22 Kasım 2008 Cumartesi

Bandırma Vapuru'nun Pusulası Bozuk, Kaptanı Acemi miydi?



16 Mayıs 1919 İSTANBUL
Mustafa Kemal Paşa, Yıldız’da Hamidiye Camii’ndeki Cuma Selâmlığı’ndan sonra Mahfil-i Hümayun’da Padişah Vahdettin tarafından kabul edilmiştir. Cuma Selâmlığı’ndan sonra Şişli’deki evine dönmüştür.


Çeşitli kaynaklarda, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gidişine  bir esrarengiz hava vermek amacıyla, Bandırma vapurunun pusulasının bozuk, Kaptan İsmail Hakkı (Durusu ) Bey’in , Karadeniz’e ilk defa çıkan acemi bir kaptan olduğu ileri sürülür.

Gerçekte, ne geminin pusulası bozuk, ne de kaptan acemiydi.

Bandırma Vapuru’nun Kaptanı İsmail Hakkı Durusu, 1871 yılında, Kayseri’nin Zincidere beldesinde  dünyaya gelmişti.

Babası Kaptan Hacı Ahmet Efendi’dir.

İsmail Hakkı, 1891 yılında “ Leyli Ticari Bahriye Mektebi”ni bitirdi.

Bir yıl sonra, 24 Mart günü Kayseri Vapuru’nda stajyer kaptan olarak göreve başladı.

Daha sonra sırasıyla “ Bahri Cedid “ ( 1892),

“ Dolmabahçe” ( 1892 ),

“ Ali Saib Paşa” ( 1893 ) gemilerinde üçüncü kaptanlık yaptı.

İkinci Kaptanlığa terfi ettikten sonra “ Şeref “(1897), “ Medine”( 1897), “ Mekke”( 1899), “ Selanik”(1900), “ kaplan”( 1900), “ Sakarya “ ( 1901) gemilerinde çalıştı.

1905 yılında hastalandığından bir süre denizlerden uzak kaldı.

İsmail Hakkı Kaptan, “ Bahri Cedid” ( 1905), “ Sakarya” (1907), “ Kaplan” (1907) gemilerinde İkinci Kaptan olarak hizmet yaptıktan sonra, 1 Nisan 1915 günü Doğan Vapuru kaptanlığına atandı. Ancak, aynı yıl içinde bu vapur, bir fırtına sırasında Marmara Denizi’nde battı.

Kaptan İsmail Hakkı Bey, Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi’nce  suçlu bulunarak açığa alındıysa da, kısa süre sonra kusuru olmadığı anlaşılınca, yeniden göreve başladı.

Bu kez Ankara Gemisi İkinci Kaptanı oldu.

5 yıl Karadeniz’de sefer yaptı.

1919 yılının 1 Mayıs günü, bu kez Bandırma Vapuru kaptanlığına getirildi.

Bandırma Vapuru’nun Kaptanı iken tarihe geçen ve bu tarihi seferi yaparken 27 yıllık denizci olan İsmail Hakkı Bey, 1922 yılının 10 Ağustos günü yaş haddinden emekliye ayrıldı.

Soyadı kanunu çıkınca, DURUSU soyadını aldı.

Ömrünün son yıllarını Kasımpaşa Çiviciler Mahallesi’ndeki  üç katlı ahşap evinde geçirdi.

Kuş beslemek, bahçedeki çiçeklerle uğraşmak onu dinlendiriyordu.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı’ndan  sonra ilk kez geldiği İstanbul’da, 1 Temmuz 1927 günü olağanüstü bir coşkuyla karşılanırken , ilk işlerinden biri  kaptanı aratıp buldurmak olmuştu. Yaverini göndererek onu Dolmabahçe Sarayı’na çağırttı.

Ancak Hakkı Durusu Kaptan, ziyaretinin yanlış anlaşılacağından, yaptığı hizmet için para ya da ihsan isteyeceğinin zannedilmesinden korkuyordu.

O yıllarda, geminin mürettebatından biri, aldığı emekli aylığıyla geçinemediğini belirterek  Atatürk’e başvurmuş ; Atatürk,onun bu isteğini geri çevirmemiş ; Denizyolları’ndan aylığının 25 liraya çıkarılmasını istemişti. 25 lira o dönem için büyük paraydı. Kaptanın aylığı ise 8 liraydı.

Bu parayla geçinmek zordu. Yakınlarından bazıları bu durumu bildiğinden “ Atatürk’e git…Seni ihya eder” diye kandırmaya çalıştılar.

Ama Kaptan bu istekleri reddetti.

Atatürk, daha sonraki gelişlerinden birinde daha onu çağırttı. Ne var ki, bu kez de kaptan rahatsızdı, gidemedi.

İsmail Hakkı Durusu Kaptan, 22 Aralık 1940 günü, 69 yaşındayken aramızdan ayrıldı.

Feriköy Mezarlığı’nda toprağa verildi.

19 Mayıs 1998’de, İstanbul’da, bir gemiye adı verildi.


16 Mayıs 1919 günü İstanbul’dan Samsun’a hareket eden Bandırma Vapuru’nun  personelini de  bu arada saygı ve rahmetle anmak gerekir.


Bandırma Vapuru küçük bir gemi değil, sanıldığından daha büyük ve konforlu muydu?

Değişik zamanlarda, değişik yayın organlarında Bandırma Vapuru ile ilgili çeşitli yayınlar yapılmış, çeşitli iddialar ortaya atılmıştır.

Ortaya atılan ilgi çekici bir iddia da şu şekildedir:

“Atatürk’ün, Padişah Vahdeddin’e rağmen, 1919 yılı Mayıs’ında Karadeniz’e giderek kurtarma hamlesinin ilk vuruşunu yaptığı da, hayalhanede uydurulmuş ayrı bir masaldı. Çünkü Atatürk, Sultan tarafından görevlendirilmiş, yanına, Teşkilât-ı Mahsusa’dan yedi tane subay verilmiş, gitmesi için özel yatını tahsis etmişti.

Gerçekte Osmanlı limanlarına kayıtlı Bandırma Vapuru diye bir gemi yoktu, hiç olmamıştı. Gemi, padişahın yatlarından biriydi. Padişah, bütün malların, mülklerin tek efendisi olduğu için limanlara kayıtlı değildi. İstanbul’u işgal altında bulunduran İngilizler, ‘Saray Anadolu’ya asker gönderiyor’ demesin diye üstüne ‘Bandırma Vapuru’ adı yazılmıştı."

Şimdi, "Ben bu sözün neresini düzelteyim?" diye bir söz vardır ya, işte buna tam uyuyor.

Ne yazık ki, hiç bir belgeye dayanmayan, tamamen hayal gücüyle yazılmış  böyle saçma iddialar, rağbet buluyor, inanılmaz ama kabul görüyor.

Bir ara, vapurun boyunun   236 metre olduğu bile dile getirilmişti.

Örneğin, bir televizyon programında, Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’a götüren Bandırma Vapuru diye büyük bir geminin fotoğrafı gösterilmiş; bu geminin boyunun 236 metre, baca yüksekliğinin 19 metre olduğu ileri sürülmüştü.

(Unutmayalım, dünyanın en büyük transatlantiği olan Queen Elizabeth’in boyu 313  metre; döneminin en büyük savaş gemilerinden biri olan ünlü Yavuz Zırhlısı’nın boyu  186 metre idi.)

Bitmedi..

Ankara’da, 15-23 Nisan 1995 tarihleri arasında yapılan Kitap Fuarı sırasında, değişik yerlere büyük bir geminin afişi asıldı. Afişte büyük harfli “ BİZE  YALAN  SÖYLEDİLER” başlığı altında şunlar yazılıydı:

“ 70 yıllık resmî tarihin kitaplarında, bizlere taka diye öğretilen, pusulası olmayan, kırık dökük, yol iz bilmeyen bir kaptanla yola çıkılan Bandırma vapurunun fotoğrafı ! Osmanlı donanmasına bağlı, 236 metre uzunluğunda, 19 metre baca yüksekliğindeki  bu dev şilep, hiç takaya benziyor mu? Sultan Vahdettin tarafından Kurtuluş Savaşı’nın meşalesini yakmakla görevlendirilen Mustafa Kemal Paşa’ya maiyetiyle birlikte Anadolu’ya geçmesi için tahsis edilen taka, işte bu gemidir.”

Gerçekte, Lloyd sigorta kuruluşunun kayıtlarına göre gemi, 1878’de İskoçya’nın  Paisley bölgesindeki McIntyre kuruluşu tarafından  Hutson and Cardett tezgahlarında 21 numarayla, 279 grostonluk yolcu ve yük gemisi olarak inşa edildi.

Yelken ve buhar donanımlı, demir uskurlu ve 48,9 metre uzunluğunda, 6 metre genişliğindeydi.

Denize indirildiğinde adı “ Trocadero” ydu.

İlk sahibi Dansey and Robinson şirketi gemiyi 1883’te Yunanlı armatör  H. Psicha’ya sattı.

Pire limanına kaydedilen geminin adı, 1885’te “Kyma” ( Yunanca’da - Dalga ) olarak değiştirildi.

1890’da Kaptan Andreadis’in mülkiyetine geçti.

“ Rama P. Derasimo-İstanbul “ kumpanyasına satıldı.

1891 yılında Erdek’te kayalıklara bindirdi.


Kurtarıldığında, İstanbul’da Rama P. Derasemo Vapur kumpanyası tarafından satın alındı.

İstanbul limanına gene Kymi adı ile kayıt ettirilmiş.

1893’te, Osmanlı Devleti’nin  resmi denizcilik kuruluşu “ İdare-i Mahsusa”, gemiyi satın aldı.

İsmi önce “ Panderma” ya, İdare-i Mahsusa 1910’da “ Osmanlı Seyrüsefain İdaresi “ olunca da “ Bandırma’ya çevrildi ve posta vapuru yapıldı.

Mürefte-Şarköy posta seferini yaparken, Silivri açıklarında bir İngiliz denizatlısı tarafından batırıldı.Denizden çıkarıldı, bakımı yapıldı ve tekrar sefere kondu.

İki kez batan, her seferinde yeniden yüzdürülen Bandırma, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının Samsun yolculuğuna tahsis edildiği  sırada Haliç’te tezgâhtaydı.

Gemi elden geçirilip, onarıldıktan sonra 16 Mayıs 1919 akşamı, tarihi yolculuğuna başladı.

1924’te Seyr-i Sefain İdaresi Umum Müdürlüğü emrinde, Tekirdağ- Mürefte arası posta vapurluğu yaptı.

1925 yılında arızalandı. Uzun süre  arızası giderilemedi. Kadro harici bırakılarak hurdacılara satıldı.

Ahmet Akyol
(1 Mart 2006)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder