hititlerden arta kalan insan topluluklarının yaşama alanı oldu. MÖ 9.asından itibaren, İskitler bu bölgeyi ele geçirdi. İskit devletinin ağırlık merkezi Karadeniz kuzeyi idi ve Türk asıllı unsurlar bu devlette önemli yere sahipti. Muhtemelen İskit ordularında kadınların da bulunması sebebiyle Amazonlar efsanesi ortaya çıktı. Amazonlarla ilgili olarak aktarılan bilgilere göre, bunlar tamamen kadınlardan oluşan, savaşabilmek için bir memelerini kesen savaşçı bir topululuktu. Günümüzde, tarihte tamamen kadınlardan meydana gelen bir Amazon topluluğunun bulunduğu tarihçilerce kabul edilememektedir.

MÖ 8.yüzyıldan itibaren Ege denizi kıyılarındaki kolonilerden gelenler Karadeniz kıyılarında ve bu arada Ünye’de koloniler kurdular. Daha önce Sinop’ta koloniler kuran Miletli koloniciler gelerek bugünkü Ünye şehrinin bulunduğu yerde ticaret kolonisi kurdular. Böylece Ünye şehrinin kesin olarak kuruluşu yaklaşık MÖ 750 tarihlerini bulunmaktadır. Ünye ve civarında bu sıralarda Khalibler adındaki bir kavim yaşamaktaydı ve demircilikle uğraşıyorlardı. Bu demir madenleri son asırlara kadar işletilmeye devam edilmekte idi. Bazı tarihçilere göre, Yunanlılar çelik elde etmeyi Khalibler’den öğrenmişlerdi.

İran’da kurulan Med İmparatorluğu doğu Anadolu’yu aldıysa da, hâkimiyetini Karadeniz kıyılarına kadar yayamadı. Fakat Medler’in yerine geçen Persler’in hakimiyet sahası daha geniş oldu. MÖ 550 yılında Pers imparatoru I.Darius bütün Anadolu ile beraber Ünye bölgesine de hakim oldu. Bölgede şiddetli bir dirençle karşılanan Pers hakimiyetini güçlendirmek için I.Darius bölgeye güçlü ve zorba valiler gönderdi. “Satraplık”denilen vilayetlerdeki bu valilere “Satrap”adı veriliyordu.

Makedonyalı İskender MÖ 331 yılında Persler’i yenerek topraklarını ele geçirdi. Fakat Anadolu’daki Pers satraplıkları üzerinde kesin bir hakimiyet kuramadı. Pers asıllı yöneticiler özerkliklerini sürdürmeyi başardılar. İskender’in ölümünden sonra ülkesi parçalandı. Karadeniz kıyılarında Pontus Devleti kuruldu.

Pontus Devletinin kurucuları eski Pers İmparatorluğu’nun asilleri olup,Yunanlı değillerdi. Devlet gelenekleri Persler’le aynıydı. Onlar gibi Ahuramazda (hürmüz) adındaki iyilik tanrısına tapıyorlardı. Bir süre sonra sahildeki ticari koloniler de Pontus’a bağlandı. Pontus Devleti zamanla, özellikle Makedonyalı prenseslerle evlenme ve Helen kültürüne meyletme sebebiyle eski özelliklerini ve gücünü kaybetti. Günümüzde Kale köyünün sınırları içinde bulunan Ünye kalesi muhtemelen ilk olarak bu dönemlerde kullanılmaya başlandı.

MÖ I.yüzyılda, roma İmparatorluğu ile Pontus Devleti bölgenin hakimiyeti için mücadele ettiler. Önceleri Pontus Devleti, bölgedeki diğer kavimlerin de yardımı ile Roma’ya karşı bazı başarılar elde etti. Ancak MÖ 71 yılında Kelkit vadisinde yapılan savaşta Pontuslular kesin olarak yenildiler. MÖ 63 yılında Pontus Devletinin yıkılması ile Ünye ve civarında Roma hâkimiyeti kesinleşmiş oldu.

Roma imparatorluğu döneminde Ünye çevresi Pontus Polemoniacus adıyla anılan bir uydu devlet şeklinde yönetilmekteydi. Zalimliği ve garip davranışları ile ünlü olan Neron, Imparator olmadan önce bu bölgeyi yönetmişti. Roma Milattan Sonra (MS) 395 yılında ikiye bölününce, Ünye Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğunun sınırları içinde kaldı.

Bizans döneminde de Ünye çevresi, yönetim merkezi Niksar olan Pontos Polemoniacus adındaki bölgede yer aldı. İslamiyet’in yayılma dönemindeki ilk kez 715 yılında Emevi orduları Canik bölgesine kadar geldi. 733-739 yılları arasında Samsun civarı Arap egemenliğinde kaldı.

Abbasiler devrinde, Malatya bölgesindeki üsten hareket eden ve mühim bir kısmı Türklerden meydana gelen islam orduları Bizans topraklarına sık sık akınlar düzenleniyor ve bunların bazıları Canik bölgesine kadar uzanıyordu. 843 yılında Ünye civarını aldılar, ancak bu durum kısa sürdü. Abbasilerin Türk komutanı Ahmed İbn inanç et-Türki 893 yılında bütün Orta ve Doğu Karadeniz bölgesini ele geçirdi. Abbasi ordusundaki Türk komutanların Anadolu’da Bizans’la yaptığı mücadelelerin hatıraları Seyyid Battal Gazi destanları şeklinde dilden dile aktarılarak günümüze kadar ulaşmıştır.

ÜNYE'NİN ADI
Ünye’nin adı Latince ve Yunanca eski metinlerde İnaos, Oenes, Oinoe, Oinoie, Onea, Oenoe, Unieh, Unie, Unia gibi değişik şekillerde geçmektedir. Bütün bu değişik yazılışların ONEY şeklindeki okunması uygun değildir. Eski metinlerde geçen bu isimlerin okunuşu da yine ÜNYE adına daha yakındır. Dolayısıyla Ünye’nin eski adının ONEY olduğu varsayımı kesin doğru kabul etmek ve bunu adeta şehrin turistik adı haline getirmeye çalışmak vahim bir hatadır. Ünye’nin adı baştan beri hep ÜNYE idi.

3.İLK TÜRK FETİHLERİNDEN OSMANLILARA KADAR ÜNYE
Tarih boyunca İskitler Sabirler ve Hunlar gibi çeşitli Türk asıllı veya içinde Türk unsurlar da bulunan kavim ve devletler Anadolu’ya ilgi göstermiş ve zaman zaman da daha ziyade kısa süreli olmak üzere çeşitli fetihler yapmışlardır. Abbasiler döneminde de, İslam ordularının çoğunluğu Türklerden meydana geliyordu. Bizans ile uzun süreli savaşlar sebebi ile sınırları korumak için Abbasiler Doğu Anadolu’ya çok sayıda Türk ailesini yerleştirmişlerdi. Ancak, Anadolu’nun tümüyle ve kesin olarak Türk vatanı haline gelmesi Selçuklular döneminde olmuştur.

Selçuklular Anadolu’ya ilk kez, daha imparatorluk haline gelmeden önce 1118 tarihinde Çağrı Bey komutasında keşif mahiyetinde bir akın yapıtılar ve Orta Asya’da sıkışmış olan Türk milleti için ikinci vatan toprağını seçtiler. 1137 tarihinde Büyük Selçuklu İmparatorluğunun kurulmasından sonra giderek artan Selçuklu akınları ve Bizans ordusuna karşı kazanılan Hasankale ve bilhassa Malazgirt zaferlerinden sonra Anadolu tümüyle Selçuklu hakimiyetine girdi. Büyük Selçuklu İmparatorluğu, eski Türk devletlerinin çoğunda olduğu gibi, büyük bir konfederasyon şeklinde idi. Anadolu’nun orta-batı kesiminde, başkenti İznik olan Anadolu Selçuklu Devleti, orta-kuzey kesimlerinde de Danişmendliler Devleti hakimdi.

1080 yılında Ünye dahil bütün Karadeniz sahilleri Büyük Selçuklu İmparatorluğu’na bağlanmıştı. Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Bizans karşısında elde ettiği Malazgirt zaferinden sonra, onun emri ve izniyle, çok sayıda Türk beyi fethettikleri yerler kendi beylikleri saymak üzere Anadolu’da fetihler yaptılar. Canik bölgesindeki fetihler Danişmendli devletinin kurucusu olan Melik Ahmed Danişmend Gazi tarafından başlatılmıştır.

DANİŞMENDLİLER DÖNEMİ
Melik Ahmed Danişmend Gazi’nin asıl adı Taylur’dur. Bilindiği gibi “Danişmend” kelimesi o dönemin yüksek eğitim kurumları olan medreselerdeki “Doçent”seviyesindeki öğretim üyelerine verilen ünvandır. İbn’ül Esir tarihinde Melik Ahmed Danişmend Gazi’ye bu ünvanın Türkmen boylarına öğretmenlik yaptıı için verildiği bildirilmektedir. Melik Ahmed Danişmend Gazi Malazgirt savaşına bizzat katıldı ve zaferden sonra Tokat, Sivas, Amasya, Çorum ve Niksar bölgelerini fethetti. Hakimiyetini bu bölgelere komşu olan sahil bölgelerine kadar genişletti. Danişmend Gazi 1085 tarihinde ölünce, yerine oğlu Gümüştegin geçti.

Melik Ahmed Danişmend Gazi ile başlayan Danişmendli akın ve fetihleri, Ünye ve Canik havalisinde insanların hafızasında kalıcı biçimde yer etmiştir. Bu akın ve fetihlerle ilgili, destani hayal unsurları menkıbelerle süslenerek zenginleştirilmiş çeşitli efsane ve rivayetler günümüzde de bölge ahalisi arasında anlatıla gelmektedir.

Danişmendli hükümdarlarının hepsi de halk tarafından Melik Gazi diye anılmaktadır. Melik Gazi ile ilgili bölgede yaygın olarak anlatılan bir rivayet şöyledir: Melik Gazi Ünye Çataltepe civarında kafirlerle yaptığı savaşlardan birinde yaralanmıştı. Kendisine, eğer bu yaradan dolayı ölürse nereye defnedebilmek istediğini sordular. Atacağı okun düştüğü yere gömülmesini söyledi. Çataltepe’ye çıkarak yayını gerdi ve okunu attı. Bu ok, Niksar’a kadar gitti ve vasiyeti üzerine Melik Gazi oraya defnedildi. Bu menkıbe, bölgedeki ilk fetihleri yapmasının sağladığı yüksek itibarın, Canik bölgesindeki Türkler arasında Melik Gazi’yi adeta bir evliya mertebesine yükselttiğini göstermektedir.

Danişmendliler 1086 yılında Karadeniz sahillerine sefer yaptılar ve Canik bölgesini ele geçirip Samsun’u kuşattılar. Muhtemelen bugünkü şehrin tepesinde yer alan eski Samsun şehrini ele geçiremediler. Bunun üzerine şehre üç kilometre mesafede yeni bir şehir kurdular. Eski şehre “Gavur Samsun”adını verdiler, yeni şehre ise “Müslüman Samsun” dediler. Müslüman Samsun’un yeri muhtemelen bugünkü Samsun şehir merkezi idi. Bu iki şehir uzun zaman komşu olarak yaşadı.

1096 tarihinde Türkler ve İslam dünyasına karşı başlatılan Haçlı seferlerinin birincisi yapıldı. Anadolu Selçukluları ve Danişmendliler kat kat üstün durumdaki düşmana karşı çete savaşı ağırlıklı bir mücadele vererek, Anadolu’nun merkezi kısmında toplanmak ve tüm sahil kesimlerinden çekilmek zorunda kaldılar. Anadolu Selçuklularının ilk başkenti olan İznik ile birlikte Ünye’de 1100’ler civarında artık Bizans’a aitti. Haçlılar Anadolu’yu Türklerden temizlemek, Kudüs’ü almak ve mümkünse bütün İslam topraklarını ele geçirmek arzusundaydılar.

Ancak, Bizans ve Haçlıların umduğu gerçekleşmedi; Türkler Anadolu’dan sökülüp atılamadı. Bir asır kadar Haçlılar ve Bizans ile çetin mücadeleler devam etti. Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans arasında 1176 yılında yapılan Miryokefalon savaşında Bizans ordusu bir kez daha ve kesin olarak hezimete uğrayınca, Bizans öve Hıristiyan dünyası artık Anadolu’nun yeni bir Türk vatanı olduğu gerçeğini ister istemez kabul etti. Bu tarihlerden itibaren Anadolu batılılar tarafından Türkiye ve Türkomanya adlarıyla anılmaya başladı.

Danişmendli Gümüştegin 1100 yılında bir savaşta Antakya Haçlı Prensi Bohemund’u esir edip Niksar’a hapsetti. Bu olay ikinci ve büyük bir haçlı seferinin yapılmasına yol açtı. Prens Bohemund’u kurtarmak için, Ankara’yı ele geçirdikten sonra Niksar istikametinde ilerleyen Haçlı Ordusu Merzifon yakınlarında Danişmendli ve selçuklulardan müteşekkil 10.000 kişilik Türk ordusu tarafından 1101 yılında bozguna uğratıldı. Haçlı ordusunun beşte dördü imha edildi; küçük bir kısmı Bafra’ya kaçarak gemilerle İstanbul’a ulaşabildiler. Haçlılarla daha sonra yapılan çeşitli muharebeler de Türk tarafından başarısı ile sonuçlandı.

12.yüzyılın ilk yarısında, Danişmendliler Anadolu’daki en güçlü Türk devleti idi. Danişmendliler bir taraftan orta ve bati Karadeniz için Bizans ile mücadele ederken, bir yandan da Anadolu hâkimiyeti için Konya Selçukluları ile çekişme içindeydiler. 1104 yılında hükümdar olan Emir Gazi zamanında Danişmendli Devletinin gücü zirveye ulaştı. Emir Gazi Anadolu Selçuklu devletinin tahtına da kendi damadı I.Sultan Mesud’un çıkmasını sağladı. Malatya, Kayseri, Kastamonu, Çankırı, Karadeniz sahilleri ve Sakarya bölgesine kadar olan yerleri devletine kattı. Kilikya Ermenilerini de vergiye bağladı. Bizans tahtına çıkmak için isyan edenleri destekledi. Emir Gazi’nin 31 yıl devam eden bu parlak devri 1134 tarihine kadar sürdü. Yerine oğlu Melik Muhammed geçti.

Melik Muhammed devrinde Danişmendli devletinde iç karışıklıklar çıktı. Bunu fırsat bilen Bizanslılar 1135 tarihinde Çankırı, Kastamonu ve Karadeniz sahillerini işgal ettiler. Melik Muhammed aynı yıl Anadolu Selçuklu hükümdarı I.Mesud ile birlikte hareket edip Bizans tarafından işgal edilen toprakların çoğunu geri aldı. Karadeniz sahil kesimleri ise Bizans işgalinde kaldı.

1139 yılında Bizans’ın Niksar’ı ele geçirmek için giriştiği büyük bir hücuma başarıyla mukavemet eden Melik Muhammed, 1140-1141 yıllarında da Karadeniz sahillerini ve Ünye’yi Bizanslılardan geri aldı. Fethedilen bu bölgelere büyük miktarda Türkmen nüfus yerleştirilerek bölge emniyet altına alındı. Melik Muhammed 1143 yılında öldüğünde, Danişmendli devletinin sınırları Gürcistan, Mezopotamya, Çukurova, Karadeniz sahilleri ve Sakarya boylarına kadar ulaşıyordu.

Melik Muhammed’den sonra Danişmendli Devleti Sivas Kayseri ve Malatya merkezli üç kısma bölündü. Sivas-Amasya bölümünün başına Melik Yagibasan geçti. Bu durumdan faydalanan Anadolu Selçuklu hükümdarı I.Mesud bir kişim Danişmendli topraklarını zapt etti. Danişmendliler büyük ölçüde Anadolu Selçuklu Devletinin himayesine girdiler. Bu arada Ünye ve bazı Karadeniz sahilleri de Bizansın eline geçti. Melik Yagibasan 1150 yılında Bafra, Samsun ve Ünye’yi yeniden ele geçirdi.

Sultan I.Mesud ölüp Sultan II.Kılıç Arslan Konya tahtına çıkınca, Anadolu Selçuklu Devletinin üstünlüğünü kabul etmek istemeyen Melik Yağıbasan, kendisine müttefikler buldu. Hatta, Selçuklulara karşı Bizans ile de anlaşıp, buna karşılık 1157 yılında Ünye ve Bafra’yı tekrar Bizans’a terk etti. Selçuklu ve Danişmendli orduları iki defa karşı karşıya geldi ise de, din bilginleri araya girerek, Haçlılar ve Bizans ile savaşıldığı böyle günlerde kardeşin kardeşle savaşmasının doğru olmayacağını söyleyerek kan dökülmesini engellediler.

1162 yılında Melik Yagibasan Sultan II.Kılıç Arslan’a ait düğün alayını hücum edip yağmalayınca savaş kaçınılmaz hale geldi. II.Kılıç Arslan ordusu ile Yağıbasan’ın üzerine yürüdüyse de, Bizans ordusunca desteklenen Danişmendli ordusuna karşı yenildi. Yağıbasan 1164 tarihinde öldü.

Melik Yağıbasan, güçlü bir şahsiyet olmakla beraber, hataları da vardı. Daha önce çok güçlü bir şahsiyet olan Danişmendli devletinin Anadolu Selçukluları karşısında ikinci derecede kalmasını kabullenememiş, devleti eski gücüne kavuşturmak için çareler aramış, fakat bu arada Selçuklulara karşı Bizans ile ittifak yapmak ve Ünye’yi fethettikten sonra bu ittifak uğruna geri verme gibi vahim hatalar da yapmıştır. Yine de, Ünye’nin Türk hakimiyetine geçme aşamaları içinde Melik Yagibasan’ın rolü çok önemlidir. Melik Yağıbasan’ın adı da bölge ahalisi arasında yüzyıllar boyunca anıla gelmiştir.

Ünye’nin Yağıbasan köyü de adını bu Danişmendli hükümdarından almaktadır. Bilindiği gibi “Yağı” düşman, “basmak”ise hücum etmek ve yenmek, manasına gelen has Türkçe kelimelerdir. “Yağıbasan”da, düşmanlarina galip gelen kişi manasına gelmektedir. Melik Yagibasan’ın türbesi Danişmendli meliklerinin çoğu gibi Niksar’dadır.

ANADOLU SELÇUKLULARI DÖNEMİ
Ünye’nin ve bütün Orta-Kuzey Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında mühim rol oynamış olan Danişmendliler Yagibasan’dan sonra giderek güçlerini daha da yitirdiler. Anadolu Selçuklu hükümdarı Sultan II. Kılıç Arslan 1176 yılında Bizans7a karşı Miryokefalon’de büyük bir zafer kazandı. Bunun ardından Anadolu’da Türk birliğini sağlama çabalarını arttırdı ve 1178 yılında bütün Danişmendli toprakları Anadolu Selçuklu Devletine katıldı.

1170-1180 yılları arasında, orta asaya ve Azerbaycan üzerinden Anadolu’ya çok büyük sayıdaki Türkmen boyları göç etmiştir. Orta Asya ve Maveraünnehir’e hakim olan Moğol asıllı Karahıtaylar’ın baskısı sebebi ile meydana gelen bu göçler Anadolu’da bazı geçici sıkıntı ve çatışmalara yol açmıştır. Bu göçlerin sonucunda, artık Anadolu’da Türkler nüfusun büyük bir çoğunluğunu meydana getirmişlerdir.

Sultan II.Kılıç Arslan yaşlandığı için 1186 yılında eski Türk devlet geleneklerine göre ülkesini onbir eyalete ayırıp, her birinin başına oğullarından birini melik olarak tayin etti. Kendisi ise merkezde olan Konya’da idi. Bu meliklerinden Rükneddin Süleyman Tokat ve yöresine hakimdi. Rükneddin Süleyman Karadeniz sahillerine sefer yaparak Samsun ve Ünye bölgelerini Anadolu Selçuklu devletine bağladı. Rükneddin Süleyman daha sonra 1196 yılında Anadolu Selçuklu sultanı oldu.

1196 yılında Bizans imparatoru III.Aleksios Angelos bir filo göndererek Samsun limanındaki ticari gemileri yağma ettirip tüccarları da esir etti. Bunun Rükneddin Süleyman Şah Bizans’a bir elçi göndererek, esirlerin serbest bırakılmasını ve malların geri verilmesini istedi. Selçuklular’la savaşı göze alamayan Bizans hükümdarı istenenleri yerine getirdi ve Selçuklulara yıllık vergi ödemeyi de kabul etmek zorunda kaldı.

Bu sıralarda, Hıristiyan âlemi Müslümanlara göre medeniyetçe oldukça geri durumda idi. Bizans, Hıristiyan âlemi içindeki en güçlü ve gelişmiş devletti. Ancak, Selçuklu akınlarına karşı koyamayacağını anlayınca, diğer Avrupa devletlerinden yârdim istemiş ve Haçlı Seferleri de bu yârdim çağrısı üzerine 1096 yılında başlamıştı. Haçlılar, Hıristiyan olmakla birlikte farklı kısımları sefil bir hayat sürerken, Bizans’ın içinde bulunduğu zenginlik ve ihtişam Haçlıların gözünü kamaştırmış ve kıskançlık duygularını alevlendirmişti. Bizanslılar da Haçlıların ilkeliğini, yağmacılığını ve saldırganlığını gördükçe onlardan nefret etmeye başlamışlardı.

Dördüncü Haçlı Seferi sırasında, 1204 yılında Haçlılar Müslümanlarla ve Türklerle savaşmak yerine, zenginliğine göz diktikleri İstanbul’u işgal edip yağmaladılar. Ortodoks olan Bizans Devletinin yerine bir Katolik Latin Devleti kurulmuş oldu. Bizans imparator ailesinin bazı fertleri kaçarak İznik ve Trabzon’da ayrı devletler kurdular. Böylece, Türklerin karşısındaki Bizans gücü zayıflamış ve parçalanmış oldu.

Trabzon Rumları 1204 yılında bulundukları bölgeden batıya doğru hücum ederek Ünye, Samsun ve Sinop’a kadar olan sahil kesimlerini ele geçirdiler. Samsun şehrindeki Müslüman ve Hıristiyanların yârdim istemesi üzerine, Anadolu Selçuklu Sultani Giyaseddin Keyhüsrev sefere çıkarak Trabzon hükümdarı Aleksis’i yendi ve bölgeden uzaklaştırdı. Orta ve Bati Karadeniz sahilleri, Selçuklulara tabi olarak mahalli idarecilerin elinde kaldı. Böylece Sinop ve Samsun üzerinden gemilerle yapılan ticaret yeniden canlandı.

1214 senesinde, Trabzon Hükümdarı Aleksim yeniden Orta ve bati Karadeniz sahillerine hücum etti. Selçuklularla yapılan savaşı kaybeden Aleksis esir edildi. Selçuklulara tabi olmayı ve yıllık vergi vermeyi kabul ederek serbest bırakıldı. Sinop’tan Ünye’ye kadar olan sahiller bir kez daha Anadolu Selçukluları’na bağlandı.

1228 yılında, Harzemşahlar’ın Anadolu Selçuklu Devletine saldırmasını fırsat bilen Rumlar yeniden Ünye’den Sinop’a kadar olan Selçuklu topraklarını işgal edip yağmaladılar. Dönemin büyük hükümdarı Sultan Alaeddin Keykubad sefere çıkarak işgal edilen toprakları kurtardı. Rumların saldırganlığına kesin çözüm bulmak maksadıyla Trabzon’u kuşatmaya karar verdi. Selçuklu donanması Trabzon’u kuşattı. Fakat çok iyi savunulan Trabzon’un fethi mümkün olmadı. Bu sırada 1230 yılında yapılan Yassıçimen savaşında Selçuklular Harzemşahlar’ı kesin bir yenilgiye uğratmıştı. Bunun üzerine Rumlar barış istediler. Trabzon Rum Devletinin Selçuklulara tabi olması ve vergi vermesi bir kez daha kabul edildi.

Selçuklular, sürekli hakimiyet mücadelesi yapılan bu bölgeyi düşman hücumlarına karşı korumak için Orta Karadeniz bölgesine Çepni Türkmenlerini yerleştirdi. Sinop’tan Trabzon’a kadar uzanan bölgenin Osmanlılara kadar olan tarihinde Çepniler’in oynadığı rol mühimdir.

Sultan Alaeddin Keykubad 1237’de öldüğünde Anadolu Selçuklu Devleti gücünün zirvesindeydi. Cengiz Han’ın kurduğu Türk-Moğol imparatorluğu bu yıllarda Ön Asya’yı tehdit eder hale gelmişti. Bu imparatorluğun bir parçası olan ve merkezi İran’da bulunan İlhanlı Devleti, Anadolu Selçuklularını kendi yüksek hakimiyetini tanımaya davet etti. Bunun kabul edilmemesi üzerine 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşı Selçukluların yenilmesiyle sonuçlandı. Selçuklular ve bölgedeki bütün devletler İlhanlılar’a tabi oldu. Ön Asya’da Memlük Devleti dışında baĞımsız devlet kalmadı.

-Devam Ediyor-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder